SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Dişlerimi çok sıkıyorum!

Şehir hayatı, geçim sıkıntısı, gürültü, iş yerindeki problemler, aile içi sıkıntılar, çocuklar, ev işleri derken bu hayat kargaşasında içimizde büyük stresler biriktiriyoruz. Bu stresler vücudumuzda birçok yerde hasar oluşturmaktadır. Kimi hasarlar hemen kendisini belli ederken kimileri de sinsice organlarımıza yük olup hasta etmektedir. Stres anında beynimiz binlerce kimyasal salgılamakta; bu kimyasalların nerelere gidip neler yaptığı tam olarak tespit edilememektedir. Bu sebeple doktorlar her hastalığınızın sebepleri arasında stres faktörünün de olduğunu söylemektedir. Stresin dişlere verdiği en belirgin hasar ise diş sıkma ve gıcırdatma ile birlikte gelen hasarlardır. Biz bu hastalığa ‘’buruksizim’’ deriz.

Herkes hayatının bazı dönemlerinde dişlerini sıkmış olabilir. Diş sıkmanın birkaç gün ile sınırlı olduğu durumların dikkate alınması gereksizdir. Eğer diş gıcırdatma ve sıkma uzun dönem ve süreklilik arz ederek devam ediyorsa, bu size dişlerinizde ve çene eklemlerinizde büyük ve geri dönüşü olmayan problemlerin başlayacağının kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Diş sıkma dişlerinizin kırılması varsa dolgu ve protezlerinizin kırılması, varsa implantlarınıza aşırı yük binmesi sonucu implant çevresi kemiklerin erimesi, dişlerinizin çiğneyici yüzeylerinde ve bel bölgelerinde aşırı derecede aşınmalar ve buna bağlı soğuk sıcak hassasiyetlerinin oluşması, diş çevresi kemiklerde erimeler ve buna bağlı dişlerde sallanmalar ile çene ekleminizde geri dönüşü olmayan problemlere sebep olabilir.

Sonu diş kaybına kadar gidebilen bu hastalığın tek sebebi elbette stres değildir. Anksiyete yani yoğun endişe, kaygı, korku, sıkıntı ve gerginlik hali, bastırılmış öfke ve asabiyet hali, agresif veya hiperaktif bir kişiliğe sahip olmak gibi başka psikolojik nedenlerle gelişebildiği gibi aynı zamanda ağızdaki kötü kapanışlar, ağıza giren yabancı maddelere tepki olarak da gelişebilir. Bazı nörolojik hastalıklar, beyin travmaları, hanington veya parkinson gibi santral sinir sistemi hastalıklarının komplikasyonları olarak gelişebildiği de belgelenmiştir. Bazı antidepresanların yan etkisi olarak buruksizm oluşabildiği gibi beslenme yetersizliği, alerji, endokrin sistem hastalıkları, sigara ve alkol bağımlılığı da diş gıcırdatma sorunun oluşmasına neden olabilmektedir.

Çocuklarda görülen diş sıkmaları ise yeni bir kardeş gelmesi, evde veya okulda gelişen değişiklikler gibi psikolojik nedenlerle olabildiği gibi dikkat edilmesi gereken diğer önemli husus bağırsak parazitleridir. Bağırsak parazitlerinin özellikle yumurtlama evrelerinde diş gıcırdatma gözlenmektedir. Eğer çocuğunuzda aniden gelişen bir diş sıkma ve gıcırdatma durumu olursa hemen doktorunuzdan çocuğunuzu kıl kurdu gibi bir hastalığının olup olmadığının değerlendirilmesini istemenizde fayda vardır. Çünkü kıl kurdu gibi bağırsak parazitleri yıllarca başka hiç belirti vermeden çocuğunuzla beraber yaşayabilir ve gelişiminin yavaşlamasına sebep olabilir.

