Erdoğan Şenay

Erdoğan Şenay

esenay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sion, Fenerbahçe’nin üstüne giderse başına gelecekleri çok da iyi bilmekteydi sanki.
Orta alanda kapalı defans taktiğini kendine oyun planı olarak seçmiş bir takım, ancak Sion kadar korkak ve endişelerle dolu bir oyun kurgusuna teslim olabilirdi... Fenerbahçe ise rakibinin kalabalık tuttuğu alanda istediği pas düzenini bir türlü kuramıyor, Emre - Cristian - Santos, Kazım gibi yaratıcı ve pasör isimler istemeseler de Sion’un oyunu bozma üzerine amaçlanmış sabote edici futbol tavırlarına bir türlü geçerli çareler yaratamıyorlardı.
Halbuki daha ilk yarıda özellikle Gökhan Gönül’ün sağ kanat çıkışları, doğru top alışverişleriyle renklenebilse, Güiza ve Deivid de oyunu alıcı gözler ve pozisyon yakalama duygularıyla kovalayabilseler Fenerbahçe’nin işi çok kolaylaşacaktı. Sarı-lacivertlilerin böylece Sion’un körlemesine uyguladığı güya defansif çareleri, ilk yarının son dakikalarında buldukları Santos’un enfes golünden daha önce çözmesi işten bile değildi.
* * *
İkinci yarının başında Roberto Carlos’un serbest vuruşuna Santos anlamsızca el uzatıp topun yönüne müdahale etmese Fenerbahçe, ısrarla aradığı ikinci sayıya anında kavuşacak ve Sion’un sarı-lacivertli ekip karşısında aradığı defansif çırpınışlar daha o anda iflas edecekti...
Sonrasında, Fenerbahçe deplasmandaki oyuna daha da ağırlığını koyuyor ve Sion’un cılız kontrataklarına rağmen sonuçta gol ihtimali yüksek pozisyonlara imza atan taraf sarı-lacivertliler oluyordu... Ayrıca Güiza’nın “iş kazası” olarak kabul etmemiz gereken kaçırdığı golü ve maçın gündemini tutan isimlerden Emre’nin dışarıya yolladığı fırsat Fenerbahçe’nin, Sion’la arasındaki kalite farklarının belgeleriydi sanki.
Evet Christoph Daum, Alex’in olmadığı bir deplasman maçını net bir skorla kazanmakla kalmıyor, ayrıca Fenerbahçe’nin sempatik kaçağı Lugano’yu da 90 dakika sahada tutarak bu futbolcunun sezon adına gecikmiş Fenerbahçeliliğini yeniliyordu.