Fenerbahçe sakatlıklar nedeniyle darmadağın olmuş bir takım tertipsizliği içinde, yani biraz da “ŞANS-KADER-KISMET” lotaryacılığı ile yarışıyordu Fransızlar’la kendi evinde...
Lille ise ilk maçta kazanmanın avantajı ve de futbol olarak kendi sahasında yerlerini dahi okuduğunu düşündüğü Fenerbahçe’yi öyle kolayca deviremeyeceği, oyunu ancak kendi sahasında kabul edip seri kontrataklarla gol arayacağını hissettiren bir taktik formatıyla yarışıyordu Şükrü Saracoğlu çimeninde...
İki tarafın da ortak düşünce noktası ise gol yiyenin kaybedeceği, sayı yapanın ise kazanacağı doğrusuna olan inançlarıydı. Bu hakikati kırabilmek adına kıyasıya uğraş veriyordu taraflar...
Lille, Fenerbahçe’nin son derece inançlı görünen direnişi ve Emre ile bulduğu golden sonraki tempo yükseltişi karşısında tur umutlarını asla yitirmiyorlardı. Çünkü tecrübeli Lille oyuncuları biraz da Fenerbahçe’nin oyun temposuna uyarmış gibi sinsice uygun zamanı kolluyorlar ve sarı-lacivertli ekibin deli-dolu çıkışlarla üstlerine gelişlerine panikleme ifade eden hiç bir emare göstermiyorlardı yarışmada...
Evet, sarı-lacivertli kadroda Emre Belözoğlu başta olmak üzere bütün takım canını dişine takmış futbol ifadeleriyle oyunu kendi lehlerinde muhafaza ediyorlardı. Ayrıca tribünlerdeki cefakâr seyirciler yürekleri ağzılarına gelmiş bir inanmışlıkla oyunu santim santim takip edip turu kucaklayacakları anı bekliyorlardı. Ancak teknik kulübede Daum oyuna konsantre olmuş takımın tüm heyecan ve moral zenginliklerini kesip hem takımın soğumasına sebep oluyor hem de Fransızlara nefes aldırıp Fenerbahçe kalesinde gol şansı yaratmanın acı ihtimallerini hiç hesaplayamıyordu.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım... Elenmenin verdiği acı gerçekten sonra ne dersek diyelim, hangi yabancılarla donatılmış kadrolar yaparsak yapalım Türk takımlarını “Avrupalı” yapabilmek imkansız gibi geliyor insana... Öyle ya, bütçe olarak olağanüstü harcamaları göze alıp takımı her yıl batılı teknik ekiplere teslim ediyorsunuz ancak bütün bunların bir işe yarayıp keramet yarattığını görmek kısmet olmuyor. Bir yerlerde pek çok yanlışlar var bizce... Ama bu eksiklerin teknik sebeplerini bulmak için soyunma odasındaki izlerini taramak yerine yönetim binalarındaki toplantı salonlarını aynalarla donatmak daha gerçekçi sonuçlar verir, düşüncesindeyiz. Yanlış mı dersiniz?