SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Alışkanlıklarınızı Değiştirin

Evet 2018’i acısıyla, tatlısıyla arkamızda bıraktık. Önümüzde 365 günlük yepyeni bir yıl var. Yeni yılda kendinize yapacağınız en büyük yatırım sağlıklı beslenme ve spor yapmak olsun. Bunun için büyük adımlar, büyük hedefler koymaya gerek yok. Ufak adımlarda 1 yılın sonunda büyük başarılar elde edebilirsiniz.

Yeni yılda sağlıklı yaşam için kazanmanız gereken 10 alışkanlık;

1) Güne su ile başlayın.

Vücudumuzun ortalama %60-70 i sudan oluşuyor unutmayın. Metabolizmanızı hızlandırmak, rahat kilo vermek ve böbrek sağlığınız için su en temel içeceğiniz olmalı.

2) Her gün 1 kase salata!

Evet kalp sağlığı için, bağırsak sağlığı için sebze tüketimi önemli. Özellikle diyet yaparken kabızlık sorunu yaşamamak ve doygunluk sağlamak için salatayı sofranızdan eksik etmeyin.

3) Daha fazla meyve tüketin.

Son yıllarda vejeteryan beslenme trendinin artması ile birlikte gündemde olan meyveler en temel vitamin kaynağımız. Özellikle kış mevsiminde gripten korunmak için C vitamini içeren meyveleri günde 1 porsiyon tüketmeye dikkat edin.

4) Slow food (yavaş yemek yeme) akımına katılın.

Yapılan bir çalışma sadece yemek yeme hızınızı azaltarak 1 yılda 2 kilo verebileceğinizi gösteriyor.

5) Kalp ve beyin sağlığınız için her gün kuruyemiş tüketin.

Dünya Sağlık Örgütü sağlıklı yaşam için her gün 30 gram kuru yemiş tüketimini öneriyor. Kuruyemişlerin kavrulmamış olması içindeki yararlı yağların zarar görmemesi açısından önemli.

6) Haftada 150 dakika egzersiz.

Haftada 5 gün 30 dakika yürümek kalp sağlığının yanında kilo kontrolünde, diyabetten korunmada, kanserden korunmada çok çok etkili. Günümüzde yoğun çalışma saatleri nedeniyle hafta sonu 2 gün yapılacak 60-75 dakikalık yürüyüşlerinde yeterli olacağı gösterilmiştir.

7) Paketli gıdalardan uzak durun.

Evet biliyorum hepimiz tatlı, cips, çikolata düşkünüyüz. Ama şu anda yaşadığımız dünya çok fazla kanserojen madde içeriyor ve paketli gıdalarda katkı maddeleri açısından zararlı. Bu hiç tüketmemeniz anlamına gelmiyor ama haftada 1 günden fazla tüketmemeye dikkat edin. Sevdiğiniz tüm yiyecekleri evde hazırlayabilirsiniz unutmayın.

8) Kırmızı eti haftada 200 gramdan fazla tüketmeyin.

B12 ve demir açısından zengin olan kırmızı etin fazla tüketimi kanser oluşum riskini arttırıyor. Bu nedenle haftada 2 gün 100 er gram ve ızgara olacak şekilde tüketmeye çalışın.

9) Daha fazla balık tüketin.

3 tarafı denizle çevrili bir ülke olarak balık tüketiminde sınıfta kalıyoruz maalesef. Özellikle çocuklarda beyin gelişimi için son derece önemli olan omega 3’ü kış mevsiminde kaynağından almak en ideali. Haftalık 450 gramın üstünde olmayacak şekilde balık tüketimine özen gösterin.

10) Daha çok gülün, daha pozitif olun ve şükredin.

Olumlu düşünmenin hücreler üstündeki etkisini unutmayın.

Sağlıklı seneler..

Yazının devamı...

