SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sezonu Açtık: Balık

Eylül diyince benim aklıma ilk gelen besin balık oluyor. Toplum olarak kişi başı balık tüketimimiz yıllık 8 kilogram. Dünyada balık tüketimi ortalama 16 kg iken 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemize bu oran hiç yakışmıyor. Önerilen balık tüketim miktarı ise haftada en az 2 porsiyon yani yılda en az 20 kilogram.

1 porsiyon (200 gram) balık: Günlük B12 ihtiyacını %200, günlük iyot ihtiyacını %156, B3 ihtiyacını %96, B6 ihtiyacını %40, D vit. ihtiyacını %40, çinko ihtiyacını %20 karşılar. Ayrıca 100 gramı sadece 96 kkal olup 20 gram protein ve 1,5 gram yağ içerir. -tabi bu değerler genellemedir ve her balık için aynı değildir-

Peki Nedir Bu Balığın Yararı?

Balık başlıca protein, omega-3, A,D,K ve B grubu vitaminleri, İyot, çinko, fosfor kaynağıdır.

Enerji içeriği yüksek olmayan balığın içerdiği proteinin sindirim oranı yüksektir. Bu özelliğiyle zayıflama diyetlerinin yıldızıdır.

Tiroid hormonlarının düzenlenmesinde ve bazal metabolizma hızının ayarlanmasına yardımcıdır.

Beyin ve göz gelişiminde oldukça önemli olmasının yanı sıra büyüme ve gelişmeyi olumlu yönde etkiler.

Bilişsel fonksiyonları geliştirir ve Alzheimerdan korur.

Kan basıncını düzenler tansiyon hastalığından korur

İyi kolesterolü (HDL) artırır, kötü kolesterolü(LDL) azaltır. Kalp damar hastalıklarından korur. Ayrıca tromboz oluşumunu engeller yani kalp krizi riskini azaltır.

Sinir sistemi üzerinde olumlu etkileri vardır. Depresyondan korur.

Protein metabolizmasında yani vücutta yeni proteinlerin oluşmasında rolü vardır.

Şeker hastalığı ve kanser riskini azaltır.

Bağışıklık sistemini geliştirir. İnflamasyonu (iltihaplanma) önler.

Balık Alırken Nelere Dikkat Edilmelidir?

Balığın gözleri parlak ve lekesiz olmalı

Solungaçlar canlı kırmızı olmalı, soluk kırmızı veya kiremit rengine yakın olmamalı

Pullar ve süzgeç kısmı canlı görünmeli

Kaslar sert ve esnek olmalı. Parmakla bastırılması zor olmalı ve bastırıp çekince hemen eski haline gelmeli, çökük kalmamalı

Kötü koku bulunmamalı

Omega-3 Kaynağı Olan Balık Nasıl Pişirilmelidir?

Omega-3 ve omega-6 vücudumuzun üretemediği yağ asitleridir ve biz bu yağları beslenmemizle karşılarız. Bu yağ asitlerinin vücuda alımları arasında belli bir oran olmalıdır. Son yıllarda gelişen beslenme alışkanlıkları incelendiğinde, omega-6 yağ asitlerinin beslenme düzenimizde oldukça fazla bulunduğu görülüyor. Yani vücudumuza aldığımız omega-6 yağ asitleri omega-3 ün çok üzerinde kalıyor. Bu da Omega-3 yağ asitlerinin olumlu işlevlerini baskılıyor, çeşitli hastalıklara zemin hazırlıyor.

Biliyoruz ki omega3 yağ asidinin en iyi kaynağı balık. Biz haftada en az 2 kere balık yiyerek omega-3/omega-6 oranını sağlıklı aralıklarda tutmaya çalışıyoruz. Ancak o balığı kızarttığımız anda oranlar değişiyor. Çünkü kızarmış balıkta kızartma yağı sebebiyle omega-6 artıyor. Aldığımız omega-3 ün de pek bir anlamı olmuyor.

Bu sebeple fırın, ızgara, buğulama gibi ilave yağ olmadan yenilen balıkları tercih etmemiz gerekiyor. (Bu yöntemlerle hazırlanan balığa bir miktar zeytinyağı, tereyağ, fındık yağı eklenebilir) Ben ille de kızartacağım diyenler varsa onlara da bir önerim var elbette. Kızartma yağı olarak fındık yağı kullanmanız omega-6’nın artışını engelleyecektir. Ancak kızartmanın sağlıklı bir yöntem olmadığını tekrar hatırlatmamda yarar var.

Konserve balık tüketiminde ise zeytinyağı (omega9) içinde bulunanları tercih etmemiz omega-3’ten faydalanma oranımızı artıracaktır.