Peki, çaresi nedir derseniz? Stres faktörlerini hayatımızdan çıkarmamız varsa kapanış bozukluklarını gidermemiz gerekir. Eğer bütün medikal ve psikolojik önlemlere rağmen devam eden bir buruksizm durumu varsa gece plakları ile diş ve eklemlere verilen hasarlar önlenebilir. Gece plağı diş hekiminizin sizden alacağı bir ölçü ile laboratuvar ortamında yapılan dişlerinize uygun, kullanımı kolay ve şeffaf plaklardır. Diş sıkma probleminin devam ettiği her zaman kullanılması gerekmektedir. Bir diğer tedavi yaklaşımımız ise botoks uygulamalarıdır. Dişlerimizi sıkmamızı sağlayan kaslar botoks ile bir süre dinlenmeye alınır. Böylece hasta istese bile diş gıcırdatma hareketini yapamaz. Botoks uygulanan hastalar hem yüz kaslarının daha yumuşak geçişlere sahip olmasını sağlarken hem de zamanla diş sıkma alışkanlıklarını unuturlar. Genellikle üç seans masseter botoks uygulaması sonucu hastalar bu alışkanlıklarından kurtulmaktadır.

Sabahları oluşan yüz ağrılarınız, anlamsız baş ağrılarınız, kulaklarınıza kadar yayılan ağrılarınız varsa buruksizim hastası olabilirsiniz en yakın zamanda diş hekiminize başvurmanızda büyük yarar vardır.

İyi haftalar diliyorum.

Diş hekimi Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Hiç Dikiş Atmadan İmplant Yapılabilir mi?

İmplant uygulamaları çağımızda diş eksiklerinin giderilmesinde oldukça popüler uygulamalardır. İmplant teknolojisinin ilerlemesi ile kaybedilen dişler köprülerden farklı olarak diğer dişlere hiçbir düzenleme gerekmeden yapılabildiği ve hareketli protez zorunluluğunu ortadan kaldırdığı için bütün diş hekimleri ve hastalar için mucizevi bir çözüm haline gelmiştir.

Fakat hastaların bu konuda bazı kaygıları var elbette. Bu kaygıların büyük bir kısmı ameliyat korkusudur. İşlem yapılırken bir kesi yapılıyor olması ve operasyon sonunda dikişler atılıyor olması hastalarımızı korkutmaktadır. Gelişen teknoloji bizlere başka kapılar açmış ve buna da bir çare bulmuştur. Hiç kesi atılmadan ve dikiş atılmadan implant yapılabilmesi artık bir hayal değildir. Bu işlemin yapılış prosedürünü kısaca ve anlaşılabilir bir şekilde özetlemek istersek aşamalar şöyledir:

Öncelikle hastaların bir üç boyutlu tomografisi çekilir. Bu üç boyutlu tomografi ile çene kemikleri, yumuşak dokular, komşu dişler ve implant yapılması planlanan bölgedeki komşu dokular gerçekçi boyutları ile inceleyebilme imkanı sağlamaktadır.

Hekimler kendi ölçüm ve gözlemlerini yapabildiği gibi ayrıca bilgisayar destekli özel programlar sayesinde kişiye özel cerrahi rehberler hazırlamak da üç boyutlu yazıcılar ile mümkün olmaktadır. Üç boyutlu yazıcılar ile hazırlanan cerrahi klavuzlar ile implantların çaplarının, boylarının ve hatta pozisyonlarının bile operasyon öncesinde, tam ve doğru olarak ayarlanmasını sağlamaktadır. Ameliyat öncesinde hazırlanan bu cerrahi klavuzlar sayesinde artık kemiği açıp görmemize gerek kalmadığı için direkt yumuşak doku üzerinden bir kesi yapılmasına gerek olmadan implantların yerleştirilmesini sağlamaktadır. Ameliyat için bir kesi atılmadığı için artık dikişe de gerek kalmamaktadır.

Ameliyat sonrası şişlik ve ağrı şikayetlerinin belirgin düzeyde azalması, operasyon süresinin kısalması, hasta ve hekim üzerinde ki stresin azaltılması gibi bir çok avantaj sağlayan cerrahi kılavuzların en büyük dezavantajı ise hekim ve hastaya fazladan ciddi bir maliyet doğurmasıdır.

