Milliyet Gazetesi yazarları 0-0 sona eren Galatasaray-Fenerbahçe derbisini tüm detaylarıyla değerlendirdi... Süper Lig’e Galatasaray çok iyi, Fenerbahçe çok kötü başlayınca doğal olarak derbinin ağır favorisi Galatasaray oldu… Ama gördük ki, diğer maçlarında ne kadar kötü, ne kadar etkisiz olursa olsun, derbi maçlarında iyi oynamak, zor kaybetmek Fenerbahçe’nin doğasında yıllardır var… İşin ilginç yanı “ağır oynuyor, yavaş hücuma çıkıyor” dediğimiz Fenerbahçe, Galatasaray karşısında hızlı çıkışlarla rakibine sıkıntılı dakikalar yaşattı… Nitekim Galatasaray’da tam 7 futbolcunun sarı kart görmesi büyük ölçüde bu hızlı hücumların sonucuydu… Şurası kesin; Galatasaray’da Falcao’nun gol atmadığı maçlarda, takım bir eksik oynuyor… Çünkü Falcao’nun oyuna katkısı neredeyse hiç yok… Luyindama alkışı hak etti… Çok erken bir dakikada sarı kart görmesine rağmen, çok kritik müdahaleler yaptı, çok önemli dokunuşları oldu ve Galatasaray savunmasını ayakta tuttu… Elbette en fazla merak edilen ilk defa bir arada oynayan Fenerbahçe’nin Lemos - Tisserand stoper ikilisiydi… Ligin en hızlı hücum eden takımına karşı ilk defa oynamak kolay iş değil… Ancak sahanın en kısalarından Arda’ya vurdurdukları kafa şutu ile Tisserand’ın Falcao ile mücadelesinde tam ceza alanı çizgisine yakın alanda topla acemice oynaması dışında neredeyse kusursuz mücadele ettiler… Galatasaray hazır takım, Fenerbahçe yeni… Bu bakımdan henüz bir - iki antrenmanla oynayanlar, hazır olmadıkları için kulübede bekleyenler var… Bu bakımdan beraberlik Fenerbahçe’yi üzmez… Ama bu kadar hazırlıksız bir Fenerbahçe’yi yenemeyen Galatasaray’ı düşündürür… Fenerbahçe ligin ilk iki haftasında futbol adına yapmadığı ne varsa, hepsini Galatasaray maçında hatırladı ve yaptı… Galatasaray’a önde basmaya çalıştı, rakibe yakın oynadı ve sahipsiz toplara daha fazla sahip oldu… Fenerbahçe’nin solunda Caner, önünde bazen Thiam, bazen Valencia, Omar’ı ileri çıkartmadıkları gibi, çok ciddi ataklar geliştirdiler… Solda Emre Kılınç ilk büyük maçında kayboldu… Arda bir kafa ve ikinci yarıdaki bir şutu dışında iyi kontrol edildi… Kendine boş alan bulamadı… Enner Valencia’yı bir hafta gibi kısa bir sürede fizik gücü olarak epey mesafe almış gördüm, ama yeter mi yetmez… Üstelik Luyindama gibi bir dev adamdan bazen kafa toplarını bile aldı… Bu özelliği iyiyse, Fenerbahçe’nin büyük bir eksiğini giderir… Maçın en beğendiğim adamı Gustavo oldu… Sonra Caner ve Luyindama… Fenerbahçe kalecisi Altay’ın çok iyi üç top çıkarttığını da söylemeliyiz… Fenerbahçe de etkili ataklar yaptı ama bu ataklarda çerçeveyi bulmakta zorlanınca kaleci Fatih, Altay’a oranla daha rahat bir maç oynadı... Hakem Ali Palabıyık genelde iyi göründü… İkinci yarıda Galatasaray ceza alanı içinde bir Luyindama - Enner Valencia mücadelesi var… Palabıyık bu pozisyonda “devam” dedi… Saygı duymak lazım… Kritik, bıçak sırtı bir pozisyondu… Galatasaray’da