30.08.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
Bilim dünyası Kovid-19 salgınına karşı aşı üretmek için adeta zamanla yarışıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 25 Ağustos itibarıyla Türkiye dahil onlarca ülkede toplam 173 aşı çalışması devam ediyor. Bunlardan 31 tanesi klinik evrede, 6 tanesi ise klinik evrenin son aşaması olan Faz 3’te. Geçtiğimiz günlerde ise Rusya, aşıyı bulduğunu ve üretime geçtiğini ilan etti bile. Peki dünya, koronavirüse karşı sağlıklı ve güvenilir aşıya ne kadar yakın? Türkiye’deki aşı çalışmaları hangi aşamada? Aşı Bilimi Derneği Başkanı ve aynı zamanda Ege Üniversitesi’nde yürütülen Kovid-19 aşı geliştirme ekibinde yer alan Prof. Adnan Yüksel Gürüz’le konuştuk.
Aşı geliştirme sürecinde hangi aşamalar var?
Önce nasıl bir aşı adayı oluşturmalıyız sorusuna yanıt aramak üzere derinlemesine araştırma yaparız. Sonrasında preklinik çalışmalar başlar. Geliştirdiğimiz prototip aşıyı, hücre kültürü ve hayvan modellerinde değerlendiririz. Son teknolojik cihazlar ve bilgisayar alt yapısı sayesinde, önceleri yıllar süren bu evre birkaç ay içinde tamamlanabilir hale geldi. Aşının yeterli koruma sağladığı ve insana verilmeye hazır olduğuna kanaat getirdikten sonra klinik denemeler için onay başvuruları yapılır. Bu süreci kısaltmak pek olanaklı değildir. En az 6 ay ila 2-3 yıl sürebilecek, insanlar üzerinde testleri içeren bu evrede Faz 1, Faz 2 ve Faz 3 dediğimiz aşamalar eksiksiz tamamlanmalıdır.
Klinik evrede ne gibi çalışmalar yürütülüyor?
Faz 1’de çok az sayıda, 20-80 kişilik bir gruba aday aşı uygulanır. Aşının güvenliğinin yanı sıra aşılama ile uyarılan koruyucu bağışık yanıtın seviyesini belirlemeye çalışırız. Faz 2’de daha büyük bir çalışma grubu hedeflenir. Birkaç yüz gönüllüden oluşan bu aşamada aşı yapılmayan kişiler (kontrol grubu) ve aşının üretilmesinde hedeflediğimiz hastalığa ait risk grupları da çalışmaya dahil edilir. Bu fazda aşının güvenliği, bağışık yanıtı uyarma yeteneği, verilecek dozu, veriliş yolunu belirleriz. Faz 3 artık aşının binlerce insanda uygulandığı aşamadır. Burada katılımcıların neredeyse yarıya yakını plasebo dediğimiz boş aşıyı verdiğimiz gruptur. Faz 3 sonunda aşı adayımız hastalığı engelliyor mu, bağışık yanıt oluşturuyor mu sorularına cevap buluruz. Faz 3 diğer aşamalardan daha meşakkatli, uzun ve maliyetlidir. Pek konuşulmasa da Faz 3 sonunda başarılı olan bir aşı için lisanslama, seri üretim ve piyasaya çıkma süreci yani Faz 4 başlar. Bu süreçte aşı milyonlarca insana uygulandıktan sonra ilaç firmaları aşının olası yan etkilerini uzun süre takip ederler. Bunu kendi ürettikleri aşının güvenliği için yapmak zorundadırlar.
Şu an dünya genelinde Faz 3’te 6 aşı çalışması var. Her biri farklı türde aşı üretmeye çalışıyor. Bu çalışmaların başarılı olması halinde olası koronavirüs aşısı dünya nüfusuna ne zaman ulaşabilir?
Mart başından önce hazır olması pek olası görünmüyor. Sonrasında üretim ve dağıtım süreçleriyle birlikte aşının insanlara ulaşması en iyi ihtimalle 2021’in ikinci yarısını bulacaktır. Zaten DSÖ’nün de hedefi, 2021 sonuna kadar dünya geneli için güvenilir aşının üretilmiş ve erişilebilir hale gelmesi. Bu yüzden aşının kalkınmada geri kalmış ülkelerin de erişebileceği maliyette olması da hedefler arasında.
Aşının bulunduğunu varsayalım. Bulan ülke, üretim ve dağıtımını tekelinde bulundurabilir mi?
