Pazar “Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

10.06.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Geçtiğimiz cuma kaybettiğimiz Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören, Türkiye’nin en önemli koleksiyoncusuydu. Demirören, Türk sanayisine yaptığı büyük katkıların yanı sıra sanata değer veren, sanatçıları destekleyen, Türkiye’nin bugün 46 yaşındaki en köklü sanat dergisi olan Milliyet Sanat’ın arkasında duran  çok özel bir değer, gerçek bir sanatseverdi.

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

Yıl 2011. Milliyet gazetesinin Demirören Holding’e satılmasının üzerinden birkaç ay geçmiş. Bir gün holdingten arayıp Erdoğan Demirören’in beni görmek istediğini söylediler. Gazetecilikte orta kademe yöneticiler, genel yayın yönetmenine bağlı olup, onunla yakın mesafe çalışırlar. Patronla iletişimleri direkt değildir. Gerektiğinde yayın yönetmeni üzerinden kurulur. O yüzden itiraf etmeliyim, biraz çekinerek gittim Şişhane’deki holding binasına.

Haberin Devamı

Odasına girdiğimde “Gel bakalım kızım” diyerek karşıladı beni. Güzel, sıcak bir gülümseme… Biraz rahatladım ama niye çağrıldığımı da bilmediğimden hâlâ biraz şaşkınım. “Milliyet Sanat’ı sen yapıyormuşsun” diye devam etti. O anda durumu kavradım. Burada olma nedenim sanat. Zira karşısında durduğum, sadece patronum değil, sanat gazeteciliğim boyunca görkemli koleksiyonuyla ilgili birçok şey duyduğum, Türkiye’nin en önemli koleksiyoncusu Erdoğan Demirören.

O gün, bir saate yakın sohbet ettik Erdoğan Bey’le. Milliyet Sanat’ı zaten yakından tanıyordu. Çok önemsiyordu. Bu derginin Türkiye’deki sanat yayıncılığı için ne kadar önemli olduğunu, büyük bir sorumluluk taşıdığımızı söyledi. Bir yandan derginin son sayısının sayfalarını çeviriyor bir yandan da art arda sorular soruyordu. Plastik sanatlar sayfalarındaki haberlerle özellikle ilgilendi. Haber yaptığımız sergilerle ilgili bilgi aldı. Patronu tarafından ilk kez çağrılan her çalışanın yaşayacağı haklı bir kaygıyla girdiğim odasından, sanat tarihi konusunda deniz derya bir birikime, son derece incelikli bir estetik anlayışa sahip Türkiye’nin en büyük koleksiyoncusuyla sohbet etmenin mutluluğuyla çıktım.

Haberin Devamı

Bu görüşme ilkti ama son olmadı. O günden sonra, düzenli olarak, Milliyet Sanat çıkar çıkmaz, bir örnekle birlikte ziyaret ettim kendisini. Altı yıl boyunca her ay, onca işinin arasında, Milliyet Sanat’ın matbaadan gelen ilk örneklerini görmek istedi Erdoğan Bey. Ve her sayıyı, 128 sayfasını tek tek gözden geçirerek, yorumlar yaparak, aralarda müthiş sanat hikayeleri anlatarak inceledi. Bu incelemeler bazen her zamankinden daha yoğun günlerine denk düşerdi. Odasına girdiğimde anlardım. Art arda gelen telefonlar, imzalaması gereken evraklar… Ama dergiyi eline aldığında müthiş bir keyif yerleşirdi yüzüne. Zaman zaman holdingteki çalışanlarını da çağırır, onlara da dergiyi gösterir, derin bir sanat sohbeti başlatırdı. Bu sohbetlerde sanatla ilgili çok değerli bilgiler edindim. Özetle, Erdoğan Demirören, sanatla iç içe yaşamış, sanatçıları destekleyen, Türk sanatına büyük katkılarda bulunmuş, Türkiye’nin bugün 46 yaşındaki en köklü sanat dergisi olan Milliyet Sanat’ın arkasında duran, onun gelişiminde kilometre taşlarından biri olan çok özel bir değerdi.

