Pazar"Türklerin sert olması yapay bir imaj"

"Türklerin sert olması yapay bir imaj"

08.06.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cezaevlerimizde 12 yıl yatan Daniel Koplowitzin anıları Levent Kazak tarafından sinemaya uyarlanacak. Korkunç şeyler gördüğünü ama hiçbir zaman "Geceyarısı Ekspresi"ndeki gibi kötü tecrübeler yaşamadığını vurgulayan Koplowitz; mahkumuyla, gardiyanıyla hapishanelerimizin bir tiyatro sahnesine benzediğini söylüyor

Türklerin sert olması yapay bir imaj

Daniel Koplowitz: "Babalar ayna karşısında çalıştıktan sonra voltaya çıkıyordu" Cezaevinde Hasan Heybetli, Enis Karaduman gibi suç örgütü liderlerine "meydancılık" yani hizmetkarlık yaparak ayakta kalıyor, Yılmaz Güneyin hışmına uğruyor ve "Turist Koğuşu"nda yatan bütün yabancılar gibi o da dışarıdaki Türk devrimcilerin devrim yapıp af çıkaracağı umuduyla yılları deviriyor. Koplowitzin, cezaevinden çıktıktan sonra, henüz içerideyken dışarıya yolladığı anıları kitap olarak basılıyor ve 1990 yılında da Türkçe olarak yayımlanıyor. Ama "Geceyarısı Ekspresi"nden mustarip Türkiyede Koplowitzin "Dünyanın en yanlış anlaşılmış halkına" ithaf ettiği "Hilalin Işığı" sessizlikle karşılaşıyor. Türkiye dışında büyük ilgi uyandıran kitabı Costa Gavras filme çekecekken proje son anda bilinmeyen bir sebeple iptal ediliyor. Daha sonraki girişimler de beklenmedik biçimde ve genellikle son anda iptal olunca Koplowitz umudunu kesiyor. Birkaç aydır yaşadığı Gümüşlüke artık oyunculuktan çok yazarlık yapan tiyatrocu Levent Kazak tatile gelene kadar...Koplowitzle tanışan ve onun anlattıklarındaki kara mizahtan çok etkilenen Kazak, yeni bir senaryo yazmaya karar veriyor. "Geceyarısı Ekspresi gibi bir balçık, ancak bu anılardaki mizahla temizlenebilir" diyen Kazak ve Koplowitz şimdi Gümüşlük koyundan dünyaya açılacak bir filmin hazırlıklarıyla meşgul, tatili falan unutmuş durumdalar. Daniel (De Souza) Koplowitz, Bodrum-Gümüşlükün yeni sakinlerinden. Artık burada yaşayacak. Ama bu onun Türkiyedeki ilk ikameti değil. Koplowitz 1975 yılında genç bir matematik öğretmeniyken yanında bir miktar esrarla Türkiyeye girerken yakalanıyor ve 12 yıl, İstanbul, İzmir ve Antakyadaki cezaevlerinde zorunlu ikamete tabi tutuluyor. Neden Türkiyeye geri döndünüz? Pratik bir cevap vereyim: Artık sadece yazarak yaşamak istiyordum. Babam öldü ve bir miras bıraktı. Bu da benim yazarlığa konsantre olmamı sağlayacaktı. Ama nereye gidecektim? Buraya geldim. İngiltereden de çok iyi yazarlar çıkmıştır. Orada da kalabilirdiniz yazmak için, değil mi? Benim İngiltere ile bir problemim var. İngiltere çok ırkçı, sınıfçı bir ülke. Oluşmuş, oturmuş devletler beni çok rahatsız ediyor. İngilterede oturmak istemiyorum. Türkiyede güçlü bir devlet, sınıf ayrımcılığı yok mu? Ya da siz göremiyor musunuz? Hayır, İngilterede devlet çok güçlü ve toplumu daha fazla etkiliyor. Bu yüzden İngiltere tehlikeli bir memleket. Türk devleti asla İngiliz devleti kadar saldırgan bir devlet olamaz. Nitekim işte, tezkere oylamasında saldırgan bir ülke olmayacağını gösterdi. "Cezaevinde yatmak erkek olmak anlamına geliyor" Yine de bir yabancı olarak yıllarca Türkiyede cezaevinde yatmışsınız. Normalde bir daha Türkiyenin adını duymak istememeniz beklenirken siz gelip buraya yerleşiyorsunuz. Tuhaf değil mi? Benim için cezaevi o kadar kötü bir tecrübe olmadı ki. Alıştım. Çok korkunç şeyler gördüm ama o kadar acı bir tecrübe olmadı. Türkiyede sivil cezaevleri o kadar kötü