Erdem Koç

Erdem Koç

kocherdem@yahoo.com

Tüm Yazıları

3.HAFTA

3 büyüklerden biriyle adı uzun süre anıldıktan sonra, bir diğerine imza atan futbolcuları sayın desek aklınıza ilk kimler gelir? Tarık Daşgün? Okan Koç? Mehmet Topuz? Miroslav Stoch? Alper Potuk? Peki bu tarz transferler sadece Türkiye'de yaşanır diye mi düşünüyorsunuz? O zaman, gelin size Kevin Prince Boateng'in Almanya’ya dönüş hikâyesini anlatalım.

Milan'da hatırı sayılır bir süre futbol oynamış ve adı bir ara Galatasaray'la da anılan Boateng'in kim olduğu, Avrupa futbolunu biraz takip eden her futbolseverin malumudur. Ancak, Almanlar'ın gözünden bakıldığında farklı bir adamdır Boateng. Ya da Milan'lı Boateng'den başka şeyler de gelir akla.

Haberin Devamı

Öncelikle Bayern'li Jerome Boateng'in kardeşidir. Berlin gettolarından çıkan 2 kardeş Avrupa futbolunda isim yapmaktayken, abileri George Boateng onları bir süre hapishaneden izlemiştir.

Özellikle Prince, değiştirdiği takım sayısıyla ve futbolunun yanında hırçınlıklarıyla da manşetlerde yer bulmuştur. Kardeşinden farklı olarak Alman milli takımı yerine Gana'yı seçse de, 2010 FA Cup finalinde Portsmouth forması altında Chelsea'li Ballack'ı ciddi şekilde sakatlayarak dünya kupasını kaçmasına sebep olunca, Alman milli takımına dolaylı yoldan çok önemli bir etkisi olmuştur. Birçoklarına göre Ballack'ın futbolu bırakmasının başlangıcı olan bu etki, başta Bild gazetesi olmak üzere, Alman basını tarafından hiç de hoş karşılanmayacaktır.

Kariyerinin başlarında ismini Hertha Berlin'de duyuran Kevin, 2009 yılında kısa bir dönem kiralık olarak Dortmund forması da giymiştir. Devamında Jurgen Klopp kendisini Dortmund'a kazandırmak istese de, o zamanlar transferin poker masasındaki eli bugünkü kadar kuvvetli olmayan BVB, Tottenham ile anlaşamamıştır.

Aslında bu hafta Bundesliga'ya damgasını vuran bu transfer hikayesi tam bu noktada başlamıştır. Zira Almanya, İngiltere derken uzun bir bocalama sürecinden sonra Milan'da dikiş tutturan Boateng, bu yaz Dortmund ve Klopp hakkında çok olumlu konuşmaktaydı. Hatta, bundan bir ay önce kendisi bizzat Klopp'la düzenli irtibat halinde olduklarını ve Bundesliga'ya tekrar dönmeye oldukça sıcak baktığını açıklamıştı. Hızını alamayıp Dortmund'lu olduğunu dahi söyledi. (Neyse ki, Almanca’da “kefen giyerim Schalke forması giymem” kalıbı yoktu.) Ancak, geride bıraktığımız hafta içinde nam-ı diğer “Prens Boateng”, Dortmund yerine Gelsenkirchen'e inip, ezeli rakip Schalke'ye imza attı.

Haberin Devamı

Klopp'da bu kıvrak manevrayı önce gazetecilere sorup, akabinde kendine özgü ince bir ayarla karşıladı. Yaşadığı şaşkınlığı, biraz da artık yapacak bir şeyi kalmadığı için, dalga geçerek aktardı basına. Transferi oğlundan öğrendiğini ve başta pek inanamadığını söyledi. Boateng'in geçen haftalarda belirttiği gibi düzenli irtibatta olduklarını onayladı, ancak "Schalke mi????????" diye attığı mesaja cevap alamadığını gülerek ekledi. Ayrıca altını çizerek belirtmeliyiz ki, yer yer kahkahalarla kesilen bu basın toplantısında, basının çoğunda yazıldığı gibi "bu sabaha kadar iyi adamdı" şeklinde bir cümle kurmadı. Gülerek bitirdiği "aslında iyi bir adamdı... bu sabaha kadar!" cümlesi tamamen ironi içermekteydi.