İntermittent Fasting (Aralıklı Oruç) Diyeti ile Dirençli Kilolara Veda Edebilirsiniz

Son dönemlerin en popüler diyetlerinden birisi "intermittent fasting" diğer adı ile aralıklı oruç. 2016 yılında Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi açlığın tetiklenmesiyle hücrelerin kendini sindirerek yenilenme sağladığı teziyle Nobel Ödülünü kazanmıştı.Bu çalışma sonası semavi dinlerde de yer alan oruç üzerine çeşitli çalışmalar yapılmaya başlandı.

Günlük hayata uygulanması dinlerdeki oruçtan daha kolay ve pratik olan aralıklı oruç diyeti özellikle dirençli kilosu olan kişilerde etkili bir yöntem olabilir. Henüz yeni bir diyet yaklaşımı olduğu için bu konuda çok fazla çalışma yok. İlerleyen dönemlerde etkisini çok daha net gözlemleyebileceğiz.

Gelin şimdi bu diyetin içeriğine bir göz atalım.

Aralıklı oruç sağlık için etkili olan 3 temel faktörü düzenler.
sirkadiyen biyolojinin düzenlenmesi
bağırsak mikrobiyomu
farklı yaşam tarzı davranışları

Aralıklı oruç bağırsak mikrobiyomu üzerinde doğrudan ve olumlu bir etkiye sahiptir:

Azaltılmış bağırsak geçirgenliği
Azalmış sistemik inflamasyon
Bağırsak bütünlüğünü artırarak enerji dengesinin teşvik edilmesi

Aralıklı açlık gece yemek yemeği azaltır, uyku kalitesinin artmasına katkıda bulunur ve insülin direncine, obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalık ve kanser riskini azaltır.

Uygulama aşamaları ve işleyişi
Diyetin işleyiş prensibi açlık süresinin yemek yenilen süreden fazla olmasıdır. Farklı uygulama şekilleri geliştirilmiştir. Bunlar:

16/8 METODU
Bu yöntem Leangains protokolü olarak da bilinir ve fitness uzmanı Martin Berkhan tarafından yaygınlaştırılmıştır. 16/8 metodu, her gün 14-16 saat boyunca aç kalmayı ve günlük yemek yeme sürenizi 8-10 saatle sınırlandırmayı önerir.

Bu beslenme yöntemi aslında akşam yemeğinden sonra hiçbir şey yememek ve kahvaltı atlamak olarak düşünülebilir. Örneğin, son öğünü saat 20:00’da bitirirseniz ve ertesi gün öğlen 12:00’a kadar yemiyorsanız, teknik olarak yemekler arasında 16 saat aç kalıyor yani aralıklı besleniyorsunuz demektir. Sabah kahvaltı yapmayı sevmeyenler için en iyi yöntemlerden birisi.

Genellikle kadınlarda açlık süresinin daha kısa tutulur (14-15 saat). Sabah kahvaltı etmeyi seven insanlar için, alışmak oldukça zor olabilir. Su, kahve ve diğer kalori içeriği olmayan içecekleri içebilirsiniz; açlık hissini azaltmaya yardımcı olabilir.

Yemek seçimi sırasında çoğunlukla sağlıklı gıdaları seçmek tavsiye edilir. Yöntemin ortaya çıkışı sadece fitness uzmanı tarafından belirlenmiştir. Bazı bilimsel çalışmalarda farelere bu yöntem uygulanarak çalışma yapılmıştır.

5: 2 METODU
5:2 diyeti şu şekildedir. Haftanın 5 gün normal, haftanın 2 günü kısıtlı kalori içerir. Oruç günlerinde, kadınların 500 kalori, erkeklerin 600 kalori tüketmesi önerilir.

Bu da sağlıklı bir yetişkinin günlük kalori ihtiyacının yaklaşık 1/4 ‘üne denk gelmektedir.
Bu diyet ayrıca Fast diyet olarak bilinir ve İngiliz gazeteci ve doktor Michael Mosley tarafından popülerleştirilmiştir.

Örneğin, pazartesi ve perşembe günleri hariç, diğer bütün günlerde normal olarak yiyebilirsiniz. 5: 2 diyetini test eden herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.

Haftasonu fazla kalori alan bireyler için ya da gün içinde çok fazla kaçamak yaptığınız günün ertesinde 2 günlük diyeti ugulayabilirsiniz. Ama kilo vermek istiyorsanız 5 günlük süreçtede de sizin için ideal olan kaloriyi almanız gerekmekte.