Haberin Devamı

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

Türk sanatına katkıları bilinmeye devam edecek

Milliyet Sanat’ın 45. yıl sayısında şöyle demişti Demirören: “Sanat, 60 yılı aşan meslek hayatımın en önemli eşlikçilerinden biri oldu. Zira her fırsatta altını çizdiğim gibi bir insanın ve bir ülkenin gelişmişlik ölçütlerinden biri de sanata verdiği değerdir. Demirören Ailesi’nin sanatla da anılan duruşunun arkasında bu bilinç yatmaktadır. Bu bilinçle Türkiye’nin bu saygın sanat kurumunun varlığını sürdürmesi için her türlü imkânı sağlamaya devam ediyoruz. Benim de her ay büyük bir zevkle okuduğum Milliyet Sanat’ta, Milliyet gazetesini bünyemize kattığımız 2011 yılından bu yana kağıdından tasarımına, içeriğinden kapağına çok sayıda yenilik yapıldı. Bu yenilikler önümüzdeki yıllarda da sürecek, Milliyet Sanat okurları Türkiye’nin, çağdaş gazeteciliğin gereklerini layıkıyla yerine getiren, okuruna saygı duyan bu çok değerli sanat kalesini her zaman yanlarında hissedecektir.”

Haberin Devamı

Milliyet gazetesini Demirören Holding bünyesine kattığı günden bugüne bu tebrik mesajında altını çizdiği her şeyi yaptı Erdoğan Demirören. Onun döneminde çağdaş dünya standartlarında bir sanat dergisi haline geldi Milliyet Sanat. Bütün bu değişim sürecinde, ekip arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız tüm çalışmaları takdir ettiğini de söylemek isterim. Erdoğan Demirören, son derece profesyonel, her kurduğu cümleden iş dünyasına, hayata ve sanata dair çok şey öğrenebileceğiniz, sohbetleriyle zenginleşeceğiniz, yapıcı eleştirilerini sakınmayan, öte yandan çalışanına kendini değerli hissettiren, motive eden bir patrondu. Erdoğan Demirören, Türk sanayisinin yanı sıra, Türk sanatına yaptığı katkılarla da bilinmeye devam edecek, Milliyet Sanat’ın tarihçesinde, bu dergiye verdiği büyük emekle de anılacaktır.

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

İsterim ki herkes koleksiyoner olsun, Türk sanatını ayakta tutalım. Modern resmin başlangıç evresinde de çocuklarıma bunu aşılamaya çalıştım. Patron koltuğundan kalkıp işimi bıraktığımda, koleksiyonunu yaptığım
bu eserlere dört elle sarılıp, bu tombaklar nasıl yapılmış, bu çiniler dönemin hangi koşullarında ortaya çıkmış hepsini araştıracağım. Ömrümüz ağlaya sızlaya geçerken bizim evrende bırakacağımız yalnızca hoş bir seda… ERDOĞAN DEMİRÖREN

Haberin Devamı

“Ünlü ressamların tabloları arasına torununun yaptığı resmi de asmıştı”

Raffi Portakal, Portakal Kültür ve Sanat Evi Yönetim Kurulu Başkanı

Ben, babamın yanında 1964’ten itibaren çalışmaya başladığımdan bu yana, yani 54 yıldır sanat ve kültür dünyasının içinde, tam göbeğindeyim. Sakıp Sabancı’yla müze yapma sürecinde vardım, birçok büyük koleksiyoncuyla tanıştım, ama Erdoğan Demirören gibi yiğit bir koleksiyoncu, yiğit bir takipçi görmedim.

Eserleri takip eden, kendi koleksiyonundaki eksik parçaları tespit edip, onların yerini doldurmaya çalışan bir koleksiyoncuydu. Daima en iyisini, daha iyisini görüp koleksiyonunu geliştirmeye çalıştı ve bu tutumuyla da bugün Türkiye’nin özel koleksiyonlarının en önemlisini meydana getirdi.

