SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

"Alaçatı mı Para Çatı mı?"

“Alaçatı değil Paraçatı“

Yazın son günlerine yaklaşırken bayram tatilinden önceki o son boşluğumu fırsat bilerek bir Çeşme-Bodrum turuna çıktım. Tatilime büyük bir heyecanla Alaçatı'dan başladım. Sezon açıldığından beri instagram başta olmak üzere tüm sosyal mecralarda ne de olsa o fotoğraf çekilecek köşeleri, dekorları, duvarları görüyor, happy hourlarda dans edenleri, ünlü DJ’leri dinlemeye gelen ünlüleri seyrediyorduk. Herkesin Alaçatı’da keyfi yerinde, tüm mekanlar tıklım tıklım. Mekan sahibi mutlu, işletmeci mutlu, tatilci mutlu… Peki gerçekten öyle miydi? Alaçatı her gün günlük güneşlik mi dersiniz?

"Mekan sahibi ne yapsın?"

Mesleğim dolayısıyla mekan sahipleriyle sık sık diyalogda olan biri olarak söylüyorum; birçok işletmede işler hiç de öyle göründüğü gibi değil. Sosyal medyanın neşeli hallerine kanıyor, resmin tamamını göremeden herkesin eller havaya eğlendiğini zannediyoruz. Fakat görünen ve görünenin arkasındaki fark git gide artıyor. Sizce her şey muhteşemmiş gibi görünürken madalyonun iç yüzünde neden bu denli dalgalanmalar yaşanıyor? Ben kendi nezdimde fikirlerimi paylaşmak istiyorum.

4 kişilik bir ailenin ortalama bir mekanda ortalama bir yemek yemesi, mekandaki bir bardak içeceğe ödediği paranın yanında eklenen canlı müzik ücreti, bir mekandaki fix menü fiyatı, bir gece klübünün, bir beach clubın giriş ücreti derken tatilci ödediği ücretlerin karşılığını alamayarak beldeye her geçen gün küsüyor... Haklı!

Peki mekanlar erken saatte kısılan müzik sesi, zayıf geçen bir yaz sezonu, alkolden gıdaya her şeye gelen o faiş zamma karşı ne yapsın? İki ucu...

Mekanlar sezonlarını zarara uğramadan kapatmaya çalışırken aslında istemeden kendi işletmelerine zarar veriyor. Tabiiki bu etki tepki ve bir döngü meselesi. Umarım Alaçatı kendisine küsen o gerçek tatilcileri tekrar kazanmanın bir yolunu bulur... Ve umarım mekanlar da diken üstünde değil de daha rahat bir sezon geçirir ve bu konforu müşteriye tekrar sağlarlar...

İnstagram yok mu instagram… X kuşağı, Y kuşağı Z kuşağı demeden her birimizi ele geçirdi… Kimimiz bunun farkında olarak çağa ayak uyduruyoruz, kimimizse kendimizi o kadar kaptırdık ki bu instagram bağımlılığını normalleştirerek hayatımızın parçası haline getiriyoruz. Neyden mi bahsediyorum?

-Mekanlarımızın instagram köşelerinden... Dünyanın bir başka ülkesinden bire bir kopyalayarak beachin ortasına koyduğumuz o dekordan. O dekorun üzerinde fotoğraf çekilebilmek için kilometrelerce yol gelen gençlerimizden. Ve denize girmeden önce o yakıcı güneşin altında sadece orada bir fotoğraf çekilmek için sıraya girenlerden…

Dönem olarak bu bahsettiklerimin bir kısmını ben de yapıyorum. O fotoğrafı pek tabii çekiyorum. Ama o sıraya girmiyorum. Önceliğim keyifli vakit geçirmek, denizin keyfini çıkarmak, güneşlenmek, daha sonra da eğlenmek. Beklentilerim de bir mekandan öncelikli olarak bu bahsettiklerim…

Verdiğim sipariş saatler sonra geliyorsa, mekana daha adım attığım gibi bir giriş ücreti alınıyor ve buna rağmen 3 kişiye sadece bir şezlong sağlanıyorsa burada bir sıkıntı var demektir.