Haberin Devamı

Ancak Klopp'un bu stand-up benzeri girizgâhından öte, söylediklerinde Schalke'ye ince bir sataşma da vardı ve asıl önemli olan kısım da buydu. Öncelikle Boateng'in daha geçen hafta Milan formasıyla PSV'ye iki gol atarken çok mutlu göründüğünü söyleyerek lafı Şampiyonlar Ligi'ne getirdi. Sonrasında "Sanırım Barcelona'ya karşı oynamamak için başka bir gruba geçmek istedi ve eğer amacı buysa gayet doğru bir kara vermiş" derken, hem kendisiyle flört edip ezeli rakibe imza atan Boateng'e "korkak", hem de Schalke'nin ŞL gurubuna "kolay" demiş oluyordu.

Klopp bu transferle biraz sarsılan ve bastıramadığında diline vuran egosuyla kahkahalar ata dursun, maviler tarafında Jens Keller gayet profesyonel ve mutluydu. Kendi sözleriyle "Milan gibi bir takımda 100 maçtan fazla oynamış ve ileri hatta birden fazla pozisyonda oynatabileceği önemli bir ismi" kadrosuna katmıştı. Geçen hafta dikkat çektiğimiz gibi eksiklerle dolu bir kadroda, böyle bir ismi yakalayınca, takımla sadece 1 gün idman yapmasına rağmen güçlü rakip Leverkusen karşısında oynatmaktan da çekinmedi. Zaten Alman altyapısına sahip olan Boateng de, bu güveni boşa çıkarmayıp Draxler ve Farfan'la kırk yıllık Schalke'li gibi anlaştı. Sonuçta zor görünen Leverkusen maçı Schalke'nin ligdeki ilk galibiyeti olarak tabloya yazıldı. (Schalke 2, Leverkusen 0)

HAFTANIN KARMASI

(3-5-2)

---

Oliver Baumann (Freiburg)

---

Daniel Schwaab (Stuttgart)

Robin Knoche (Wolfsburg)

Emir Spahic (Leverkusen)

---

Edgar Prib (Hannover)

Jefferson Farfan (Schalke)

Alexandru Maxim (Stuttgart)

Hakan Calhanoğlu (Hamburg)

Henrikh Mikhtaryan (Dortmund)

---

Vedad Ibisevic (Stuttgart)

Maxi Beister (Hamburg)

HAFTANIN TAKIMI

Stuttgart

Daha ligin 3. haftasında 3 mağlubiyet alıp hocasını kovan bir takım. Genelde bu tarz değişiklikler o hafta reaksiyona sebep olur evet. Ancak Stuttgart’ın Hoffenheim gibi lige iyi başlamış sayabileceğimiz bir takıma 6 atması ayrı bir durum. Bunu daha da güzel yapan ise, Bundesliga’nın Yılmaz Vural’larının peşine düşmek yerine, son 30 yılının 25’ini Stuttgart futbol takımına vermiş Thomas Schneider’i takımın başına getirerek bu başarıyı elde etmiş olmaları. Stuttgart’ın kendi bünyesinden ürettiği bu çözümün uzun vadede performansı ne olacak, bekleyip göreceğiz.

HAFTANIN YILDIZI

Hakan Calhanoğlu (Hamburg)

80. dakikada da olsa Rafael Van der Vaart'ın yerine oyuna girmek iyi bir motivasyondur onun yaşındaki futbolcular için. Bu şansı iyi değil, "mükemmel" kullandı Hakan. İlk maçında son 10(!) dakikada oyuna girip, iki gol atmak, peri masalından farksız. Hocasına göre tek kusuru vardı: "Ben ona girerken bir gol atmalısın dedim, o iki tane attı."

HAFTANIN GOLÜ

Hakan Calhanoğlu (Hamburg)

20 yaş altı dünya kupasında Avusturalya'ya attığı golü gören arkadaşımın yorumunu aynen yazıyorum: "Hagi'den beri topun kaleye böyle gittiğini görmedim." Heyecanımızı mazur görün. O kadar büyük bir futbolcu olur mu bilmiyoruz; ancak bildiğimiz şu ki, genelde sol ayaklılara nasip olan sertlik ve hassasiyette bir sağ ayağı var Hakan'ın. 90. dakikada Braunschweig'a attığı frikik de sol ayaklı bir maestronun aynadan izlenen golü gibiydi.