Pazar‘Metin çok kötü bir solcudur’

‘Metin çok kötü bir solcudur’

10.06.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zeki Alasya, yıllarca çok para kazanmış olmasına rağmen hep mali sıkıntı içinde olmuş. Şimdi ise iki kişinin kameraların takibinde bir ay boyunca asgari ücretle, yani 102 milyon lirayla geçinmeye çalışacağı Kanal D’deki bir yarışmanın sunuculuğunu üstlendi

‘Metin çok kötü bir solcudur’

Zeki Alasya, kendisine sağcı denmesine kızıyor: ‘Metin kadar parası olup solcu olmak kolay’
‘Metin çok kötü bir solcudur’

Zeki Alasya, yıllarca çok para kazanmış olmasına rağmen hep mali sıkıntı içinde olmuş. Şimdi ise iki kişinin kameraların takibinde bir ay boyunca asgari ücretle, yani 102 milyon lirayla geçinmeye çalışacağı Kanal D’deki bir yarışmanın sunuculuğunu üstlendi

Ahmet Tulgar

Belki de çelişki tam da bu. Şöyle diyor Zeki Alasya: "Metin (Akpınar) parasını çok hesabi kullanan birisidir. Yıllarca aynı paraları kazandık. Ben hep sıkıntı çektim, o hep refah içindeydi." "Demek ki" diyorum, "siz hayatın daha üzerine gitmişsiniz." "E, şimdi bu sağcılık da, Metin’inki solculuk mu?" diye karşılık veriyor belli bir kırgınlıkla.
Metin Akpınar’a solcu, Zeki Alasya’ya sağcı diyenlere önemli bir itiraz bence.
Sahiden de solculuk ekonomik bir programdan çok bir ekonomiyi darmadağın etme eylemi, ekonomisiz bir dünya kurma özlemi değil midir?
İşe bakın ki, şimdi Zeki Alasya "102 Milyon" adlı bir yarışmanın sunuculuğunu üstleniyor. Bir kadın ve bir erkek yarışmacı ayrı ayrı evlerde, kameraların takibinde, yarışmanın yapımcısının verdiği bir işte asgari ücretle, yani 102 milyona çalışarak geçinmeyi deneyecek. Yani milyonlarca insanın bu ülkede gözlerden ırak ya da gözümüzün önünde yıllardır sürdürdükleri bir deney.
Bakalım, bu deney yeni bir ekonomi kurmanın yöntemlerini mi ortaya koyacak, eski ekonomiyi patlatmanın mı?

"102 Milyon"un sunuculuğuyla yeniden hareketli bir döneme giriyorsunuz?
Evet, TRT’deki "Dedem, Gofret ve Ben" adlı dizi yeni bitti. Bir süre için dinlenmeyi planlıyordum. Daha sonra da bir sinema filmine başlayacaktım. Tabii gene yapacağım o filmi. Bu Cem Davran ve Aşkın Nur Yengi’yle yapacağımız bir film. Sadece yöneteceğim, oynamıyorum. "Milo" diye bir film.

Siz seviyorsunuz yönetmenliği, değil mi? Yıllar önce sizin yönettiğiniz Ahu Tuğba’lı, Kadir İnanır’lı bir melodram seyretmiştim. Ve çok şaşırmıştım.
Evet, çok seviyorum. Hatta oyunculuktan daha fazla. Bütün tiyatro oyunlarında, filmlerde, televizyon dizilerinde rol dağıtımını ben yapardım ve Metin’e (Akpınar) daha çok rol verirdim. "Hastane" dizisinin mesela hem oyuncusu hem yönetmeniydim. Senaristi arar, Metin’in rolünü uzatıp benimkini kısaltmasını isterdim ki daha rahat yönetebileyim diye.

Aşkın Nur Yengi ile film çekiyorum
Neden Aşkın Nur Yengi?
Bu filmin prodüktörünün isteği. Bana da aykırı gelmedi, çünkü Aşkın çok zeki bir kız.

Müzikal yeteneğini de kullanacak mısınız Aşkın’ın?
Bir miktar evet. Çello çalan bir kızı oynayacak.

Çok da seksi bulunuyor Aşkın Nur Yengi, Türk erkekleri tarafından...
Ne kadar oyunculuk gücüne bakarak karar verdi prodüktör bilmiyorum ama muhtemeldir ki, o seksi bulunmasının da etkisi olmuştur muhakkak...

Çello da seks çağrıştıran bir enstrümandır...
Müthiş. Herhalde çok iyi kullanacağım bunu.