Belhanda, Feghouli, Emre Kılınç, Falcao çok etkisiz kalınca, ayrıca Fenerbahçe’nin savunma anlayışı Galatasaray’ın geçmiş maçlardaki hızına fren koyunca, sarı - kırmızı ekip eski görüntüsünün uzağında kaldı… Ligin ilk iki haftasında hem Galatasaray’ın, hem Fenerbahçe’nin maçlarını yazdım… Galatasaray’a iyi olduğu için iyi yazdım , Fenerbahçe için iyi yazacak bir şey bulamadım… Ancak şu maçtan sonra iyilerin çoğunu Fenerbahçe’ye veriyorum… Fenerbahçe maçı kazanamadı ama hazır hale gelmek için zaman kazandı… Bu, galibiyet kadar önemli... Süper Lig’in üçüncü haftasında oynanan “erken derbi” yavaş ve golsüz oyunla başladığı gibi bitti. Kazanmaya oynadılar, ama “önce savunma” dediler. Bol faullü, yavaş ve temposuz oyunda 11 sarı kart gördük, 1 gol göremedik... Maçın gözden kaçmaması gereken olayı, seyircisiz tribünlerden sahaya atılan meşaleydi. Bu meşalenin sorumluluğunu kim alacak, TFF nasıl bir ceza verecek? Merak ediyoruz. İki takımın da bu maça ciddi hazırlıklarla geldiğini gördük. Tribünleri boş olsa da Galatasaray hem ev sahibi olmanın, hem de mevsim başındaki yüksek formunun farkını ortaya koydu. Taylan’ın Altay tarafından iki hamlede kurtarılan şutu ve Arda’nın kafa vuruşu buna örnekti. Fenerbahçe hocasının adına uygun olarak “bulutlu” bir ortamla çıktı Galatasaray’ın karşısına... Takım savunmasını ilk yarıda başarıyla uyguladılar. İkili mücadelelerde topu sökmeyi başardılar. Galatasaray’da Arda’nın dönüşü nasıl “manalı” olduysa, Fenerbahçe’de de Gökhan ve Caner’in yarattığı etki o kadar anlamlıydı. Galatasaray, dörtlü savunmayı solda Linnes’i ileri çıkararak bir anlamda üçlüye çevirdi. Bu uygulama Gökhan’ın çıkışlarına set oluşturma çabasının canlı örneğiydi. Caner Erkin ise sol kulvarda Omar’a karşı daha rahattı. Bilinen bindirmelerini yaptı, Fenerbahçe rüzgarını estirdi. Bu derbide merkez oyuncular da takımları adına özel çaba gösterdiler. Galatasaray’da Taylan, hem hücum, hem de savunma görevini aksatmadan sürdürdü. Fenerbahçe’de de Ozan aynı anlayışla oynadı. Ayaklarından yaratıcı katkılar beklediğimiz Sosa ve Belhanda bir tür gölge oyunu oynadılar. Göze batmadan, dikkat çekmeden! Fazlasını yapmaları gerekirdi, yapamadılar. Falcao - Lemos, Marcao - Valencia temaslarında kaybeden golcüler oldu. Thiam ve Feghouli’nin kanatlardan heyecan yaratan hücum katkıları da savunmalar tarafından çabuk bastırıldı. Bu maçın en özel görüntülerinden biri de Arda Turan’ın şevkle, istek ve enerjiyle oynamasıydı. Kaybettiği toptan sonra sarı kartı göze alıp Deniz Türüç’e faul yapması, Altay’ın sakatlık pahasına kurtardığı şutu bu anlayışla değerlendirilmeli. İlk yarıda Galatasaray’ın, ikinci yarıda Fenerbahçe’nin gol iştahıyla daha baskılı ve istekli oynadığına tanık olduk. İstatistiklerin ortaya koyduğu bir gerçek var: Galatasaray kendi sahasında 5 yıldan beri Fenerbahçe’yi yenemiyor. Fatih Terim, geçen sezon Kadıköy’de