03.08.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Tanıdığım hiçbir adamın o hadiseyi yorumlayışını, soruna yaklaşımını, çözüm önerilerini, tarzını, hatta kurduğu cümleleri unutmam.Filde "meziyet", bende "eziyet"tir bu tuhaf bellek.Azap verir bana.Malum; bizim meslek -spor yazarı gibi yüksek vasıflar içeren ve derin sorumluluk hissi veren bir isimle taltif edilmiş olsa da- futbolla "et tırnak" gibidir. Bildiğiniz futbolumuz işte...Ahlakı şüpheli, albenisi şaibeli, kaprisli, nankör ve bir hayli işveli... Rahat etmek için fil değil, balık olmak gerekir.* * *İnsanların yaradılışında mı var yoksa bu futbol mu insanı bozar bilemem.Ama -İlke, muhakeme ve mesuliyet sahibi meslektaşları tenzih ederek söylüyorum- güzel ülkemizde futbolun yorumu "rüzgâr gülü" gibi dönmek demektir.Top döner... Dil döner... Fikirler döner...Kimi korkudan döner, kimi unutkanlıktan, kimi mecburiyetten.Mübarek, "yorumcu" değil, sanki Bursa İskender. Yeme de yanında yat cinsinden...Yemem içmem; izlerim.* * *Bugün ak dediğine yarın kara çalmak vakayı adiyedir, "vakayı adliyeden" geçilmeyen futbolumuzda. Adamı yağlamakla yerin dibine sokmak arasındaki süre, bazen saniyelere kadar inmektedir. Futbolun borsası tersyüz edilmiştir. Tüm piyasa kurallarına inat, "lafın gittiği yeri düşünerek konuşanlar" çok "nadir" olmalarına karşın "kıymetli" değildir.En önemli prensip, "prensipsizliktir". Neden?..Çünkü piyasanın vitrini, "gazetecilik ilkelerini" futbolu bıraktıktan sonra, hatta köşe ve program sahibi olduktan sonra, boş zamanlarında öğrenilebilecek kadar hakir görenlerin işgalindedir. İzlerim...* * *Bu arkadaşlar birer teknik deha olabilir ki hemen hiçbiri teknik dehasını belgeleyememiştir yeşil sahalarda... Mükemmel analizler yapabilirler- ki nedendir bilinmez iş başındaki hiçbir teknik adam itibar etmez bu fikirlere...Maç bittikten sonra şahane takımlar kurar, muhteşem değişiklikler yaparlar.Ki, bekara karı boşamak kolaydır tribünde. Hepten yok sayacak değiliz elbet; onlar da bir ihtiyaca cevap vermektedirler -bir de gerçek spor yazarlarını küçümseme huyları olmasa. Orada bir yorumcu var uzakta... Sevmesem de sövmesem de izlerim.* * *Buraya kadar "alan memnun satan memnun"dur. Lakin futbol teknikten çok stratejik, psikolojik, sosyal, ekonomik, hatta yerine göre ideolojik bir oyundur. İçinde ırkçılık da vardır, hukuk da... Dinci de vardır sapık da...Sadece futbol topuna aşina olmak yetmiyor futbolu yazmaya, anlatmaya.Laf lafı açıyor, futbol her lafa çanak tutuyor.Dalarlar aşina olmadıkları unsurlara...Ben "dalamam" bir türlü...Şöyle içim geçmez; izlerim.