09.03.2021 - 13:28 | Son Güncellenme:
Fenerbahçe Yönetimi’nin yerinde olsam bugün ilk iş olarak federasyonun kapısını çalar, “Ligde bundan sonra kalan bütün maçlarımı deplasmanda oynamak istiyorum. Kadıköy’ü kapatın” talebinde bulunurum... Bu önerimde gerçekten ciddiyim; dünkü Konyaspor maçı da dahil olmak üzere Fenerbahçe bu sezon 14 deplasman maçına çıkmış. 12’sini kazanmış, birinde berabere kalmış, bir tanede nazar boncuğu misali yenilgisi var. Kadıköy’de ise 6 yenilgisi, 2 de beraberliği var, 8 kere kazanmış. Evinde oynadığı iki maçtan 6 puan alsa şimdi bambaşka hesaplar, planlar olurdu... Anlamak zor. Deplasmanda bu kadar rahat oynayan, üreten, iyi savunma yapıp maç kazanan takım evinde neden tarihin en kötü dönemini geçiriyor? Futbolda neredeyse tez olacak konu...
İlk 45 dakika mükemmel bir Fenerbahçe izledik. İleride sürekli baskı yapan, tempoyu hem kontrol eden hem de yükselten, çabuk oynayarak aceleci oynama alışkanlığından uzaklaşan ve doğal olarak iki de gol bulan Fenerbahçe tartışmasız sahanın hakimiydi. İkinci yarı soyunma odasında Erol Bulut kim bilir neler dedi ki, bambaşka bir Fenerbahçe vardı sahada... 2-0’ı yeterli görmüş olacak ki, Erol hoca takımının topluca geriye yaslanmasına, Konyaspor’un takır takır oynamasına hiç bir reaksiyon göstermedi. Bu bölümde Altay üç tane net golü önledi. Bu anlarda bile Erol Bulut oyunun seyrine müdahalede bulunmadı.
Bulut’un değişiklikleri asla geriye yaslanan takımının yeniden tempo yapmasına, ileride baskı kurmasına yönelik değil, yedek bankındaki 11 oyuncularının gönlünü almaktı. Yoksa oyundan çıkan Sosa da, Mert Hakan da, özellikle Samuel de gayet iyi oynuyorlardı. Dün Gökhan Gönül, Attila Szalai, Samuel, Pelkas ve Valencia vitesi bir tık yükseltince Fenerbahçe’nin özlenen kimliğine büründüğünü hepimiz gördük. Bundan sonraki dönemde Erol Bulut, el frenini çekmediği sürece daha rahat kazanan ve özellikle keyif veren bir takım izleyeceğimiz kesin... İlk 45 dakika sarı-lacivertlilerin oynaması gereken futbol... Ve bence buna Erol Bulut bile itiraz etmez...
Sezonun başından bugüne kadar yöneticilerden teknik direktörlere, oyunculardan medyaya her kesim “vurun abalıya” misali hakemleri yerden yere vuruyor. Haklı oldukları maçlar var... Böyle bir durumda hakaret olmayan söylemlerini destekliyorum. Ne var ki, dün Fırat Aydınus’un yönettiği gibi çok iyi maç yöneten hakemlerimiz de var. Hem de bir hayli fazla... O zaman da haklarını teslim etsenize... Dayak atmayı, hakemler üzerinden haksızken haklı olmayı beceriyorsunuz. İki kez üst üste VAR olan Cüneyt Çakır’ı idam sehpasına çıkarttınız, hem de VAR protokolünde müdahil olamayacağı pozisyonlar için... Hadi Fırat Aydınus için de bir şey desenize. “Tereyağından kıl çeker” gibi yönetti maçı. En azından tebriği hak ediyor.
Fenerbahçe alışılmadık şekilde istekli, tempolu bir başlangıç yaptı, pas yaptı, rakibin pas bağlantılarını kesti Konya’da ama maçın hikayesini Konyaspor yazmıştı zaten! Son haftaların formda takımı Konyaspor kontrollü ve açık bir oyunla başladı maça. Sanki Fenerbahçe’yi küçümser gibiydi. Pek çok Anadolu takımı bu psikolojiye teslim oluyor ve Fenerbahçe de deplasmanda bu psikolojinin parsalarını topluyor. Zaten sol beki Guilherme sakat, savunması zayıflamıştı, sert orta sahasından da eser yoktu ev sahibinin. Tam tersine Konyaspor orta sahası yüksek top kaybıyla oynayıp Fenerbahçe gollerinin önünü açan hattı.