Her tedavide olduğu gibi bu şekilde kılavuz ile implant uygulaması içinde hastanın ağız koşullarının buna müsait olması gerekmektedir. İşlemin uygulanabilirliğinin kararını ancak sizi muayene eden hekiminiz verebilir.

İyi haftalar diliyorum.

Diş Hekimi

Dt. Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Zirkonyum Nedir?

Zirkonyum, atom numarası 40 olan ve periyodik tabloda titanyum ile komşu olan bir metaldir aslında. Fakat diş hekimliğinde kullanılan zirkonyum diye özetlediğimiz madde, metalin saf hali değildir. İçeriği dental uygulamalarda kullanımına izin verecek başka maddelerle birleştirilmiştir. Neyse daha fazla detaya girmeyelim biz ağızda çeşitli şekillerde kullandığımız maddeye yine kısaca zirkonyum diyelim.

Zirkonyumlar aklımıza gelenin aksine, son yıllarda diş hekimliğinde birden fazla alanda kullanılmaktadır. Mesela kanal postlarında kullanır, ortodontik braketlerde, implantların kendisinde aynı zamanda ağızda görünen bölgede kaplamanın altında kalan parçaların yapımında ve implant yuvası açan frezlerde bile kullanılır. Bizim en sık bildiğimiz alan ise sabit protezlerin alt yapısında kullanılan halidir. Ben bu yazımda zirkonyum alt yapılı porselenlerden bahsedeceğim.

Biz diş hekimleri, günümüzde yükselen estetik beklentisini karşılamak amacı ile zirkonyumları sıklıkla kullanmaktayız. Zirkonyum alt yapılı porselenler, metal destekli porselenlere göre daha estetiktirler. Metalin alt yapı olarak kullanıldığı durumlarda dikkatli bir gözün seçebileceği bir matlık olur. Fakat zirkonyumlar beyaz renkte oldukları için yansıması metale göre daha estetik sonuç verir. Eğer hastamızın ön bölgede herhangi bir sebeple kaybettiği diş veya dişleri varsa, veya herhangi bir sebep ile kaplanması gerekiyorsa ön bölgede zirkonyum alt yapılı porselenleri ısrarla öneririz. Arka bölgelerde ise benim şahsi bir tercihim olmamakla beraber karar hastaya bırakılır çünkü sağlamlık açısından bakıldığında her iki materyal arasında bir fark yoktur. Sağlık açısından baktığımızda da hem metal destekli protezler hem zirkonyumlar sağlıklıdır ve güvenle kullanılabilir. Fakat biyouyumluluk açısından olayı değerlendirdiğimizde zirkonyumlar metal destekli porselenlere göre daha avantajlıdır çünkü metal destekli porselenlerde metal alt yapıda kullanılan alaşım içeriğine göre değişen alerjik durumlar gözlemlenebilir, oysa zirkonyumlar en az titanyum kadar biyouyumludur. Yani vücut dokularımızla geçinebilirliği ve uyum sağlaması oldukça iyidir.

“Zirkonyumların dezavantajı var mıdır?” diye soracak olursanız cevabım evet! Mesela pahalıdırlar. Hem diş hekimine maliyeti fazladır ve doğal olarak hem de siz hastalarımıza maliyeti de fazla hale gelmektedir. Üretim aşaması tamamen bilgisayar teknolojisi ile olmaktadır. Aldığımız ölçüler laboratuvarda bir tarayıcı ile okutulup bilgisayar ortamına aktarılmakta blok halindeki zirkonyumlar yine makinalar ve bilgisayar aracılığı ile diş şeklini almaktadır. Bu sebepten ötürü hekimin işi de zorlaşır. Ne dişleri şekillendirirken ne de ölçü aşamasında hata kabul etmez. Yapımının her aşaması zahmetlidir anlayacağınız. Ama iş biter, hasta gülümser... İşte hekime bu yeter!

Sağlıcakla kalın! İyi haftalar dilerim.