* * *Boş boş baksam, atlaya atlaya okusam iyi... O anda benim fil hafızam kayıttadır. Bir yandan eski zabıtları da çıkarır. Artık sinir harbi başlamıştır.Fikirlerin söylenme özgürlüğü adına sesimi çıkarmasam da aynı adamdan "tam tersi" laflar duyduğumda dayanamaz kulaklarım. Mesela Galatasaray'ın forma vererek kulübe ve Türk futboluna kazandırdığı gençlerle gurur duyanlardan hangilerinin, geçmişte bir numaralı yabancı serbestçisi olduğunu anımsarım. Şikeyi rakip yaptığında İstiklal Mahkemesi kurup, kendi takımı töhmet altındayken etrafından dolananları tek tek sayarım. Teşvik bazen zararsız bir motivasyon olur bu kişilerin dillerinde, bazen ahlaksızlık. Siz unutsanız da ben hepsini hatırlarım.Devletin denizinden trollenen arsalar, paralar ve vergi indirimi adı altındaki kıyaklar konusundaki kararsızlıklarını neye bağlayalım bu zatların?En çok yeni transferler hakkındaki yorumlardan korkarım. Genellikle yarı yarıya bölünürler ve en kısa zamanda konum değiştirip, ilk yarı bitmeden "ben demiştim" derler. Sezon başlıyor. Ben çile çekmeye hazırım.Kimseye değil; fil'e meziyet, bana eziyet hafızama kızıyorum yani. Balık olsam yeter; rakı şişesi falan da istemez hani. Ne yazık ki, hafızam fil gibidir. Öyle, isimleri falan pek iyi hatırlamam ama ortada bir "vukuat" veya "fikir" varsa o başka... Bir çocuğunuz var. "Dan" diye soruyor. Çocuklar öyle sorar."Futbolda şike mi varmış baba"?Eğitimin temeli, "doğru yanıt"sa... Verin bakalım cevabı.Yeni sorulara da hazırlanın:"Teşvik nedir. Bizim takım da yapıyor mu. Biz de yapalım kazanalım, değil mi baba"?Merak bu ya... Akar gider sorular."O amca niye kızdı? Nikahlı eşini isterim ne demek"e kadar gelir.Ne diyeceğinizi şaşırırsınız. Benim gibi ne yazacağınızı bilemezsiniz. Çocuğunuzu kucağınıza alır "Sakın o tarafa bakma! dersiniz. Evet... "Sakın o tarafa bakma". Değerli ağabeyler, amcalar "spor" yapıyorlar orada. Sporu mu yapıyorlar, sporun içine mi yapıyorlar, her neyse..."Çocuklara yasak" ama!Sonra "Hadi bizden geçti, peki ne olacak ülkemin çocukları" diye dertlenirsiniz. Son çare, pislikleri "pislikleri" ile bırakıp başka boyutlara geçersiniz.O anda kaybetmişsiniz demektir. Çocukları "o tarafa" döndürün ve dönen dolaplarla, döndüren kahramanları onlara anlatın.Anlatın ki, çocuklarımızı kandıramasınlar bari. 'O tarafa bakma' Hayatı en güzel cümleleri kurmakla geçmiş Halit Çapın ağabeyimin ardından yasımı yazayım dedim. Beceremedim. Tutuldum. Haddimi aşmaktan korktum belki de.Şu kadarını söyleyeyim; ben çok şanslıydım. Onun yazılarını okudum, onu tanıdım.Sadece üslup ve yeteneğine hayran olmakla kalmayıp mesleki karizmasına, hümanist bohem tarzına öykünen veletlerden biriydim, o kutup yıldızı gibi parlarken. Yokuşta, inişte, tepede, hep aynı insan olmayı, "yalın"daki paha biçilmezliği onda gördüm. Ve yazıyı hobi yerine "meslek" edinmeye, ondan aldığım bonkörce bir iltifattan sonra karar verdim. Tarifsiz hüzünler içindeyim. Yetmezmiş gibi içkiyi de bıraktım yıllardır. Halit ağabey'in ardından bir kadeh bile içemedim. Kim bilir; Faruk (Şensoy)'la beraber bitirmemişlerse belki kevser şarabına takılırız ben de gidince. Allah rahmet eylesin ustamıza.Başsağlığı, okuma yazma bilen herkese. eguven@milliyet.com.tr Halit Çapın ağabeye