26.11.2021 - 09:17 | Son Güncellenme:
UEFA Avrupa Ligi D Grubu'nun 5'inci haftasında Fenerbahçe, Olympiakos'a konuk oldu. Kritik mücadeleyi ev sahibi ekip 90'ıncı dakikada bulduğu golle 1-0 kazandı. Bu sonuçla Fenerbahçe'nin UEFA Avrupa Ligi serüveni sona erdi. Spor yazarları da sarı-lacivertli ekibin bu vedasını köşe yazılarında değerlendirdi. İşte o yazılar...
Fotoğraf berbat gibi… UEFA Avrupa Ligi’ne veda etti Fenerbahçe. Olympiakos’a ikinci maçta da mağlup oldu. Ancak, mesele “güncel” değil; tümü “yakın geçmişin hatası”.Dünden bugüne sistemini, formatını, forma dağılımını alt üst edecek hiçbir değişim yaşamayan ve sahaya koyduğu futbol istikrarını koruyan Olympiakos’u bir tür “futbol terazisi” olarak kullandığınızda, Fenerbahçe’deki değişimin olumlu olduğunu söylemek mümkün dün geceden sonra.Yetersiz ama olumlu!
Neden?İki ay önce Kadıköy’de Olympiakos’tan neden fark yediyse onları yapmadan başladı maça Fenerbahçe.En başta defansı dörtlemişti… Fenerbahçe her önde çoğalmaya çalıştığında çok çabuk kanat değiştirip çok çabuk kaleye inen rakibi, bu kez arkada uygun alanlar bulamadı. Soldan Tissedard ve Osayi’nin arasına çalışan Reabciuk veya Onyekuru orta yapabilse bile Fenerbahçe kalesi önünde seyrelmiş stoperler değil dörtlü duvarla karşılaştı Olympiakos forvetleri. Verim o kadar düşmüştü ki, Onyekuru’yu ikinci yarıda değiştirdi rakip Hoca.Sonra önde baskılara boyun eğmemeyi öğrenmişti Fenerbahçe.
Maçın hemen başında Olympiakos tarafından çıkmasına ve oyun kurmasına izin verilmeyen Fenerbahçe onuncu dakikaya geldiğinde kontrolü ele geçirmiş, tam tersine Olympiakos çıkmakta zorlanmaya başlamıştı. Çünkü Berisha gol atmakta zorlansa da baskı ve rakip kovalamada rakibe nefes aldırmadı, Rossi’nin sürati ile İrfan Can’ın futbol zekası rakibe kendi sahasında fren yaptırdı. Zajc ileriye, Mert hakan savunmaya katkısıyla güven unsuru oldu.Fenerbahçe hemen fırsatlar bulmaya başladı üstün oynarken. İrfan Can’ın direkten dönen şutu ve Berisha’nın kaleyi az farkla ıskalayan vuruşu bu dakikalardaydı. Valencia’nın yokluğunu derinden hissetti bu dakikalarda Fenerbahçe. Sadece Fenerbahçe’nin gole yaklaştığı süreçte değil, geriye yaslandığı dakikalarda bile takımı rahatlatırdı öndeki hızlı ve rakip ceza sahasını rahatsız eden bir Valencia.
İlk yarının son çeyreğinde ise Olimpiakos oyunda dengeyi sağladı. Sonra oyunun hakimi oldu.İkinci yarıya iki değişiklik yaparak başlayan Olimpiakos seyircisinin de itmesiyle bu dengeyi daha da ileri taşıyarak Fenerbahçe’yi savunma ağırlıklı oynamak zorunda bıraktı.Pereira Olympiakos’a karşı iki ay önceki pek çok yanlışından vaz geçerek başlamıştı maça ama Fenerbahçe oyun içinde mahkum durumlara düştüğünde uzun süre müdahale etmedi.Oysa her şey ortadaydı… Fenerbahçe’nin temposu düşmüş, baskı isteği savunma arzusuna dönmüş, edilgen bir sürece girmişti takım. İlla futbolcu değiştirmek gerekmezdi ki… Yandan birkaç uyarı bile rahatlatabilirdi Fenerbahçe’yi. Hele rakip Valbuena’yı aldıktan sonra.Maçı mutlaka kazanması gereken Fenerbahçe derli toplu, dikkatli ama golden uzak oynuyor, Olympiakos çabalıyordu kazanmak için.