Fakat iş artık o denli gösterişe dönmüş vaziyette ki hizmet herkes için ikinci planda. Bir mekan elimize instagramda paylaşılacak doğru kareyi veriyorsa gerisini çok da aramıyoruz. Müşteri bu fahiş fiyatlar karşılığında aldığı bu yetersiz hizmetleri bir instagram karesi uğruna kabul ettikçe de gerçekten tatil yapmaya gelen kitlenin düşünceleri ve istekleri göz ardı ediliyor. İşletmenin de o işletmede çalışanlarında müşteriye çok da eyvallahı olmuyor. Ve ne oluyor?

Pek tabii olmazsa olmaz ulaşım problemi. Beachlerin otoparkları ya dolu ya gereksiz pahalı. Alkol alacağım o zaman taksiyle gidelim… Alo? Öyle mi taksi yok mu? Ne zaman gelir tahmini… Hmmm gelmez mi? E peki napalım.

Korsan taksiler mi varmış burada? Peki bir arayalım bakalım. Alo? Bir saate mi gelirsiniz? Ben Port’dayım. Alaçatı’ya geçeceğim. Ne kadar? Ama korsan taksi dediğiniz şey normal taksilere göre daha uygun fiyatlı değil miydi nasıl olur da iki katı olabilir? Alo? A aa alo kapattı…

Yani anlayacağınız Alaçatı bende bu konuda da falso verdi....

------------

Alaçatı mı paraçatı mı kararı sizlere bırakıyorum... Ama ben Alaçatı'yı da Alaçatı'nın o eşsiz koylarını da, o arnavut kaldırımı sokaklarını da çok sevenlerdenim. Bu düşüncelerimin karşılığını bulan mekanlar kadar duruşunu bozmadan ayakta kalmaya çalışan, kalitesinden hiç bir konuda ödün vermeden sezonu tamamlamaya çalışan işletmelerde var tabii ki. Bu bahsettiğim bir anda parlayan her mekan da bir anda sönecektir. Temennimiz herkesin kazanmasından, tatilcinin de işletmenin de yerlinin de mutlu olmasından yana.

Ama kimin Çin Bambusu kimin Salkım Söğüt olduğunu beraber göreceğiz...

*Herkese İyi Bayramlar*

Yazının devamı...

Geçmişe Yolculuk ve Sinema

-GELECEĞİN SİNEMACILARI ÇOCUKLAR-

Sizlere Çocuk Sinemacıları Festivali ve Çocuk Sinema Okulu'ndan bahsetmek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda "Dünya Sinemacılar Günü" etkinlikleri kapsamında 1 Hafta süresince beyaz perdede çocuklar vardı. Hepimiz için unutulmaz olan filmleri büyük emekler vererek çektiler ve bu filmler izleyicilerle buluştu. Özel gösterimde izleyici ile buluşan 4 filmin galasına ünlü isimler de destek vererek çocuklarla birlikte filmlerini izledi.

*****

Bu duyarlılık gerçekten çok önemli. Çocuklar geleceğimizin de Türk sinemasının da mimarları olacak. Daha küçük yaşlarda yapılan bu yatırımlar ileride Türk sinemasında büyük farklındalıklar yaratacak buna eminim. Bizlerin de farklı bakış açısı ve vizyonlara ihtiyacımız var. Bunları çocuklara daha yolun başındayken aşılamak, tecrübe ve yeni bir bakış açısı kazandırmak gerçejten takdire şayan bir proje...

Bahsettiğim festivalde Çocukların Gözünden Vizontele ile başlayan festival Hababam Sınıfı, Akran Zorbalığı Filmleri ve Yumurcağın Tatlı Rüyaları ile devam etti.

Emre Turan’lı, Esra Özge Aktürk ve Varol Yaşaroğlu’nun yapımcılığını yürüttüğü Çocuk Sinema Okulu’nda: Çocuklar 7 ay süresince Kendi okullarında kamera, montaj, yönetmenlik, oyunculuk, dublaj, sanat yönetmenliği, senaryo, afiş tasarım, ışık ve ses eğitimlerini tamamladıktan sonra kendi filmlerini çekerek izleyici ile buluşturuyor... Dijitalleşen dünyada eğitimlerin de tablet ve cep telefonu ile destekleniyor oluşu çocukların ve ailelerin Çocuk Sinema Okulu’na olan ilgisini arttırıyor.

