SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Dünyan Kaç Bucak?

Memlekette döviz almış başını yürümüş, geçim sıkıntısının, diplomatik savaşların, doğa katliamlarının ve insan, hayvan zulmunün tam ortasındayken, dünya etrafımızda başdöndürücü bir hızla dönerken, “Yoga da neyin nesi?” diyebilirisiniz.

Sarsıcı zamanlardan geçiyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemlerde, bireyin iç huzuru, etrafındakilerle etkileşimi darbe almış olabilir. Olan bitene kendimizi kaptırmış, ümitsizliğe kapılmış olabiliriz.

Önce durum tespitinden başlayalım:

Sürekli sosyal medyada gündemi veya gündemle alâkasız hesapları mı takip ediyorum?
Konsantre olmakta zorlanıyor muyum?
Nefes alamadığım hissine sıkça kapılıyor muyum?
Daha mı asabiyim?
Genel olarak mutsuzluk ve ümitsizlik duygum baskın mı?
Geceleri uyuma sorunu veya gündüz uyuklamalarım var mı?
Daha az mı gülüyorum?
Yalnızlık duygum derinleşti mi?
İştahımda belirgin bir değişiklik var mı?

Tüm bu göstergeler sizin desteğe ihtiyacınız olduğunu gösterebilir. Bazen, düzenli olarak yakın arkadaşlarla dertleşmek, doğada daha çok vakit geçirmek ve spor yapmak da, ruhu arındırıp şifalandırabiliyor.

Yoga eğitmenleri hekim değildirler ve tıbbî çözüm önerme gibi bir yetkileri yoktur. Ancak Yoga’nın, psikolojik destek alan veya alma durumunda olan kişilerin iyileşme sürecine ivme kazandırdığı bir gerçek. ABD’de tıbbî tedavilerin yanında Yoga, doktorlar tarafından destekleyici unsur olarak kabul edilmeye ve hatta, reçetelere yazılmaya başlandı. Yarın öbür gün, doktor reçetemizin üzerinde “3 ay boyunca günde 1 kez Yoga” şeklinde ibareler görmemiz, çok da uzak bir hayâl değil.

Yoga’nın size zor zamanlarda sunduğu faydalardan kısaca bahsetmek istiyorum:

Fiziksel Aktivite: Dışarı hiç çıkacak gücümüz yokken, kendimizi dışarı atıp biraz yürüyüş yaptıktan sonra, “iyi ki çıkmışım” demeyen kimse yoktur herhalde. Özellikle kolunuzu kıpırdatmak istemediğiniz zamanlarda, kendinizi dışarı atmalısınız. Temiz havada yürüyüş iyidir, doğdada yürüyüş daha da iyidir, açık havada Yoga en iyisidir. Yoga’da telkin vardır, telkinle birleşen friziksel aktivite öğrenciye yorucu gelmez. Fiziksel aktivite ile endorfin ve serotonin (mutluluk) hormonlarının arttığını artık herkes biliyor. Yoga, sadece bu hormonların yüksek seviyelere gelmesini değil, aynı zamanda eterik beden dediğimiz enerji bedenimizin de akışkan hale gelmesini sağlıyor.

Farkındalığın gelişimi: Moralimizin bozuk olduğu zamanlarda merkezimizi kaybetmeye meğilliyizdir. Görecelik kavramı erozyona uğrar, neyin önemli, neyin gereksiz olduğunu gözden kaçırır, her şey bir büyüteçin altındaymışcasına devasa ve ağır gelir. Yoga, yaygın inancın aksine, gerçeklikle bağınızı tekrar kurmanıza yardımcı olur. Elmalarla armutları ayırmanızı sağlar. Yaşamınızda olan bitenleri “gerçekten üzülecek şeyler” ile “şükürler olsun” arasında tasniflemenizi sağlar. Teslimiyet ve şefkat duygularına odaklanarak, “tepkisel zihin”den “akılcı zihin” paradigmasına geçirir.

Nefes eğitimi:Nefes konusu çok uzun ama kısaca özetlemek gerekirse, mutsuz anlarımızda normal kapasitemizden çok daha az nefes alırız. Akciğerlerimizi 1/3 oranında kullanırız. Bu sebepten dolayı sırtımız hafif kambur, omuzlarımız düşüktür, başımız dik duramaz. Bedensel değişimler –iyi veya kötü- ruh halimizi etkiler. Başı sürekli aşağı doğru eğik mutlu bir insan gördünüz mü siz hiç? Ben görmedim.