EAT-STOP-EAT:
Eat-Stop-Eat, haftada bir veya iki kez 24 saat aç kalma bir şekilde yapılmaktadır. Bir gün boyunca akşam yemeğinden sonra diğer akşam yemeğine kadar 24 saat aç geçirilir.
Su, kahve ve diğer kalorik olmayan içeceklere izin verilir. Uygulanması oldukça zor ve tartışmalara açıktır.

Kemirgenlerde yapılan araştırmalar, aralıklı beslenmenin ve normal gece beslenme döngüsünde gıdaların tüketiminin sınırlandırılmasının, metabolik profilleri iyileştirdiğini ve alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı ve kronik hastalıklar gibi obezite ve obezite ile ilişkili durumların riskini azalttığı hipotezini desteklemektedir. Bununla birlikte, insan çalışmalar sınırlıdır. Bu nedenle kısa süreli olarak uygulamakta fayda var.

Vücudun ketozise girmesi bir diğer yan etkisidir. Vücutta uzun süre keton cisimlerinin tutulması yağ, karbonhidrat ve protein metabolizmasında yan etki gösterebilir.

Kimler aralıklı oruç diyeti yapmamalı?
Hamileler
Emzikli anneler
İnsülin hassasiyeti olan bireyler
18 yaş altı bireyler
Tip 1 ve Tip 2 diyabet hastaları
Regli kesintileri yaşayan kadınlar
Çok zayıf kişiler
Düşük tansiyon hastaları
İlaç tedavisi uygulayan hastalar
Geçmişinde ya da hali hazırda yeme bozukluğu olan kişiler

Yazının devamı...

Metabolizmanızı Hızlandırmak İçin Su Tüketin

Tüm zamanlarda insan yaşamının şekillenmesinde en önemli faktörlerden birisi şüphesiz su. Yerleşik ve göçebe yaşamda yerleşim alanları her zaman su kaynaklarının yakınlarında yer almıştır.

İlk doğduğumuz anda vücudumuzun yaklaşık %80-85’i sudan oluşmakta iken bu oran zamanla azalmakta ve %50-60 lara düşmektedir .

Yaşlanma ile birlikte cildin elastikiyeti azalmakta, metabolizma hızı yavaşlamaktadır. Ayrıca susama merkezinin daha az aktif olması ile birlikte su tüketimi de maalesef azalmaktadır.

Peki su neden bu kadar önemli. Öncelikle suyun vücudumuzdaki etkilerini bilmek su tüketimini arttırmamız için motivasyon sağlayabilir bize.

Su;

Hücre ve dokuların yapılarının korunması
Fizyolojik fonksiyonların yerine getirilmesi
Hücre ve dokuların beslenmesi için gerekli unsurların taşınması
Hücre ve dokuların metabolizma artıklarının vücut dışına atılması
Vücut ısısının düzenlenmesi gibi pek çok görevi vardır.

Temel besin maddesi olan suyun tüm bu görevlerinin yanında kilo kontrolü içinde son derece önemli bir yeri vardır.

Yapılan bir çalışmada her öğün öncesi su tüketiminin kilo kaybında önemli bir etkisinin olacağını göstermiştir. Tüketilen her 500 ml suyun metabolizmayı %24-30 oranında hızlandırdığı görülmüştür.

Ayrıca öğünlerden önce tüketilen su doygunluk sağlayacak daha az yemek yemenizi ve böylece farkında olmadan kalori kısıtlaması yapmanızı sağlamaktadır.

Havların soğuması ile birlikte terlemenin azalası ile birlikte su tüketimi maalesef azalmakta ve bu da metabolizmamızın daha da yavaşlamasına neden olmaktadır. Gün içerinde su tüketiminizi arttırmanın en güzel yolu içerisine taze nane, portakal, elma, çilek gibi meyveleri ekleyerek meyve aromalarının suya geçmesini sağlayarak su tüketiminizi arttırabilirsiniz.

