Sarı - lacivertli ekip, Partizan’ın müthiş direnişi karşısında oldukça şaşkın ve hayli de çaresiz zamanlar yaşadı Belgrad’da...
Maçın başlamasıyla oyuna yüksek volümlerde çabukluk ve hız süren Partizan, ilk yarı boyunca Fenerbahçe’ye adeta kök söktüren taraftı; kendi sahasında... Sırplar, defanslarının hemen önünde tüm ekip halinde bir savunma bloku oluşturuyorlar, böylece hem Fenerbahçe’ye oyun alanı bırakmıyorlar, hem de orta alanda kaptıkları toplarla derhal kontratağa çıkarak sarı-lacivertli defansı gafil avlamak başarısını yakalıyorlardı. Tabii iki farklı yenilgiye düşmek durumunda bir Volkan talihsizliği başrolü oynuyordu maalesef... Oyunun hemen başlarında akıl almaz zamanlama hataları ile Fenerbahçe’nin moralitesini yerle bir eden Volkan, bir sezon başı şanssızlığı mı yaşıyordu, yoksa bu yıl adına takımdan çok şey bekleyenleri korku dolu acabalı yorumlarla başbaşa mı bırakıyordu ?
Neyse ki, iki fark sonrası şok bir duruma düşen takımda başta Alex ve Carlos olmak üzere takım yavaş yavaş toparlanmaya başlıyor, oyuna çılgınca bir tribün desteği ve saha içi sertlikleriyle de maçı zamana yaymaya çalışan Partizan’da gözle görülür bir tempo yitirme hali farkediliyordu.
Zaten penaltı ile gelen Alex’in sayısı ve kendine gelmeye başlamış bir Fenerbahçe’nin sahada kurmaya başladığı hakimiyet, tur adına ibrenin sarı-lacivertli takıma doğru yöneldiği düşüncesine taşıyordu; tribün ve ekran başlarındaki Fenerbahçe sevdalılarını... Bu arada Guiza’nın attığı golle aradığı eşitliği yakalayan sarı-lacivertli ekip, artık tamamen rahatlıyor, aynı zamanda da sahadaki pas dengelerini, hücum çıkışlarını ve takımın yarışma ahengini rakibine kabul ettiriyordu...
Evet, Fenerbahçe oyunun ilk devresinde yaşadığı ürkütücü zamanlardan ikinci kırk beşte sıyrılıp çıkmayı başarıyor ve duygusuzca oynamakta olduğunu gördüğümüz Kazım’ın dışındaki tüm forma giyen oyuncuların yarışma ciddiyeti sayesinde karanlıklarla başlayan geceyi başarıyla Kadıköy mehtabındaki randevuya kaydırıyordu Fenerbahçe...