Çocuk Sinemacılar Festivali 2019 Kapsamında çocuk sinemacıların çektiği 4 film İstanbul ve Ankara’da izleyici ile buluştuğu Galalara Müslüm Filmi Yapımcısı Nuri Yıldırım, Yılmaz Erdoğan’ın mesajı, Karikatürist ve çizer Varol Yaşaroğlu, Yeşilçam Oyuncuları, bürokratlar ve İlker İnanoğlu katılarak çocuklara ödüllerini dağıttı.

****

Çocuk Sinema Okulu Yapımcıları Esra Özge Aktürk- Emre Turanlı ve Varol Yaşaroğlu 2020 Çocuk Sinemacılar Festivali’ne Türkiye’nin her yerinden çocukların çektiği filmlerinde katılacağını, ilerleyen süreçte meslek eğitimlerine devam etmek isteyen çocuklar ile profesyonel projelerde planlandıklarını söylediler.

Umuyorumki Çocuk Sinema Okulları'nı Türkiye'nin her yerinde görür, ödül törenlerine ve festivallere daha çok önem veririz.

------------

-PERA MÜZESİ VE ÇİN GÜNCEL SANATINDAN YORUMLAMALAR-

Çocuklar'dan, sinemadan sanattan bahsettik. Çocukların hayal gücü için sanatın tüm dalları oldukça önemli değil mi? Geçen gün bir yerde gözüme çarpıp okuduğum “Mürekkepten: Çin Güncel Sanatından Yorumlamalar” sergisinden bahsedeceğim sizlere.

Bu sergi kapsamında 4-12 yaş grubu çocuklara yönelik yaz atölyeleri düzenliyor. 2 Temmuz’da başlayan atölyelere katılan çocukların birbirinden yaratıcı üretimlerinden bir seçki de, 8 Ağustos’ta “Yaz Yaz Yaz’” sergisinin üçüncüsünde izleyicilerle buluşuyor.

Şahane değil mi?

Çocuklar bir ay boyunca hazırladıkları eserlerini, sonrasında sergileme imkanı da buluyor. Ve bunu bilerek o süreç boyunca hayal güçlerini sonuna kadar kullanıyorlar...

Bu atölyede her yaş grubu için de farklı bir dal bulunuyor. 4-6 yaş grubu hayallerini kumaşa aktarıyor.

7-12 yaş grubu stop-motion tekniği ile animasyon filmi çekiyor. Çok ilginç değil mi sizce de?

7-12 yaş grubu için tasarlanan “Stop-Motion Animasyon: Mürekkeple Lavi” atölyesinde katılımcılar, fırçayla lavi resmi yapıyor, ardından, kâğıt üzerine adım adım eklenen çizgi ve lekeleri fotoğraflayarak kendi animasyon filmlerini oluşturuyor. Benim çok ilgimi çekti, çocuk olmak ve çocuklarla beraber tüm yazımı bu atölyelerde geçirmek istedim doğrusu.

“Sebze ve Meyvelerden Renkli Boyalar” atölyesi, Çin çağdaş sanatında mürekkebin nasıl kullanıldığının incelenmesi ile başlıyor. Ardından katılımcılar, limon, çilek, Malta eriği ve dutlardan kendi doğal mürekkeplerini elde ederek, resimlerini oluşturuyor.

Bir diğer ilgimi çeken atölyeyse “Işıkla Resim: Fotoğraf” atölyesi ise, resim ile fotoğrafın benzerliklerine ve farklarına odaklanıyor. Katılımcılar atölyede fotoğrafçılığın en temel konusu olan ışığı öğreniyor, ışık ile resim yapmayı deneyimliyor.

27 Temmuz’da tamamlanan atölyelerde hayata geçirilen tüm üretimler, dijital sergiyle izleyiciye sunulurken, eserlerden bir seçki 8 Ağustos - 22 Eylül 2019 tarihleri arasında sergilenecek.

----------

-NAZIM’A YOLCULUK, TARİHTE YOLCULUK-

Türk şiirinin büyük ismi Nâzım Hikmet’in 63 yıllık yaşamından kesitler taşıyan “Nâzım’a Yolculuk” sergisini gördüğü ilgi üzerine 14 Temmuz 2019, Pazar gününe kadar sanatseverleri ağırlamaya devam edecekmiş. Bu harika bir haber olmalı!