İhtiyacımız olan su miktarını nasıl hesaplayabiliriz?

Öncelikle su tüketimi yaş, kilo, egzersiz gibi pek çok faktörden etkilenmekte.

Genel olarak otoriteler gün içinde 2 litre su tüketimini önermekte. Siz bireysel olarak kilonuzu 0,30 mL ile çarparak ihtiyacınız olan su miktarını hesaplayabilirsiniz. Aktif spor yapıyorsanız ek olarak bir miktar daha su tüketmelisiniz.

Suyu sıcak mı tüketmeliyiz soğuk mu?

Soğuk suyla sıcak su arasındaki tek fark, mideyi terk etme hızları. Soğuk su mideyi 20 dakikada terk ederken, sıcak su 80 dakikada terk etmekte.. Yani sıcak su içtiğinizde kendinizi daha dolu hissediyorsunuz ve durum besin alımınızı etkiliyor olabilir.

Yapılan bazı çalışmalar ise vücudun soğuk suyu vücut sıcaklığına getirmek için ekstra kalori harcadığını söylüyor. Ama bununla ilgili çelişkili çalışmalar var ve net bir şey söylemek şu an için doğru değil.

Önemli olan suyu ne zaman, nasıl, ne şekilde tükettiğiniz değil günde en az 2 litre tüketmeniz.

Hangi durumlarda çok su içmek önerilmelidir? Fazla su içmenin zararları var mıdır?

Vücudun su kaybettiği durumlarda (ateş, ishal, kusma gibi) bunu yerine koymak önemlidir. Bu gibi durumların dışında su alımını artırması gereken kişiler böbrek taşı olan hastalardır. Yeni taşların oluşmasını önlemek ve atılımını kolaylaştırmak için günlük idrar miktarı 2 litrenin altında olmayacak şekilde 2.5-3 litre su alınmalıdır.

Böbrek taşı oluşumuna eğilimli kişilerde az su içmek böbrek taşı oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Buna karşın; kronik böbrek yetmezliği hastalarında aşırı miktarda su tüketmek zararıdır ve hiponatremi denilen ve beyin ödemine yol açabilen tehlikeli bir tabloya neden olabilir. Aynı durum kalp yetmezliği olan hastalarda da geçerlidir.


Instagram: dyt.ezgidilanseker

youtube: beslenme günlüğü

Yazının devamı...

Kış Aylarında Yavaşlayan Metabolizmanız İçin Yapmanız Gerekenler

Evet kış geldi,havalar soğudu, film geceleri başladı. Peki film gecelerinde tükkettiğimiz atıştırmalıklar ne olacak. Mevsimin değişmesi ile birlikte metabolizmamız malesef yavaşlıyor. Su tüketiminin azalması, sebze-meyve tüketiminin azalması da cabası. Peki kış mevsimini kilo almadan geçirmek için neler yapmalıyız?

Öncelikle su tüketimimiz çok önemli. Vücudumuzun %50-60'ı sudan oluşuyor. Bu oran çocuklarda çok daha fazla. Dengeli bir metabolimza için her öğün su tüketmemiz gerekiyor. Kış mevsiminde su tüketmekte zorlanıyorsanız suyunuzun içine portakal-nane ilave edip su tüketiminizi arttırabilirsiniz.

Kış mevsiminde beslenme alışkanlığımızın değişmesinde etkili olan bir diğer faktör de meyve-sebze çeşitliliğinin azalması. Bağışıklığımızı güçlendirmek, kanser ve diyebet gibi hastalıklardan korunmak için günlük 5-6 porsiyon meyve-sebze tüketmemiz önemli. Böylece tatlı ihtiyacımızın bir kısmını da buradan karşılamış oluruz.

Bunun dışında gece geç uyuyanlar çok daha dikkatli olmalı. 6 saatten daha az uyumak;

Kış mevsiminde daha dengeli bir beslenme düzeni için son öğün ile yatma saati arasında 3 saat olması ve akşam yemeğinin daha çok sebze veya balık- tavuk gibi yağ oranı az besinlerden oluşmasına dikkat ediniz

Yatmadan 2 saat önce zerdeçal+zencefil içeren süt tüketmeniz metabolizmanızın hızlanmasına ve melatonin salgılanmasına yardımcı olarak daha rahat uyumanızı sağlayacaktır.