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

Koleksiyonunda nadide Türk halıları ve önemli kilimler vardır, Türk tekstili, hat var, fermanlar var, yazma eserler, Kur’an-ı Kerim’ler, cam eserler, Beykoz cam eserler, Avrupa’dan cam eserler yani bohemler… Türk sanatıyla ilgili görülmemiş bir Tophane koleksiyonu, İznik koleksiyonu… Türkiye’nin en büyük tuğralı gümüş koleksiyonu yanı sıra çok çok zengin bir tablo koleksiyonu... Tesbih koleksiyonu, vitrinlerden oluşan Edirne tahtlar, Edirne kavukluklar, ahşap eserler… Osmanlı için yapılmış porselenler, Viyana porselenleri, Türk yıldız porselenleri koleksiyonları…

“Türk tabloları önemli bir yer tutar”

Tablo koleksiyonunun içinde Türk tabloları önemli bir yer tutar. Osman Hamdi Bey’in çok önemli eserleri, Süleyman Seyit’in, Sami Yetik’in, İbrahim Çallı’nın ve Şevket Dağ’ın eserleri… Gözlediğim kadarıyla Nazmi Ziya’nın eserlerine, Hüseyin Avni Lifij ve Şeker Ahmet Paşa’ya özel bir ilgisi vardı. Geçenlerde evini ziyaret ettiğimde bu ressamların tabloları arasına torununun yaptığı bir resmi astığını gördüm. Bana gösterip, “Nasıl Raffi?” dedi. Yani torununun resmini de onların yanında görmek istemişti.

Ayrıca oryantalist ressamların eserlerinden oluşan önemli bir koleksiyonu vardır. 1990’ların sonunda, 2000’e doğru çok önemli bir müzayede oldu. Fransa’nın güneyinde gerçekleşti. Eski Paris Büyükelçisi Halil Şerif Paşa’nın koleksiyonu bir müzayedeyle satışa çıkmıştı, orada da birlikteydik. Ressam Kees van Dongen’in bir natürmortu satılıyordu. Daha o zaman Türkiye’de bu ressamın adı bile bilinmezdi. O eseri Erdoğan Demirören satın aldı.

Dostluğumuz çok eskiye dayanır. 1970’lerde benim bir galerim vardı. O zaman da bir Erdoğan Demirören efsanesi duyuluyordu etrafta. Bizim galeriye de geldi, yanında da Porselenci Galip vardı. Porselen tamircisiydi ama akademili, saygı duyduğumuz biriydi. Bir danışman gibiydi Erdoğan Bey’in yanında. İlk tanışmamız böyle. Daha sonra yalısını satın alınca çok eser satın aldı.

“Hepsi geçer, dedi”

Yalı yandığında da yanındaydım. Karşıdan dumanlar çıkıyor bir baktım, atladım gittim. Erdoğan Bey çıkmış oturuyordu. İtfayeciler hortumlarla söndürmeye çalışıyordu. “Geçmiş olsun” dedim, “Hepsi geçer göreceksin” dedi. Çok önemli şeyler o yangında gitti. Benden şahane yıldız porselen, Şeker Ahmet imzalı vazolar almıştı. “O vazolar ne oldu” dedim, “Patlamış Raffi ben de hemen onlara baktım” dedi.

Gelelim sanat ve kültür hayatına katkılarına… Esnafın tümüyle dosttu Erdoğan Bey, kimseyi kırmamaya özen gösterirdi. Şöyle düşünürdü, “Ben her zaman eser almalıyım, örnek olmalıyım.” Bunu kendine misyon edinmişti. Sakıp Bey’le bizim müze yapma serüvenimizde o da işin içindeydi. Amerika’da Sakıp Bey’in Metropolitan Müzesi’ndeki ve Los Angeles’ta LACMA Müzesi’ndeki hat sergisine Tülin Hanım’la beraber gelmişlerdi. Çok etkilenmişti.

Özellikle son bir buçuk aydır çok görüştük. Onu evinde ziyarete giderdim. Hem siyasetten hem sanattan dem vuruyorduk. Arada da pazarlık ediyorduk. Beraber çok anılarımız oldu. Seyahatler ettik, yemekler yedik, ailemizle konuk olduk. Ancak sadece benle değil birçok kültür ve sanat adamıyla dosttu Erdoğan Bey.