Ton, uskumru, ringa, somon, palamut, alabalık şeklinde sıralanabilir.

Büyük balıklar omega-3 açısından zengin olsa da "ağır metal" (civa, kurşun vb.) içerikleri daha fazladır. Bu yüzden hamileler, emzirenler ve çocuklar (<5 yaş)="" bu="" balıkları="" tercih="">

Haftada 2 kere balık tüketin ve sağlıkla kalın :)

Beni sosyal medyada takip etmek için aşağıdaki linkleri kullanabilirsiniz.

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli/

Yazının devamı...

Kortizon İçeren İlaç Kullanıyorsanız Bu Önerileri Dikkate Alın

Bazı hastalıkların tedavisi için kullanılan kortizonlu ilaçlar toplumda yan etkileriyle bilinmektedir.

Kortizon tedavisinin bilinen bazı yan etkileri; vücutta tuz ve su tutulumuna bağlı ödem, tansiyon yükselmesi, böbrek ve kalp yetmezliği, kemik erimesi, hipotiroid, kas kütlesinin azalması, özellikle omuz ve bel çevrelerinde yağ birikimi, kan şekerinde dengesizlikler, kan şekerinin yüksek seyretmesi ve şeker hastalığı, karaciğer yetmezliği ve siroz, mide asidinin artması ve midede ülser oluşumu, ülseratif kolit, divertikülit, lens bulanıklılığı ve glokom, peritonit, epilepsi şeklinde sıralanabilir.

Bu yan etkileri önlemek/azaltmak için bireyin beslenmesinde birtakım değişiklikler yapılmalıdır. Bunun için en doğru adım bu süreci bir diyetisyenle geçirmektir (Hastanede yatan hastalar için genelde diyetisyen destekli tıbbi beslenme tedavisi uygulanır.) Bunun yanı sıra kortizon kullananlar, aşağıdaki önerileri ilaç kullandıkları süre boyunca dikkatlice uygulamalıdır.

Kan şekerini hızlı yükselten (çabuk sindirilen) besinlerden uzak durmak

Hızlı sindirim kan şekerinin hızlı yükselmesine sebep olur. Kortizon kullanan bireylerde kan şekeri yüksek seyrettiği için hızlı sindirilen besinlerden uzak durulmalıdır. Beyaz un, şeker, patates (sıcak şekilde), meyve suları (taze olsa dahi), gazlı içecekler, pirinç, mısır, şekerli besinler, bazı meyveler (incir gibi) bu besinlerden bazılarıdır.

Az tuzlu veya tam tuzsuz beslenmek

Kortizon böbreklerden tuz atımını azaltır. Böylece tuz vücutta olması gereken düzeyin üzerine çıkar, ödem, hipertansiyon gibi sorunlar oluşur. Bu durumu hafifletmek için yemekleri tuzsuz tüketmek, tuz içeren besinlerden (özellikle işlenmiş et, turşu gibi yoğun tuz içerenlerden) uzak durmak, beslenme düzeninde potasyum içeren besinlere yer vermek gerekir.

Lif alımını artırmak-Sebze ve meyve tüketmek

Sebze ve meyve kortizon kullanan bireylerde potasyum ve lif içeriğiyle oldukça önemlidir. Lif içeren diğer besinlerse baklagil ve tahıllardır. Yalnız meyve ve tahıl tüketiminde sindirim hızına dikkat edilmeli ve glisemik indeksi düşük olanlar seçilmelidir.

Kalsiyum alımını artırmak

Kortizon bağırsaklardan kalsiyum emilimini azaltır, kemiklerdeki kalsiyumun kana geçişini hızlandırır. Yani kemikteki kalsiyum depoları azalır bu da kemik erimesine sebep olabilir. Bu sebeple uzun süre kortizon kullananlarda belirli aralıklarla kemik mineral yoğunluğu ölçümü yapılmalı ve kalsiyum içeren besin tüketimi artırılmalıdır. Kalsiyum içeren besinlerin başında gelen süt ve süt ürünleri günlük 4 porsiyon tüketilmelidir.

Hareket Etmek

Kortizonlu ilaç kullanan bireylerde günlük aktiviteler artırılmalı, mümkünse spor yapılmalıdır. Tempolu yürüyüş kortizonun yan etkilerini oldukça hafifletmektedir.

Aşağıdaki Linklere Tıklayarak İnstagram ve Facebook Üzerinden Beni Takip Edebilirsiniz

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli

Yazının devamı...