Sığ nefesler akciğerlerin hemen altındaki diyafram kasının atıl kalmasına sebep olur, bu da PSOAS kasımızın kısalmasına sebebiyet verir. Çok teknik detaylara girmek istemiyorum ama PSOAS kası, üst ve alt bedenimizi birbirine bağlayan en uzun kasımızdır. Ve işin püf noktası şu: PSOAS kası kısaldıkça, güvende olma duygumuz körelir, kendimizi sevgisiz, yorgun hisseder, özgüvenimiz olumsuz etkilenir. Yani, kaygılı, sinirli ve mutsuz olmamız sebebiyle doğru düzgün nefes alamadığımızdan, vücut kaslarımız beynimize yılgınlık mesajı verir.

İşin güzel tarafı da şöyle: moraliniz bozuk olsa dahi, nefes ve kas farkındalığını belirli bir şekilde yükselttiğinizde, beyninize olumlu mesajlar göndermiş oluyorsunuz. Bedeninizdeki bu değişiklikler kısa vadede beyninizin düşünme şeklini olumluya çeviriyor. İşte Yoga’nın mücizevi şifası da burada başlıyor.

Durmak: Başdöndürücü bir dünyada her şey çok hızlı gelişir. Takip etmekte zorlanır, sıklıkla “hayatı ıskaladığımız” hissine kapılırız. Dünya etrafımızda durmadıkça, biz de duramayız. Oysa Yoga bize “durmayı” öğretir. Bir minderin üzerine çıktığınızda 90 dakika süresince, veya düzenli bir meditasyon pratiğiniz varsa, dünya son sürat etrafınızda dönse de sizin dünyanız durabilmeye eğitiliyordur. Düzenli pratikle, dünya kaç bucak olursa olsun, sizin dünyanız Yoga ile tek bucak olarak kalabiliyor.

Sonuç olarak, zor zamanlarınızda illa ki ve özellikle Yoga yapın. Canınız istemese de, kendinizi bir Yoga merkezine yazdırın ve tek yapmanız gereken ilk derse gitmek olsun. Gerisini Yoga’nın kadim bilgeliğine bırakabilirsiniz …

Namaste.

ARYA Esra E. Karaosmanoğlu

« Acemi Yogi »

YogaChiEsra@gmail.com

Yazının devamı...

Yogacılar, Öz Yogacılar ve Daha da Öz Yogacılar

Yoga yolunda biraz ilerlediyseniz, kendinizi kaçınılmaz olarak bu tartışmanın içinde bulacaksınız : «Gerçek Yoga» nedir ?

Bu sorunun kaynağında elbette Yogacılar arasındaki karmaşa var. Batı dünyasında, Yoga öğretisinin verildiği yerler artık ticarethanelere dönüşmüş durumda. Zamana yayılması gereken bu öğreti, ne yazık ki ilk kaygıları ticarî olarak hayatta kalmak olan kişiler tarafından veriliyor. Yani en baştan, Yoga feslefesi ile ters düşebilecek bir zeminde bu kadim bilgi birileri tarafından “paylaşılmaya” çalışılıyor.

Elbette, bu merkezler de tüketim toplumuna uygun bir Yoga oluşturmak zorundalar. Aksi taktirde herhangi bir ticarethane gibi, kısa sürede iflas ederler. Tüketicinin ihtiyaçlarına cevap veren dersler oluşturulmak zorunda kalınıyor. Bu sebeple de Yoga’nın feslefesine biraz hakim olanlarla diğerleri arasında, «öz yogacılar» ve «fasülyeden yogacılar» tartışması çıkmış durumda. Biri diğerini yüzeysellikle küçümserken, diğeri ötekini modern hayata ayak uyduramamakla suçluyor.

