Skorer Türk işi final!

Türk işi final!

21.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Türk işi final

Ya en iyi ikinciler arasında yer alarak (1996) katılıyoruz Avrupa Şampiyonaları'na, ya da play off (2000/ 2004) maçları oynamak zorunda kalıyoruz. Bu defa da öyle oluyor işte, görüyorsunuz. Tüm grup ikincilerinin finallere doğrudan bilet aldığı bir organizasyonda ikincilik statümüzü, sondan bir önceki maçta kazanıyor, son maça da o statüyü kaybetmemek, korumak için çıkıyoruz. Futbolda harcadığı ve ürettiği değerlerle neredeyse 1 milyar dolarlık bir seviyeyi zorlayan bir ülkeye yakışan bir şey midir bu ? Hiç sanmıyorum. Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerine büyük bir "büyüklük kompleksi" ile başlayıp, zor ve sıkıntılı olacağını umduğumuz ceza sürecini çok kolaylıkla atlattık. Malta ve Moldova galibiyetleri kompleksimizi çok iyi besledi. Ardından Atina'daki Yunanistan (4-1) galibiyeti ile mest olup kendimizden geçtik. Norveç'le oynayıp ancak 2-2 berabere bitirebildiğimiz maçın soğuk duşu da aklımızı başımıza getirmeye yetmedi. Grupta hayalkırıklıklarımız devam ederken analitik düşünce ile çözüm aramak yerine bol bol kavga ettik, hır çıkardık. Futbolcu medya, teknik direktör medya kavgaları, her iki tarafın yaptığı yanlışlarla doğrusu çok ilgi gördü, kiminin popülaritesini artırdı, kiminin aradığı reytingi getirdi ( mi acaba ? )ama, hiçbir işe yaramadığı da anlaşıldı. Her neyse... Fazla umudum yok ama, dileyelim de yaşadıklarımızdan hep birlikte iyi dersler çıkarıp geleceği kurtaralım. Bu gece alacağımız sonuç ne olursa olsun, yarın sabah aklın ipine tutunmak zorundayız...Zafer ya da hayalkırıklığı... Her iki durumda da akla ihtiyacımız olacak. Sorgulamamız, gözden geçirmemiz gereken yığınla yanlışımız var çünkü...Hem teknik, hem taktik yönünden... Hem yönetim anlayışımız, hem de futbol kültürümüz bakımından. Örneğin, şu sorular mutlaka yanıtını bulmalı artık :Yurt içinde yurtdışında artık milli takımın gergin atmosferinde yer almak istemeyen futbolcularımız var mı ? Varsa sorun nasıl çözülebilir ? Gergin atmosferin sonlandırılması adına neler yapılabilir ? Medya Milli Takım ilişkilerinde sağlıklı, dürüst ve ılıman ortam nasıl sağlanabilir ? Eldeki kadro, bizi 2010 Dünya Kupası finallerine taşıyabilir mi ? Orada bir hedef seçilebilir mi ? Hemen her maçtan sonra iki dudak arası "sultani ihsanlar"a dönüşen ve kamuoyunda tepki ve rahatsızlık yaratan prim kavramı, bir esasa, kritere dayandırılarak sorun olmaktan çıkarılabilir mi ? Ya da bizim futbol federasyonlarımız (geçmişten geleceğe) kaderlerini hep ulusal takım başarısına mı bağlamalılar ? Bu sorular uzar gider... Ama sorunlar hiç uzamamalı artık. Bitmeli...Bitirmeliyiz! Bugünkü Bosna Hersek karşılaşması da gösteriyor ki biz daha uzun yıllar eleme gruplarından "lider" olarak çıkamayacağız. Ulusal futbol takımımızın değişmeyen karakteri "zoraki ikinci " olarak çiziliyor hep... Kadınlara saygıyla Norveç maçının oynanacağı Cumartesi günü, ne yalan söyleyeyim, Oslo'dan bir galibiyet haberi filan beklemiyordum ben... Eşim Nermin, evden çıkarken gülerek uğurladı beni : "Merak etme , kazanacağız!" dedi... Maçı birlikte izlediğim arkadaş grubundan sevgili Dilek Asyalı, taçtan gelen gole sinirlenip ayağa kalktı :"Şimdi söylüyorum işte... Biz bu maçı 2-1 alırız!" Sonra başka kadınlar da maçı kazanacağımıza dair iddiasız, ama sevgi ve inanç dolu şeyler söylediler. Bağırmadan, inanılmaz bir sükunetle... Ve biliyorsunuz, kazandık maçı...Onlar yine sakin... Çokbilmişlikten uzak, huzurlu gülümsemelerle kutladılar sonucu......Ve ben bir kez daha keşfettim kadın denen vazgeçilmez yoldaşlarımızın hayata nasıl baktıklarını... Analık yeteneğinden midir nedir, onların genlerinde hayatla her şeye rağmen çok sağlam bağlar kuran bir farklılık var... Asla pes etmiyor, teslim olmuyor, yılmıyor ve inatla ısrarla hayata tutunuyorlar.En acı gününde bile "10 bin Gökhan yetiştireceğim" diye bağıran şehit eşi öğretmen de onlardan biri... Onları sevgiyle, saygıyla, minnetle selamlıyorum! Nilay'ın yüreği var Norveç maçının o ilk değişiklik dakikasından beri onları düşünüyorum...İbrahim Kaş'ı ve Gökhan Gönül'ü...Biliyorsunuz, birincisi sakatlanınca, ikincisi girdi oyuna...Ve anlı şanlı yorumcularımız, ulusal ahkam kesicilerimiz bu tercih ve zorunlu değişiklik üzerine kılıç kalem keskin dille anormal insafsız yorumlar getirdiler. Filiz gibi geleceği olan iki delikanlı üzerinden demediklerini bırakmadılar. Yok Terim'in yanlış tercihi... Yok zamanında gelen sakatlık (!!!) ya da yukarıdan Tanrı'nın müdahalesi(???)...Gökhan Gönül'ü överken İbrahim Kaş'ı neredeyse suçlu ilan ettiler.Hiç acımadan...Maç gününden beri ibretle izledim bu yorum harikalarını (!)Bildiğim kadarıyla o arena korosundan bir kişi, sadece 1 kişi ayrılıp İbrahim Kaş'a yapılan ayıbı kınadı. Milliyet Taktik'te Nilay Yılmaz, yüreğinin sesiyle isyan etti.İyi ki varsın, çok yaşa Nilay! Yapma be hoca! Ertuğrul Sağlam, sezon başından beri Beşiktaş'ta birlikte çalıştığı 8 futbolcunun beklenen başarıyı gösteremediğini açıklayıp Ocak transferinde gönderileceğini bildiriyor... Yerlerine yenileri alınacak tabii... Onlar hakkında da Mayıs'ta ikinci bir "hayalkırıklığı raporu" verir mi, bilemem! Şimdi anlaşılıyor ki 3,5 yıllık dönemde 43 futbolcu alıp çoğunda hayalkırıklığı yaşayan Yıldırım Demirören, Ertuğrul Sağlam'ın da katkılarıyla ufak ufak rekora doğru gidiyor. Oysa ben Ertuğrul Hoca'nın Beşiktaş'ta sınama yanılma sürecini sonlandıracağını, böylelikle yönetime de bir istikrar kazandıracağını düşünürdüm hep. Olmadı...Bende de Ertuğrul Sağlam, hayalkırıklığı yarattı.Yazık! agokce@milliyet.com.tr

Yazarlar