Çikolatadan Gelen Sağlık

Çikolata ilk kez M.Ö. 1900’lü yıllarda Meksika’da yaşayan Olmekler tarafından bir içecek formunda üretildi. Yıllar öncesinde bile çikolatanın sağlık üzerine birçok olumlu etkisinin olduğu bilinmekteydi. Çeşitli kültürlerde sağlığı geliştirmek amacıyla tüketildi. 17. Yüzyılda ise çikolatanın içerisine ilk kez süt eklenmeye başlandı.

Süt kakaodaki teobromin, kateşin, prosiyanidin adı verilen fonksiyonel bileşiklerin sindirimini azalttığı için çikolatanın sağlık üzerine olumlu etki göstermesini de önlemektedir. İçerisinde kakao olmayan (beyaz) çikolataların sağlık üzerine bilinen herhangi bir yararı yoktur; ancak kakao oranının artmasıyla çikolata sağlığımızı oldukça olumlu etkilemektedir.

Kakao oranı yüksek çikolatanın sağlığımıza olumlu etkilerini sayacak olursak:

-Stresi azaltır.

Yapılan bir çalışmada stres hormonları düzeyi yüksek olan bireylere 2 hafta boyunca günde 40 gram bitter çikolata tükettirilmiş, çalışma sonunda bireylerde kortizol ve epinefrin hormonlarının seviyesi (stres hormonları) anlamlı şekilde düşmüştür.

-Vücut yağında azalmaya neden olarak obeziteyi önler.

-Kalp sağlığını korur.

20951 kişilik bir bilimsel çalışmada bitter çikolata tüketenlerin felç riskinin daha düşük olduğu gösterilmiştir. Başka bir çalışmada ise Haftada en az 50 gram çikolata tüketenlerde kalp damar hastalıklarından ölüm riskinin daha az olduğu bulunmuştur.

-Vücut için toksik olan LDL kolesterolün(Kötü kolesterol) oksidasyonunu engeller.

-Kan basıncını düşürür. Hipertansiyonu önler.

-Kandaki şeker miktarının azalmasına yardımcı olarak insülin direncini ve şeker hastalığını önler. 98543 kişinin katıldığı 13 yıldan uzun süren bir çalışmada haftada 2-6 porsiyon (yaklaşık 25 gram) bitter çikolatanın şeker hastalığı riskini azalttığı bulunmuştur (Önemli bilgi: fazla çikolata tüketimi şeker hastalığına neden de olabilir.)

-Antiinflumatuardır. Vücutta iltihaplanmayı önler.

-DNA hasarını önler, kanserden korur.

-Antioksidan savunma sistemini güçlendirir. Bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler.

-Sinir sistemini koruyup geliştirir. Birçok araştırmada çikolatanın hafıza, öğrenme, bilişsel fonksiyonlar üzerine olumlu etki gösterdiği bulunmuştur.

-Demans ve felç gelişimini engeller.

-Afrodizyak etki gösterir.

-Kabızlığa ve hazımsızlığa iyi gelir.

-Enerji verir ve yorgunluğu giderir.

Çikolatayla ve sağlıkla kalın. :)

Aşağıdaki linklere tıklayarak beni instagram ve facebooktan takip edebilirsiniz.

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli/?ref=ts&fref=ts

Yazının devamı...

Verilen Kilo Neden Geri Alınır?

Biliyoruz ki kilo vermek kolay; ancak o kiloyu korumak zordur. Bugüne kadar zayıflama amaçlı pek çok ürün, uygulama, diyet geliştirildi ve hiçbiri verilen kilonun geri alınmasını önleyemedi. Kilo verip de verdiği kiloda kalmayı başaran çok az insan vardır. Bu bireylerin hepsi de sağlıklı beslenme alışkanlığını hayatlarına katmış kişilerdir. Peki neden verdiğimiz kiloları geri alıyoruz, fit kalamıyoruz?

1.Hızlı Kilo Vermek

Tartı size kısa zamanda güzel haberler veriyor olabilir; ama ne yazık ki bu haberler gerçek değil. Yani tartıda gördüğümüz eksilerin ciddi bir kısmı su ve kas kayıplarından kaynaklı.

Su ve kas kaybeden metabolizma, yavaşlar ve yaşlanır. Bu yüzden hızlı verilen kilo çok daha hızlı bir şekilde geri alınır, kişinin yağ oranını ve sağlığını kalıcı olarak olumsuz etkiler. (Örnek vermek gerekirse; 80 kilo bir birey, 40 günde 70 kiloya kadar düştü, aradan belli bir süre geçti ve kişi verdiği kiloyu geri aldı. Bu birey yine aynı kiloya çıkmış olmasına rağmen eskisine göre daha yağlı bir vücuda ve daha yaşlı bir metabolizmaya sahip oldu, bu da hem daha kilolu gözükmesine hem de daha sağlıksız olmasına neden oldu.)