Yoganın muhteşem dönüşüm gücünü düşündüğünüzde, bu konulara teyet geçilmesi gerçekten de çok yazık. Camia dedikodusundan öteye gitmeyen bu tartışma masaya yatırılmıyor hiç. Oysa konuşmak gerek… Fiziksel egzersizlere indirgenmiş bir Yoga, yarı çıplak uygulayıcıların “Yoga” adı altında sergilediği görüntüler –hayır çıplaklığa bir diyeceğim yok da, Yoga bu işin neresinde?, modern müzikle harmanlanmış deneysel dersler, bu kadim bilgiden kişileri uzak tutuyor gibi görünebilir. Ancak 14 yıllık Yoga eğitmenliği hayatımda, doğru bilgiye ulaşmak isteyen öğrencinin her zaman geleneksel öğretiye bir şekilde ulaştığına tanık oldum. Tüm bu batılı kargaşanın içinde, daha anlamlı bir Yoga tarzını illa ki buluyorlar. Ve gelişim onlar için, bu yoldan devam ediyor…

Diğerleri için önyargısal davranmaya hiç gerek yok. Bu hem bir üstünlük göstergesinden başka bir şey olmaz, hem de insanların gerçekten hoplayıp zıplama, kafayı dağıtma ihtiyaçlarını görmezden gelmek anlamına gelir. Nihai hedef, herkesin bireysel mutluluğu ise, neden bu yol da, başka bir yol değil? Yoga’nın spiritüel tarafına odaklanan her insan, er ya da geç geleneksel olmayan uygulamaların geçici bir mutluluk sunduğunu anlayacaktır. Ve nasipse eğer, daha yüksek bir bilinç seviyesi gerektiren farklı bir Yoga’ya yönelecektir.

Dolayısı ile «öz yoga» veya «çakma yoga» değil de, sadece «Yoga». Önyargılardan arındırılmış Yoga. Herkesin ihtiyacına kıymet veren Yoga. Her insanı kucaklayan Yoga.

Namaste.

ARYA Esra E. Karaosmanoğlu

« Acemi Yogi »

YogaChiEsra@gmail.com

Yazının devamı...

Rişikeş ve Uluslararası Yoga Festivali

BÖLÜM 2 : Uluslararası Yoga Festivali

Hindistan’ın Rişikeş şehri 2004’te hayatıma girdi. Sonrasında 2016 yılında bir daha gitme şansım oldu. O sene, üç hafta gibi uzun bir süre bir Aşram’da (1) kaldım. Otuz yıl öncesinde sadece elli kadar oturanı olan şehir, artık Yoga’nın dünyaca ünlü merkezi olmuştu bile.

2016’dan beri her sene, Mart ayının ilk haftasında düzenlenen Uluslararası Rişikeş Yoga Festivali’ne katılıyorum. Dünyanın her yerinden Yoga eğitmenleri ve öğrencileri Rişikeş’e akın edip, yoğun bir Yoga haftası geçirme şansına sahip oluyorlar.

O tarihlerde, şehrin birçok yerinde birden fazla Yoga organizasyonu mevcut ama en bilineni şüphesiz Partmarth Niketan Aşram’ın düzenlediği festival. Bir hafta süresince, sabah 4’ten akşam 10’a kadar dilediğiniz etkinliğe katılıp, ilginizi çeken uygulamaları deneyimleme fırsatınız oluyor.

Karşılığında ciddi paraların verildiği her hizmette olduğu gibi, Uluslararası Yoga Festivali de tüketim toplumuna cevap verir bir şekle bürünmüş durumda. Harika bir çeşitliliğin yanında, ve dünyaca ünlü Yoga’nın « rock yıldızlarını » görme ve tanışma imtiyazı haricinde, Uluslararası Yoga Festivali bir süredir Yoga yolunu uzun süredir takip edenler için zayıf bir içerik sunuyor. Yoga’nın sadece fiziksel, deneysel ve kutlama yanlarının öne çıkarıldığı etkinlikte, Yoga’nın felsefesi, etik kuralları ve yaşam öğretileri gölgede kalıyor. Belki de bu konular, ticarî formata uygun olmadıklarından festival dışı tutuluyor, bilemiyorum…

Ayrıca, festivalde çok az sayıda Hintli Yoga eğitmeninin olması bir başka çelişki. Uluslararası Yoga Festivali, yabancıların Hindistan’a gelip, yabancılardan Yoga « öğrendikleri » bir platforma dönüşmüş halde! Olayın anlamsızlığı apaçık ortadayken, buna rağmen, sunulan ders çeşitliliği, özgürlük ve kutlama havası, her geçen yıl daha da fazla katılımcı çekiyor.