Çok ilginç. Sanki Metin Bey’le siz ayrıldıktan sonra, sanki ikinizin de kısmeti açıldı.
Sanmıyorum. Şöyle düşünelim isterseniz: Şimdi 1997 Aralık’ında noktaladık biz Star TV’de yaptığımız talihsiz dizi çalışmasını. Moral olarak bir şey yapmak durumunda değildik ikimiz de. Hatta ben uzun bir süre bir şey yapmayacağımızı düşündüğüm için "Balıklama" balık lokantasını açtım. Ama ben hem moral olarak bir şey yapmak düşüncesinde değildim hem de Metin’siz hiçbir şey yapmak düşüncesinde değildim. Hatta "Güle Güle"de teklif önce bana geldi. Böyle kavgalı olduğumuzu düşündüğü için herkes "Abi, bir de Metin Bey’e teklif götüreceğiz, ne dersin?" dediler. "Çok iyi olur, hem de ticari açıdan da çok iyi olur" diye cevap verdim. Müşterek son işimiz oldu "Güle Güle". Ondan sonra herkes anladı ki bu adamlar bir süre için kendi başlarına bir şeyler yapacaklar. Ondan sonra açıldı işler.

Metin’le olmak sabır ister
Birlikte çalışırken birbirinizin yeteneklerini sınırlamış olabilir misiniz?
Vallahi, zaman zaman aklıma gelmedi değil. Belki benden çok, Metin’in aklına geldi. Yaptığımız işler o kadar parlaktı ki, bunu aklıma getirmek istemiyordum.

Neden "Daha çok Metin’in aklına gelmiştir" diyorsunuz?
Çünkü benim ortak iş yapmaya hiç itirazım olmadı, hatta son dakikaya kadar da ısrar ettim. Ama Metin bir süredir ortak iş yapmamaktan yana tavır koydu.

Zor mudur Metin Bey’le anlaşmak?
Muhakkak çok zor. Metin’le olabilmenin yolu en azından benim kadar sabırlı olmaktan geçer. Ben yakın çevremde daha sabırlı bir adam tanımadım. Metin’le ilişkimde de hep sabrettim. Çok sabrettim hatta.

Demin Metin Bey’in tek başına oynadığı "Baykuşların Saltanatı" adlı dizinin de, "Abuzer Kadayıf" adlı filmin de yanlış işler olduğunu söylediniz. Neden?
Bu projeleri nasıl kabul etti, anlaşılmaz bir şey. Para sıkıntısı filan da olmadığına göre, moral olarak bir şey yapmak zorunda hissetti kendisini herhalde. Ben sinema filminde kabaretik bir yaklaşımı sevmiyorum. "Abuzer Kadayıf" sinema filminden çok bir kabareydi. İbrahim Tatlıses kendi hayatının anlatıldığını söyleyip o filme itiraz etmeseydi, Metin de oynamasaydı yerlerden kazınırdı o film. Bir kere Kandemir Konduk sinema yazarı filan da değil, hiç bilmiyor bu işi. "Baykuşların Saltanatı"nı da Attila İlhan yazdı, kendi ukala tavrı içinde fevkalade şeyler yaptığı iddiasında bir yazar, ama o da çok kötü bir diziydi.

Ama sizin oynadığınız "Oyunbozan" da pek iş yapmadı.
Bunu gidip filmin prodüktörü Türker İnanoğlu’na sormak lazım. Bu filme üvey evlat muamelesi yaptı. Ne tanıtımıyla ne dağıtımıyla ilgilendi. Filmin Yunanlı oyuncuları Yunanistan’da bizim, yani benim ve Okan Bayülgen’in Türkiye’de olduğumuz kadar önemli isimler olmasa da film Yunanistan’da daha fazla iş yaptı.

Böyle solculuk olmaz
Metin Bey’le ayrılmanızda politik görüşlerinizin farklı olmasının etkisi oldu mu? Siz sağda, Metin Bey solda...
Mütemadiyen beni sağda Metin’i solda göstermeye çalıştılar. Neye dayanarak bunu yaptılar, bilmiyorum. Hem mesela Metin kadar çok parası olup solcu olmak o kadar kolaydır ki. Hep lafta bu. Fiilen ne yapıyor? Benim sağcılığım nereden kaynaklanıyor onu da merak ediyorum. Köktendinciliğin ciddi bir biçimde arttığı bir dönemde ben Bedrettin Dalan’ın kurduğu bir partiye kurucu üye oldum. Hedef ciddi olarak tarikatlar ve köktendincilikle mücadele etmek.

İyi bir solcu değil midir Metin Bey?
Hayır, çok kötü bir solcudur. Solcu olmak "Ben solcuyum" demekle olmaz. Solcunun, solcu bir yaşam biçimi olmalı. Metin Akpınar’ın böyle bir yaşamı olduğu söylenebilir mi?