Zorlu bir deplasman derbisinden bir başka zor deplasmana gidiyorsunuz. 'Topu ayağına aldı mı iyi oynayan' takım zihniyeti ile derbide oyun üstünlüğünü almışsınız. Burada da o 'top yapabilen klas ayaklar'dan 3'ü sahadaydı Mesut yoktu. Ama işte o olmayınca yapılan tercih Rossi olunca bu kez istenilen 'top bizde kalsın' oyunu tam olamıyor. Rossi, önüme top isteyen oyuncu. Berisha da asla ve kat'a bir santrfor olmayınca önde top tutamıyorsunuz. Böyle olunca, yani önde top tutamayıp rakip alanda sürekli top kaybedince orta alandaki isimler de yoruluyor. Oysa Ferdi tercih edilebilirdi ön alanda. Top tutmaya yardımcı olurdu. Tabi 90 dakika boyunca ön alanda hiç ama olumlu hiç bir hareket yapmayan Berisha ile 10 kişi oynandığını da belirtelim. İşin aslı 31 Ağustos'a kadar bekleyip son gün "Fırsat" diye Berisha ve Meyer'i getiren zihniyette sorun.
Bir de Pelkas var. F.Bahçe bu oyuncu ile ilgili karar vermek zorunda. Bence hala teklif varsa satılmalı. Bu sezon hiç yok. Dahası oyuna girdiğinde sürekli rakipten oynuyor. Özetle kadro yetersiz. Enner'den başka santraforunuz, Gustavo'dan başka orijinal kesiciniz yok. Elbette hücumda hiçbir şey yapamasa da savunmayı beceren takımı "Bozmayı başaran" takıntılı bir hoca da bu sonuçlardan ayrı tutulamaz. Durup dururken 3'lüye dönmenin ne manası vardır? Bir Allah'ın kulu da şu Vitor Hoca'ya "Hocam, sen 3'lü diyorsun da bu bildiğin 5'li oluyor. O zaman merkez daha da zayıflıyor. Ne alaka şimdi Novak'ın çıkışı? Attila giriyorsa Novak da sol iç oynar orta merkezi tutarsın. Ne demeye 5'liye dönüp orta merkezi iyiden iyiye boşaltıyorsun" diye sormuyor. Sormayınca da kibir abidesi, kafasının dikine 'koalisyonu bozuyor.'
F.Bahçe Konferans Ligi'ne devam edecek. Orada da biraz ilerlemek istiyorsa mutlak santrfor ve orta merkeze takviye yapacak. Ha "Bu kur ile nasıl yapacak" derseniz onu da "Son güne kadar bekleyeceğiz. Son günlerde ne fırsatlar çıkacak göreceksiniz" diyenler düşünecek. Tabi dünyanın en iyi 2 transferini de alsanız, 'kibir abidesi' takıntılının 5'li hastalığına çözüm getirmezseniz boş. Devre arasına kadar, ligde Serdar Dursun ve Enner Valencia'dan başka santraforun da oynamaması lazım.
Pereira’nın, Pelkas’ı Meyer ile birlikte sahaya sürmesi 65. dakikayı buldu. Lakin çıkanlar İrfan Can ile Zajc oldu. Mesut sakat değil de sahada olsaydı, ondan başlardı mutlaka Pereira. İrfan Can istemeyerek çıktı, takım onu hiç istemeyerek yolcu etti kulübeye. Yavaş yavaş Kadıköy’deki maçın kadrosunu kurdu yine. Ardından Ferdi-Rossi değişimi geldi. Artısı neydi peki?Bilinmez… Ama eksisi bal gibi ortada! Son dakika ceza sahasındaki tek Olympiakos’lu futbolcunun şutu gol olup Fenerbahçe’yi UEFA’dan dışarı itti.Önce olanı bozup sonra düzeltmeye çalışan Fenerbahçe’ye birkaç maç daha lazım belli ki.
Galatasaray maçının 11’i iki değişiklik ile sahadaydı. Mesut Özil’in yokluğunda Rossi formayı kapmış, rakibin hızlı oyuncusu Onyekuru’nun karşısına da Pereira hızlı Osayi’yi (Çok da iyi oynadı) koymuştu. Başta İrfan Can olmak üzere topu iyi kullanan, pas yüzdesini artıranlar (Mert Hakan, Sosa ve Zajc) oyunu ilk dakikadan itibaren kontrolleri altına aldılar. Planlarını kaybetmemek üzerine yapan Olympiakos kontrollü oynuyor, Fenerbahçe önde baskı ile rakibine göz açtırmıyordu.
İlk bölümde İrfan Can’ın bir topu direkten dönerken, birde nefis asistini Berisha kale önünde cömertçe harcıyordu. Fenerbahçe iyi oynuyor ama bir türlü sonuç alamıyordu. İkinci bölümde ev sahibi biraz daha hareketlendi. Son 25 dakikaya girilirken Pereira’nın anlaşılmaz hamleleri geldi. Sahanın en iyileri İrfan Can ve Zajc dışarı alınıp, Meyer ve Pelkas sahaya sürüldü. Sonrasında saçma hamleler devam etti. Bu hamleler sonrasında oyunun kontrolü ev sahibine geçti. Beraberliğe razı Olimpiakos, Pereira’nın yardımıyla son dakika golüyle maçı da kazandı. Pereira’nın kumarı bu defa tutmadı. Fenerbahçe, bu teknik adamı hak etmiyor. Ne dersiniz sayın Ali Koç?