Cevap veriyim… Zamanda yolculuğa çıkıyorsunuz…Şairin Selanik’ten Moskova’ya kadar uzanan büyük yolculuğuna eşlik etme çabası olan sergide, genç yaşından itibaren hayallerinin peşinden giden, şiirler yazan Nâzım Hikmet’in hayatı ile ilgili şimdiye kadar bilinmeyen yönlerine dair izler buluyorsunuz.

Şairin büyük ailesi Celile, Samiye, Yahya Kemal, Piraye, Memet, İpekçi, Serteller, Naci Sadullah, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sedat Simavi, Ahmet Emin, Münevver, Mehmet, Ekber, Vera gibi birçok isimden ve daha pek çok başka duraktan geriye kalan değerli mektup, fotoğraf, belge, yayın Nâzım’a Yolculuk sergisi için bir araya getirimiş…

“Nâzım’a Yolculuk”ta;

Şairin anneannesinin babası Müşir Mehmet Ali Paşa’nın 1878’de Almanya’da Berlin Kongresi’nde Osmanlı heyetinde bulunurken bir Alman gazetesinde yayımlanan şiiri ve Türkçe çevirisi ile Alman besteci Reinhold Stöckhardt tarafından bestelenen ve Türkiye’de hiç icra edilmeyen bestenin notaları,

Berlin Kongresi zamanında yapılmışkartpostallar,

Nâzım Hikmet’in Heybeliada Bahriye Mektebi öğrenciliği sırasında yazdığı mektup ve fotoğraflar,

Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya geçen, ancak cephe yerine O’na ve yol arkadaşı Vâla Nureddin’e Bolu’da öğretmenlik görevinin verilmesiyle Zonguldak, İnebolu, Ankara, Bolu’yu kapsayan yolculuğu sırasında annesine yazdığı mektuplardan örnekler.

Nâzım Hikmet’in İstanbul’dan Paris’te yaşayan ressam annesi Celile Hanım’a yazdığı ve menekşe ile süslediği mektup,

Nâzım Hikmet’in, yurtdışına gittiği için ancak ölümünden sonra basılabilen ve en önemli eserlerinden biri olan Kuvayı Milliye Destanı’nın İnkilâp yayınlarına basılması için kendi el daktilosunda yazıp verdiği nüshası,

Şairin yakın dostu Kemal Tahir ile karşılıklı ithaflarına konu olan ve Kemal Tahir’in ikinci basım için üzerinde düzeltme yaptığı Sağırdere romanı görülebiliyor. Yani dokunuyorsunuz.

******

Yazının devamı...

Deneysel Bir Çaba ve Bilinmez

bang. Prix 2019 – Bilinmezin verdiği haz!

Geçtiğimiz gün Studio-X İstanbul’da bang. Prix 2019 dijital sanatlar sergisinin açılışına katılma fırsatı buldum. Eserlerin sanatçılarıyla ve bang. Prix Küratörü Esra Özkan’ın anlatımıyla farklı bir yolculuğa çıktık. Hayal edileni, bazen hayal bile edilemeyen uçsuz bucaksız bir bilinmezi hep beraber dolaştık. Başarılı küratör Esra Özkan, bu yolculukta kendimizi bir webpedin içerisinde bulacağımızı söyledi. Ve dahasını ekledi bu dijital dünya belki de geleceğin kehanetiydi.

Heyecanlı değil mi? Bilinmez kadar, bildiklerimizi yorumlatma biçimi de heyecan verici. Dijital dünyada kaybolduğumuz bu günlerde, geleceğin kehaneti sizleri de korkutmuyor mu? Bu kehanetin canavarı olan “teknoloji” değil mi sizce de? Ve bu canavar neyle besleniyor ki?

*****

Ben tüm bunları düşünür ve filtre kahvemi yudumlarken gazeteci ve sanatçı arkadaşlarımızla beraber “11 Dijital Canavarı” keşfe çıkmıştık bile.

İlk olarak kendimi yaratık rolüne büründüğüm bir simülasyonun içerisinde, Maslak semtinin tam ortasında buldum. Yeşilden tamamen soyutlanmış, kentsel dönüşemeyecek kadar sıkışmış, yatay büyümenin artık pek de mümkün olmadığı bu distopik şehirde ben de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken bir anda, evrimin ve mutasyonun meyvesi olan o yaratığa dönüştüm. Evlerin, iş kulelerinin, fabrikaların arasında öfkesine yenik düşen o yaratığın bedeninde doğanın intikamını aldım.