Hintli geleneksel Yoga eğitmenlerinin çoğu, « gerçek Yoga »nın ticarî kaygılara feda edilmiş olmasından dolayı bu festivale katılmayı reddediyor. Bakış açılarını anlasam dahi ben olaya bu kadar katı bakmıyorum. Sonuçta gerçek veya değil, Uluslararası Yoga Festivali, daha anlamlı bir dünya arayışında olan birçok insanı bir araya getiren güzel bir etkinlik. İnsanlar buraya gelip eğleniyorlar, gülüyorlar, şarkı söyleyip dans ediyorlar. Hayatı, kardeşliği, nefes almayı kutluyorlar… Evlerine biraz daha mutlu bireyler olarak dönüyorlar ve kim bilir, belki kendi ülkelerinde de minicik bir fark yaratacaklar. Ayrıca, belki de yüzeysel denebilecek bir kapının açılmasıdır insanlara daha derin bir feslefe arayışına girmelerini sağlayan.

Her yozlaşmanın getirileri her zaman vardır. Yoga camiasında da bunu görebiliyorum. İnsanlar böyle festivallere katıldıkça, daha derin bir Yoga arayışına giriyorlar. « Gerçek Yoga » sadece dünya barışı için dans edip, şarkı söyleyerek birbizimize sarılmamız ve ara sıra bir iki Yoga duruşu yapmak olmamalı diyen insanlar gittikçe çoğalıyor. Her gidişimde bunu daha iyi görebiliyorum. Her seferinde Rişikeş’in farklı yerlerinde, başka Yoga festivallerinin de organize ediliyor olması, bu yolda daha rafine, daha gerçek, daha anlamlı ve gelenkesel bir Yoga arayışına sunulan birer cevaptır.

Namaste.

Esra E. Karaosmanoğlu

« Acemi Yogi »

YogaChiEsra@gmail.com

Yazının devamı...

Rişikeş ve Uluslararası Yoga Festivali

BÖLÜM 1 : Rişikeş, 30 sene önce ve şimdi

Her yıl Mart ayının ilk haftasında, Hindistan’ın Rişikeş şehrinde Uluslararası Yoga Festivali düzenlenir. Rişikeş, Himalaya dağlarının eteklerinde olan küçücük bir şehir. Bugünlerde tüm dünyada Yoga’nın Mekke’si kabul ediliyor.

Oysa bundan 30 yıl önce, Rişikeş çok farklı bir yerdi. O zamanlarda buraya spiritüel yolculuğu için gelmiş ilk yabancılardan dinlediğim kadarıyla, Rişikeş’te toplam 50 kişi ya varmış ya yokmuş. Guru arayışındaki ilk yabancıların kalacakları yerler falan yokmuş. Çoğu, şehrin ortasından geçen kutsal Ganj nehrinin kıyılarında kendilerine kuytu bir döşek yaratmak zorunda kalmışlar. Katıldığım bir sohbette, Rişikeş’e gelen ilk yabancılardan biri olan adanmış bir kadın şöyle demişti : « !». O zamanlarda sıcak su olmadığından, buz gibi ve canlandırıcı Ganj suyu ile yıkanmak varken, sıcak su ile banyo yapmak çok anlamsız görünmüş olmalı yerel halk için.

Sevgili Hocam Adnan Çabuk ile Rişikeş’e ilk defa geldiğim 2004 yılında tek tük Aşram’lar (1) belirmeye başlamıştı. Az sayıda yabancı vardı yine ama şehirde bir hareketlilik sezinlemeye başlıyordu insan. İlk gelişimde bile bu şehir büyülemişti beni. Hem Rişikeş’in fevkalade pratik ve güzel olması, hem de birçok spiritüel çalışmaların asırlardır bu bölgede yapılıyor olması, şehre çok farklı bir hava veriyordu. Az insan vardı, her taraf yemyeşildi. Hava mis gibi pırıl pırıldı. Himalayaların eteklerinde olmanın keyfini akciğerlerinizde hissedebiliyordunuz. Birkaç dükkan vardı, şimdiki gibi Ganj’ın her iki kıyısı tıka basa turistik dükkanlarla dolu değildi. Hatırlayabildiğim kadarıyla, sürekli dolaşılan yerde bir iki kafe vardı, o kadar.

