Erdoğan Şenay

Erdoğan Şenay

esenay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fenerbahçe, Eskişehir önünde ilk yarısı berbat, ikinci 45’te ise Roberto Carlos’un başını çektiği bir ayaklanma harekatıyla üç puanı zor da olsa kurtarıyordu bu çok önemli gecede.
Sarı-lacivertli ekip evinde oynamasına rağmen orta alanda futbolun bütün maharet anahtarlarını niçin rakibine kaptırmış bir gerçeğin içinde 45 dakika kıvranıp durmaktaydı ki... İlk yarıda Eskişehir fizik gücü olarak Fenerbahçe’den çok daha üstlerdeki bir sağlıklı grafiğin içinde ele geçirmekteydi oyunu. Solda Engin, sağda Koray, ortada Doğa, Sezgin, Serdar gibi isimler sahada sanki Fenerbahçeli yarışmacılar yokmuş gibi kolayca top çevirmekteydiler. İleride Youla ve Batuhan daha becerikli olabilseler Es-Es oyunun ilk perdesinde teslim alacaktı ünlü Fenerbahçe’yi.
Fenerbahçe neden bu kadar kötü, etkisiz ve tepkisiz futbolsuzluğun içinde bocalayıp durmaktaydı dersek, cevabı açıktır. Çünkü Fenerbahçe’nin tüm oyun formatını üstüne kurmakla övündüğü jokeri Alex sakattı ve oyunu tribünden izlemekteydi. Alex’in yokluğunda oyunun paslaşma ve gol pozisyonlarını yaratma mucizelerini ortaya koyacak bir assolisti yoktu sarı-lacivertli takımın soyunma odasında.
Fenerbahçe ilk yarıda tribünlere korkular salan hücum kısırlığı içindeyken takımda oyunu ciddiye alıp, “Bu maç böyle bitmez” imajını sergileyen oyuncu yaşlı kurt Roberto Carlos’tu bize göre. Gökhan Gönül’le birlikte oyunu çok ciddiye alıp, varını yoğunu ortaya dökme başarısını gösterenler bu iki isimdi.
*    *     *
Oyunun ikinci yarısındaki Fenerbahçe’yi farklı yorumlamamız kaçınılmaz. Çünkü Carlos’un ciddiyeti tüm takıma yansıyan gelişmeler göstermekte; Deivid, Semih ve Güiza oyuna daha fazla sahip çıkan bir yenilenmenin görüntü kıvılcımlarını yakmaktaydı.
60. dakikada gelen gol Fenerbahçe adına üç puanın müjdesiydi sanki... Sarı-lacivertlilerde yarışma disiplini birden takımı sarıp sarmalamaya başlıyor, Carlos ileri yaşına rağmen tüm ataklara büyük emeklerle tavır koyuyor, Güiza’nın sahanın her bölgesindeki çalışkanlığı, Semih’in çok kötü oynayan orta sahada kendi varlığını hissettirmesiyle de Fenerbahçe, Eskişehir karşısında yaralarını süratle sarıyordu.
Eskişehir’in, Deivid’le gelen golden sonra oldukça şaşırdığını ve de tempo kaybederek oyunun paslaşma viteslerini Fenerbahçe’ye kaptırdığını gözlemledik. İşte o andan sonra Fenerbahçe, adına layık bir yarışma temposu ortaya koyuyor, Güiza’nın attığı golden sonraki sevinciyle (kendisinin dahi zor inandığı golü) hem takımı hem de tribünleri rahatlatıyordu.
Özetlersek; oldukça zigzaglı haftalar geçirdikten sonra Fenerbahçe belki de şampiyonluk veya Avrupa kupalarına etki yapacak kıymetteki üç puanı sahiplendi. Eskişehir virajını dönmek bakalım gelecek haftalarda Fenerbahçe’ye ne gibi artılar getirecek.