Beşiktaş - Ankaragücü maçının hakemi Arda Kardeşler iyi bir yönetim göstermemiş olabilir. Ancak Türk hakemliği için, Türk futbolu için “milat” olacak bir uygulama yaptı. Bayıldım, “tamam” dedim. Hatta, her fırsatta yere yatan, sakat numarası yapan, hakemi aldatan, oyunu durdurtan, rakibin alın terini çalan futbolculara karşı adeta savaş açan değerli meslektaşım Uğur Meleke’ye mesaj attım, “Yazıların etkili olmaya başladı, devam” dedim. Ne yaptı Arda Kardeşler? Maçın 58. dakikasında Beşiktaş mutlak bir gole giderken, Lens topu ayağında çok tuttu ve kaybetti. Rakibi normal bir müdahale ile Lens’in ayağından topu çaldı. Lens en ufak bir darbe almamasına rağmen yerde kıvranmaya başladı. Arda Kardeşler oralı olmadı, oyunu kesmedi, çok da iyi yaptı. Lens’in kaybettiği topla bu kez Ankaragücü hızlı bir atağa çıktı, Orgill ceza alanı içine girdi ve çok iyi vurdu, kaleci Karius köşeden topu kornere atıp mutlak bir golü önledi. Hakem oyunu ikide bir kesmeyince top bir o kalede, bir bu kalede müthiş tempolu, heyecanlı, seyir zevki yüksek bir maç ortaya çıktı. Ben de bu maçı görünce saf saf sevindim, “Tamamdır bu iş... Sahteciler yandı” dedim. Oysa cumartesi-pazar maçlarını izleyince müthiş bir hayal kırıklığı yaşadım. Maçları yöneten hakemler olur olmaz her yere yatan futbolcu için düdük çalıp oyunu durdurdular. Sanki maçları değil, ağızlarındaki düdükle İstanbul trafiğini yönettiler. Allah aşkına bu sahteciliğe, bu kandırmacaya, Türk futbolunu perişan eden bu illet alışkanlığa ne zaman “dur” diyeceksiniz? Bu eyyamdan ne zaman vazgeçeceksiniz? Son haftalardaki en büyük futbol keyfim; Beşiktaş... Ünlü televizyoncu, “gurme-seyyah-müzisyen”, elli türlü marifet olan Ayhan Sicimoğlu’nun ifadesiyle “ hastasıyım bu Beşiktaş’ın... Kabul, futbol “teknik-taktik” işi... Ama Sergen Yalçın sonrası, Beşiktaş sanki “içinden geldiği” gibi oynuyor. Adeta “hesapsız-kitapsız...” Sadece duygularıyla, coşkusuyla, tutkusuyla... Kazanır, kaybeder; bilemem... Hastasıyım bu Beşiktaş’ın... Hafta sonunda müthiş bir maç bizi bekliyor. Bir tarafta çok iyi oynamaya başlayan, Türkiye’nin en kaliteli kadrosuna sahip olan, başında ülkenin en iyi ve en deneyimli hocası bulunan Galatasaray... Diğer tarafta Sergen Yalçın ile birlikte kimlik değiştiren, ruhunu ve kendini bulan, maçlarda frene basmayı unutan, içinden geldiği gibi adeta “doğaçlama” oynayan Beşiktaş... Beraberlik, şampiyonluk yarışında Galatasaray’ı bir adım ileri götürmez. Beraberlik, zirve umudu zaten az olan Beşiktaş’a en ufak bir yarar getirmez. Çok iyi oynayan iki takım, beraberliği asla kabul etmeyecek iki takım ve “Ya kazan, ya kazan” anlayışından başka çaresi ve alternatifi olmayan iki takım... Bu maçın kalitesini bilemem ama “heyecan” olarak “zirve” yapacağından en ufak bir kuşkum yok. Bu hafta oynanacak Trabzonspor-Başakşehir maçı, Galatasaray-Beşiktaş maçının gölgesinde kalmasın. Puan cetveline baktığınızda haftanın en önemli maçını Trabzonspor ile Başakşehir oynayacak. Bu maça dair meraklarım var: -Trabzonspor, hafta arası (bugün) oynayacağı Malatya maçının yorgunluğunu pazara taşır mı? -Başakşehir, perşembe (yarın) oynayacağı Kopenhag maçından hırpalanmadan çıkar mı? -Başakşehir cezalı olan Epureanu’nun yerini doldurabilir mi? -Trabzonspor’un son maçlarda sallanan savunma göbeği, Demba Ba, Crivelli, Edin Visca gibi el-avuca sığmaz adamların karşısında sağlam durabilir mi? -Başakşehir’in her fırsatta ileri çıkmayı seven bekleri Caiçara ile Clichy, Trabzonspor’un yakıp yıkıp geçen Nwakaeme, Sörloth, Ekuban gibi etkili silahları karşısında aynı alışkanlıklarını sürdürebilir mi? -Maçın hakemi (henüz bilmiyorum), “hakça, alın terine ve futbolun kurallarını saygılı” bir yönetim gösterir mi, yoksa eyyam, “koruma-kollama” görevi mi yapar? Kolay değil ama, umut ederim futbolun hakemin önüne geçtiği bir maç olur. Fenerbahçe’den ayrılan Ersun Yanal, veda açıklamasında, “Başkan Ali Koç’a karşı bir düzen var” dedi. Ersun Hoca’nın bu açıklamalarına “banko” katılıyorum. -Forbes dergisine göre Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un serveti, geçen yıla oranla erimiş. Normal; başkan milyon dolarlarını Fenerbahçe uğruna akıttı. -Fenerbahçe’nin yerinde olsam; 1. Altay’ı, 2. Serdar’ı, 3. Ozan’ı, 4. Gustavo’yu, 5. Vedat’ı tutarım, geride kim kaldıysa hepsini yollarım. -Phillip Cocu geldi, olmadı. -Erwin Koeman geldi, olmadı. -Ersun Yanal geldi, gene olmadı. -Olmaz... Fenerbahçe’de sorun, hoca olarak kimin geleceğinde değil, transferi ve kadro mühendisliğini kimin yapacağında... Fenerbahçeli Altay, bu ülkenin gerçek anlamda geleceği olan genç kalecisi... Elbette riskleri ve yanlışları var. Ama haklı mazeretleri de var. Böyle genç bir kaleci, Fenerbahçe gibi büyük bir takımda, hem de daha ilk yılında her maçta rakip golcülerle 8-10 defa karşı karşıya kalıp adeta “fazla mesai” yapıyorsa, üstelik “berbat” bir savunmanın arkasında oynuyorsa elbette hata yapacak. Çok çalışanın çok hata yapması gibi... Süper Lig’in 25. haftası sonunda “1” numaralardan bir “kare as” yapsam kimi koyarım diye düşündüm, pardon hiç düşünmedim. Önüme hemen dört isim çıktı. İşte benim kare asım... Muhtemelen sizin de kara asınız... -Muslera (G.Saray), -Uğurcan (Trabzon), -Mert (Başakşehir), -Samassa (Sivas) CANLI BAHİS, Misli.com'da başladı! Maç listesini görmek için buraya tıklayın!