Diş Hekimi

Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Dişlerimde Boşluklar Var

Estetik kaygılarla gelen hastalarımızın bir kısmının şikayeti, dişler arasındaki boşluklardır. Özellikle ön dişler arasındaki seyreklikler, estetik olarak rahatsızlık verdiği gibi aynı zamanda konuşma sırasında dil ve diş destekli harfleri söylerken sesleri doğru çıkartamamamıza hatta bazen tükürüklerin saçılmasına sebep olabilmektedir. Oldukça rahatsız edici olan bu durumun birden fazla tedavi şekli vardır. Her zaman olduğu gibi önce sebebi araştırmak gerekir. Evet bu dişler ayrık ama neden?

Bazen çeneler büyüktür dişler ise küçük, bu sebeple dişler arasında boşluklar oluşur. Bu boşluklar eğer hastayı rahatsız etmiyorsa öylece bırakılmasında bir sakınca görmüyorum. Fakat hastanın şikayeti varsa estetik kompozit dolgularla, dişinize herhangi bir düzenleme yapmadan kapatılabilir. Diğer bir seçenek ise geçen haftaki yazımda detaylı bir şekilde bilgilendirmesini yaptığım laminate veneer kronlardır. Yaprak porselenler, hastanın koşulları göz önüne alınarak, dişlerde hiçbir düzenleme yapmadan veya ufak şekillendirmelerle yapılabilmektedir.

Bazı durumlarda; erken yaşlarda diş kayıpları olduğunda veya doğumsal olarak diş eksiklikleri olan hastalarda; ön dişlerin, arka bölgedeki boşluklara doğru kaymasıyla dişler arasında açıklıklar oluşabilir. Bu durumlarda ilk olarak yapılması gereken şey ortodontik tedavidir kanımca. Dişler, teller ile olması gereken yerlerine yeniden konumlandırılır. Eksik dişlerin boşlukları ise köprü protezler ile veya implantlar ile restore edilir. Eğer herhangi bir bölgede, herhangi bir sebeple diş kaybınız olduysa geç olmadan doktorunuza başvurmanızda büyük fayda vardır. Böylece ön dişlerinizde oluşma ihtimali olan ayrılmaların önüne geçebilir ve tedavi planlamasının ortodonti kısmını atlamış olursunuz.

Diğer bir sebep ise ön iki diş arasında herkeste olan dudak bağının diğer insanlara göre daha uzun ve geniş olmasıdır. Konuşma, yeme ve içme sırasında dudaklar sayısız hareket yapar. Bu hareketler sırasında iki dişin arasındaki dudak bağının yukarı ve ileri gitmesiyle, ön dişleri sağa ve sola iter. Eğer dudak bağının normalin dışında konumlandığı, henüz üst ön dişler ilk çıktığında fark edilirse ve gerekli müdahale yapılırsa, herhangi bir boşluk oluşması engellenebilir veya bir miktar boşluk oluşmuşsa bile diğer dişlerin sürmesi ile tekrar kapanabilir. 7-8 yaşında ön iki dişi yeni çıkmış çocuğunuz varsa ve ön iki dişinin ayrık olduğunu gözlemliyorsanız diş hekiminize muayene olup fikrini sormanızda büyük fayda vardır. Her hastalıkta olduğu gibi burada da erken teşhis oldukça önemlidir.

Gelelim süt dişlerine! Çocuğunuzun süt dişlerinin ayrık olması, daimi dişlerin aksine bir problem değil, bir avantajdır. Aralarında boşluklar olan süt dişi, ileride daha az belki de hiç çapraşıklık problemi olmayacağının ufak bir işareti olabilir. Çünkü ufacık pirinç tanesi gibi olan süt dişlerinin yerini yetişkin bir birey olduğunda kullanacağı iri ana dişleri alır. Dişler ilk çıktıklarında ne kadarsa çocuk büyüyüp yetişkin bir birey olduğunda da aynı boyutta olacaktır. İşte süt dişleri arasındaki boşluklar tam bu noktada avantaja dönüşür. Yeni çıkan büyük daimi dişler için yer sağlanmış olur. Yani özetle bebeğinizin dişlerinin ayrık olduğuna üzülmek ya da kaygılanmak yerine sevinebilirsiniz.

Herkese iyi haftalar diliyorum.