2.Enerji Kısıtlaması

Diyette enerji kısıtlaması ne kadar fazlaysa, geri kilo kazanımı o kadar hızlı ve kolay olacaktır. Düşük enerjili diyetler yapıldığında vücudumuz tasarrufa geçer ve çalışma hızını düşürür, çünkü ona verilen besinle idare etmeye çalışır. Siz yediğiniz miktarı tekrar artırınca da kilo artışı kaçınılmaz olur. Ayrıca belli bir enerjinin altında olan diyetlerle, bireylerin vitamin - mineral ihtiyaçları da karşılanamaz, oysa bazı vitamin ve minerallerin yeterli alınması metabolizma hızı üzerinde etkilidir.

3.Eski Alışkanlıklara Geri Dönmek

Yapılan diyetlerde en büyük hatalardan biri de sevilen besinlere “yasak etiketi” koymaktır. Kişi diyet süresince sevdiği besinlerden uzaklaşırsa kendisine psikolojik olarak baskı uygulamış olur. Diyet bittiğinde, yani kişi hedeflediği kiloya düştüğü dönemde ise bu besinler yavaş veya hızlı olarak tekrar beslenmeye dâhil edilir. Genellikle sevilen besinler özlendiği için ve kişinin kendisine uyguladığı bir “yasak” baskısı olduğu için diyeti sonlanan birey bu besinlerden daha çok yemeye başlar. Bu da geri kilo kazanımını kolaylaştırır.

4.Yağ Hücrelerinin Sayısı

Özellikle genç bireylerde kilo alımı, yağ hücrelerinin yağ depolamasının yanı sıra bu hücrelerin sayısında artışa sebep olur. Kilo verimiyle yağ hücrelerinin boyutu küçülebilir; ancak yağ hücre sayısında azalma olmaz. Bu da kişinin tekrar kilo alımı için diğer bireylere göre daha fazla risk altında olduğunu gösterir.

5.Lipoprotein Lipaz (LPL)

LPL yağ hücrelerinin kan yağlarını depolamasına sebep olan bir enzimdir. Belli bir düzeyde kilo kaybeden bireylerde, vücut yağ deposunu korumak ister. Bu sebeple LPL aktivitesi artar, vücut yağ depolamaya meyilli hale gelir.

6.Leptin Hormonu

Leptin iştah kontrolü sağlayan bir hormondur. Leptin düzeyinin artması bireyin iştahında azalmaya sebep olur. Çok yediğimiz ya da kilo aldığımız zamanlarda leptin düzeyi artar ve iştah baskılanır. Kilo verince ise leptin azalır.

7.Ghrelin Hormonu

Ghrelin iştahı artıran bir hormondur. Ağırlık kaybı sonrasında ghrelin hormonu artar. Ağırlık kaybı sağlandıkça kişinin iştahlanması büyük ölçüde ghreline bağlıdır.

8.Set-point teorisi

Kişi kilo kaybettiğinde enerji harcaması azalır. Vücut daha az enerji harcayarak depolarını koruma eğilimine geçer. Kilo aldığınızda ise vücut alışkın olduğu kiloyu korumak için enerji harcamasını artırır. Buna set-point teorisi adı verilir.

Tüm bunları incelediğimiz zaman kalıcı kilo vermenin bir tek yolu olduğunu görüyoruz: Uzman (diyetisyen) kontrolünde, sağlıklı alışkanlıklar kazanarak, yavaş ve kontrollü bir şekilde ilerlemek.

Beni Facebook ve İnstagram'da takip etmek isteyenler için profil linklerim:

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli/

Yazının devamı...

Ramazan Ayı'nda Artan Kabızlık İçin Beslenme Önerileri

Ramazan’ın yaz aylarına denk gelmesiyle vücudumuz uzun süre aç-susuz kalıyor. Bu sebeple metabolizma yavaşlıyor, kabızlık şikâyetleri de oldukça artıyor. Bu şikayeti azaltmak elbette mümkün. Bu konuda sizlere çözüm olabilecek bazı önerileri aşağıda derledim.

-Su Tüketimi

Sindirim sistemimizin düzenli çalışması büyük ölçüde sıvı alımıyla ilişkilidir. Ramazanda su tüketimi ise yiyip içme süremiz kısa olduğu için oldukça azalıyor.

Vücudumuzun düzenli çalışması için iftar ve sahur arasında 2,5-3 litre su tüketmemiz gerekiyor. İftara bir bardak suyla başlayıp, yemek sonrasında geçen her saatte ikişer bardak su tüketmek, sahurda ise ılık su içmek kabızlık şikayetini azaltıyor.