“Türkiye’de sanat piyasası oluşmasında büyük rol oynadı”

Turgay Artam, Antik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı

Ailece değerli ağabeyimiz Erdoğan Demirören’i kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. 30 yıldır bize abilik yapan, her zaman yanımızda olan, bütün özel günleri ve güzellikleri uzun yıllar birlikte yaşadığımız canım abimizi kaybetmek bizi derinden yaraladı.

Erdoğan Bey’le 1986 yılında Yıldız Sarayı’nda düzenlediğimiz antika fuarında tanıştık. Türkiye’de antika ve sanat eserlerine olan ilgiyi artırmak istediğini, elimizdeki eserlerin kıymetini önce ülke insanımızın bilmesi gerektiğini anlatan bir konuşma yaptık. Türk sanat eserlerinin yurtdışına kaçmaması için Türkiye’de güçlü ve devamlı koleksiyoncuların olması gerektiğine inanıyordu. Koleksiyonculuğa başlamasının ana nedeni eserlerin ülkemizde kalmasını istemesiydi.

Müzayedelere geldiğinde her zaman nazik, düşünceli olurdu. Başka koleksiyoncularla sohbetler ederek salonda keyifli bir ortam yaratırdı. Beyoğlu’nda terör saldırısı olduğu, bomba patladığı gün müzayedemiz vardı. Önceden gelmeyeceğini söylemişti fakat bomba haberi duyulduktan sonra kendisi salona gelip destek verdi.

Kendisi yardımseverdi. Bütün ihtiyacı olan kişilerin ve sevdiklerinin yanında yer alırdı. Herkese el uzatan, el veren çok değerli bir insandı. Çalışma hayatımızda ondan çok şey öğrendik. Sanata olan ilgisi ve katkısıyla çağının ilerisinde, örnek bir iş adamıydı. Topladığı Osmanlı eserleri ve antikalarla dünyanın en değerli koleksiyonlarını oluşturdu. Tablo, tombak, tuğralı gümüş, yıldız porseleni, tophane, seramik, cam ve hat koleksiyonu olmak üzere tüm sanat alanlarına özel merakı vardı. Yıllar önce müzayedelerde çıkan eserleri lot numarası ve ölçülerine kadar tüm detaylarıyla hatırlayan sıra dışı bir hafızası vardı. Yurt dışında sanata olan ilgiyi gördükçe Türk sanatı ve sanatçısının daha yüksek değerlerde olması gerektiğini savunurdu. Türk sanat eserlerine bu nedenle ayrı bir ilgi gösterir, önemli bir eser gördüğü zaman heyecanını saklayamazdı.

Kültür ve sanat eserlerimize sahip çıkarak Türkiye’de sanat piyasası oluşmasında büyük rol oynadı ve eserlerin yurtiçinde kalarak korunmasında büyük pay sahibi oldu. Ülkemizde eğitime, sanata, enerjiye, büyük yatırımlar yaparak ülkesine ve milletine her zaman faydalı olmuş çok değerli ağabeyimize Allah’tan rahmet, bütün sevdiklerine başsağlığı diliyoruz.

“Evrende bırakacağımız yalnızca hoş bir seda”

Galeri Baraz Yayınları’ndan çıkan “Türkiye Sanat Koleksiyonculuğu” adlı iki ciltlik kitapta Erdoğan Demirören, koleksiyonu ve koleksiyonculuğuyla ilgili Oğuz Erten’in sorularını yanıtlamıştı. Söyleşide, Baki’nin “Huma Kuşunun Gölgesi” şiirindeki “Avazeyi bu aleme Davut gibi sal/ Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” mısralarına gönderme yapan Demirören, ömrümüzün sonunda evrende yalnızca hoş bir seda bırakacağımızı söylüyordu. Uzun yıllar büyük bir titizlikle oluşturduğu koleksiyonu da o hoş sedanın en kıymetli nağmelerinden biriydi.

- Erdoğan Bey, uzun yıllardır koleksiyon yaptığınızı biliyorum, ilk resminizi hangi tarihte ve kimden aldığınızı hatırlıyor musunuz?