ınstagram: dyt.ezgidilanseker
facebook:

Yazının devamı...

Bağışıklık Güçlendirmek İçin Çay Tüketin

Evet istesek de istemesek de kış ayı geldi. Havaların hala sıcak ve güneşli olmasına rağmen kaçınılmaz son kapıda.

Günün aydınlık saatlerinin azalması, hava sıcaklıklarının düşmesi harekete ve terlemeye dayalı detoksifikasyon süreçlerinden yararlanmayı azaltır. Bu nedenle kışa hem psikolojik hem de fizyolojik olarak hazırlanmak son derece önemli.

Gecelerin uzun ve soğuk olduğu bu dönem bireyin fizyolojisi kadar psikolojisini de etkiler; sıkıntı, bunalma, daralma gibi duygular daha çok hissedilebilir. Sıklıkla kış aylarında görülen bu psikolojik tabloya “Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu” da denilmektedir. Soğuk kış günlerinde sıkça karşılaşılan bu durum, sıradan ve geçici sıkılma hissinden farklıdır, bireyi günlerce etkileyen bir tablodur.

Kış koşullarına uyumlu bir metabolizma için, fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagil, narenciye ürünleri ve yeşil yapraklı sebzeler, içerdikleri yüksek düzeyde demir, potasyum, bitkisel protein, folik asit, B vitaminleri ve C vitamini nedeniyle önemlidir. Greyfurtun metabolizma hızlandırıcı, vücut direncini artırıcı etkileri, kırmızı üzümün güçlü fitokimyasal içeriği, lif, vitamin ve mineralleri, narın güçlü bir antioksidan ve endokrin sistemi regüle edici etkisi, brokolinin taşıdığı enzimler ve vitaminlerle oluşturduğu geniş terapotik etki, bağışıklık sisteminin önemli destekçileridir.

Araştırmalar, günlük 30 gram kadar kuruyemiş almanın ani ölüm riskini % 20, kalp krizi riskini % 30, kanser riskini % 10 civarında azaltabileceğini bildirmektedir. Türk milleti olarak yaz-kış olmazsa olmazımız siyah çaya kış mevsiminde bitki çayları da eşlik etmeye başlıyor. Son dönemlerin popüler çaylarından olan beyaz ve yeşil çaylar aslında bizim tükettiğimiz siyah çay familyasından.

Beyaz çay henüz çay yaprakları açamadan tomurcukken toplanan çaydır. Soldurma ve kurutma dışında bir işlem uygulanmaz. Yeşil çay gibi o da fermente olmaz. Çay yaprakları işlenirken ne kadar az okside olursa antioksidan niteliği o kadar yüksektir.

En güçlü antioksidan aktivite sıralaması beyaz, yeşil ve siyah çay şeklindedir. Yeşil ve siyah çay arasındaki temel fark, yeşil çay, çay yapraklarının kurutulması ile elde edilirken, siyah çay fermente olması sağlanan çay yapraklarından üretiliyor.

Fermantasyon işlemi yaprakları karartırken lezzetini, aromasını daha cazip hale getiriyor, ancak bu süreçte çay yapraklarının antioksidan içeriği ve etkinliği azalıyor.

Toplum olarak kış aylarında siyh çaya ek olarak bitki çayı tüketimimizde oldukça fazla. Özellikle zencefil, kuşburnu, dağ çayı, adaçayı, ekinezya, papatya, tarçın, papatya, nane ve limon çayları kış çayı olarak ilk akla gelen bitki çayları. A ve C vitaminleri içeriği sayesinde bağışıklık sistemimizi güçlendirmesinin yanında kansere karşı koruma, uyku problemine yardımcı olma, adet dönemi sanclarına iyi gelme gibi pek çok etkisi ile de tercih edilmesi gereken kalorisiz sağlıklı içeceklerdir.