galibiyet sürecine dönerken, Telekom’daki “takılma sürecini” henüz sonlandıramamış oldu. Maçın bütününe bakarsak… İki takım da savunmayı unutmadan hücumu da aksatmadan oynamaya çalıştı. Ama az koşulu, yavaş ve temposuz oyun fazlasına izin vermedi. İki takımda da hücumcular, savunmacılara yenildi. Hakem Ali Palabıyık toplam 10 sarı kartla adeta jandarmalık yaptı. Luyindama ve Sosa’ya ilk sarı kartları gereksiz gösterdi. O nedenle aynı ikilinin temasında Luyindama’nın ikinci sarı kartlık hareketini görmezden geldi. Falcao-Tisserand ikilisine gelince. Fenerbahçeli savunmacı, Falcao topa sahip olmadan elle müdahalede bulunduğu için sarı kart görmesi doğru ve yeterliydi. Top Falcao’nun kontrolünde olsaydı, doğrudan kırmızı kart gerekirdi. Galatasaray üç günde bir maç oynuyor. Daha sezon başı, havalar sıcak... Kolay bir iş değil haftada iki maç oynamak. Fenerbahçe karşısında gol pozisyonu olarak Arda ile iki, Linnes ile bir, Taylan ve Emre Kılınç ile birer fırsat yakalamalarına rağmen Altay’ı geçemediler. Sarı-lacivertliler daha çok hücum yaptı ama kaleyi tutan öyle yüzde yüz gol vuruşu yok denecek kadar azdı. Luyindama, Marcao ve Taylan rakibin ataklarında gerçekten çok başarılıydılar. Bilhassa son vuruşlarda konuk ekibin hücumcularına, topa rahat vurma imkanı vermediler. Baktığımız zaman Feghouli, Arda, Belhanda geçen haftaki tempolarına çıkamadılar. Buna rağmen Arda Turan’ın enteresan vuruşları vardı. Orta sahada Belhanda, iki maçtır harikalar yaratıyor. Dün gece sarı-lacivertlilerin karşısında o başarısını gösteremedi. Tabii bunda Fenerbahçe’nin orta sahasında oynayan Gustavo’nun, Ozan’ın çok büyük payı var. Galatasaray’ın en büyük silahı iki beki, Fenerbahçe karşısında fazla hücuma çıkamadı. Kontrollü oynadılar. Kanatlardan rakibe pozisyon vermeyelim diye hiç risk almak istemediler. Falcao, top gelince son vuruşlarda başarılı bir futbolcu. Bu maçta topla fazla buluşamadı hatta defansına gelip çok top çıkardı. Gol yollarında da etkisiz kaldı. Sonuçta iki takım için de üzülüp karalar bağlanacak bir maç değil. Galatasaray ve Fenerbahçe kazanmak için güçleri yettiği kadar, iyi niyetle mücadele ettiler. Heyecan var mıydı, vardı ama gol yoktu. Yine de her iki takım da gol bulabilirdi. Sıkıcı bir derbi olmadı. Sarı-kırmızılıların Avrupa kupası maçları var. Perşembe günü Glasgow Rangers ile oynayacak, kazanırlarsa UEFA Avrupa Ligi’nde gruplara kalacak, kaybederse bu defteri kapayacaklar. Fenerbahçe ise yeni bir takım kurdu. Oyuncuların birbirine alışması ve takımın oturması için zaman lazım. Türk Telekom’daki beraberliğe iki takımın teknik patronları da herhalde üzülmemişlerdir. Beni en çok sevindiren taraf ise, futbolcular oyunu germediler. Hatta şöyle diyeyim, son 20 yılın en sakin derbisini seyrettik. Hakem için de zor maç olmadı. Oyuncular iyi niyetli olunca, onun da işi kolaylaşıyor. Hakem Ali Palabıyık da ufak tefek