Ardından görünmez bir bağ ile dünyaya temas ettim.Bağlar titreşerek büyüdü. Görünmez Baglar, el veya uzuv hareketleriyle çalınabilecek çok kanallı bir ses enstrümanına dönüştü. Elimi etrafında dolaştırdığım sistemde değişen bir şeyler vardı.Bir hareket. Ve yine biz bilinmezde kayboluyorduk.

*****

Biyo-sanat, veri sanatı, yeni medya ve kinetik sanat kategorilerinde üretim gerçekleştiren genç sanatçıların eserlerinden derlenen “digital beast” temalı sergiyi 29 Haziran tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz.

29 Haziran tarihine kadar salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri saat 10.30-18.00 (13.00 – 14. 00 arası kapalı), cumartesileri 14.00 – 18.00 arasında ziyaretçilerini bekleyen sergiye seçilen genç sanatçılar ve eserleri şöyle:

Ahmet Ercan Batırel & Buğra Yeşilkaynak & Cüneyt Baturel & Ece Atacan & Halit Yağar & Mehmet Çolat – Audi Ipsum
Betül Aksu & Max Paulus – Tinnitus
Cansu Sönmez – İsimsiz
Ece Nur Keskin – Innsaei
Ecem Dilan Köse & Esin Aykanat – Yaşam Özü / Çapraz Dönüşüm
Emrecan Ağtaş – Görünmez Bağlar
Engin Arer & Berkay Buğdan – Distanbul
İlke Yıldan & Varlık Yücel – Anı / Görü
Mehmet Berk Bostancı – String Spring
Nazlı Kök – Timeline
Nergiz Yeşil – Diğer Olası Normaller

-----------

W Otel İstanbul’un ikonik bahçesi: Secret Garden

Yaz geldiği zaman İstanbul’da yaşayanlar için keyifli vakitler geçirilecek mekan sayısı oldukça azalıyor. Tüm mekanlar toparlanıp güneye gidiyor ve bu durum benim gibi durduğu yerde duramayan, keşfetmeyi de eğlenmeyi de sevenleri biraz üzüyor.

******

Neyseki yaz ayları boyunca düzenlediği müzik dolu gecelerle İstanbul’da gizli bir köşe olan Secret Garden geçtiğimiz hafta özel bir davet ile yaza merhaba dedi. Secret Garden’da muhteşem bir açılış partisi düzenlendi. Mekanda kimler yoktu ki? Neler olmadı ki? Ama adı üstünde Secret Garden... Orada olan orada kalacak pek tabii...

İşin esprisi bir yana restoranlar, kafeler, tasarım ve sanat galerileriyle dolup taşan, tarihi Akaretler’de yer alan Secret Garden benim yazlık bahçelerimde en başta.

---------

Ukiyo’nun günbatımı ve Real Happy Hour!

İstanbul manzarası ve sonsuzluk havuzu. Evet Quasar İstanbul’un beşinci katından bahsediyorum. Ukiyo’da dünya standartlarında , uçsuz bucaksız istanbul manzarasında bir eğlenceye siz hazır mısınız? Ben hazırım.

Daha önce içerisinde bulunduğu her projede yeni bir akıma öncülük eden, Müşkülpesent’in genç ve başarılı işletmecisi Mehmet Uğur Deveci’de bu işin içerisindeyse bu partyler yakında İstanbul’da değil her yerde konuşulacak. Benden söylemesi.

***

Kemal Üşenmez ve Mehmet Uğur Deveci’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan bu günbatımı havuz partylerinde Doruk Can, Mert Erbay, Ali Yılmaz ve Tarık Sarul gibi DJ’lerin performanslarının yanı sıra F1 dansçılarının hareketli şovları da yer alacak. Her Pazar 16.00-21.00 arasında İstanbulluları ağırlayacak olan Ukiyo’da eğlence kaçınılmaz. Neden mi?

Başarılı bir ekip, muhteşem bir manzara ve cool bir dekorasyona sahip Ukiyo’da bir araya gelmiş.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.