Bitki çaylarını satın alırken ve tüketirken dikkat edilmesi gereken en önemli faktörler;
İçeriğinde böcek, kum gibi atıklar olmaması için paketlenmiş şekilde satın alınmalı
Demleme sırasında ağzı kapalı bir şekilde demlenmeli (içeriğindeki yararlı yağların uçmaması için)
Günde 1-2 fincanın üstünde tüketilmemeli.


Bağışıklık güçlendirecek fit çay:
1 litre kaynayan suya
1 tatlı kaşığı rooibos
1 tutam ıhlamur
1 dilim taze zencefil
1 adet çubuk tarçın ekleyip 10 dakika kaynatın ve malzemeleri süzüp tüketin.
Afiyet olsun :)


instagram: dyt.ezgidilanseker

facebook: ezgidilanşeker

Yazının devamı...

Her Yönüyle Vegan Beslenme

Son günlerin en çok konuşulan konusu vegan beslenme. Evet üzerine söylenecek çok şey var. Ama öncelikle belirtmek isterim ki herkes nasıl besleneceğine kendisi karar ve diğerleri buna saygı duymak zorundadır.

Vegan beslenme nedir onu tanımlayalım öncelikle. Veganlar vejeteryanlardan çok daha katı beslenme kuralları olan; hayvanlardan elde edilen bal dahil hiçbir besini tüketmeyen bir beslenme yaklaşımı. Benim gözlemim hayvan sevgisinin yanında yoga gibi uzak doğu sanatları ile ilgilenen kişilerde de son zamanlarda vegan veya vejeteryan beslenmeye ciddi bir yönelim söz konusu.

Hayvansal gıda almadıkları için özellikle B12, demir, çinko gibi vitamin ve mineral eksikliği yaşama riski altında bulunan veganlar için besin takviyesi alımı son derece önemli.

Yapılan çalışmalar eksikliği görülmediği takdirde vitamin ve mineral takviyesi alımı şarttır gibi bir yaklaşımda bulunmuyor. Fakat yeteri kadar güneş ışını alamayan veganların D vitamini almaları gerektiğine dikkat çekiyor.

Vegan diyetler genellikle diyet lifi, magnezyum, folik asit, C ve E vitaminleri, demir ve fitokimyasallardan daha zengin; kalori, doymuş yağ ve kolesterol, uzun zincirli n-3 (omega-3) yağları bakımından daha fakir olma eğilimindedir.

Genel olarak veganlar tipik olarak daha düşük kardiyovasküler hastalık (CVD), obezite, tip 2 diyabet ve bazı kanserler riskine sahiptir.

Bir vegan diyet, koruyucu besin ve fitokimyasal maddelerin alımını arttırmak ve çeşitli kronik hastalıklarda rol oynayan diyet faktörlerinin alımını en aza indirmek için yararlı görünmektedir.

Veganlar çok daha fazla baklagil, meyve ve sebze, domates, allium sebzeleri (sarımsak,soğan gibi), lif ve C vitamini tüketirler.

Tüm bu besinler kansere karşı koruyucudur. Meyve ve sebzeler, akciğer, ağız, yemek borusu ve mide kanserine karşı koruyucu olarak, baklagillerin düzenli kullanımı mide ve prostat kanserine karşı bir koruma önlemi olarak tanımlanmaktadır.

Ayrıca, diyette lif, C vitamini, karotenoidler, flavonoidlerve diğer fitokimyasalların çeşitli kanserlere karşı koruma sağladığı, allium sebzelerinin mide kanserine karşı koruma sağladığı bilinmektedir.

Domates gibi likopen bakımından zengin besinler prostat kanserine karşı korunduğu bilinmektedir.

Genel olarak incelendiğinde sağlık üzerine olumlu etkileri olan vegan diyeti uygulanrkan dikkat edilmesi geren noktalar;

Düzenli kan tahlili yaptırmak
Posa alımını 25-30 gram arasında olmasını sağlamak
Gerekli vitamin takviyelerini almak
Egzersiz yapılıyorsa gün içinde yeterli protein alımı sağlamalı, gerekli durumlarda sipirulina gibi gıda takviyeleri almak.

