15.04.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
Çankırı Valisi Ali Haydar Öner'in kılavuzluğunda Çankırı'yı gezmekle meşgul olduğumuz için açılışa geç kaldık. Vardığımızda mağaranın girişinde onlarca otobüs park etmişti. Şaşırdık tabii. İçeri girmemizle beraber şaşkınlığımız da kat kat arttı. İçeride civar illerden ve Çankırı'dan gelen binlerce kişi vardı. Daha önce Alanya'daki tersanede sergi düzenleyen, sanat TIR'ıyla Diyarbakır, Van, Erzurum ve Bayburt'a, sanat çadırıyla deprem bölgesine giden ve memleketi Bayburt'ta Baksı Müzesi'ni kuran Koçan, plastik sanatlarda her zaman yenilikçi tavrıyla tanınıyor. Tuz mağarasındaki sergi de sanatçının listesine eklenen bir yenilik. Mağarada bir yandan da tuz üretimi sürüyor tabii. Ama görünüşe göre bu üretim daha küçük çaplı devam edecek çünkü Vali Öner'in burayı bir nevi müzeye dönüştürme gibi planları var: "Mağarada galeriler açacağız: Destansı kahramanlar galerisi, Atatürk galerisi, mitolojik galeri, Rönesans galerisi, çağdaş sanatlar galerisi ve bunların yanı sıra konser ve konferans salonları, kafeler..." Bu plan hayata geçerse Çankırı sadece bu mağarayla bir turist çekim merkezine de dönüşebilir. Düşünsenize yeniden başa dönüyoruz: Mağarada sanat...Sanatı merkezin dışına taşıyan Koçan "Benim kıra gitme arzum var. Bu da o anlamdaki projelerimden biri" diyor. Geçtiğimiz hafta sonu Hüsamettin Koçan'ın "Tuz Tadı" sergisinin açılışına katılmak üzere Çankırı'ya uzandık. Sergi mekanı Çankırı Tuz Madeni. Sergi yerin 150 metre altında, Hititlerden bu yana kaya tuzu çıkarılan bir mağaranın içinde yer alıyor. Sergiyi görmek için dağların arasında zikzak yapan yollardan geçip mağaraya vardık. Mağaraya adımınızı atar atmaz eserlerle karşılaşmıyorsunuz; mağaranın uzunluğu yedi kilometre ve sergi mağaranın girişinden 800 metre sonra başlıyor. "Sanat neredeyse insan oraya gitmeli" İlginçliğini yitiren merkezin kabuğunu kırmak istiyorum. 10 Nisan'da Garage of Art'ta bir sergi açtık. Ondan birkaç gün önce de Allah'ın dağında, Çankırı'nın 20 kilometre uzağında sergi açtık. O daha ilginçti. Sanat neredeyse insan oraya gitmeli. Yeni mekanlar ve ilişkiler sanatçı için yeni bir macera ve hayal ortamı oluşturuyor. Kitlelere ancak böyle gidebiliriz. Tersane, tuz mağarası... Seviyorsunuz böyle ilginç yerlerde sergi yapmayı, değil mi? Düşündüm ama tarif edilmiş mekan içinde olursanız işin heyecanı da kalmıyor. Merkezde sergiye kimlerin geleceği, neler konuşulacağı, pozlar, davranışlar belli ama Çankırı, tersane ya da Baksı gibi ortamlar merkez alışkanlıklarının dışında. Serginin açılışına beş bin kişi geldi. Bunlar çocuklar, dedeler ve çeşitli sınıflardan insanlar. O çocukların anılarının bir parçası olabilirsek, onların sanat dünyasıyla ilişkileri farklı olacak. Entelektüeller, sanatçılar merkezin tanıdık koridorlarında tanıdık haritalarından başka serüvenlere yelken açmalı. O yapılan sanatı kışkırtacak ve yeni bir coğrafya oluşturacak. "Serginin büyük şehirlerden birinde değil de, Çankırı gibi merkeze uzak bir yerde yapılması bir risk, buralara kadar kim gelir?" diye düşünmediniz mi hiç? Orada bir şey olduğunu hissettim. Gördüğümde ise büyük şok yaşadım. "Maden göreceğim" diye gittim ama olağanüstü bir mekan gördüm. Resimlerdeki görüntüler de o mekanın tarihi ve mekandaki yaşanmışlık üzerine düşündükten sonra ortaya çıktı. Vali size telefon edip bu tuz mağarasından ilk bahsettiğinde nasıl bir yer hayal ettiniz ve karşılaştığınız mekan hayalinizdekinden ne anlamda farklıydı? Düşündüm. Mekanın içine yayılmak, mekanı kuşatmak gibi bir niyetim olmadı. Onunla kuracağım ilişki önemliydi. Mekana saldırı olabilirdi ya da yapıtlar yok olabilirdi. Nasıl ki o mağarayı işçiler kazmalarıyla kazmış ve mağara yavaş yavaş büyümüş, oraya bir işçi duyarlılığıyla sanatı soktum. Onun için de yapıtlarım mekana saygı duyan yapıtlar oldu. Bu mağara çok etkileyici bir yer. Mekan sergiyi ezer diye düşünmediniz mi hiç? "Resimlerde bir mitoloji yaratmaya çalıştım" 12 resim var. Bu mekanda yaz-kış yok, hep 17 derece. Gecesi gündüzü de yok. Bir süreklilik var. Sergiyi bunun üzerine kurmaya çalıştım. 12 resim 12 aya tekabül ediyor. Resimlerin bazılarına arkadan ışık geliyor. Bu gece-gündüz meselesini temsil eden bir şey. Resimler dışında iki heykelimiz ve bir video yerleştirmemiz var. Resimlerde bir mitoloji yaratmaya çalıştım. Biraz Karagöz ve yazı resim geleneği de var. Devasa figürlerin içine öyküler yerleştirdim. Madene, çocukluğuma ve Hitit geleneğine ilişkin görüntüler bunlar. Aynı zamanda yazıtlar. İçinde benim olduğum bir insanoğlu öyküsü. Kaç eser yer alıyor sergide?