-Fiziksel Aktivite

Oruç tutarken egzersiz yapılmasını elbette istemiyoruz. Ancak oruçken günlük yaşamımızdaki hareket seviyemiz de oldukça azalıyor.

Ramazan ayında da en azından günlük faaliyetlerimizi gerçekleştirmeye devam etmeliyiz. İftardan 2 saat sonra yürüyüşe çıkmak veya evde birkaç egzersiz hareketi yapmak da kabızlık sorununa iyi gelecektir. Bunun yerine teravih namazına da gidilebilir.

-Ramazan Pidesi

Ramazan ayında pidenin varlığıyla ekmeği unutuyoruz. Esmer ekmek tüketimimiz iyice düşüyor.

Esmer ekmek türleri içerdiği lifle bağırsak sağlığımıza katkıda bulunuyor, yavaş sindiriliyor ve tok tutuyor. Pide ise oldukça hızlı sindirilen ve lif yönünden fakir olan bir besin.

Pide hiç yemeyin demiyorum; ancak kabızlık sorunu yaşıyorsanız, esmer ekmek tüketimine devam edip, yediğiniz esmer ekmek miktarından sadece 1 dilim azaltarak, 1 küçük parça pide tüketmenizi öneriyorum.

-Bir Anda Hızlı ve Çok Yemek

İftara kadar uzun süre aç kaldığımız için, acıkıyor bu yüzden bir anda hızlı ve çok yiyoruz. Bu davranış da kabızlık şikayetlerini artırıyor.

İftara su ve hurma ile başlayıp ardından yavaş bir şekilde çorbamızı içip minik bir ara verirsek bir anda ve hızlı yemenin önüne geçebiliriz. Yavaş ve iyice çiğneyerek besin alımı sindirim sistemimizi oldukça rahatlatacaktır.

-Sebze Tüketimi

İftar sofraları genelde et yemekleriyle kurulur. Sebze yemeği pek tercih edilmez. Bu sebeple Ramazan ayı boyunca toplum olarak sebze tüketim miktarında azalma yaşıyoruz. Oysa sebzeler lif içeriğiyle bağırsaklarımızın düzgün çalışmasını sağlıyor.

Ana yemeğimiz sebze olmasa dahi yeterli miktarda sebze alımı için salata miktarını artırabiliriz. Bol yeşillikli salatalar hazırlayabiliriz.

-Yoğurt ve Kefir Tüketimi

Yoğurt ve kefir içerdiği probiyotikler sayesinde bağırsak sağlığını koruyor ve geliştiriyor.

İftar soframızda herkese ait bir yoğurt kasesinin bulunmasını tavsiye ediyorum. Herkes mutlaka kendine ait bir yoğurt kasesi bitirmeli. Daha iyi bir etki için probiyotik yoğurt tercih edebilir veya yoğurdunuzu probiyotik yoğurt mayasıyla yapabilirsiniz. Bunun yanında İftardan 2-3 saat sonra yapacağınız ara öğünde veya sahurda 1 bardak kefir içmeniz kabızlık sorununuzu hafifletecektir. Ayrıca kefirinizin içerisine 1 tatlı kaşığı kadar keten tohumu koymanız etkiyi artıracaktır.

-Patates ve Pirinç

Patates ve pirinç suyu tutarak kabızlık şikayetlerini artıran besinlerdir. Özellikle misafir sofralarımızda yemeğin yanında sıkça yer alırlar ve Ramazan ayında misafirliklerin sıklaşmasıyla patates, pirinç tüketimimiz de artar. Bu besinlerin tüketim sıklık ve miktarına dikkat etmemiz kabızlık şikayetimizin artmasını engelleyecektir.

-Kuru Erik/Kayısı/Hurma gibi Meyveler

Kuru meyveler lif içeriğiyle bağırsak sağlığına katkıda bulunur.

Sahura başlamadan ılık suyla birlikte kuru erik veya kayısı tüketmek, iftara hurma ve su ile başlamak şikayetlerinizi hafifletecektir.

-Demleme yeşil çay ve elma kabuğu

Yeşil çay yaprakları ve elma kabuğunu kaynamış su ile buluşturup birkaç dakika demledikten sonra tüketmeniz sorunu hafifletecektir. (Not: Kabuğunu kullandığınız elmayı kabızlık şikayeti yaşıyorsanız yemeyin.)

