Erdoğan Şenay

Erdoğan Şenay

esenay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa Süper Lig vitrinlerinden inip, kendi iç maçlarına dönen Fenerbahçe’de göze batan bir özellikli futbol yoktu Ankara’da...
Sarı-lacivertli kadronun Avrupa’da yarı finale çıkamama özürlerini “Fizik güç volümlerindeki azalma” olarak yorumlamak gereğine inananlardanım. Doğrudur... Dışarıda, içeride Inter-CSKA-Sevilla-Chelsea gibi dünya devleriyle oynamak bu arada kendi liginde de zirveyi korumak futbolda kolay işlerden değildir doğrusu... Ama dünyanın tüm unvanlı takımları için durum aynı değil mi? Hepsi 2-3 gün arayla sayısız doksan dakikalarla yarışıyorlar, ama fizik yapılarında öyle gözle görülür tempo tükenişlerine rastlamıyorsunuz.
Ankaraspor önünde Maldanado’ya bakalım. Adam kendi ekseni etrafında bir alan yaratmış, onun dışına hiç çıkmıyor. Hep “Kısa-yan ve geri paslar”la... Yani durumu idare ediyor. Kendisine, takıma uyum için bir süre tanımak gerekir. Ama kaç hafta oldu yahu... O kilo ve ağır hareketlerle Fenerbahçe orta alanı kimseyi taşımaz arkadaş... Artık ileri oynama, kanatlara ve uç adamlarına ara pasları çıkarma zamanın gelmedi mi? Öyle “Al gülüm, ver gülüm” alargacılığı ile Fenerbahçe orta sahası renklenemez Maldanado kardeş...
Aurelio da dün çok uğraşıp didinmesine rağmen artık mekanik bir düzendeki hızlı futbolunun uzaklarında yaşıyor. Onun da hem fiziken, hem de kafa olarak uzun bir tatile çıkması zorunlu sezon sonunda... Alex için fazla lafa gerek yok. Adam çıkıyor, elinden geldiğince oynamaya çalışıyor.  Ankarasporlu genç ayaklardan yediği tatlı sert darbelere rağmen oyun disiplini ve sporcu terbiyesini hiç bozmadan işini yapmaya devam ediyor.
Ancak uç adamı olarak beceriksizliklerini sayısız kez ispatlamış Kezman’a dünkü kısa oyun süresinde niçin penaltı attırıyor ki Alex kaptan... Arkasından gelecek sürpriz golün her şeyi berbat edeceğinin ince hesaplarını neden düşünemiyor ki?
Her ne ise, Lugano-Gökhan-Edu-Deivid gibi diri isimler üç puan kavgası adına tüm güçlerini ortaya koydular. Ancak Fenerbahçe’nin, yukarıda anlatmaya çalıştığım fiziksel ve düşünsel yorgunlukları yanında, buz gibi vücuduyla iki pozisyonu kontrol altına alamayan Kezman’a penaltı attırmak, Fenerbahçe’yi dışarıdan ve içeriden yöneten kafaların büyük kabahatleri değil miydi?