Diş Hekimi

Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Laminate Veneer Kronlar

Laminate veneer kronlar yani daha anlaşılır bir şekilde söylemem gerekirse yaprak porselenler günümüzde oldukça popüler olmakla beraber geçmişi çok uzun yıllara dayanır. İlk olarak 1930 lu yıllarda Holywood artistlerine uygulanmıştır. Gerçi o dönem film çekimleri için geçici olarak yapılıyormuş ama fikrin ilk çıktığı yer Holywood imiş. Kliniklerde uygulanmaya başlaması da 80 li yılların başına denk gelmektedir. Yani pek yeni bir uygulama sayılmaz.

Yaprak porselenlerin diğer estetik kaplamalardan farkı diş yüzeyinde bazen hiç düzenleme yapmadan bazen de çok az şekillendirilerek yapılıyor olmasıdır. Bu da diş dokusunda minimal kayıp anlamına gelir. Dişlerinizin ölçüsü alındıktan sonra laboratuvarda özenle hazırlanan estetik kaplamalarınız adeta takma tırnak kadar ince olur. Hem laboratuvar aşaması, hem klinik aşaması oldukça özen isteyen bir iştir. Sonuçları ise her zaman yüz güldürücüdür. Estetik açıdan bakıldığında en üstün özellikler laminate veneer kronlar yani yaprak porselenlerdedir.

Minelerde gelişimsel bozuklukların olduğu durumlarda, dişlerdeki aralıkların kapatılmasını istediğimiz durumlarda herhangi bir sebeple ortodontik tedavi uygulanamadığı durumlarda hafif çapraşıklıkların giderilmesinde, dişlerde şekil ve biçim bozukluklarının düzeltilmesi istendiğinde, diş boylarının uzatılmasını istediğimiz durumlarda, dişlerde fizyolojik olarak görülen aşınmaların tedavisinde, kırılmış veya çatlamış dişlerin tedavisinde, dişlerde temizlenemeyen lekelerin olduğu durumlarda kısacası estetik kaygılarımızı gidermek istediğimiz durumlarda hastalarımıza yaprak porselen önermekteyiz.

Diş sıkma alışkanlığı olan hastalarda, aşırı çapraşıklık olan vakalarda, ön dişlerin başbaşa kapandığı hastalarda, ağız hijyeni iyi olmayan hastalarda kalem ısırma, pipo kullanma gibi kronik alışkanlıkları olan hastalarda ise yapmaktan kaçındığımız bir işlemdir. Bu durumlarda diğer estetik malzemelerin tercih edilmesi doğru olur.

Bu tedavi şekli ile ilgili genelde, Sağlam olur mu? Hemen düşer mi? Çabuk kırılır mı? Renklenme yapar mı? gibi sorular yöneltmekte hastalarım. Her ne kadar her kişinin ağız durumu kendine özel olmakla ve kendi doktorunuzun gözlemi sonucu söyledikleri daha anlamlı olacaksa bile genel olarak aklınızdaki bu soruları cevaplamak istiyorum. Laminate kaplamalar oldukça sağlam olan porselen malzemelerden yapılmaktadır. Çapraz bir kuvvet gelmediği sürece kolay kolay kırılmaz. Yapıştırma sistemlerimiz geçtiğimiz 30 yıl içerisinde oldukça geliştiği için hemen düşmesi mümkün değildir. Kullanılan malzemenin cilalanabilir özelliği çok yüksek olan seramikler olduğu için zaman içinde renklenmesi mümkün değildir.

Laminate veneer kron ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar haftaya görüşmek üzere. Hoşçakalın...

Diş Hekimi
Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Pembe Estetik

Bazı insanlar güldüğü zaman gülümsemesinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissedersiniz. Aslında dişler yan yana düzgün sıralanmıştır, renkleri de güzeldir ama bir şey gözünüze batar fakat tam anlamlandıramazsınız ya. İşte, tam da budur pembe estetik uygulamasının gerektiği durumlar. Yani görsel problem aslında dişte değil, diş etindedir.