Her öneriyi denediniz ancak çok verimli sonuç alamadıysanız bir de bu tarifi deneyin derim. 3 kuru eriği ve 3 hurmayı çekirdeklerinden ayırıp az bir suyla yumuşayana kadar pişiriyoruz. İçine 1 yemek kaşığı tahin, 1 çay kaşığı çörek otu, 1 tatlı kaşığı zeytin yağ ekleyerek robottan veya belenderdan geçiriyoruz. Aç karna 1/3’ünü tüketiyoruz.

Aşağıdaki linklere tıklayarak beni facebook ve instagramdan takip edebilirsiniz.

Sağlıkla Kalın.

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli/

Yazının devamı...

Birbirinden Lezzetli 8 Diyet Salata Tarifi

Pek çok birey diyet yaparken öğünlerinde sadece salata-çorba veya salata-yoğurt tüketmekte. Ancak salata ana yemeğin olmadığı bir öğünde yetersiz kalmakta ve enerji besin öğesi dengelerini sağlayamamaktadır. Bu sebeple sizlerle öğün yerine geçebilecek, besin öğesi yönünden zengin birkaç salata tarifi paylaşmak istedim.

BAKLAGİLLİ SALATA

Benim favori salatalarımdan birisidir. Özellikle baklagilleri haşlayıp minik porsiyonlar halinde buzluğa atarsanız işiniz oldukça pratikleşir.

İlk olarak baklagilleri oda sıcaklığında suyla en az 8 saat ıslatıyoruz. (Bu suya gaz yapıcı bileşikler geçecek ancak vitaminler geçmeyecektir, bu suyu döküyoruz.) Az suyla suyu çekene kadar baklagilimizi haşlıyoruz. Baklagil miktarı kişiye göre ayarlanmalıdır salatamızda ½ - 1 su bardağı arasında haşlanmış baklagil kullanabiliriz.

Diğer yandan 4-6 kaşık bulgur veya kara buğday veya kinoa haşlıyoruz.

Bol yeşillik, dilediğimiz salata malzemesi, 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağı, 1 yemek kaşığı şekersiz doğal nar ekşisi, haşlanmış baklagil ve tahılımız, ½ limonun suyu ve veya sirke ekliyoruz. Yanında bir büyük bardak ayran veya 1 kase yoğurtla tüketiyoruz.

YOĞURTLU LAHANA SALATASI

Lahanayı ince ince doğruyoruz. 6 kaşık yoğurdu çırpıp lahana ve ½ havuç rendesiyle karıştırıyoruz. İçine 2 yemek kaşığı mısır, kereviz sapı veya maydanoz, sumak, pul biber ve nane ekliyoruz. Yanında 1 kase çorbayla tüketiyoruz.

ÇİĞ SEBZE SALATASI

Ön yargılı davranmayın ve bu salatayı mutlaka deneyin diyerek anlatmaya başlıyorum. 1ince pırasa parçasını ince ince doğruyoruz(taze soğan gibi), 1 avuç brokoliyi küçük parçalara ayırıyoruz, yarım kabağı minik minik küpler halinde doğruyoruz, birkaç dal kuzukulağı ve roka ekliyoruz, marul yapraklarını büyük parçalar şeklinde doğruyoruz, uzun ince şeritler halinde pancar doğruyoruz. Hepsini karıştırıyoruz. 1 avuç kadar esmer ekmek kıtırı ekliyoruz. ½ limon, 1 çay kaşığı zerdeçal, 2 çay kaşığı fesleğen (tazesi daha güzel olur), 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağı ile sos yapıp salataya döküyoruz. Yanında 1 büyük bardak ayranla birlikte tüketiyoruz.

LORLU ISPANAK SALATASI

200-250 gram ıspanağı güzelce yıkayıp doğruyoruz. 6-7 çeri domates, ¼ demet roka, 1 adet kırmızı biber, 4 kaşık nar tanesi, 6 kaşık lor peyniri, 1 çay kaşığı çörek otu, 1 tatlı kaşığı keten tohumu, biraz limon veya sirke ve zeytinyağı ekliyoruz. Yanında 1 kase çorba ile tüketiyoruz.

YOĞURTLU CEVİZLİ KEREVİZ SALATASI

5 adet çiğ cevizi iri kalmasına dikkat ederek parçalıyoruz (eziyoruz), kerevizi temizleyip rendeliyoruz. 5 kaşık çırpılmış yoğurdun içine, ¼ demet dereotunu, ½ kırmızı biberi, cevizi, kerevizi, 1 çay kaşığı zerdeçalı, 1 tatlı kaşığı keten tohumunu ekleyip karıştırıyoruz. Üzerine nane serpiyoruz. Yanında 1 kase çorba veya 3 esmer galeta tüketiyoruz.