Ev sahibinin taktiğini Pelkas-Thiam-Osayi veya Valencia verse bundan daha faydalı olmazdı kendilerine. Santrafor arkasında esas yerinde oynayan Pelkas topla daha çok buluşup yerinde paslarını daha çok dağıtabildi. Osayi karşısındaki Adil’e sarı kart aldırdı, faul kazandı, sık sık sıfıra indi, içeri girdi. Valencia da orta sahadaki Mert Hakan’ın katkısıyla uzun dakikaları Konyaspor ceza alanında geçirdi. Thiam varlığı ile Konyaspor savunmasının dengesini bozan adamdı.
Fenerbahçe’nin forvetindeki rahatlık yetmezmiş gibi gittikçe grafiği yükselen bir Slazai gerçeği de vardı. Devre arasında transfer edilebilecek en iyi stoper olmalı Szalai… İlk golü attı, devrenin sonundaki Konyaspor hücumlarında iki kritik pozisyonu durdurdu. Zaten ikinci gol de devre arası transferindendi. Pelkas’ın taşıdığı Osayi’nin filelere yolladığı ikinci golden sonra Konyaspor teknik direktörü İlhan Palut orta sahasındaki aksaklığın ve Fenerbahçe’deki rahatlığın farkına vardı ve henüz devre olmadan Diamonda’yı çıkarıp Hacıahmetoviç’i oyuna sürdü.
Bu değişimin ardından Konyaspor çekingen halinden kurtulup Cikalleshi- Sekidica-Shengelia üçlüsüyle Fenerbahçe kalesine inmeye başladı ama Szalai ve Altay izin vermediler gole. Kalede Altay gibi güvenilir bir kurtarıcı olması her koşulda avantaj yaratıyor Fenerbahçe’ye. Bu sezon mutlu sonla biterse en büyük paylardan biri Altay’ın olacaktır.Konyaspor kontrolü bırakıp sadece açık oynamaya ve gol aramaya başladığında eşzamanlı olarak kontratak futboluna döndü arkada boşluk bulan hızlı Fenerbahçe forveti. Aslında Fenerbahçe’nin “deplasmanda başarılı sonuçlar alması” sır değil. İşin püf noktası rakiplerde… Kadıköy’de kalenin önüne otobüs çekenler kendi sahalarında kazanma hırsına kapılıp Fenerbahçe’nin yeteneklerine kapıyı pencereyi açıyorlar. Konyaspor da bu tuzağa düşenlerdendi.
İkinci devre başladıktan sonra Thiam ile İrfan Can’ı, Sosa ile Gustavo’yu değiştirdi Erol Bulut ve Valencia santrafor mevkisine geçti. Muhtemelen niyeti Beşiktaş maçı kadrosunu sahaya ısındırmaktı. Onbeş dakika sonra Osayi ve Mert Hakan dışarı, Ferdi ile Ozan sahaya. Artık başka bir takım vardı Konya’da. Hele Pelkas sakatlanıp yerine Samatta girdiği son on dakika. Kurgu üçüncü kez değişti oyun içinde. Aslında iyi bir yanı da var; esnekliği gösteriyor takımdaki.
Bir de kaleci Sehic ile karşı karşıya kaldığı halde golü atamayan Samatta’nın bu takımda pek yeri olmadığını… Uzatma dakikalarında Konyaspor kalecisi Sehic kornerden gelen topu elinden kaçırıp Serdar’ın önüne bıraktı ve zaman zaman rakipten baskı yiyen F.Bahçe’yi özgüvene kavuşturan üçüncü gol geldi. Galatasaray puan kaybettikçe şampiyonluk şansından ümidi kesmeyen Fenerbahçe için ilk ve en önemli şart Beşiktaş maçına kadar kayıpsız gitmekti. Konya’da ilk başardığı buydu.
Ancak, asıl önemlisi Fenerbahçe’deki istifa söylentilerinin, gerilimli günlerin ertelenmesini sağladı. Yarışta kaldı. Gustavo’ya kavuştu. Szalai’nin değeri arttı. Altay’ın formu yeniden sınandı ve tam not aldı. Daralan kadro tekrar genişledi. Caner ile birlikte daha da genişleyecek. Rakip baskı yaptığı ikinci yarı oyundan düşmeyerek fizik açıdan güçlü durumda olduğunu kanıtladı. Bir Konyaspor deplasmanından daha ne bekler ki, Fenerbahçe. Bir de Pelkas sakatlanmasaydı.