hataları olsa da, adaletli düdük çalmaya çalıştı. Ama ne yalan söyleyeyim taraftarsız derbi maçı çok yavan oluyor. İnşallah şu virüsten kurtuluruz da, hiç olmazsa bu maçlar yüzde 20 kapasiteyle seyircili oynanır. Lige ikide ikiyle başlayan Galatasaray ve kendi sahasında 9 kişilik Hatay’ı yenemeyen Fenerbahçe karşı karşıya gelince, üstüne üstlük seyirciyi pandemi almış olsa da derbi Galatasaray’ın evindeyse… Bitmedi… Format olarak Galatasaray saldıran Fenerbahçe savunan takımsa ve biri ezber kadroya sahip, öteki hava alanında futbolcu karşılıyorsa hala. Ezer geçer Galatasaray değil mi? Hayır, öyle değildi derbi. Neden mi?Fatih Terim’in tercihi kazanmaktan çok kaybetmemekti çünkü. Geçen sezon tedavülden kaldırdığı “Kadıköy Geleneğini” gölgelemek, henüz mağlup durumdayken ne yapacağını pek kestiremediği takımının erken bir golle şok geçirmesini ve kazaya kurban gitmesini istemiyordu. Fenerbahçe tamam da; Galatasaray resmen savunmaya ağırlık veriyordu derbide. Aynen rakibi gibi topu kaybettiği anda savunmaya geçiyor, rakip de aynı halde olunca orta sahalar pandemi kurallarına çok uygun oluyordu… Boş ve rahat yani. Bu koşullara bir de ortada görünmeyen Falcao’yu, “yalancıktan” oynayan Arda ve Belhanda’yı ekleyin… Fenerbahçe tam tersi; hiç bitmeyen hırslarını kaldıkları yerden sürdüren Fenerbahçe kanat bekleri Caner-Gökhan, rakip defansı sürekli zorlayan Ozan ve hepsi görevlerini yapan gerisi… Hiç olmadığı kadar disiplinle oynayan ve varını yoğunu ortaya koyan eski-yeni Fenerbahçeliler vardı ortada. Galatasaray için evdeki hesap stada uymadı tabi. Sahasını gözü gibi savunan iki tarafın gayretleri, pozisyonların sayısını biraz azalttı sadece. O da maçın ilk yirmi dakikasında. Rize’de 8, Hatayspor’a karşı 6 eski futbolcuya yer veren Erol Bulut, Galatasaray maçında bu sayıyı 4’e indirmişti. Samatta yeni gelmiş olmasa 3 de olabilirdi. Hem yenileniyor Fenerbahçe hem direnci temposu disiplini yükseliyor. Savunmada ilk kez yan yana oynayan Lemos ve Tisserand alarm çaldırmadı mesela. En uçta Valencia sırıtmadı. Sosa- Gustavo-Ozan orta sahası en verimli oyununu oynadı. En az Galatasaray kadar rakip kale önünde çoğaldı takım, en az Galatasaray kadar pozisyona girdi, baskı yaptı. Rakip kaleye rahat gittiğini gören Fenerbahçe Hocası, Samatta’yı da oyuna sürüp gol şansını arttırmayı düşündü ikinci yarı. Ardından Ferdi’yi aldı. Galatasaray ise Diagne, Babel, Etebo ile adeta takıyı yeniledi. Çünkü dakikalar ilerledikçe Fenerbahçe’nin kaybetmeme ihtimali artıyor, hatta kazanma fırsatları buluyordu. İki takımında forvet hatları yenilenmiş, yorgun olanlar savunmadakiler, hatta kalecilerdi maçın son çeyreğinde. Hiçbiri hata yapmadı… Ve derbi Fatih Terim’in tercih ettiği gibi golsüz bitti. Şayet sadece derbi motivasyonu değilse, Fenerbahçe’ye bir “artı” yazabiliriz. Kaybeden tüm kuponlara %3'e varan iade! Maç listesini görmek için buraya tıklayın!