Aşı da diğer buluşlar gibi patentlenebilir. Tabii ki bulan kişi ya da kuruluş bundan fayda elde edecektir, hem finansman hem prestij anlamında. Fakat DSÖ’nün COVAX adlı bir organizasyon şeması var. Türkiye dahil 172 ülke üye. Aşının bulunması halinde 2 milyar doz üretilmesi ve tüm üye devletlere adil bir şekilde dağıtımının yapılmasını hedefliyor. Tabii önceliğin risk altındaki kitleye, yani sağlık çalışanları ve risk altındaki hastalara verilmesi gerekiyor. DSÖ bunun için çok ciddi bir mekanizma oluşturuyor. Bunun yanında Gavi gibi, CEPI gibi aşı çalışmalarını destekleyen başka uluslararası kuruluşlar da devrede. Bu bakımdan, Kovid-19 aşısının herkese en uygun şartlarda ulaşacağını hayal ediyorum.
“Aşı reddi en büyük üzüntümüz”
Bir yandan umutla aşıyı bekliyoruz ama bir yandan da yükselen bir aşı reddi söz konusu. Kovid-19’un aşı reddine etkisi oldu mu?
Aşı reddi bizim en büyük üzüntümüz. Bakın 30 yıl önce ortalama yaşam ömrü neydi? 60-65’leri konuşuyorduk. Bu kadar kirlenmiş doğa, kontrolsüz besin üretimi, hava ve su kirliliğine rağmen insan ömrü uzadıysa bu, tedavi yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde. Tabii şunu tartışabiliriz: Birçok ilacın ruhsatlanıp kullanıma açıldıktan sonra piyasadan çekildiği örnekler yok mu, var. O yüzden Faz 4 dediğimiz süreç uzun süreli takibe dayanıyor.
Yani aşının da belli yan etkileri olacak...
Hiçbir aşı, hiçbir ilaç yüzde yüz masum olamaz. Bugün şişeden içtiğiniz su bile belli ölçüde risk oluşturuyor.
Peki bu riskler aşı olmama riskini göze almakla kıyaslanabilir mi?
Siz 2 gün kusmayı ya da 3 gün ishal olmayı mı, yoksa ölmeyi mi tercih edersiniz? Aşı reddi konusunda öyle şeyler duyuyoruz ki... Örneğin içinde cıva var, kısırlaştırıyor diyor. Aşı içindeki cıvalı bileşik yüzde 0.001‘dir. Yani 50 ml içinde 50 mikrogram eder. 90 gramlık ton balığı konservesindeki cıva bundan daha fazla. Bunların hiçbiri bilimsel olarak ispatlanmış bilgiler değil. İnsanları bu şekilde korkutuyorlar. Kaldı ki, aşı olmayı reddeden kişi sadece kendi hayatıyla ilgili karar vermiş olmuyor; çünkü siz herkesi aşılasanız bile aşılanmayan o bireyin varlığı nedeniyle hastalığın o toplumda devam etme riski var. Sonuçta aşı reddi, bireysel gibi gözükmekle birlikte toplumsal bir meseledir.
“Rusya’nın aşısı Faz 3’te olabilir”
Rusya geçtiğimiz hafta Kovid-19 aşısını bulduğunu açıkladı. Ama bahsi geçen Gamaleya Enstitüsü’ndeki aşı, DSÖ’ye göre henüz Faz 1’de. Ülkeler Faz 3’ü tamamlamadan aşı üretmeye geçebilir mi?
Kendi iç denetimlerini yaptıklarını ve kendi fazlarını tamamladıklarını söylüyorlar ama bu işin doğasına aykırı. 4 ay gibi kısa bir sürede aşının hazır olması benim bildiğim tekniklerle mümkün değil. Şahsi kanaatim ancak Faz 3 seviyesinde olduğu.
Mümkün değil dediniz ama Oxford ya da Vuhan’daki aşı çalışmaları Faz 3’te. Bu nasıl mümkün olabiliyor?
Bu, hem finansman hem de ülkelerin altyapısının aşı çalışmalarına hazır olmasıyla ilgili. Oxford’daki çalışmanın partneri AstraZeneca dünya devlerinden biri. 100 milyon doları pat diye koyuyor. İngiltere ya da Almanya gibi ülkeler, köklü aşı enstitülerine sahip olan dolayısıyla çalışmalara hızlı bir şekilde adapte olabilen ülkeler. Ama Rusya bu ülkelerle kıyaslanamaz. Biz de Türkiye’de bir aşı enstitümüz olması için çaba sarf ediyoruz. Aslında bunun için yaklaşık bir yıl önce yola çıkmıştık fakat araya pandemi girdi. Yine de Türkiye şartlarında çok ciddi destek görüyoruz, bu yüzden Sağlık Bakanlığı ve TÜBİTAK’a buradan sonsuz şükranlarımı sunuyorum.