Diş etlerinin sağlıklı olması ve gülümsediğimiz zaman veya konuşurken en fazla 1,5-2 mm görünmesi gerekir. Daha fazlası istenmez. Aynı zamanda diş eti hizalarının da birbiri ile uyumlu olası gerekir. Biri diğerinden daha aşağıda veya daha yukarıda olan diş etlerinde, dişlerden birinin boyu diğerine göre daha uzunmuş gibi görünmesine sebep olur ve bu asimetrik duruş görsel açıdan pek istenen bir durum değildir.

"Peki neler yapılabilir?" diye sorarsanız öncelikle iyi bir klinikte muayene gerekir. Gülüş ve dudak çizgisi dikkatli bir şekilde değerlendirilir. Diş eti boylarının uzun olmasının tek sebebi genetik faktörler midir? Yoksa herhangi bir hastalığa veya ilaç kullanımına bağlı olarak oluşmuş bir diş eti büyümesi midir? Soruşturulur. Eğer diş eti sağlığı yerinde değilse öncelikli olarak hastanın sağlıklı bir diş etine sahip olması sağlanır. Bunun için gerekli tedavi yöntemleri uygulanıp iyileşen diş etleri tekrar değerlendirilir. Eğer hastalığa veya ilaç kullanımına bağlı bir diş eti büyümesi varsa, hastanın doktoru ile görüşülür ve gerekli önlemler yapılır. Fakat sorun doğuştan gelen bir diş eti boyu problemi ise diş etleri istenilen hizaya çeşitli yöntemler kullanılarak rahatlıkla çekilebilir. Bu işlem; lazer kullanarak, koter kullanarak veya bisturi ile yapılabilir. Bu yöntemler, iyileşme ve tedavi sonucu açısından değerlendirildiğinde hiçbiri diğerinden üstün değildir. Hangi yöntemi kullanacağına hekiminizin karar vermesi en doğrusudur.

Pembe estetik uygulamaları lokal anestezi altında yapılır ve işlem sırasında hasta herhangi bir ağrı hissetmez. İşlem sonrasında da çoğunlukla ciddi bir ağrı şikayeti duyulmaz. Yapılan işlem özetle, diş etlerinin cerrahi bir prosedürle kısaltılmasıdır. Eğer tedavi bütün gülüş hattı için gerekli ise gülüşümüze eşlik eden bütün diş etleri düzenlenirken, sadece bir veya birkaç diş eti hizasında problem varsa sadece problemli dişlerin diş etleri düzeltilir. Böylece, diş boyları uzayacağı için gülüşümüz daha dolu dolu olacak, diş etleri dantel gibi dişlerimizi süsleyecek ve daha güzel bir gülüşe sahip olacağız.

Bazı durumlarda, daha ileri seviyede bir “gummy smile“ varlığında ise botoks ile dudak hattı aşağı çekilerek veya dudak bağlarının cerrahi olarak aşağı doğru yeniden konumlandırılması ile diş eti görünmesi maskelenebilir.

Sağlıklı ve güzel gülüşlerinizin olacağı bir hafta diliyorum.

Diş Hekimi

Dt. Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Gülüş Tasarımı

demiş bir şair.

demiş bir başkası...

Buna benzer yüzlerce şiir yazılmış gülüşe dair. Dikkat ettiniz mi bilmem; aşkın, sevdanın geçtiği her şiir mutlaka iki kelimeden bahseder. Birincisi bakış ikincisi gülüş. Gülüş insan iletişiminde oldukça önemli yer tutan bir davranıştır. Güzel gülen insanlar, yüzü asık insanlara göre daha güzel görünürler. İnanmazsanız etrafınıza bir de bu açıdan bakın.

Güzel bir gülüş için biz diş hekimlerinin elinden çok şey geliyor artık. Gelişen teknoloji, malzeme çeşitliliği ve hasta beklentileri; işimizi sağlık öncelikli olmak kaydı ile estetik bir boyuta taşıdı. Artık gülüşlerinizi tasarlayabiliyoruz. Gülüş tasarımı, ilk duyduğunuzda basit bir fotoshop programı gibi bir fikir oluşturuyor olabilir, ama gerçek öyle değil. Hastalarımıza güzel bir gülüş tasarlama işi, kişiye özel oluşturulan karmaşık tedavi protokollerinin bütününü kapsar. Hastalar sistemik ve dişsel olarak dikkatlice değerlendirilir, istek ve beklentileri dinlenir ve bütün veriler toplandıktan sonra bir yol haritası çizilir.

