Pazar Size dokunabilir miyim?

Size dokunabilir miyim?

08.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Size dokunabilir miyim?

Size dokunabilir miyim
8-14 Mart 1998
Zafer ARAPKİRLİ

Sevgi, dokunmaktır. Sevgi, göz göze bakabilmek ve gözünün içine baka baka "seni seviyorum" diyebilmektir. Hatta, ağzını bile açmaya gerek kalmadan söyleyebilmektir bunu. Gözle, elle ya da nasıl isterseniz. Ama ille de dokunmak...
Sevgi, yanıt bile beklemeden soluk soluğa koşabilmektir sevgilinin ardından.. Nefesi kesilene kadar.. Toprağa düşene kadar.. İfade özgürlüğüdür.. Bahar sabahlarının mis gibi kokusudur sevgi.. Yaz akşamlarının ılık rüzgarıdır..
Sevdiğini söyleyebilmenin coşkusu, mevsimler üstü bir isyanın dayanılmaz değil, sonuna kadar dayanılabilir bir karnaval gürültüsünü andırır.
İşte, Mecidiyeköy'deki genç polis memuru da böyle düşünüyordu. Eminim, adım kadar iyi biliyorum. Ali Sami Yen Stadyumu'nun çıkışında, Beşiktaşlı üzgün ve bahtsız gence copunu, bacağını, kolunu, elini ve bilcümle vasıtasını sallarken. Dokunmak istiyordu ona, erken gelen baharın coşkusuyla.. Sevgisini ifade etmek, doya doya "seni seviyorum" diye bağırmak istemişti sabahtan beri. Sonunda bulmuştu fırsatını. Geçim sıkıntısı, amirlerinin baskısı, sabahtan beri ayakta durmanın yorgunluğu, belki de köyden kente göçmüş bir ailenin çocuğu olarak, umduğunu bulamamanın ve büyük kentin kaldırımlarındaki altın taşlardan payını yeterince alamamış olmanın ezikliğini unutacaktı, ona dokununca.. "Gel kardeşim, sana şöyle güzelce bir dokunayım" dedi. Doya doya.. Uzun süren bir bahar gecesi tazeliğindeki Mecidiyeköy egzoz gazlarının huzur veren büyüleyici atmosferinde.
Sevgi dokunmaktı çünkü.. Sevdiğini haykırabilmekti. Onu ve onları seviyordu çılgın gibi..
Yeterince anlatamıyordu galiba.. Bi daha! Bi daha! Bi daha! Ama heyhat.. Mesaj alınmamıştı hala. Kaçıyordu sevdiği genç. Durduramadı onu. Koştu peşinden. O telaşla ayağı kaydı ve düştü. Canı yanmıştı. Ama olsundu. Ne ziyanı vardı. O kararlıydı sevgisini anlatmaya, copuna davrandı ve ince, latif dokunuşlarını, sevdiğinin üzerinde gezdirmeye başladı. Yetmedi, postalının tabanındaki kauçuğun dokusunu tattırmak istedi. O da yetmedi, elinin tersiyle sevdiğinin yanağında erkeksi bir tatla ona, "ten teması"nın kalıcığını bırakmak arzusundaydı.
Koştular Mecidiyeköy'ün mis kokulu caddelerinde özgürce, rüzgar ataklığında. O arkada, sevdiği önde..
Cop, tekme, tokat, postal ve inleyen sevgi nağmeleri. "**?''Xx!!" Stadın yan sokağına gelindiğinde, bir kez daha dokundu ona.. Yakasından tutmuştu inanılmaz bir elegansla. Sarsıyordu, "Anlasana artık. Seni seviyorum" diyordu gözleri. Ve elleri, ve copu ve postalları..
Ama heyhat! Çevredekiler, o bilinen ve tiksinti verici tutucular, çekemediler onların aşkını.
"Hoop bilader! Ayıp oluyor!" sesleri yükseldi. Üstelik kendi arkadaşlarından.. Tutup geri çektiler. Ayırdılar onu sevdiğinden. Halbuki bıraksalardı, bir yay gibi fırlayıp çekecekti belindeki Kırıkkale'yi ve sevgisinin nişanesi olarak, alnına bir gül açtıracaktı sevdiğinin..
Çekemediler.. Halat koptu.. Ve film koptu..
Ben ise, en çok hangi takımı tuttuğunu merak ediyordum
Mecidiyeköy'deki aşık polisin...

email : zarapkir@milliyet.com.tr
faks : 0212 - 505 6236

Yazarlar