Laf olsun diye değil gerçek bir pres, hücum 4’lüsünün her seferinde geri dönüp işi orta sahaya bırakmayacak bir takip yapması... Ve sezonun en fazla ceza sahasında olduğu ilk yarısını geçirdi Fenerbahçe, ki aslında bu 30 dakikada oldu. Maçta 2-0’a kadar en komple Fenerbahçe’yi izledik. Laf olsun diye değil gerçek bir pres, hücum 4’lüsünün her seferinde geri dönüp işi orta sahaya bırakmayacak bir takip yapması... Topu mümkün olduğunca çabuk geri kazanmak için gereken her şey. Şöyle özetleyebilirim: Valencia ve Gökhan’ın defansif katkısı da ofansif katkısı da birbirlerine yakındı. Belli ki Mert Hakan’a da ‘asla acele etme’ denmiş. Ağırdı ama acele etmediği için çok kayıp da yapmadı.
Önde başarılı pres gelince savunma geri koşmak zorunda kalmadı ve biz hemen herkesi hücumun bir parçası olarak görebildik. İki kanatta da üçgenleri kurup Valencia ve Pelkas’ın soğukkanlı driplingleri gelince Fenerbahçe net bir akın sürekliliği sağladı. Ve sezonun en fazla ceza sahasında olduğu ilk yarısını geçirdi. Ki aslında bu 30 dakikada oldu. 2-0 ve ardında Palut’un zorunlulukla karışık yaptığı Diomande-Hadziahmetoviç değişikliği oyunu değiştirdi. Mücadele yerine sakin ayağa top yapan bir ekstra oyuncu Fenerbahçe’nin presini sayısal olarak kırdı. Fenerbahçe de kontra oyununa dönünce Konyaspor iyi hücum etmeye başladı.
Erol Bulut’un bu durumu değiştirmek için yaptığı orta sahayı tazeleme hamlesi Gustavo-İrfan ve Ozan’a rağmen istenen sonucu vermese de İrfan’ın -Samatta’ya pası gibi- katkısının olacağı konusunda izler vardı. Uyum arttıkça pas yüzdesi de artar. Ve Fenerbahçe dün yine çok iyi olan Altay’ın performansına daha az bağımlı olur. İki de önemli mesaj var: 1-Aslında yapabilir ama belli ki Pelkas kanadı değil merkezi istiyor. Orada bambaşka oluyor. (Başarılı oyuncuya geçmiş olsun)2-Zaman zaman basit hatalar yapsa da Valencia’sız bir oyun Gustavo’suz oyundan daha imkansız.
Maçın 22. dakikasında sarı kartla cezalandırılan Diomande’nin, 28. dakikada bir kafa topu mücadelesinde, koluyla Sosa’nın yüzüne bir darbesi oldu. Bu net bir fauldü ve beraberinde sarı kartı da gerektirirdi. Daha önceden sarı kartı olan Konyasporlu oyuncu, bu dakikada 2. sarı kartı görerek oyundan atılmalıydı.
39. dakikada topa vurmak üzere ayağını savuran Milosevic’in ayağı Valencia’nın baldırına çarpınca yerde kaldı. Konyasporlular penaltı beklediler. Bence Valencia oyuncunun etki alanına girmemiş, ayağını savurduğu ayağın önüne doğru uzatmamıştı. Normal adım frekansında yere basmıştı. Konyasporlu oyuncu çaprazda kalan kaleye topu göndermek için ayağını daha geniş savurduğu için, Valencia’nın baldırına vurmuştu. Devam kararı doğruydu.
Pelkas’ın sakatlandığı pozisyonda Skubic rakibi görerek geliyor ancak Pelkas rakibini görmüyor. Dolayısıyla Skubic daha kontrollü davranacak taraftı. Burada Konyasporlu oyuncunun hareketinde kırmızı kartı gerektirecek bir durum yok ancak bu kontrolsüz müdahalesinin sonucunda bir sarı kart görmeliydi.
250 TL'ye varan hoş geldin bonusu Misli.com'da Hemen oynamak için buraya tıklayın!