Olympiakos, puan avantajını da göz önünde bulundurup önce oyunu tutma düşüncesiyle ilk yarıda kontrollü anlayışı benimsedi. Oyunu daha çok geride kabul edip, ani kontrataklar denediler. 45 dakika boyunca Fenerbahçe topa sahip olup, oyunu domine etti. Her zaman olduğu gibi ofansif girişimlerde planları olmadığından pozisyon bulamıyorlardı. İkinci yarıda Olympiakos kontrolü ele geçirdi. Fenerbahçe'de de yorgunluk belirtileri başlayınca ev sahibi iyice baskı kurdu ama sarı-lacivertliler iyi kapanıyor pozisyon vermiyordu. Bu arada Pereira'nın alışılmış gereksiz macera severliği yine gündeme geldi. Szalai'yi oyuna alarak yine 3'lü defansa döndü. Yapısına uygun olmadığı halde sağ bekte çok iyi görev yapan Osayi Samuel'i ters kanata çekti. Takımın bütün düzenini bozdu.
Son dakika da Olympiakos işi bitiren golü attı. Fenerbahçe'de ki en büyük problem pozisyon sıkıntısı. Ofansif ağırlıklı oynasa da savunma ağırlık oynasa da pozisyon bulamıyor. Bunun en önemli nedeni de forvet hattından kaynaklanıyor. Berisha, yere sağlam basamıyor. Arkadaşlarıyla arasında da hiçbir uyum yok. Bütün gayretleri olumlu bir şey ifade etmiyor. İlk geldiğinde müthiş driplingci ve çabuk oyuncu Rossi, kendisine bakmadığından gün geçtikçe eriyor. İrfan Can da güçsüz, kalitesiyle işi idare etmeye çalışıyor. Pelkas ise tamamen yedek kalmaktan işi bırakmış. Fenerbahçe, Avrupa Ligi'ne havlu attı. Deneyimli hakem Mateu Lahoz ise mükemmel bir maç yönetti.
Tamam-devam maçına çıktılar… Pereria, derbi kazanan takımı mecburiyetler dışında bozmadı. Taktikte aynıydı ve doğru bir ilk yarı geçirdiler. Rakip kaleye gitmeyi deneyen, bir topu direkten dönen, Berisha ile fırsatlar bulan rakibe de imkan tanımayan bir oyunla devre bitti. Son dakikada yenilen gol Pereira'nın anlamsız üçlüsüne dönüldükten sonra oldu. Yine rakip kanattan geldi, yine merkezde eksik kaldılar ve yine rakip topa değdi. İlk 45'de böyle bir maçta ne rakibe göre özel bir hazırlık yapıldığını gördük, ne de galibiyet dışındaki her sonucun 'kötü' olduğu bir 90 dakikada bunu gerçekleştirecek hırsı... İkinci 45'de 'yenilmemek' için oynayan bir takım vardı sahada. Buna karşı koyan 2 oyuncu vardı; İrfan Can ve Mert Hakan... İrfan'ın oyundan alınmasıyla birlikte, teslim bayrağı da çekildi. Rakip kaleye bile gidemediler.
Derbi galibiyeti Pereira için yeterli olmuş. Antwerp maçı sonrasında 'şampiyon mu olacaktık?' demeciyle zaten iddiasını yitirmiş bir teknik adam olarak kenardaydı. Bu bakış açısını sahadaki oyuncunun 'ruhunu' etkilememesi mümkün değil. Bakışlarını Türkiye'ye çevirdiler. Kalan 25 maçta hedefe yürümek için, hedef küçülttüler. Şampiyonluk elbette önemli ama Fenerbahçe'nin kadro kalitesi, Antwerp ve Olympiakos'un önündeydi. Eksik olan 'yetersiz' bir kenar yönetim ve onun küçük dünyası. Bundan sonrasında gelişmelere bakacağız. Fenerbahçe'yi hedefine yürütecek en önemli unsur sahadaki 'kişisel' performanslar. Ne bir takım olabildiler ne de kendilerine özel bir oyun buldular. Oyuncuların iyi niyeti bundan sonraki süreçte son sözü söyleyecek.
EN YÜKSEK ORANLARIN ADRESİ MİSLİ.COM Hemen oynamak için buraya tıklayın!