Akşam veya öğle yemeğiniz için harika vegan köfte tarifi;

Malzemeler;

1 su bardağı pişmiş kinoa
1 çay bardağı siyah fasulye veya maş
2 yemek kaşığı zeytinyağı
3 diş sarımsak
1 adet arpacık soğan
½ çay kaşığı tuz
½ çay kaşığı kekik
½ çay kaşığı pul biber
2 yemek kaşığı domates salçası
3 yemek kaşığı fesleğen
3 yemek kaşığı maydanoz

Hazırlanışı:

Öncelikle kinoayı 2 su bardağı suda haşlayın.
Fırını 180 derecede ısıtın. Fırın tepsisine pişirme kağıdını koyun ve yıkadığınızı siyah fasulyeyi kağıt üzerine yerleştirin. 15 dakika pişirin veya çekirdekler çatlayana kadar pişirin.
Büyük bir tavaya; su (veya yağ), sarımsak ve arpacık soğanı ekleyin.ekleyin. 2-3 dakika ya da hafifçe yumuşayana kadar sık sık karıştırın ve ayrı bir tabağa alın.
Sarımsak, arpacık, deniz tuzu, kekik, kırmızı biber pul ve rezene (isteğe bağlı) ile birlikte siyah fasulyeyi muftak robotunda düşük ayarda karıştırın. Daha sonra kinoayı, domates salçası, taze fesleğen veya maydanozu ekleyin yarı yağışkan bir kıvama gelene kadar karıştırın.
Daha sonra elinizle köftelere şekil vererek 15 dakika bekletin.
Daha sonra köftelerinizi tavada az yağla pişirin.

Afiyet olsun, sağlıklı günler

Yazının devamı...

Akne Tedavisinde Beslenmenin Gücü

Aramızda akne problemi yaşamayan azınlık dışında hepimiz zaman zaman akne, sivilce gibi cilt problemleri ile karşılaşıyoruz. Özellikle ergenlik döneminde karşılaştığımız anke probleminin bu dönemde pik yapması tesadüf değil. Akneye sebep olan en önemli faktörlerden birisi olan büyüme hormonu bu dönemde en yüksek seviyede salgılanıyor ve zamanla seviyesi azalıyor.

Yakın zamana kadar akne ile beslenme arasında bir ilişki olmadığı düşünülüyordu. Fakat son zamanlarda çalışmalar beslenme düzeninin akne oluşmunu etkilediğini göstermiştir.

Yapılan çalışmalar süt tüketiminin büyüme hormonu üretimini tetiklediğini bunun da akne oluşumuna neden olabileceğini göstermiştir. Yapılan bir çalışmada yağsız süt ile tam yağlı süt karşılaştırılmış ve yağsız sütün akne oluşumunu daha fazla arttırdığı görülmüştür. Bunun sebebi olarak da yağsız sütteki hormonal bileşenler ve endojen hormonları etkileyen bileşenler olduğu düşünülmüştür.

Sütün mayalanması sonucu üretilen yoğurt, kefir gibi besinlerin ise aynı etkiyi göstermediği aksine içeriğindeki probiyotik bileşenlerden dolayı akne tedavisine yardımcı olabileceğini göstermiştir.

Kozmetik mağazalarında son dönemlerde yeşil çay ekstraktlarını içeren ürünler dikkatinizi çekmiştir. Yapılan çalışmalarda yeşil çayın içerisinde bulunan polifenollerin akne şikayeti olan bireylerde sebum üretimini azalttığı ve buna bağlı olarak akne oluşmunun azaldığı görülmüştür.

Sağlıklı bir yaşam için de tercih edilmesi gereken düşük glisemik indeskli diyetin akne tedavisinde de etkili olabileceği düşünülmekte. Bunun sebebi olarak da yüksek glisemik indeksli besinlerin insülin salınımını arttırdığı ve bunun da akne oluşumuna sebep olduğu yapılan çalışma sonuçlarından.

Glisemik indeksin yanı sıra akne şikayeti olan breylerin günlük kalori alımını kısıtlamaları ve %45 ile sınırlamaları önerilmekte.