Peki ya parasını bir takım sol hareketler, sivil toplum örgütleri için kullanırsa?
Yapmaz öyle bir şey. Parasını çok doğru kullanan, fevkalade hesabi bir adamdır. Doğru da yapıyor. Mesela benim içinde bulunduğum sıkıntılara bakın, aynı parayı kazandık, Metin hiç sıkıntı çekmedi.

Demek ki siz hayatın daha üzerine gitmişsiniz.
E, bu sağcılık mıdır şimdi?

‘102 milyon maaşla benim lokantama gelemezler’
"Balıklama" lokantasından da pek para kazanamadınız galiba?
Lokantayı 1998’in son ayında açtık. Hemen Ramazan’a girdik. Arkadan Apo yakalandı. Arkadan 17 Ağustos depremi, sonra 12 Kasım depremi. Bir yıl geçirdik ki hâlâ onun borçlarını ödemeye çalışıyoruz.

102 milyonla geçinmeye çalışan birisi sizin lokantaya ayda kaç kez gelebilir?
Hiç gelemez. Ortalama 20 milyon ödeyeceğini düşünün, bir defa gelse batar. Evi veriyoruz biz, evin elektrik, su, doğalgaz gibi ihtiyaçlarını da karşılıyoruz, yahu bu 102 milyonla dört kişiyi geçindiren bir de kira ödeyen insanlar bulunuyor, şimdi ben günlerdir hesap yapmaya çalışıyorum, bakalım ne olacak? Şimdi yarışmaya aday olanlarla mülakat yapıyoruz. İlk olarak şunu soruyorum: Sigara içiyor musunuz? "Evet." "Ne kadar?" "Bir paket." "Mümkün değil." Mesela adaylardan bir orta yaşlı bir hanımefendi kuşlarına bakmak istiyor. Bir hesap ettik, kuşlarına bakamıyor. Ayrıca kimse bir şey ısmarlayamıyor yarışmacıya. Şimdi bu insanlar bir süre sonra tanınacak. Dükkanlarda onlardan bazı şeylerin parasını almak istemeyecekler. Bu da olamaz. Sonra öyle aç da duramaz. Ne kadar yemek yiyeceğini biz belirleyeceğiz. Evine misafir çağırabilir ama misafir bir şey getiremez. Borç da alamaz. Ayda bir mutlaka bir kez sinemaya gidecek. Bir kez bir arkadaşını dışarı, yemeğe götürecek. Hadi buyurun bakalım, beyler bir asgari ücret koymuşlar, bakalım ne olacak?

‘Sema Yunak benimle olmasaydı, çok yüksek bir yerde olurdu’
Yıllardır Sema Yunak’la birliktesiniz. Bu genç ve güzel kadın tam da üne kavuşmuşken sizinle beraber oldu ve popüler dünyadan elini eteğini çekti. Eğer sizinle olmasaydı bugün nerede olurdu?
Çok fazla bir yerde olurdu. Müthiş engellendi.

Siz mi öyle istediniz?
Hayır, fakat sonucun bu olacağını da bilmiyordum. Bizim tiyatroya geldiğinde çok parlak bir noktadaydı. "Bugünün Saraylısı"nda oynamıştı. Reklamlarda oynamıştı. Müthiş de güzel bir kadın, iyi de bir oyuncu. Ama ondan sonra her olay kızın aleyhine oldu. Bugün onun kadar güzel ve yetenekli bir oyuncu göremiyorum.

Hâlâ çok aşık mısınız ona?
Evet, ben çok aşığım. Aşk zaman içinde tabii yerini sağlam bir sevgiye bırakıyor. Bir de bu kadar sene içinde katlandıklarına bakıyorum benim adıma, sevginin yanında bir de hayranlığım artıyor.

Yılmaz Erdoğan’la niye takıştınız siz?
Orada da yanlış anlaşıldı bazı şeyler. Ben "Vizontele" ile ilgili laf etmedim. Filmin hazırlanışında çok fazla masraf edilmesine karşı çıktım.

Size ne peki?
Bana ne değil. O zaman her şeye bana ne. Devlet batıyormuş, bana ne? Enflasyon insanları kötü yola sürüklüyormuş, bana ne? Ben hiçbir zaman "Bana ne?" diyemedim. Sonunda benim dediğim çıktı, bu film Türk sinema tarihinin en büyük işini yaptı, gidin, sorun bakalım, kaç para kazandılar? Onların cebine giren paradan bana ne, değil mi? Ama onların cebine para girseydi, bu para başka bir tiyatro olayına, başka bir olaya yatırılırdı.

E, davet edin onu "Balıklama"ya, barışın...
Durulsun da biraz, öyle.




PAZAR