Bu yol haritasını çizmeden önce hastada şunlara bakıyoruz;
Yaş ve cinsiyet,
Saç ve ten rengi,
Mevcut dişlerin renk ve şekilleri,
Dişlerin pozisyonları ve açıları,
Diş etlerinin görünüşü, gülüş ve konuşma sırasında görünürlük durumu,
Diş eti sağlığı,
Varsa eksik dişlerden kaynaklanan boşluklar,
Dudakların tonusu, kalınlığı, inceliği,
Dudak hareketlerindeki asimetriler.

Gülüş tasarımı yapılması planlanan hastayı, ilk muayenede yukarıda belirttiğim kriterler göz önünde bulundurularak dikkatlice değerlendirdikten ve hasta beklentileri dinlendikten sonra, sıra tedavi planı oluşturmaya gelir. Bu tedavi planı kişiye özeldir. Bazı hastaların sadece ortodontik tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünülebilir. Bazı hastaların sadece beyazlatmaya, kimisinin diş eti boylarının düzenlenmesine, kimisinin de görünen dişlerine müdahale edilmesi gerekebilir. Bazen de bu tedavilerden birkaçı birden yapılması gerekebilir.

Kanımca doğru sıra şu olmalıdır; ortodontik tedavi gereksinimi varsa ilk adım bu olmalıdır. Eğer ihtiyaç varsa cerrahi müdahaleler ikinci basamağı oluşturur. Üçüncü basamak ise pembe estetik dediğimiz, diş eti estetiğinin yerine getirilmesidir. Bu üç aşama tamamlandıktan sonra dişlerde sadece renk ile ilgili estetik bir kaygı varsa, diş rengi beyazlatma yöntemleri ile istediğimiz hale getirilir ve tedavi sonlandırılır. Eğer dişlerin şekilleriyle ilgili estetik kaygılarımız varsa o zaman wax up ve mock up tekniklerini kullanarak hastaya neler yapabileceğimizi gösterebilir ve sonuç hakkında önceden fikir birliğine varıldıktan sonra materyal ve metotlar üzerine konuşulup planlama yapılır. Bazen estetik kompozit dolgular, bazen laminate veneerler, bazen de zirkonyum kronlar kullanılarak gülüşümüz daha aydınlık hale getirilebilir. Fakat güzel bir gülüşün en kilit noktası ne zirkonyumlar ne de laminalardır.

Bence en güzel gülüş, en içten gülüştür ve gülmek herkese çok yakışır. Bolca gülümseyin, neye güleyim demeyin. Mesela güneşin doğuşuna, bir yavru kedinin süt içine, bir bebeğin şen çığlıklarına, rüzgarın ılık esintisine, yağmurun teninize değişine, ne bileyim işte bulun bir bahane! Yüreğinizden kopup, dudaklarınıza yerleşecek gülüşlerinizin olacağı bir hafta diliyorum.

Diş Hekimi
Neriman Karakaş

Yazının devamı...

Nedir Bu İmplant?

Özellikle son on yıldır diş problemleri yaşayan herkesin dilinde bir kelime var “implant” hatta bazılarımız o kadar çılgın düşüncelere kapılıyoruz ki! Bütün dişlerini çektirip implant yaptırmak isteyen sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok. Elbette ki doğrusu bu değil. Peki, nedir bu implant? Ne zaman uygulanması doğrudur? Bahsedildiği kadar mucizevi bir çözüm müdür? Bu haftaki yazımda sizlere genel olarak diş implantlarından bahsetmek istiyorum.

