05.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
myalcin@tnn.net Bir grup gazeteci, Doluca'nın sahipleri Ahmet Kutman, Sibel Kutman, Ali Kutman ve üretim sorumlusu Aysun Pirdel'le birlikte, Sunset Restaurant'da Doluca'nın iki yeni şarabını, Villa Neva beyaz ve kırmızıyı tatmak için bir araya gelmiştik. Kutmanlar Doluca'nın eski bir alt markası olan Villa Neva'yı yeniden diriltmiş ve Villa Doluca ile düz Doluca şarabının arasında yeni bir şarap grubu yaratmışlardı. 10 YTL civarında fiyatlandırılan bu şarapların rahat içimli olması ve geniş kitlelerce tüketilmesi hedeflenmişti. 2004 rekoltesi olan iki şarap da gerçekten canlı, diri ve meyvemsi özellikteydi. Yemekte bu şarapların dışında Boğazkere ve Öküzgözü üzümlerinden yapılıp Fransız meşe fıçılarında bekleyen Kav ile Sarafin Cabernet'nin 2000, 2001 ve 2002 rekoltelerini de tattık. Böylece Türk şaraplarında da, yıllar boyu aynı bağların üzümleri o şaraba işlendiğinde, dramatik rekolte farkları olabildiğini de gözlemledik. 2000 ve 2002'ler, 2001'lerden çok daha güzel, zengin ve dolgundu. Doluca Şarapları'nın Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kutman'ı ilk kez bu kadar durgun ve karamsar görüyordum. Aslında Doluca'nın iki yeni şarabını tatmak için bir aradaydık ama Türk şarap üreticilerinin duayeni Kutman'ın ruh hali, yenilikleri paylaşmanın coşkusundan çok, geleceğe dönük yoğun endişeleri yansıtıyordu. "Özel Tüketim Vergisi'ndeki aşırı artış fiyatlarımızı yukarı çekti. Fazla zam yapmamak için kâr marjlarımızdan fedakârlık ediyoruz. Vergi, stoklama, nakliye, depolama, dağıtım, süpermarketlerin istedikleri raf bedelleri gibi kalemler üst üste binince, bir şişe şaraptan firmaya fazla bir şey kalmıyor. Öte yandan ucuz fiyatlı ithal şaraplar her yere giriyor, pazar paylarımızı düşürme tehlikesi yaratıyor" diyordu Kutman. Kutmanlarla söyleşimizin önemli bir bölümünü de restoranlarla yapılan anlaşmalar oluşturdu. Kavaklıdere ve Doluca firmalarımızın yaygın olarak uyguladığı bu anlaşmalara göre, restoranlara ya doğrudan belirli bir para veriliyor ya da çok özel indirimler uygulanıyor. Bunun karşılığında da, kimi zaman açıkça "Rakiplerimin ürününü satmayacaksın. Bütün şarapları benden alacaksın" deniyor, kimi zaman da "Bu anlaşma yıllık şu kadar şarap alman halinde geçerlidir. Kotanın altında kalırsan anlaşma bozulur" dayatması yapılıyor. Hukuken tekelci gibi gözükmese de, ikinci anlaşma birinciyle aynı kapıya çıkıyor. Kotayı doldurma derdinde olan lokantacı, kapısına gelen diğer şarap satıcılarını "Sizden mal alırsam kotamı tamamlayamam" diye geri gönderiyor. Bu çağdışı uygulamalar yüzünden de, birçok restoran ya sadece Doluca ya da sadece Kavaklıdere ürünlerini satıyor. İki firmamız son aylarda biraz ithal şarap da getirtti, illa Fransız şarabı da satmak isteyen restorana, "Ben getirdim, onu da benden al" diyorlar.Bu tekelci anlaşmalar yüzünden hem şarap firmalarının başka yatırımlarda kullanabilecekleri önemli bir bütçe ziyan oluyor hem de iki büyük firma birbirinin simetriği şaraplar yapmak zorunda kalıyor. Tekeline aldığı lokantanın talebini karşılamak için, biri Cabernet mi yaptı, öbürü de hemen çıkarıyor, biri Merlot mu çıkardı, öbürü de hemen Merlot çıkarıyor. Tabii bu şaraplar da son dakika zorlamalarıyla, oradan-buradan bulunan üzümlerle yapıldıklarından, sindire sindire, tutkuyla üretilmiş olgun şaraplar kalitesinde olamıyorlar. Bir yandan da, mesela bir Kavaklıdere Kalecik Karası tiryakisiyseniz, lokantacıdan "Doluca da yaptı abi. DLC Kalecik Karası'ndan vereyim", Sarafin Cabernet tiryakisiyseniz de "Kavaklıdere'ninki var efendim. O da Cabarnet, bu da Cabernet" sözlerini dinliyorsunuz. Haliyle bu da restoranlarda şarap içme zevkini artırmıyor, tam tersine şarap açtıracak müşterinin tadını kaçırıyor.Ahmet Kutman'a bunları söyleyerek "Tekelci anlaşmaları bıraksanız yılda birkaç trilyon lira tasarruf edersiniz. Bu da bağcılık araştırmalarına, personel eğitimlerine, pazarlama etkinliklerine, ihracat çalışmalarına harcanır. Ne dersiniz?" diye sordum. Kutman da düşüncelerimi doğruladı ve "Bunlar yavaş yavaş kalkmalı. Ama tüm firmalar anlaşarak bunu bırakmalı" dedi.Gerçekten de, Kavaklıdere ile Doluca'nın aşırı kızgın rekabet günlerinde başlattıkları ve ne yazık ki artık kangren haline gelen bu tekelcilik bitmeli... Şaraplar özgürleşmeli, müşteri istediği restoranda istediği şarabı içebilmeli. Mürefteli, Kapadokyalı, Bozcaadalı bir küçük üretici, düzgün bir şarap yaptığında restoranlarda ürününü satabilmeli. Az tanıdığımız şarap ülkelerinden, Gürcistan'dan ya da Yeni Zelanda'dan gelecek şaraplar restoranlardaki masalarımıza renk katabilmeli. Bu "anlaşma"larda ısrar edilirse, AB'ye girmeye çalışan bir ülkede bu konunun rekabet kurullarına, hatta AB makamlarına şikâyeti halinde, firmalara astronomik cezalar da gelebilir, bizden uyarması... Tekelcilik bitmeli