Şimdi ise her şey çok farklı.

Aşram’lar mantar gibi her iki adımda bir türemiş. Kalabalıktan yürünmüyor, abuk sabuk yoga kursları her yerde. Hızlandırılmış aydınlanma seremonilerinden tutun, yoga veya tinsellikle hiç alakası olmayan etkinliklere kadar, Rişikeş her şeyin serbest olduğu bir yer haline gelmiş. Ve bunu da orayı keşfeden yabancılar yaptılar çoğunlukla. Hatta birkaç yıldır, Hindistan sınırlarını da aşan bir uluslararası yoga festivali dahi bu küçük şehirde organize edilmeye başlandı.

Yazının 2. bölümünde, Uluslararası Yoga Festivali’nden artıları ve eksilerinden bahsedeceğim.

Namaste

Esra E. Karaosmanoğlu

« Acemi Yogi »

Yazının devamı...

Aşram'lar, Yoga'nın Dergahları

Bir konuşmasında Prem Baba (*) « » demişti.

Yoga’nın ister istemez şekillendirdiği hayatlardan bahsediyordu. Erken yatmak, erken kalkmak, düzenli pratiği aksatmamak, günlük eylemlerde Yoga halinde kalabilmek, vs. Bir başka ifadeyle, Yoga yolundaki sürekli çaba halini işaret ediyordu.

Kargaşalı ve gürültülü metropol hayatlarında öz disiplini bulmak hiç de kolay değil. İş hayatı başlı başına bizi Yoga yolundan çıkaran bir uğraş. Doğadan uzaklaşmamızı, insanların birbirlerine ve canlılara karşı acımasızlığını, sağlıksız yemekleri, hava ve ses kirliliğinden hiç bahsetmiyorum bile.

Aşram’lar, yani Yoga’nın dergâhları, tinsel yolculuğunuzda sizi destekleyen ortamlar sunar. Aşram’larda bireyin kendini dinlemesi daha kolaydır zira her şey düzenli ve sürprizsizdir. Sabahları gün doğmadan çan sesi ile kalkılır. Genellikle 05:00’te... Meditasyon dersinden sonra Yoga dersine katılınır, sonra birlikte kahvaltıya oturulur. Günün ortasına kadar geçen boş zamandan sonra yine çan sesi öğle yemeğini duyurur. Sonrasında meditasyon, Yoga ve felsefe dersleri olur ardı ardına. Son dersten hemen sonra ise erken bir akşam yemeği yenir ve gün genelde 21:30 – 22:00 gibi biter.

Aşram’da her şey bellidir, düzenlidir. Çan her gün aynı saatte çalar, aynı saatte yemeğe oturulur, aynı saatte dua edilir. Katılınabilecek dersler tekdir, çeşitlilik yoktur.

Tekdüze gibi görünen bu yaşamın oluşturulması aslında kişinin kendi içine dönebilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Dua, yemek ve ders saatleri belli olunca, tinsel gelişiminizden başka ilgilenmeniz gereken bir şey olmuyor. Aşram’daki görevliler size konaklama, yemek ve ders sağlıyorlar. Sabah alarmınızı onlar çalıyor, hocalarınızı onlar organize ediyor. Size sadece öğretiyi almak, pratik yapmak –çok çalışmak- ve kendi içinize dönmek kalıyor.

Kendinize odaklanma yolculuğunuz sadece Aşram’ın sundukları ile desteklenmiyor. Oraya sizin gibi gelen bireylerin de kendi içlerine dönme çabasında olmaları, tinsel yolculuklarında cevaplar aramaları veya sadece kişisel pratiklerini uyguluyor olmaları, etrafınızda sizi destekleyen elverişli enerjiler yaratıyor. İşte bu yüzden de Aşram hayatı bireysel pratiğinize ivme kazandırmanın en kuvvetli yolu bence.