Dişsiz kalan çene kemiği içerisine yerleştirilen ve kaybedilen dişlerin köklerini taklit eden titanyum esaslı vida şeklindeki maddelere implant denir. İmplantlar hastanın dişlerini kaybetmesine bağlı olarak ortaya çıkan; estetik, çiğneme ve konuşma problemlerini çözmemizde kullandığımız yöntemler içerisinde gerçekten en iyisidir. Cerrahi prosedürler içermesi, hastanın dişlerine kavuşma süresinin uzun olması ve maliyetinin yüksek olması implantların dezavantajlarıdır. Fakat kullanım kolaylığı, hastanın diğer dişlerinde bir şekillendirme gerektirmemesi, kaybedilen dişten geriye kalan kemiğin korunması gibi o kadar büyük avantajları var ki diş hekimlerinin de genel tercihlerini implanttan yana kullanmasını sağlamaktadır.

Peki, implantları hangi durumlarda tercih ederiz?

Daha önceden herhangi bir sebeple kaybedilen tek bir dişin eksikliğinde yapılması gereken en doğru tercih implant tedavisidir. Hasta bu durumda tedavinin hiçbir aşamasında sıkıntı yaşamaz ve çok kabul edilebilir bir sonuç ortaya çıkar. Veya kısmi diş eksikliği olduğunda yani, çenenin bir tarafında dişlerin olduğu diğer tarafının dişsiz sonlandığı durumlarda diğer bölgeye eksik diş sayısına bağlı olarak iki veya üç adet implant uygulaması hastayı oldukça rahatlatır çünkü böyle durumlarda eğer implant yapılmazsa tek taraflı diş eksikliği için hastanın kocaman bir hareketli protez kullanması gerekir, bu genelde istenmeyen bir durumdur. Tüm dişsizlik durumlarında da implantlar oldukça yüz güldürücü sonuçlar doğurmaktadır. Ağzında hiç dişi olmayan hastalara kemiği yeterli ise implant destekli sabit protezler veya daha az implant yaparak ya implant destekli takma çıkarma protezler ya da yarı sabit protezler yapılabilir.

İmplant tedavisinin hastaya uygulanmasını engelleyen birkaç durum vardır. Bunlar kontrol altında olmayan diyabetik hastalar, ileri ve aktif onkolojik hastalığı olan hastalar, ciddi kanama problemleri olan hastalar ve vücutta herhangi bir sebeple yüksek enfeksiyon varlığı olan hastalarda implant önerilmez. İmplant yapılmasına engel teşkil eden diğer lokal etkenler içinde en önemlisi hastanın baş boyun bölgesinde radyoterapi görmüş olmasıdır. Yapılan araştırmalara göre radyoterapinin etkisi ömür boyu sürmektedir ve zaman içerisinde azalmaz. Bana hastalardan gelen sorular arasında en sık “Diyabetli hastalara implant yapılmaz diyorlar, doğru mu?” sorusu soruluyor. Böyle bir genelleme hatalı olur. Kontrol altındaki diyabet hastalarında normal hastalara ne yapıyorsak aynısını yapabilmekteyiz. Akıllara takılan diğer bir soru ise hastanın yaşı olabilir. İleri yaş, risk faktörlerinden sayılmasına rağmen yine yapılan araştırmalara göre 60-80 yaş aralığındaki bireylere yapılan uygulamalarda yüksek başarı oranları görülmüştür. Sigara kullanımı implantın başarısını kötü etkileyen faktörlerden biridir. Hastanın aktif olarak kemoterapi alıyor olması da başarı oranını düşüren faktörlerden biridir.

Sözün özü, implant tedavisi; diş hekimliği açısından, gerçekten bahsedildiği kadar mucizevi bir çözümdür ve kesinlikle yan etkisi olmayan, sağlıklı bir tedavidir. Diş hekimliğinde çığır açmış bir devri kapatmış ve yeni bir devri açmıştır diyebiliriz. Eğer diş eksikliğiniz varsa veya dişiniz tedavi edilemeyecek kadar kötü durumdaysa medikal ve ağız içi durumunuz uygunsa, diş hekiminize güvenle yaptırabilirsiniz.

Mutlu haftalar dilerim!

Diş Hekimi

Dt. Neriman Karakaş

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.