değil. Mahkumlar, gardiyanlar, hepsi "Cezaevi tehlikeli bir yerdir" diye bir hikaye yaratmak için her sabah kalkıp, rollerine çalışıp bir tiyatro oynuyorlar. Çünkü Türkiyede bir cezaevi kültürü var. Cezaevinde yatmak erkek olmak anlamına da geliyor aynı zamanda. Bütün o babalar filan aynanın karşısında çalıştıktan sonra sert bakışlarla voltaya çıkıyorlar. Neden cezaevine girmiştiniz? Esrardan. Ne kadar ceza almıştınız? İdam. Sonra 38 yıla indi. Peki, nasıl kurtulmayı düşünüyordunuz cezaevinden? Bu 38 yılı yatmayı düşünüyor muydunuz? Aslında bu kadar yüksek bir cezayı ciddiye almak mümkün değildi. Ama almıştım ve uzun bir süre kalacaktım cezaevinde. Fakat başka bir umut taşıyorduk içimizde. Bir devrim olacaktı. Biz, turist koğuşundaki bütün yabancılar bir devrim olacağını sanıyor, devrimi bekliyorduk. "Ben bir meydancıydım, o ise koskoca Yılmaz Güney" İçeriden böyle mi görünüyordu Türkiye, o tarihlerdeki sol muhalefet, bütün o eylemler falan? Hem de çok fazla. Bir de insan içerideyken dışarıda bir bomba patlasa bunu büyütüyor. Sizler dışarıda tam bir devrim provası yaptınız ve ben şimdi anlamıyorum bu sol muhalefetin bugün bu hale nasıl geldiğini. Sonra askeri darbe oldu ben içerideyken. O dönem biraz zor oldu işte. Birçok lüksümüzü kaybettik. Dışarıdan yiyecek alamıyorduk artık. Cezaevinde size iyi bakıyorlar mıydı? Konsolosluk, aileniz falan sizinle ilgileniyor muydu? Ailem bana para göndermiyordu. Konsolosluktan bir görevliyle kavga ettiğim için de konsolosluktan kimse gelmiyordu. Ben de meydancılık yaparak, yani paralı mahkumların ayak işlerini yaparak geçindim. Kimlerin ayak işlerini yapıyordunuz? Babaların. Hasan Heybetli, Enis Karaduman gibi kişilerin. Koğuş ağalarının. Bir İngiliz matematik öğretmeni Türk mafyasının hizmetinde yani. Bu sizin ulusal onurunuzu zedelemiyor muydu? Hayır. Bu, cezaevinde yaşayabilmem için gerekliydi. Sonradan bu insanlarla karşılaştığınız oldu mu? Evet, bir kere İngilterede bir babanın adamları ellerinde iki bavulla gelip beni ziyaret ettiler. Nasıl buldularsa adresimi! Nasıl adamlardı babalar? Çok sert görünmek isterlerdi hep ama öyle değillerdi. Enis Karaduman mesela, giyimine çok özen gösterirdi. Çok yakışıklı, çok seksiydi. "Cool" bir adamdı. Steve McQueene benzerdi. Ben onların yemek servislerini, temizliklerini yapardım. Beni severlerdi. Yılmaz Güneyle de birlikte yatmışsınız... Evet. İlişkiniz iyi miydi? Yılmaz Güney beni sevmezdi. Esrar içmem yüzünden onun gözünde "Pis İngiliz"dim. İrlandalı bir mahkumu çok severdi. Bu mahkum kanserdi. Yılmaz Güney onunla James Joyce okurdu. Yılmaz Türkçesini okurdu, İrlandalı mahkum İngilizcesini ve karşılaştırırlardı. Bana dışarıdan esrar gelirdi. Bu mahkuma hasta olmasına rağmen esrar verdiğim için bana çok kızmıştı. Siz de kendinizi bir solcu olarak tarif ediyordunuz cezaevinde, değil mi? Evet, bir direnişçi daha doğrusu. Esrar da bu direnişimizde bir araçtı bizim için. Yılmaz Güneyle politikaya ilişkin sohbetler yapar mıydınız? Hayır. Ben bir meydancıydım onun için, o ise Yılmaz Güney. Hiyerarşinin en tepesindeydi. Yılmaz Güney cezaevine geldikten sonra koğuşlardaki bu ağalık düzenini, bu paraya ve şiddete dayalı hiyerarşik yapıyı değiştirmeye yeltendi mi? Hayır, onun bu babalarla ilişkisi iyiydi. O da cezaevinde otorite sahibi bir mahkumdu. "Geceyarısı Ekspresi"nin yazarı William Hayes ile görüştünüz mü? Evet ama cezaevinde değil, Amsterdamda bir gösteride tanıştım onunla. Ben o sırada ülkelerinin dışında cezaevlerinde yatan mahkumlar için oluşturulmuş "Prisoners Abroad" adlı bir inisiyatif için çalışıyordum. O sırada çoktan filme çekilmişti "Geceyarısı Ekspresi". Ne konuştunuz onunla? "Sana verilen paraları vicdanın rahat harcayabiliyor musun?" dedim. Hangi ülkelerde cezaevinde yattınız? Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan, İsveç, ve Fasta yattım. Ama en çok Türk cezaevlerinden etkilendiniz... Evet, Türkleştim. Bir İngiliz gazeteci benim "Stockholm sendromu"na yakalandığımı yazdı. Hani rehineler kendilerini rehin alanın tarafına geçerler ya. "En büyük kabadayılar bile çok duygusal" Hala ziyaret ettiğiniz arkadaşlarınız oluyor mu cezaevinden? Bir gardiyanımızı ziyaret ediyorum bazen. Aydında oturuyor. Sert bir adamdı, esrar getirmezdi içeri. Çok dürüsttü. Şimdi ziyaretine gittiğimde çok seviniyor. Hemen "Esrarı bıraktın, değil mi?" diyor. Turist koğuşunda birlikte yattığınız arkadaşlarınızla görüşüyor musunuz? Evet, bir kere buluştuk hepimiz. Bir arkadaşımızın İtalyadaki düğününe gidiyorduk bir minibüsle. Polis durdurdu. Arabanın içine bir baktı. İngiliz, Alman, Fransız, Hintli, her milletten adam ama anlamadığı bir dil konuşuluyor. Çünkü ortak dilimiz Türkçeydi. Neden cezaevi anılarınızı yazdığınız kitabın başında "Dünyanın en yanlış anlaşılmış halkı" diyorsunuz Türk halkı için? Ben cezaevine ilk girdiğimde çok korktum. Bir kültür şokuydu bu. Herkes çok sert, herkes tehlikeli gibiydi İstanbulda o zaman. Ama sonra cezaevinde anladım ki, Türklerin sert olması yapay bir imaj. En büyük kabadayıları bile çok duygusal. Batı ülkelerinde Türkiyeye ilişkin bu imaj hâlâ sürüyor mu? Kısmen ama Türkiye çok değişti. Son 15-20 yılda Türkiyenin o esrarengiz hali kalmadı. Türkler de artık hakikaten Avrupalı oldular. Levent Kazak: "Gençlik de ülkeye turist koğuşundan bakıyor" Ben ve Daniel aslında tam olarak emin olmasak da bu anıların film yapılmasının güçlü bir lobi tarafından engellendiği kanısındayız. Ben bu "Geceyarısı Ekspresi" filmine taktım. Bu ülke "Geceyarısı Ekspresi"nden çok çekti. Sinema filmi bir dizi film gibi değil. Tedavülden hiç kalkmıyor, sürekli dönüyor. Daha yeni İsveçte gösterilmiş "Geceyarısı Ekspresi" ve bir arkadaşım çocuklarına filmdekileri açıklamakta zorlanmış. Bu film çok kötü bir Türkiye portresi veriyor. Ben bu balçığın ancak Danielın anılarındaki mizahla temizleneceği kanısındayım. Hedef dünya filmi Bu filmin bir dünya filmi olmasını hedefliyoruz. Ünlü, yabancı oyuncularla çalışmak istiyoruz. Bunun için her kapıyı çalacağız. Kültür Bakanlığı destek verecektir.Bu kitap Danielın anılarından oluşuyor. Biz bu anıları çekmeyeceğiz. Yeni bir şey yazacağız. Daniel sadece kendi hikayesini değil, turist koğuşundaki bütün mahkumları, onların birbiriyle ilişkilerini, bütün o kabadayılarla, Yılmaz Güneyle, devrimcilerle, ülkücülerle ilişkilerini anlatacak.Bu anlatacağımız dönem çok önemli. Çünkü o dönemde bütün Türkiye hapishanedeydi. Askeri darbeden sonra devletin yöneticileri de hapishaneye girdi. Bu film aynı zamanda Türkiyenin o dönemki sosyo-ekonomik yapısını da anlatacak.Filmin adı "Turist Koğuşu" olacak. Aslında bugünkü gençlik de Türkiyeye bir turist koğuşundan bakıyor. O kadar yabancılar bu ülkeye, Türkiyenin yakın tarihine. Senaryoyu yazarken bir grup yabancı mahkumun, turist koğuşundakilerin gözünden 70lerin, 80lerin Türkiyesini anlatacağım. Ama film bugünden başlayıp geçmişe gidecek. Zaten Danielın Türkiyeye yerleşmesi ile bu "cycle" tamamlanmış oldu.