Ağlardayım, Öyleyse Golüm
9.HAFTA
"Her kararımdan kuşku duyabilirim, ama ağlardaki toptan kuşku duyamam; ne var ki, üç direğin arasından geçen top ağlarla buluşur ve öyleyse futbol topu için şu kesindir: ağlardayım, öyleyse golüm."
Bir futbol hakeminin gol kararı vermesi için oldukça geçerli bir argüman olabilir yukarıdaki. Cuma akşamı Hoffenheim-Leverkusen maçını yöneten hakem Felix Brychiçin de öyleydi. Hukuk doktorasına sahip hakemin yönettiği yüzlerce maçta, ağlardaki top hep üç direğin arasından geçerek ağlara takılmıştı. Dahası kuşkuculuğu Descartes seviyesine taşıyacak; "öylemi, yoksa böyle mi?" diye "felsefe yapacak" zamanı yoktu maç içinde. Bir ömür değil, saniyeler içinde varmalıydı yargılarına. Yaptığı işin temeli buydu.
Medeniyetin beşiği Almanya'nın en yeni stadyumlarından birinde, yan ağların sağlamlığından kuşku duyamazdı. Hele ekibi ve kendisi o ağları kontrol etmişken. Sahi, nasıl kontrol etmişlerdi ki, Stefan Kiessling atak yönüne göre soldan atılan kornere yükselip kafa vurduğunda top sol direğin solundan geçmesine rağmen ağlarla buluşmuştu.
Hayır, top sol direğin sağından geçmiş olmalıydı. Belki Hoffenheim’lı Eugen Polanski, aut atılacağını sandığı için istifini bozmandan ceza sahasını terk ediyordu. Belki kafayı vuran Kiessling üzüntüyle başını ellerinin arasında almıştı. Ama bunlara rağmen, ağlardaki top her şeyden güçlü bir kanıttı. Göz yanılmasından başka açıklaması yoktu bu durumun. Leverkusen 70. dakikada 2-0 öne geçmişti.
Ancak gerçek, biraz ihmal, biraz fizik, biraz da şansta saklıydı. Havada biraz gerilmiş bir çarşafın ortasına bir delik açıp demir bir bilyeyi üstünde serbest bırakın. Bilye delikten geçecektir. Kiessling'in vurduğu top da yan ağlarda aynı şeyi yapmıştı. Ağlardaki deliği bulana dek süzülerek, ipin kopuk olduğu noktadan içeri girivermişti. Her şey o kadar hızlı ve otantik gelişince gol verilmiş, santra da çoktan yapılmıştı.
Sonrasında hakem Hoffenheimlı yedek oyuncuların uyarısıyla ağdaki deliği gördü. Ancak yoruma yer bırakmayacak hatasını fark ettiğinde, artık çok geçti. Belki de bu yüzden biraz cömert bir penaltı verdi Hoffenheim'a. Ancak gün kesinlikle Hoffenheim'ın günü değildi. Penaltı da kaçtı. Belli ki, ilahi adaletin tecelli etmeye niyeti yoktu. 88. dakikada atılan gol Almanların deyişiyle kozmetik bir goldü sadece. (1-2)
Tabi ki, sonrasında ortalık fena karıştı. Hoffenheim hemen maçın tekrarını istedi. Argümanları 1994'teki bir maça dayanıyor. O sezon bir Bayern Münih-Nürnberg maçında Thomas Helmer'inkaleye girmemesine rağmen gol sayılan bir pozisyonu sebebiyle maç tekrar oynanmıştı. O maç tekrar oynandıktan sonra bu maçın tekrar edilmemesinin çifte standart olacağını iddia ediyorlar.
Ancak atladıkları bir nokta var. Helmer'in pozisyonunda kalenin, topun veya sahaya ait herhangi bir objenin bozukluğu ya da eksikliği söz konusu değil. Yani tamamen hakemin olmayanı görmesiyle alakalıydı o pozisyon. Alman futbol federasyonunun kurallar kitabında sahanın, kalenin ve maçın oynanması için gereken diğer araçların durumundan ev sahibi kulüp sorumludur şeklinde bir madde var. Bu madde, UEFA'nın hakem kararının değiştirilmesi yönündeki hassasiyetiyle birleşince Hoffenheim'ın argümanı oldukça zayıflıyor.
