Futbolun nedenli lezzet dolu oyun olduğu kadar, aynı zamanda da haddini bilmeyenlere ne kadar ağır dersler verdiğinin de açıkça seyredildiği bir gece yaşanmaktaydı Saracoğlu’nda...
Fenerbahçe’nin artı ve eksilerine girmeden önce Bursaspor’un ligin en özellikli takımı olduğu konusunu işlemeliyiz. Ertuğrul Sağlam, futbolun korkusuzca oynanması gereken oyun olduğunu ne kadar da iyi öğretmiş oyuncularına... Öyle, rakip Fenerbahçeymiş, tek golle veya çift sayıyla öne geçmiş, yarışmacı ayakların umurlarında bile değil. Yeşil-beyazlı kadro “çabuk düşünüp çabuk oynama” gerçeğinin futbolda “olmazsa-olmaz” şartı olduğunu da beyinlerine nakşetmişler. Ehh, futbolu böylesine tempolu ve gerçekçi olarak yorumlayarak oynarsanız ve uzatmaların son saniyesine kadar da gol yakalamak için her doğru çareye depar atarsanız, o zaman kazanmanız ve liglerin en göze batan takımı da olmanız alkışlanmaz mı?
Fenerbahçe, geçmiş haftalarda yaşadığı “tembel geceler ve sonuçlar” kabahatlerinden hayli arınmış gibi bir oyun şeması içindeydi maç 2-1’e gelinceye kadar... Gerçi Güiza konusundaki Daum ısrarının artık yanlış olmaktan çıkıp can sıkmaya başladığını seyirci de yakalamış ve ikinci 45 içerisinde değişiklik için haklı olarak inatçı Alman’a “Semih, Semih” diye bağırıp durmaktaydılar. Haksız mıydılar ki? Güiza’nın ileri uçtaki “takıma uyumdan çok uzaklarda kalan, top ve pozisyonları ezmeye ısrarla devam etmesi” seyirciyi de çıldırtmıştı. Fenerbahçe’yi haftalardır 10 kişi oynatmanın arkasındaki düşünce kerametsizliği nedir bir anlayabilsek...
Fenerbahçe’yi yarışmanın dibine kadar kovalayıp bileğinin hakkıyla üç puanı kapan Bursaspor’a karşı Alex’in sihirbazvari ilk golü ile Santos’un atraksiyon vuruşu ile gelen sayıları da olamasaydı eğer acaba sonuçta neler olurdu Saracoğlu’nda, düşünebilir misiniz? Aslında Andre Santos-Cristian-Gökhan Gönül-Vederson-Alex ve özellikle de Emre’nin oyunu yürekten sahiplenip kazanmak için çırpınıp durdukları da bir gerçek. Ama savunmanın göbeğindeki Bilica’nın bir sistem oyuncusu olmaktan çok “mahalle futboluna benzer tavırda” gerekli gereksiz yerini kaybedip önlere çıkması Fenerbahçe doğrularıyla uyuşuyor muydu, Allah aşkına... Daum, Lugano’yu Lille maçına saklıyor anladık da belki de Fenerbahçe’yi şampiyonluktan edecek üç puanlık kaybın faturasını kimler ödeyecek o zaman?
Özetlersek, Fenerbahçe dün kendi sahasında sadece üç puan kaybetmedi, aynı zaman da sistemsizliğin, güçsüzlüğün hâlâ organize bir iskelete sahip olamayışın hatalı çizgilerini verdi gözlerimize... Bu Fenerbahçe’nin geleceğinden ne kadar umutlu olunabilir ki?