YOĞURTLU TAVUK SALATASI

4-6 kaşık kinoayı ve 100 gram tavuk göğsünü ayrı ayrı haşlıyoruz. Haşlanmış tavuk göğsünü ince ince didiyoruz. 5 kaşık yoğurdu çırpıp içine, ince şeritler halinde doğranmış 1 adet kırmızı biber, 1 adet küp küp doğranmış salatalık, ¼ demet dereotu, didilmiş tavuk ve haşlanmış kinoayı ekliyoruz. Üzerini maydanoz ile süslüyoruz. Bu zengin salata tek başına bir öğün olabileceği için yanında herhangi bir besin tüketmemize gerek yok.

ESMER MAKARNA SALATASI

50 gram esmer makarnayı suyunu çekene kadar(az su kullanarak) haşlıyoruz. 100-150 gram mantarı temizleyip az su ile pişiriyoruz. Suyunu çekince az yağ ekleyip bir miktar soteliyoruz. 2 adet salatalık, 2 adet kırmızı biber, 2 adet yeşil biber, yarım havuç rendesi, 3 kaşık mısır, ¼ demet maydanoz, ¼ demet dereotu, 2 adet domates ile makarna ve mantarı karıştırıyoruz. Yanında 1 kase yoğurtla birlikte tüketiyoruz

MEYVELİ KOYU YEŞİL SALATA

100 gram semizotu, 100 gram ıspanak, ¼ bağ kuzukulağı, ¼ bağ roka, ¼ bağ maydanoz, ¼ bağ dereotu, 2 adet kırmızı biber, 4 adet sivri biber yıkayıp doğruyoruz. 2 adet haşlanmış ve minik minik doğranmış yumurta beyazı, çeyrek greyfurt veya 4 kaşık nar tanesi, ½ avokado veya 1 adet kivi ile diğer malzemeleri karıştırıyoruz. 1 tatlı kaşığı keten tohumu ve 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağı ekliyoruz. Afiyetle yiyoruz.

Yazının devamı...

Yüksek Protein ve/veya Yağ İçeren Diyetler

Yüksek Protein ve/veya Yağ İçeren Diyetler

Ülkemizde fazla kiloluk artarken zayıflama diyetlerine eğilim de artmaya başladı. Bu sebeple medyada ve çevrede pek çok diyet listesi veya yöntemi ortaya çıktı. Ancak obezite hastalığından kurtulalım derken yaptığımız diyetler sağlığımızı daha kötüye götürebiliyor.

Popüler/medyatik diyetlerin genel yapısı karbonhidratları azaltıp yağ ve/veya proteini artırmaya dayanıyor. Bu diyetleri uygulayan bireylerde özellikle başlangıç dönemlerinde hızlı bir kilo kaybı oluyor. Başlangıç etkisi yüksek olduğu için de bireyler tarafından tercih ediliyor.

Yüksek protein içeren diyetlerde sindirim süresinin uzamasına bağlı olarak güçlü tokluk duygusu oluşur. Proteini sindirirken zorlanan vücut daha fazla enerji harcar. Ayrıca yavaş sindirimi ve insülin hormonunu daha az uyarmasıyla da zayıflamada etki gösterir. Bu diyetler kısa dönemde (6 ay civarı) zayıflama konusunda oldukça etkili olmalarının yanı sıra uzun dönemde sağlık örgütlerinin tavsiye ettiği diyetlerden daha avantajlı değillerdir.

Yüksek yağ içeren diyetler ise genelde tokluk ve lezzet yönünden tercih edilir. Bu diyetler vücuda açlık metabolizmasını taklit ettirir, başlangıçta oldukça hızlı kilo verimi görülür. Dengeli bir diyete göre iki kat fazla su kaybına sebep olur. Uzun dönemde ise verilen kilonun geri alımı kaçınılmazdır.

Vücutta sıvı-elektrolit dengesi bozulur. Hipertansiyon riski artar.

Bazı vitamin ve minerallerde eksiklik oluşur.

Konstipasyon-diyare (kabızlık-ishal), ağız kokusu, sersemlik, sinirlilik, moral bozukluğu, saç dökülmesi, depresyon, bilişsel bozukluk gibi etkiler sık görülür.

Lif (posa) alımı önerilenin çok altındadır.

Kalsiyum atımında artış meydana gelir ve böbrek taşları oluşma riski ile çeşitli kemik hastalıkları (başta osteoporoz) riski artar.

Gut hastalığı riski artar.

İnsülin direnci, diyabet, çeşitli kanser türleri oluşma riski artar.