Leverkusen cephesi ise temkinli. Kiessling hakeme “gol değil” demediği için ağır eleştirilere maruz kaldı ve sonunda resmi facebook sayfasında aşağıdaki metni yayınladı:
"Sevgili taraftarlar, arkadaşlar ve bu konuda bana yazan herkes,
Tepkilerinizi yüzde yüz anlıyorum ve ben de çok üzgünüm. TV tekrarlarından sonra açıkça gördüm ki, attığım nizami bir gol değil. Maç sırasında topa kafa vurduktan sonra pozisyonda başımı döndürdüm ve topun doğru bir şekilde kaleye girip girmediğini net göremedim. (İşte bu noktada samimiyetsizlikle suçlanıyor) Ancak, top bir şekilde ağlardaydı. Hakeme de aynen bunları söyledim. Tüm futbolseverler adına çok üzgünüm. Böyle kazanmak hiç de güzel değil. Adalet oyun için, kulüp için ve benim için çok önemli."
Bayer spor direktörü Rudi Völler ise baştan sert çıkıp, "o kadar para vererek yaptıkları stadın ağlarına da masraf yapsalardı keşke." dedi. Ancak sonradan biraz geri adım atıp, "Biz de olsak aynı şekilde itiraz ederdik. Porsiyon olduğunda maç 1-0'dı. Belki kalan 20 dakika tekrar oynanabilir." şeklinde konuştu. Leverkusen kulübünün genelinde, böyle kazanmak istemezdik, ancak ağların delik olmasından biz sorumlu değiliz görüşü hâkim.
Bu tarz istisnalar, adaleti amaçlayan futbol oyun kurallarını hep zorlamıştır. Bir hukukçunun hatasını, hukuk düzeltmeye çalışacak. Şahsi fikrim maçın tekrar oynanmayacağı yönünde. Son 20 dakika tekrarı ise açık bir kapı. Kararı bekleyip göreceğiz, ama şüphe etmeye hep devam edeceğiz.
HAFTANIN KARMASI(3-4-3)
Bernd Leno (Leverkusen)
---
Matthias Ginter (Freiburg)
Philipp Lahm (Bayern)
Sebastian Langkamp (H. Berlin)
---
Alexandru Maxim (Stuttgart)
Mario Götze (Bayern)
Arjen Robben (Bayern)
Tolgay Arslan (Hamburg)
---
Adrian Ramos (H. Berlin)
Orhan Ademi (Braunschweig)
Maximilian Beister (Hamburg)
HAFTANIN TAKIMI
Schalke 04
Başta Boateng olmak üzere, çok ama çok fazla eksikleri vardı. Belki de tek şansları ligin en zayıf ekibine konuk olmalarıydı. Yine de deplasmanda Wolfsburg'u yenmiş ve bu ligde de 3 puan alabileceğine inanmış bir Braunschweig vardı karşılarında. Maç sırasında iki defa geriye düştüler. Ama her şeye rağmen 90+1'de 2-3'le altın değerinde klişesini her anlamda hak eden tam 3 adet puanla döndüler Gelsenkirchen'e.
HAFTANIN YILDIZI
Mario Götze (Bayern Münih)
Bundesliga'da sezonun en sansasyonel transferi sonunda Münih'te olduğunu belli etti. İlk yarıyı 1-0 geride kapatan Bayern'de, ikinci yarıda oyuna girdi. Girer girmez de maçı getirdi. 1-1'de asist, 2-1'de asistin pası, 3-1'de de yine asist Götze'den geldi. O kırmızıya, kırmızı da ona alıştıkça daha çok şeyler olacak gibi.
HAFTANIN GOLÜ
Stefan Kiessling (Leverkusen)
Arsenal'in Norwich City'e attığı ilk gol gibi bir golün gerçekleştiği haftada, Bundesliga'da haftanın golünü seçmek çok kolay olmadı. İroniyi mazur görürseniz, en güzel gol olmayan goldü bu hafta. Kieslling'in vuruşunda yan ağların topun üzerinden atlayışı estetik açıdan muazzamdı.