İlk resimlerimi şair, aynı zamanda da bir dönem sanat galericiliği yapmış olan Ümit Yaşar Oğuzcan’dan almıştım. 1973 ya da 1974 yılıydı sanırım. Bu resimlerden bazıları hâlâ koleksiyonumda duruyor. 1982’de evim yanmamış olsaydı Osman Hamdi’nin “Uzanan Kadın” resminden tutun da Nazmi Ziyalara değin çok sayıda önemli resim ve hat eserlerini kapsayan bir koleksiyon bugüne ulaşmış olacaktı. O zamanlar keşke bu eserler yanmasa da çalınsaydı diye de düşünmüştüm.

Demirören, Oğuz Erten’e verdiği röportajda ömrümüzün sonunda evrende yalnızca hoş bir seda bırakacağımızı söylüyordu. Uzun yıllar büyük bir titizlikle oluşturduğu koleksiyonu da o hoş sedanın en kıymetli nağmelerinden biriydi.

En kapsamlı ferman koleksiyonu

- Ailenizde resim koleksiyonu yapan, örnek aldığınız birileri var mıydı?

Katiyen kimse yoktu. O dönemlerde Türk ressamlarını alalım ve sanat piyasasına da bir faydamız olsun diye düşündük. İkinci defa resim almam da Yaşar Kemal sayesinde oldu. Bir gün bana geldi, “Fransa’da bir delikanlı var. Babası siyasi sorunlardan dolayı yardım edemiyor, okul tatili de bitiyor, onun resimlerini al” dedi. Ona yardım edeyim diye 1980’li yılarda 5 tane resmini aldım. Bahsettiğim kişi Bedri Baykam’dır. Belki onun bu hikayeden hâlâ haberi bile yoktur. Yalıdaki yangın esnasında yanan Osman Hamdi Bey resmini de o dönemde almıştım.

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

Hasan Rıza, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’a Girişi, tuval üzerine yağlıboya, 150 x 125 cm. Erdoğan Demirören koleksiyonu.

- Koleksiyonunuzda ön plana çıkan sanatçılardan örnekler verebilir misiniz?

İbrahim Çallı’nın ve Çallı Kuşağı ressamlarının çok sayıda resmi var. Ayrıca Osman Hamdi Bey, Abdülmecid Efendi, Süleyman Seyyid, Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa gibi asker ressamlar ve o kuşağın eserleri, Jean-Baptiste Van Mour gibi erken tarihli yabancı ressamlar, oryantalist ressamlar Ayvazovski, Zonaro gibi sanatçıların eserleri var. Ben ağırlıklı olarak klasik eserlere ilgi duyuyorum. Modern resimlere ait örnekler ise koleksiyonumda çok az vardır, en fazla 5-6 tane bulabilirsiniz, en nadir olanlarını toplarım. Gençler bu konuya daha meraklılar.

- Resim haricinde koleksiyonunu yaptığınız başka objeler de var mı?

Sanırım bugün kimsede olmayan bir tombak koleksiyonum var. Yıldız porselenleri koleksiyonum ise bugün müzede bile yoktur. Yaklaşık 1400 parçadan oluşan bir tekstil koleksiyonum, Tophane koleksiyonu, divit koleksiyonu, çini, edirnekari, hat koleksiyonu gibi farklı alanlarda çok sayıda koleksiyonum var. Çini koleksiyonumda 15 ve 16. yüzyıla ait İznik çinilerinin yanı sıra kayınpederim Azim Çini sahibi olduğu için topladığım çiniler de var. En kapsamlı ferman koleksiyonu şu anda bendedir, 51 tane de hilyem var. Nazara çok inanırım. Ev yandığında kurtulan tek şey hilyeydi.

“Sanat, 60 yıllık meslek hayatımın en önemli eşlikçilerindendi”

Antoine De Favray, Boğaziçi ve Haliç’ten Panaromik İstanbul, tuval üzerine yağlıboya, 100 x 251 cm. Erdoğan Demirören koleksiyonu.

- Koleksiyon yapmaya nasıl bir gaye ile başlamıştınız, koleksiyonun bu ölçüde genişleyeceğini düşünmüş müydünüz?

