Urfa’da oynanan kupa finali Fenerbahçe adına hem futbol kalitesi olarak hem de sonuç adına yine hüsran ve Daum’un günahları ile dolu olarak yitip gidiyordu.
Öyle ya, yarışmanın 3-4 dakikalık bölümünde top kullanma özelliklerini sarı-lacivertli ayaklarda saklı tutan Fenerbahçe bu çok önemli kazanma anahtarlarını neden erkenden Trabzonspor’a kaptırma yanlışına sapıyordu ki... 5. dakikada Umut yakaladığı mükemmel pası kullanmada lükse kaçmadan direkt dibine bırakabilse Trabzon’un dün Fenerbahçe’yi daha ağır bir skorla safdışı etme gerçeği doğacaktı. Evet, topla buluştuğu anlarda Fenerbahçe sağdan Mehmet’in sol kanattan ise Vederson’un kulvar bindirmelerinden yan top ortaları yakalıyor, ancak Güiza’nın beceriksizlikleri bitmek tükenmek bilmiyordu ki... Bu arada tempolu paslarla başta Umut olmak üzere Engin’in Alanzinho’nun Barış’ın hücum çıkışları Fenerbahçe defansını çok da zorluyor ve daha ilk 45’te Trabzonspor, Fenerbahçe’den üstün bir zaman diliminde sahanın hakim tarafı olmayı hak ediyordu.
* * *
İkinci devredeki oyunun akışı yine kontrollü oynama dikkatleriyle başlıyordu Urfa’da. Kupayı sahiplenme adına gayet normal olan bu dikkat ve itina anlayışı hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor’un ‘büyük takımlar’ tarifine çok da yakışmaktaydı. Fenerbahçe’nin sihirbaz kaptanı Alex’in, alan markajı içinde eriyip gittiğini sananlar ne kadar da yanıldıklarını bu oyuncunun kendi maharetleriyle yoktan varettiği sol vuruş aşırtmasından gelen golü biraz da hayret ve şaşkınlıkla seyrederken anlıyorlardı.
Oyunun kazanmaya şartlanmış tarafının Trabzonspor olduğu Alex’in şahsi golüne rağmen bordo-mavililerin maça tüm varlıklarıyla asılıp kazanmaya koşmalarından kolayca anlaşılmaktaydı. Umut’un beraberlik sayısı, Trabzon’u daha da ayaklandırıyor, Engin’in golüyle ise Trabzonspor’un kupanın patronu olduğunu tüm ülkeye haykırıyordu. Hele gelen üçüncü sayı Trabzonspor’un yukarıdaki sıfatlarını perçinliyordu.
Fenerbahçe için söylenecek çok şey var. Ama Güiza ile aylardır sarı-lacivertli kadroyu ‘adeta 10 kişi oynamaya mahkum’ kılan Daum’un bu sonuçtaki teknik günahları saymakla bitmez. En doğrusu Trabzonspor’u ve sevgili Şenol Güneş’i kazandığı bu büyük zafer için yürekten kutlamak ve Fenerbahçe seyircisine ‘geçmiş olsun’ demekten başka elden ne gelir ki...