Kanda LDL (halk arasında kötü kolesterol) artışı, HDL (iyi kolesterol) azalışı ile kan yağları seviyelerinde artış meydana gelir, böylece kalp damar hastalıkları ve felç riski artar.

Kardiyak aritmi görülebilir ve ölüme kadar sebebiyet verebilir.

Görüldüğü gibi son yıllarda popüler olan diyetler kısa dönemde hızlı kilo kaybına neden olsa da sağlık üzerinde oldukça olumsuz etkiler gösterebiliyor. Üstelik bu diyetler uzun dönemde, karbonhidrat, yağ ve proteinin dengeli alındığı diyetlerden (sağlık örgütlerinin tavsiye ettiği diyetler) daha fazla kilo kaybına sebep olamıyor.

Biliyorum kilo vermek isteyenler kısa sürede mükemmel sonuç almak isterler. Ancak burada söz konusu sağlığımız. Yavaş, istikrarlı ve kalıcı kilo kaybı için mutlaka bir uzman kontrolünde yeterli ve dengeli bir diyetle yola çıkın. Unutmayın kötü/sağlıksız beslenmek sigara, alkol kullanmak gibidir. Etkisi birkaç gün içinde değil, birkaç yıl içinde gözlenir.

Beni instagramdan takip etmek için :

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/?hl=tr

Yazının devamı...

Türkiye Obez Oluyor, Obezite Ölüme Yol Açıyor

Bidiğiniz gibi obezite vücutta istenmeyen derecede fazla yağ oranının olmasıdır. Obezite bir hastalık olarak kabul edilmekte ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu sağlık sorunları arasında kalp damar hastalıkları, kolesterol, felç, hipertansiyon, sinir sistemi rahatsızlıkları, insülin direnci, şeker hastalığı, gut hastalığı, homona özgü türler başta olmak üzere kanser, solunum sistemi rahatsızlıkları, yağlı karaciğer, siroz, mide, safra kesesi ve böbrek hastalıkları, cinsel işlev bozuklukları, deri hastalıkları, sosyal izolasyon ve psikolojik rahatsızlıklar bulunmaktadır.

Dünya 21. Yüzyılın en önemli sağlık sorunu olarak obeziteyi görmektedir. Hızla artan obezite son 20-30 yıl içerisinde ikiye katlandı. Avrupa kıtasında her yıl 1 milyondan fazla insan (tüm ölümler içinde %12’si) obezite sebebiyle hayatını kaybediyor.

Ülkemizde ise son 10 yıl içerisinde obezite sayısı ikiye katlandı. Bu günlerde 3 kişiden 1’i obez. 2004 yılında yapılan –ki üzerinden neredeyse 13 yıl geçmiş- Türkiye Hastalık Yükü Çalışması 2002-2004 yılları arasında 57143 vatandaşımızın obezite sebebiyle öldüğünü gösteriyor.(Tüm ölümlerin %13.3’ü) Bu oranlar çok fazla ve karşımızda büyük bir hızla kötüye giden bir tablo bulunmakta.

Obeziteyle mücadele adı altında çeşitli projeler ortaya atılıyor, bunlardan bazıları uygulanıyor ancak obezitedeki artışın önüne geçilemiyor. Güzellik algısının, çevredeki ve medyadaki ideal beden baskısının ise obeziteyi önlemekten çok artırdığını söylemek mümkün. Bu baskılar obez-hafif şişman bireylerin kilolarını takıntı haline getirmesine ve yanlış diyetler yapmalarına, zayıflama amaçlı çeşitli ürünler kullanmalarına sebep oluyor.

Bireysel zayıflama çabası kişinin kilo vermesine sebep oluyor olmaya ancak bu sefer de yetersiz ve/veya dengesiz beslenmeyle farklı sağlık sorunları ortaya çıkıyor. Üstelik bu kişilerin neredeyse hepsi verdiği kiloları birkaç yıl içerisinde geri alıyor. Bu verip alma durumu ise vücutta yağ yüzdesini artırıyor yani aynı kiloda daha yağlı bir bedene sebep oluyor. Böylece obeziteye bağlı hastalık ve ölüm riski de artmış oluyor.

Tüm bunlar düşünüldüğünde obez/hafif şişman bireylerin, beslenmenin sağlığı önemli derecede etkilediği bilincinde olmaları, diyetisyen kontrolünde yeterli ve dengeli bir diyetle kilo kaybetmeleri gerekmektedir.

Beni sosyal medyadan takip etmek için aşağıdaki bağlantılara tıklayınız.

https://www.instagram.com/dyt.kubrazeydanli/

https://www.facebook.com/DiyetisyenKubraZeydanli/

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.