Elbette er ya da geç, yaşadığınız şehre geri dönmek zorunda kalacaksınız. Şehrin göbeğindeki evinizde, Aşram’daki düzen ve olumlu etkenler olmaksızın spiritüel yolculuğunuza devam etmek için çaba harcayacaksınız. Her gün, işinizle, trafikle, hava kirliliği ile, insanların saldırganlığı ile savaşmak zorunda kalacaksınız. Düzenli pratiğinizi aksatmamak için birçok fedâkarlık yapacak, bazen de yapmamayı seçeceksiniz. Tinsel gelişiminizi sürdürmek için bir Aşram’da olduğundan çok daha fazla gayret sarfedeceksiniz. Bu yüzden Prem Baba « » diyor.

Aşram’da alışık olmadığınız bir hayat tarzına ayak uydurmaktan tutun, metropol hayatında bireysel pratiğinizi aksatmamak için verdiğiniz her türlü mücadele, hepsi Yoga’dır.

Malum, uzun süreler Aşram’larda kalamıyoruz. Ancak senede bir veya iki kere en azından, birer haftalık süreler için de olsa, kişisel gelişimine öncelik veren her bireyin bir Aşram ziyaretinin olması gerekir diye düşünüyorum. İşyerinizden 5 gün izin alıp, iki hafta sonunu da birleştirdiğinizde, neredeyse 10 günlük mis gibi bir Aşram deneyimi yaratabiliyorsunuz. Aşram hayatına zaman ayrılması, « gerçek » hayata geri döndüğünüzde ihtiyacınız olan disiplini, motivasyonu ve ilhamı, kesinlikle uzun bir süre boyunca sağlıyor.

Aşram hayatını Türkiye’de de deneyimleyebileceğiniz gibi, ülkemize yakın olan Avrupa şehirlerinde ve elbette Asya’da da yaşamanız mümkün. Sadece karar vermeniz, sebat etmeniz, bir hafta için önceliğinizi kendinize doğrultmanız gerek.

Gerisini zaten Evren size cömertçe sunacaktır…

Namaste.

(*) Prem Baba :

Esra E. Karaosmanoğlu
« Acemi Yogi »

Yazının devamı...

Hindistan'a İlk Defa Gitmek

Önümüzdeki hafta Hindistan yolcusuyum.

Her sene yaptığım gibi, yılın bu ayında rotam yine Rişikeş şehri. Himalayaların eteklerinde küçücük bir şehir. Her yıl Mart ayının başında Uluslararası Yoga Festivali’ne ev sahipliği yapıyor.

Bu yıl şeytanın bacağını kırıp, az sayıda yoga öğrencimi ve birkaç dostumu götürmeye cesaret edebildim. Aralarında bazıları ilk defa Hindistan’a gidiyor. Onlardan daha çok, ben heyecanlıyım : Acaba benim gibi bu ülkeye aşık olacaklar mı? Acaba sevecekler mi her şeyini? Acaba hasta olacaklar mı? Acaba, acaba, acaba…

Çünkü Hindistan’a ilk defa gitmek, rus ruleti oynamaya benzer. Ya âşık olursunuz, ya da nefret edersiniz.

Arası yok.

Birlikte seyahat edeceklerimi hazırlamaya çalışıyorum orada tanık olabileceklerine, ama sanırım sözler, anlatılar, imgelemeler, hiçbiri Hindistan’ın ne kadar değişik, ne kadar farklı bir ülke olduğunu ifade etmeye yetmiyor.

« » deseniz, öyle bir pislik şu yaşınıza kadar görmemişsinizdir.

« » deseniz, o da olmaz, varını yoğunu size büyük bir cömertlilikle sunan, o derece mütevazı insanlarla daha önce hiç karşılaşmamışsınızdır.

« » deseniz, saatlerce Ganj Ana’ya sunulan duaları şimdiye dek hiç görmediğinizden, nasıl bir şey olduğunu hayâl bile edemezsiniz.

« » deseniz, o da yardımcı olmayacaktır turuncuların, sarıların, kırmızıların, pembelerin birbirleri ile âhengini anlatmaya.

O yüzden, Hindistan pek anlatılabilen bir ülke değil. Kişisel deneyiminizden sonra ancak, kalbinizde yer edinip edinmeyeceğine karar verebilirsiniz.

Bir de seyahat sonrası ciddi bir çıkmazla karşı karşıya kalma olasılığınız var. Benim gibi ülkeye âşık olursanız, seyahat planlarınızı hep Hindistan’a göre yapar durursunuz ! Sanki koskoca yerkürede başka memleket kalmamış gibi.

