Fenerbahçe’nin son yıllardaki en belalı rakiplerinden Kasımpaşa, dün yine sarı-lacıvertli futbolcuların tozunu atmaktaydı ilk yarıdaki zaman diliminde... Olabilir de, ligin beş haftası sesi sedası çıkmadan önüne gelene puanlar dağıtan Kasımpaşa, ne olmuştu da birden celallenmişti Fenerbahçe takımı önünde... Çünkü Fenerbahçe maça başlarken önce mental olarak “kazanma azminden yoksun” bir de “oyun planları olmayan bir savrukluğun esareti içinde kıvranıp durmaktaydı” attığı üç gole rağmen...
Kasımpaşa yarışmada, “umursamaz gibi” yavaş kalsa bile ataklarında sarı-lacivertli ekibin kargaşa halindeki orta alan dizisi ve Bilica - Lugano ikilisinin adeta, “panik havasında” kalırcasına karşılamaya çalıştığı rakip hücumlarındaki acizlikleri Fenerbahçe adına geleceğe dönük bir toparlanma sinyalleri asla değil, tam tersine ilerisi adına “kırmızı alarm” işaretlerini haykırmaktaydı maçın kızışmaya başladığı zaman devamında...
Volkan’ın şaşkınlığı
Ya Volkan için ne diyelim? İyi niyetine hep sevgi ve saygı duyduğumuz bu kardeşimiz belki fizik görüntüsü olarak kalesindeydi ama aklı asla oyunun gerekli ciddiyetinde değildi... Ama ne söylenebilir ki? Geçen günlerde hayatın dönüm noktası olan düğününü gerçekleştiren delikanlı başkan katında çıkan gereksiz polemikler içinde öylesine sıkışıp kalmıştı ki, dün ilk devredeki şaşkınlıkları bir yana soyunup sahaya çıktığı için dahi teşekkür etmek gerekir kendisine...
* * *
Haaa, ikinci yarıda çok farklı hatta “aklını başına almış bir Fenerbahçe çıkıyordu karşımıza”... Emre Belözoğlu’nun ilk 45’te maçın kaderini işaretleyen enfes vuruşu ve golü sonrası pas trafiğini sahiplenip kanatlara çıkardığı derin ve kaliteli paslar sarı-lacivertli ekibi derleyip toparlıyordu. Dia ve özellikle Fenerbahçe’de gol bölgelerine ilaç gibi gelen Niang’ın uzun deparları ve top alışverişindeki ustalıkları sarı-lacivertli takıma hem goller getiriyor hem de üç puandan kopma ihtimalleri süratle uzaklaşıyordu yarışmanın gündeminden...
Hadi Alex’in üstün tekniği ve gol ustalıkları yavaşlığını ve düşük temposunu kapatıyor diyelim... Ya Mehmet Topuz’un “donuk ve duyarsız” halini neyle özetleyebiliriz. Aykut hoca ona yeniden hayat verme adına ne tür kerametler yaratacak bakalım? Ama bizim yarım asırdır öğrendiğimiz odur ki, bir futbolcu “çabuk düşünemiyorsa asla hızlı olamaz ve oynayamaz”... Bu hakikati Kocaman kardeşimizin de “hızlı düşünenlerden” olduğunu futbolcu senelerinden iyi bildiğimiz için sadece hatırlattık...