21.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
A Milli futbol takımımız Avrupa Şampiyonası eleme gruplarının belirlenmesi ile birlikte yeni bir havaya girip, hedef büyütürken, Teknik Direktör Mustafa Denizli, yurt çapında reform planlarını kafasında oluşturuyor.
Denizli taşıdığı misyonu oyuncularının da kafasına işlemek amacıyla günün 24 saatini de boş geçirmezken, ülke futbolunun hakettiği geleceğe kavuşması için Milli Eğitim Bakanlığı ile organize gerçekleştirilecek müthiş bir proje için son hazırlıklarını tamamlıyor.
Milliyet ekibi olarak Denizli ile oturduğumuz sohbet masasında her şey açık konuşuldu. Arnavutluk maçından çok, çağdaş futbolun tartışıldığı ortamda Doğan Koloğlu Avrupa'ya yetişmenin çarelerini arıyor, Feyyaz Uçar ise bu kimliğe uyacak futbolcuların nasıl olması gerektiğini tartışıyordu.
Önce Koloğlu, Milli takımın girdiği yeni dönemde bizi nelerin beklediğini sordu:
"Futbolu bir bütün olarak düşünmeli, sahadaki onbiri zaafları olan bir takım olarak görmeliyiz. Ekip oyununda bireylerin yıldızlaştığı bir takımı ortaya koymak önemli. Futbolcuların bu bilince varmaları için her şeyi yapmalıyız. Genel kültürü yükseltmeliyiz. Bugün Türkiye'deki oyuncular, okullarına devam edemeyenlerdir. Çünkü çocuklar futbolcu olmadan önce seçim yapmak zorundadır. Ya okula gidecek, ya sporu tercih edecektir. İlkokulu bitiren çocuklar yeşil saha görmeden bir dershaneden diğerine koşturuyorlar. Elimizdeki oyuncuların görgülerini arttırmalıyız. En iyi oteller, sanat gösterileri, tiyatrolar hatta restoranlarda birlikte olmalıyız. Kültürün nereden alındığı önemli değil. Futbolcu çağdaş olmalı. Böyle bir kadroyu 1989 yıllarında yakalayan Beşiktaş'ın başarısı da bunun kanıtıdır. O havayı yaşamalı, kültürü sindirmeli, Avrupalı gibi düşünmeyi öğrenmeliler. Üst seviyede uyumu sadece teoride bırakmadan, pratikte de geliştirmek zorundayız."
Mustafa Denizli'ye bunu Milli takımda nasıl başaracağını soruyoruz:
"Milli takım eğitim yeri değil. Sistemden kaynaklanan sorunlar var. Eğitim sistemi kültürsüz bir nesil yetiştirmek için var. Futbol Federasyonu'na önümüzdeki hafta bir öneri götüreceğim. Kolejlerde gelecek vaad eden çocuklar için 10'ar kişilik kontenjanlar verilsin. Çünkü çocuklar seçim yapmak zorunda kalırsa, kültür noksanı oyunculara katlanmak zorunda kalacağız."
Feyyaz Uçar devreye giriyor:
"O zaman kolej ligleri kurulsun. Çocuklar hem okuyup, hem de futbol oynasınlar."
Sanki Denizli'nin yarasına bastık:
"Ben kolej liginden yetiştim. Lise takımında oynarken Milli takıma seçildim. Eskiden bütün okulların sahaları vardı. Şimdi onların yerini ek binalar aldı."
Denizli, Türk futbolunun geleceği için sahada takım oyununu benimseyecek, yıldız olduğu için değil, takımı tamamladığından formayı giydiğinin farkına varacak oyuncuların yetişmesi için temellerin bir an önce atılmasından yana.
Doğan Koloğlu bu sırada devreye girip, esas konuya giriyor.
2000 Avrupa Şampiyonası için değişen, gençleşen rakiplere karşı Denizli'nin düşündüğü tedbirler nelerdi.
"Almanya yaşlanan oyuncularının yerine daha gençlerini alıyor. Sammer, Moller, Kohler ve Klinsmann'ı belki kadroda tutmayacaklar. Ama yine de en az 2 - 3 tane 35'lik oyuncu Almanya'da yer alacak. Bizim böyle bir değişime gitmemiz için gerekçe yok çünkü kadromuzu oluşturan oyuncularımızın yaşları futbolun olgunluk çağında. Sadece Türkiye'nin en iyi profesyoneli diyebileceğimiz Oğuz, 35 yaşında. Koştuğu sürece de oynayacak. Almanlar'ın bıraktığı oyuncular başarıyı tadanlar. Yeni gelenler Avrupa şampiyonluğuna ulaşmayı hedefleyecekler. Bu hem avantaj, hem de dezavantaj."