Biliyorsunuz Osmanlı dönemine ait köşklerin, konakların, yalıların birçoğu yangınlar ve çeşitli koruma sorunları nedeniyle ne yazık ki günümüze gelememiş. Sarayın haricinde zengin ve köklü ailelerin yaşantısı, yaşadıkları evler, günlük hayatlarında kullandıkları eşyalar nasıldı? Bu gibi sorulardan hareketle güzel bir ev döşemek amacıyla yola çıktım. Yalıyı ilk aldığımda o kadar bakımsızdı ki içinde şemsiyeyle geziyorduk, daha sonra restore ettirdik ve içini güzelce döşedik; fakat ne yazık ki sadece bir gece oturabildiğimiz bu ev az önce de bahsettiğim gibi yandı. Yangından sonra evin çok daha iyisini yaptıracağıma kendi kendime söz verdim. Kaybettiğin bir şey için üzülmemek lazım, sonuçta geçmiş sana ne getirecek ki, yeniden çalışıp kazanman lazım. Ben bir Osmanlı evi bahçesiyle, eşyalarıyla, objeleriyle nasıl olur göstermek istedim. Bu konuda koleksiyonum bu amaca hizmet etti. Bu misyona bağlı kalarak Kraliyet ailesinden cumhurbaşkanlarına Nato komutanlarından senato üyelerine kadar yurt içi ve yurtdışından çok sayıda misafiri evimde ağırladım... Bu tarihi değerlerin kıymetini bilebilecek, onlara kötü gözle bakmayacağına inandığım kişileri bu evi görmeye davet ederim.

- Yaptığınız koleksiyonla bu şekilde çevrenize örnek olmak isterken en çok nelere dikkat ettiniz?

Senelerdir piyasa oluşturmuşumdur, sadece bir kişi alım yaparsa böyle bir piyasa oluşmaz. İsterim ki herkes koleksiyoner olsun, Türk sanatını ayakta tutalım. Modern resmin başlangıç evresinde de çocuklarıma bunu aşılamaya çalıştım. Patron koltuğundan kalkıp işimi bıraktığımda, koleksiyonunu yaptığım bu eserlere dört elle sarılıp, bu tombaklar nasıl yapılmış, bu çiniler dönemin hangi koşullarında ortaya çıkmış hepsini araştıracağım. Ömrümüz ağlaya sızlaya geçerken bizim evrende bırakacağımız yalnızca hoş bir seda… Yalnız şunu isterim ki çocuklarımın her biri sadece tek bir alanda koleksiyon yapsın ve onun da en iyisini yapsın.

- Şu sıralar koleksiyonlarını müzeye dönüştürmeyi hedefleyen çok sayıda koleksiyoner var, siz de ileride bir müze açmayı düşünüyor musunuz?

Bana babamdan para kalmadı. Ayrıca hocalar talebelerini müzelere alıp götürmeye başladı, bu önemli bir adım, bunun neticelerini 10 sene sonra alırız. Modern resim yapanlar İstanbul Modern olmasaydı hâlâ fakirdi. Bu anlamda İnan Kıraç ve Eczacıbaşı müze kurmak için ilk adımı atmıştır. Hiç unutmam bir gün Antik A.Ş.’nin bir müzayedesine katılmıştım. 18 tane resim vardı, onları alacaktım. Bayrak kaldırıyorum baktım telefonda biri sürekli fiyat artırıyor. “Turgay bunlar müzeye mi gidecek?” diye sordum. “Evet” yanıtını aldığımda bayrak kaldırmayı hemen bıraktım. Bir dönem Türk İslam Eserleri Müzesi de müzayedelerde alım yaptığında biz alkışlardık. İnsanın müze kuran kişiye saygısı olması ve teşvik etmesi lazım, neticede müze kurmak büyük bir hizmet. Bencillik yapıp o eserleri kendi koleksiyonuna katmaya çalıştığında topluma ait olan bir koleksiyonu da bozmuş oluyorsun. Dünyanın en çok tarihi eserine sahip olan bir ülkede yaşıyoruz. Roma, Bizans, Osmanlı dönemleri ve Hititler, Frigler gibi daha nice uygarlıklar gelip geçmiş bu topraklardan. Kıymetini bilememişiz.