Pazar Mahalle maçında kızlar oynamaz

Mahalle maçında kızlar oynamaz

30.09.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ah şu kadınların türban takıp takmama derdi olmasa, mahalle baskısı falan laf, her iki mahallenin erkekleri 11'erli takımlar kurup minyatür kale maç yaparken çözecekler memleketin meselelerini...

Mahalle maçında kızlar oynamaz

tubakyol@yahoo.com "Türkiye, İran oluyor." Korkun kadınlar. "Yok, İran değil, Malezya oluyor." Korkun kadınlar. "Mahalle baskısı var." Korkun kadınlar.Kadın Girişimciler Derneği "Türkiye Malezya olur mu?" diye bir toplantı yapıyor. Bu toplantının haberinin başlığı ne? "Korkuyoruz."Korkmakta utanacak bir yan yok. Korkacak bir şey varsa korkalım. Fakat niye kadın-erkek hep birlikte korkmuyoruz? Niye sadece kadınlar korkuyor? Türkiye'de hayat tarzı değişecekse, bundan sadece kadınlar mı etkilenecek? Bu ülkede eğer bir gün kadınların başı zorla örtülürse, o gün erkekler de zorla cuma namazına gitmeyecekler mi?Bu ülkede eğer bir değişim yaşanırsa, bundan sadece kadınlar etkilenmeyecek. Niye sadece kadınların korkusu pompalanıyor?Dün, tıpkı türbanlı kadınlar gibi düşünen erkekler türbanlı kadınları üniversite kapılarında yalnız bıraktılar. Ve bugün türbansız kadınlarla aynı hayat tarzını paylaşan erkekler, türbansız kadınları yalnız başına korkmaya davet ediyorlar.Sanki ortada kadınlar olmasa, laik-İslamcı tüm erkekler birlikte yaşamakta hiçbir güçlük çekmeyecekler. 11'erli takımlar kurup minyatür kale mahalle maçı falan yapacaklar. 5'te devre, 10'da biter tadında...* * *Hepimiz biliyoruz ama bazen bu gürültüde kendi derdimize düşüp / düşürülüp unutuyoruz:Erkeklerin paylaşamadığı kadınların dertleri değil. İktidar! İhale kadınlara kaldı. Türkiye'nin geleceğinden korkma ihalesi... Biz zaten "doğuştan zayıf ve nazik" olduğumuz için korkmak da tabii en önce bize düşer. Biz korkacağız, çok çok korkacağız ki, kahraman erkekler ortaya çıkıp bizi kurtarabilsinler. "Bak, senin kaşların bayağı iyi" dedi bir arkadaşım; kahvaltıda, alakasız bir sohbetin ortasında... Kaşlarım mı?"Yaşam koçum kaşlarımı düzelttirmemi söyledi. Sen nerede aldırıyorsun?"Yaşam koçun mu?"Deli" diyeceğim... Ama hayatımda dünkü biri de değil ki, 17 yıllık arkadaşım. Benim bir arkadaşım yaşam koçuna mı gidiyor? Gidiyormuş. Akıl-fikir, öneri vesaire alıyormuş. Kalabalıktık o esnada masada. Biraz dalga geçtik tabii. Fakat akılsız-fikirsiz biri de değildir. O hepimizden daha çok dalga geçti bir yaşam koçu olması ile.Peki o zaman niye?Çünkü yurtdışında iş yapan, sürekli seyahatte bir kocası ve bu koca sayesinde çok parası ve bol zamanı var.Çünkü ta üniversiteden gelen arkadaşlıkları bir yana, spor salonundan -life style dergilerin önerdiği yoga türevi, trendi aktiviteler yaparken- tanıdığı kadınların yaşam koçları var. Çünkü çok parası ve bol zamanı olanlar için çıkan kadın ve sosyete dergileri kadınlara yaşam koçu tutmalarını öneriyor.Bu da yani, mahalle baskısının başka bir türlüsü: "Life style dergi" baskısı! Life style dergi baskısı İngiltere'de son bir buçuk yılda altı yeni feminist dergi çıktı. İngiltere'de kadınlar, kadın-erkek eşitliği meselesinde Türkiye'deki kadınlardan daha zor şartlarda mı yaşıyorlar?İngiltere'de, kadınlar erkeklerden en azından saçlarını göstermeyerek "saklansın mı-saklanmasın mı?" diye bir tartışma mı yürüyor?Bugünün İngiltere'sinde en çok okunan / inanılan "eser"lerden biri, Türkiye'de olduğu gibi Said Nursi'nin "Risale-i Nur"u gibi bir şey mi? Bu "eser"de de, Risale-i Nur'da olduğu gibi "kadınların doğuştan zayıf olduğu, ya ihtiyar, ya çirkin oldukları, ihtiyarlığı ve çirkinliği herkese göstermek istemedikleri için zaten 'yaradılıştan' örtünmek istedikleri" mi söyleniyor?Tüm bunların yaşandığı Türkiye'de feminist dergi çıkmıyor, çıkanlar yoluna devam edemiyor. Pazartesi mesela artık iki ayda bir yayımlanabiliyor.Kadın dergileri -kadın dergisi değiller artık!- "Onu giy, bunu satın al, şöyle yaşa, burada ye, şurada iç" diye tutturmuşlar bir life style, kısıtlı bir çevrede takılıyorlar."Feminist" denince de akla gelen, bıyık bırakıp sutyen yakan kadınlar.Ben kadın-erkek diye ayrılan dergi formatından da yana değilim. Hâlâ oraları geçemedik mi?Demek ki geçemedik!Eğer bir ülkede kadınlar, erkeklerin iktidar mücadelesinde "kapanmak" ile "korkmak" arasında bir tercih yaparak "taraf" olmak zorunda bırakılıyorlarsa, o ülkede türbandan ve korkudan önce, mümkün olan her mecrada "kadın-erkek eşitliğini" konuşmaya ihtiyaç var. İngiliz kadınlar fıtraten zayıf değil mi? Feminist kadın dergisi Pazartesi'den Handan Koç geçen gün televizyonda Said Nursi'nin "Risale-i Nur"undan bir bölüm okuyordu. Enteresandı. O yüzden aradım buldum..."Risale-i Nur", 24'üncü lem'a: "Tesettür, kadınlar için fıtridir (doğuştan) ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten (yaradılış olarak) zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtri bir meyli var. Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın."İşin acıklı tarafı, Said Nursi haksız da değil. Boy boy model fotoğrafları, güzellik takıntısı, sıfır beden falan derken, nerede öyle 10 kadında 3'ü gibi bir bolluk, son araştırmalara göre bugün artık neredeyse 100 kadından ancak 1'i kendini "yeterince güzel" buluyor.Doğuştan değil ama sonradan; kadınlar giderek bakılacak bir şeye dönüştürüldüler çünkü.Erkekler mi?Biliyorsunuz, onlar daha fazla insan! Said Nursi'den "sıfır beden" baskısı...