Feyyaz Uçar, kendinden emin konuşan Denizli'yi biraz sıkıştırmak istiyor:
"Hocam, ligdeki takımların bir haftası diğerine uymuyor. Bu çelişkiler arasında senin doğruyu bulduğunu nasıl anlayacağız?"
"Takımların istikrarsızlığı geçici. Milli takım toplumun aynası. Hollanda'yı yendikten sonra Belçika ile oynayacağımız maç öncesi herkes galibiyete kesin gözüyle baktı. Bu da oyunculara doğal olarak yansıdı. Yanlış burada. Seyirci maça asılmadı, oyuncular havaya giremedi. Her galibiyet sonrasında bunları yaşıyoruz."
Doğan Koloğlu eleme grubu içindeki planlarını soruyor Denizli'ye...
"Planımız grubumuzdaki takımlara karşı önce teorik olarak puan barajı elde etmek. Bunu Dünya Kupası'nda 14 - 16 olarak belirlemiştik. Düşündüğümüz puanı almamıza rağmen Fransa'ya gidemedik. Almanya'ya karşı eksi puanla mücadele etmezsek grup birinciliği şansımız büyük ölçüde devam eder. Bu da şu demektir; Almanya'ya iki maçta yenilmeyecek, önce bu eşitliği sağlayacaksın. Hele hele Dünya Kupası grup elemelerinde olduğu gibi favori takımdan dört puan alırsak Belçika talihsizliğini yaşamayacağız. Çünkü burdan dersimizi aldık. Bu kez hata yok. Başarılı olmak istiyorsak lig temposunun üstüne hem kalite, hem tempo, hem de mücadele olarak çıkmamız gerekiyor. Kollektif anlayış içinde değişiklikler yapacağız. İkili hücumculardan fayda sağlayacağımıza ben inanmıyorum. Bu nedenle üç forvet oynayacağız. 3 - 5 - 2 adeletsiz bir sistem. Çok büyük bir uyum istiyor ve Milli takımda bunu sağlayacak vaktimiz yok. Her kulüp farklı bir defans anlayışı uyguluyor. Bu nedenle tek şansımız sahayı iyi bölüşmek. Yani herkesin duracağı yeri çok iyi bilmesi gerekiyor."
Mustafa Denizli bundan sonra sözü ideal takıma getiriyor. Tekniği ve fiziği birleşmiş, her görevi eksiksiz yapabilen en az yedi futbolcu arıyor.
"Dünyada olmayan bir şeyi, Türkiye benimsedi. Teknik ve mücadeleci oyuncu diye bir ayrımın içine girdik. Birisi pasını verecek veya golünü atacak, sonra da yatacak. Diğeri koşacak, didinecek top kazanacak. Türk Milli Takımı bu anlayıştaki oyuncuları kabul edemez. Hem çabuk oynayan hem de hızlı düşünen futbolculara ihtiyacımız var. Işık hızında düşünmeliler. Top ayaklarına gelirken, ne yapacaklarını bilmeliler. Ceza sahası içinde pası aldıklarında vuruşlarını yapacaklar. Kontrol et, düzelt, sonra pası veya şutu kullan devri geçti. Rakipten önce karar vereceksin, ondan hep bir adım önde koşacaksın."
Denizli'ye elindeki kadroyu nasıl kullanacağını sorduk.
"Rakibe göre takım yapacak ve oyuncularımıza görev vereceğiz. Bu kadronun yedisi sabit kalacak. Dört futbolcuyu oynayacağımız rakibe göre değiştirmeyi düşünüyorum. Her maç her oyuncunun görevi başka olacak. Eğer elinizdeki kadro her maçı kazanacak güçte değilse, bu değişimleri yapmak zorundasınız. Almanya'nın bizden güçlü olduğunu kabul ediyorum. Eğer onları yenmek istiyorsak daha fazla üretmek zorundayız. Bundan da hiç çekinmiyorum. Burası değişim yeri. Tayfun gibi hem ofansif hem de defansif açıdan başarılı oyuncumuz var. Hakan golcülüğünden önce asist ve pres özelliği ile bu Milli formayı giyiyor. Ben kötü günlerinde futbolcularımın yanındayım. Çok kötü oynayan bir oyuncumu - eğer takım taşıyacak güçteyse - asla oyundan çıkartıp, tribünlere yem yapmam. Bu takım ile bir yıldır beraberiz. Benim nasıl nefes aldığımı biliyorlar. Neyi isteyip - istemediğimi, neyin olumlu - olumsuz olduğunu çok iyi anlıyorlar. Türkiye liglerindeki düşüşün milli takıma taşınması için hiç bir neden yok. Sadece farklı çizgilerdeki iki grubu; galipleri ve mağlupları Milli takım kavramında aynı çizgiye getirmeliyiz."