Ama sahiden, yerkürede başka BÖYLE memleket yok ki ! « ! » işte .

Esra E. Karaosmanoğlu

« Acemi Yogi »

14 Şubat 2018

YogaChiEsra@gmail.com

Yazının devamı...

İki Yüz Saatte Yoga Eğitmeni Olma(ma)k

Yoga camiasında olanlar bilirler, küresel yoga topluluğunu temsil etme iddiasında olan, adlarıyla bir eğitmenlik Yoga sertifikasyon sistemi oluşturmuş ve kendilerinin kâr amacı gütmeyen birer oluşum olduğunu söyleyen uluslararası birkaç dernek var. Bu derneklerden sertifikanızı aldığınızda –buna «Yoga Sertifikasyonu» veya « YS » diyelim- Yoga eğitmeni olmuş addediliyorsunuz ve dünyanın birçok yerinde eğitmenlik yapmaya başlayabiliyorsunuz.

Yoga merkezlerindeki eğitmenlerin neredeyse tamamı YS onaylı eğitmenlik sertifikasına sahiptir. YS onaylı Yoga eğitmenlik sertifikalarının çoğu, 200 saatlik bir programı takip etmek suretiyle alınabiliyor. Türkiye’de bu eğitimi verenler, düşünebileceğinizin aksine, yabancı değil. Türkiye’de daha önce YS sertifikası almış herhangi bir eğitmen, YS sisteminde 200 saat ders verdiği öğrencilerine YS onaylı sertifika verebilmektedir. Bu kursların bedeli de, birkaç bin TL gibi oldukça yüksel bir rakam.

Şimdi şöyle düşünün. 200 saatini, yani 8 tam gününü yoga eğitimine vermiş olan bir kişiye siz, en değerli hazineniz olan sağlığınızı emanet ediyorsunuz. Örnekleme yapmak gerekirse, 8 gün muhasebe eğitimi almış birisine holdinginizin hesaplarını emanet eder misiniz ? 8 gün tıp eğitimi görmüş birisine çocuğunuzu teslim eder misiniz? 8 gün aşçılık eğitiminden geçmiş birisine herhangi bir restoranın mutfak şefliğini verir misiniz?

Hayır, bunların hiçbirini yapmazsınız.

Ama işte 200 saatlik bir eğitimden geçmiş olan herhangi birisine bedeninizi, fiziksel ve ruhsal sağlığınızı emanet etmek durumunda kalabiliyorsunuz. Yoga çok ciddiye alınması gereken bir iş. Ehil olmayan bir eğitmenin –istediği kadar YS onaylı sertifikası olsun- insanlara geçici veya kalıcı hasarlar verme olasılığı azımsanmayacak kadar yüksektir. Ne yazık ki Yoga’nın bilincinden, öğretilerinden ve hayata dair pratik önerilerinden bir haber hocalar Yoga merkezlerinde mantar gibi türedi.

Yoga eğitmenlik sistemi her zaman böyle değildi.

Veda’ların zamanına dayanan bir uygulamaya göre, Yoga’nın yayılmasına aracı olacak kişiyi, ustası uzun süre gözlemlerdi. Öğrenci seneler boyunca ustasının yanında karşılık beklemeden hizmet eder, usta da bu süreçte öğrencisinin ahlakî ve kişisel niteliklerini gözlemlerdi. Işık gördüğü çıraklara öğretiyi verir, Evren’e ve insanlığa yararı olmayacak kişileri ise yolundan usulca ayırırdı. Bu sistemin adı «Gurukula» sistemiydi. Bir öğrenci, ancak ustasının yanında 12 yıl kaldıktan sonra Yoga’yı öğretmeye ehil görülürdü. Bu sistemde fiziksel meziyetler önem skalasının en altlarındaydı. Ezoterik bir öğreti olan Yoga, böylece damla damla ustadan öğrenciye akıtılırdı.

