Fenerbahçe gibi bir takımın zirvedeki amaçlarından uzakta kalıp oynamaya çalıştığı zaman içine düştüğü aciz durumların acı fotoğrafları insanların gücüne gidiyor doğrusu...
Semavi denen bir delikanlı herkes Fenerbahçe’nin orta alan hünerlerini seyre gelmişken bakıyorsunuz almış topu ayağına Ankaragücü ataklarının her bölgedeki ayaklanmalarına mükemmel paslar yağdırıyor... O zaman, gücünüze gitmez mi “bu Alex - bu Deivid - Selçuk - Vederson - Deniz ne iş yaparlar sahada Fenerbahçe’nin kazanması adına”, şeklindeki düşünceler sarıp sarmalamaz mı tribünlerdeki taraftarların kafalarını...
Ankaragücü takımından gelip Fenerbahçe formasıyla yarışan Gökhan Emreciksin’e dikkat ettiniz mi? Sağ kulvar bomboş dururken Ali Bilgin ile birlikte bölgeyi alt-üst edip atak üstüne atak yaratmaları yerine hazretler adeta Ankaragücü’nün pas ziyafetlerini seyretmekteler... Önümüzdeki monitöre bakarken görüyorsunuz ki Lugano efendi hayranlarına imza yağdırıp sırıtarak fotoğraf çektiriyor. Yani adam derbi maçın içine edip sonra da koşarak yayıncı kanalın ekranlarına suçunu anında itiraf etmiş ve beş maç ceza yemiş bir hükümlü değil...
Oyunun başında da Iglesias’ın enfes golünü tam da Lugano’nun oynadığı bölgeden çakmış olmasının da farkında değil. Ehh böyle bir laubaliliğin cirit attığı Kadıköy’de işlerin düzelmesini beklemek hayalcilik olmaz mı? Güiza’ya baktınız mı dün gece? Kaçırdığı gol fırsatlarını bir kenara koyunuz, üstüne üstlük “şu lig bitse de İspanya’ya tüysem” tembelliği ve laubaliliği ile eskitmeye devam ediyor sarı-lacivertli formayı...
Hikmet Karaman, kenardan takımını bir şef gibi kendinden emin bir şekilde yönetirken yorgun Aragones, kulübesi içinde şaşkın-bıkkın ve de “şu maç bir bitse” iğretliliğiyle bakıyordu oyuna zaman zaman...
Uzatmanın bir alemi yok... Berbat bir yenilginin ardından lafları boşuna uzatıp Fenerbahçe’nin saha içi çamaşırlarını daha da kurcalamanın bir manası kalmadı. Geçmiş zamana hafıza uzatıp futbol takımına gelip gitmişlere bir bakarsanız bu takımın bu hale gelmesinin sebeplerini ille de araştırmakta da ısrarlıysanız “balık baştan kokar” atasözünü hatırmak isterim sizlere...