8 gün boyunca Yoga eğitimi görmüş bir bireye «usta» denemeyeceği gibi, YS gibi, tüketim toplumuna ayak uydurmuş ve Yoga’nın felsefesinden tamamen uzaklaşmış oluşumlara da çekinceyle yaklaşmak gerekir. Günümüzdeki Yoga eğitmenliği ne yazık ki «Parayı ver, YS onaylı sertifikanı al» düşüncesinden ibaret. Etraf Yama ve Niyama’lardan bir haber «eğitmenlerle» dolu. Ben bu kişilere «Yoga eğitmeni» yerine «beden terbiyecisi» demeyi yeğliyorum, ki o da saygıdeğer bir uğraş (ama Yoga değil).

Elbette kentsel yaşamın baş döndürücü hızında 12 sene bekleyerek Yoga eğitmeni sıfatını kazanmak gerçekçi olmaz. Ancak Gurukula dediğimiz bu sisteme daha yakın ekoller halâ mevcut.

Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım. Ben hocam Adnan Çabuk’tan Gurukula sisteminde bu mucizevî öğretiyi aldım. O zamanlar, böyle bir sistemin içinde olduğumu bilmiyordum. Farkında değildim. Yıllar boyunca Hocamın derslerine gidip gelirken, toplantılara katılırken, Yoga dahilinde ve haricinde görüşmelerimiz olurken, Hocamın dikkatli gözetiminde olduğumu hiç fark etmemiştim. Söylediğim her söz, gerçekleştirdiğim her eylem, dışarıya aktardığım her düşünce en küçük detayına kadar meğer tartılıyormuş. Gerek derslerde, gerek ders dışında, gerekse aşramda kendisiyle çokca zaman geçirdikten sonra, Hocam aramızdan birkaç kişiye eğitmen olabileceğimizi söylemişti. Ve sonrasında eğitmenlik sürecinden geçtikten sonra sertifikamı almıştım. Hoca-eğitmen ilişkisi asla burada bitmedi. Ne mutlu ki yıllardır Hocamdan aldığımız eğitimim devam ediyor.

Elbette Hocam da modern zamanlara ayak uydurmak zorunda kaldı ve daha kısa bir modülle şimdilerde eğitmenlik kursları açıyor. Ancak bu kurslar en az 500 saatlik çok ciddi bir öğreti içerdiği gibi, eğitmen adayının ahlakî ve kişisel nitelikleri, hizmet anlayışı ve yardımseverliği de değerlendiriliyor. Sürecin sonunda yazılı, sözlü ve uygulamalı zorlu sınavlar var ve herkes de bu sınavları ne yazık ki veremiyor. Sınavlardan geçemeyen bir sonraki dönemlerde rüştünü ıspatlamak zorunda kalıyor.

Kendi hocamın haricinde Gurukula sistemini benimsemiş başka ekoller de mevcut. Bunların arasında aklıma ilk gelen Iyengar Yoga eğitmenlik sistemi. Bu okuldan mezun olmak, kişinin ortalama 5-6 yılını alabiliyor. Burada da usta, öğrenci adayını belirliyor (tam tersi değil). Yani bu sistemde parayı bastıran öğretiyi alamıyor. Usta, en az 3 sene boyunca ve ortalama haftada 3 kere derse gelen öğrenciler arasından seçim yapıyor. En az 2-3 yıl süren bir eğitim sürecinden sonra kişi sınava giriyor. Sınavı yapanlar arasında öğrencinin kendi hocası bulunmuyor hiçbir şekilde. Tam bağımsız bir değerlendirme yapabilmek için, hakem veya moderatörler bambaşka Iyengar Yoga merkezlerinden geliyor. Bu zorlu sınavdan da geçemeyenlere sıkça rastlanabiliyor.

Her 200 saatlik YS eğitiminden geçen kişi «kötü» bir Yoga hocası olarak görülemeyeceği gibi, her Gurukula sisteminden gelen eğitmen «iyi» olacak diye bir kural elbette yok. Ancak deneyim, Yoga’nın altın anahtarı. 200 saatlik YS onaylı sertifikası olsa bile, eğitmeninizi, birkaç senedir adanmış bir şekilde ders veriyor olanlar arasından seçin.

Ve şu soruyu her zaman kendinize sorun: en değerli hazinem olan sağlığımı 8 günlük Yoga eğitiminden geçmiş bir kişiye emanet etmek ister miyim?

Esra E. Karaosmanoğlu

"Acemi Yogi"

25 Ocak 2018

YogaChiEsra@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.