Akne problemi yaşayan kişilerin beslenmesi incelendiğinde doymuş yağ tüketimlerinin fazla olduğu, balık-kuruyemiş tüketimlerinin ise az olduğu görülmüştür. Yapılan bir çalışma omega 3 yağ asidi takviyesinin akne oluşmunu azalttığı görülmüştür. Bu nedenle özellikle kış döneminde haftada 2-3 gün balık tüketmeye; yaz mevsiminde ise hekiminize danışarak omega 3 takviyesi alabilirsiniz.

Antioksidan besin tüketimi akne ile savaşta da yardımcı besinleriizden. Özellikle E ve A vitamini tüketimi. Havuç, ıspanak, brokoli, yumurta, ceviz, badem, fındık, kabak çekirdeği gibi besinleri beslenmenize eklemeyi ihmal etmeyin.

İlaç, cilt bakımı gibi tedavilerin yanında beslenmenizde yapacağınız ufak değişiklikler ile akne oluşmunu önleyebilirsiniz.

Sağlıklı bir cilt için dikkat edilmesi gereken 5 temel faktör

Bol su tüketmek,
Meyve-sebze tüketimini arttırmak,
İşlenmiş gıda tüketimini azaltmak,
Balık, ceviz, badem gibi besinlerin tüketimini arttırmak,
Doymuş yağ tüketimini azaltmak.

Sağlıklı haftalar..

Yazının devamı...

Ekim Ayının Yıldızı: Hünnap

Havaların soğuması, gribal enfeksiyonların artması ile bağışıklık sistemimizi güçlendirecek, hastalıklarla savaşımızda en büyük yardımcımız hünnap.

Herkes onu antioksidan besinlerin en güçlüsü olarak biliyor. Evet kansere karşı,yaşlanmaya karşı güçlü bir savaşçı fakat tek yeteneği bu değil.

Yüksek C vitamini, B1, B2 ve B6 vitamini, mineraller ve daha birçok organik ve inorganik madde içeriği bakımından zengin olan hünnap meyveleri, insan beslenmesi üzerinde önemli etkiye sahip olan hünnap hakkında çalışmalar maalesef yetersiz sayıda. Fakat günümüzde trend olan sağlıklı beslenmenin gelişmesi ile çoğu kişinin ilerde tercih edeceği besinlerden olacak gibi görünüyor.

Tıp alanında da birçok dikkat çekici çalışmanın konusu olan hünnap hakkındaki en güncel çalışmalardan biri, hünnapın etkileri ile ilgili yapılan çalışmadır. Hünnapın kök kabuğundan hazırlanan biyoaktif fraksiyonunun oksidatif stres ve bazı inflamatuar basamakları inhibe ederek ağrılı diyabetik nöropatiye karşı insülin ile birlikte koruyucu etkisi olduğu gösterilmiştir.

Günümüzde görülme sıklğı artan diyabete karşı savaşta önemli bir savaşçı olabilir bizim için. Ayrıca hünnap ile yapılan çalışmalardan elde edilen kanıtlar; içerdiği biyoaktif bileşiklerden dolayı antikanser, anti-inflamatuar, anti-obezite, antioksidan etkilere sahip olduğu dolayısıyla karaciğer ve sindirim sistemini de koruyucu özellikler gösterdiği yönündedir.

Yapısındaki zengin fenolik bileşikler, hünnapı zengin hidrojen donörü yapmakta, bu da onun güçlü bir antioksidan olduğunu göstermektedir. Hünnapın içermiş olduğu fenolik bileşik miktarı en yakın takipçisi olan kirazdan kat kat daha fazladır. Hünnap meyveleri, mineral maddeler bakımından oldukça zengindir. Yapılan bir çalışmada; hünnap meyvelerinin kalsiyum, potasyum, brom, rubidyum ve lantan elementleri bakımından zengin olduğu bulunmuştur.

Limondan yirmi kat daha fazla C vitaminine sahip olan hünnap meyvelerinin vitamin B1 (tiamin) ve vitamin B2 (riboflavin) yönünden de oldukça zengin olduğu WHO tarafından onaylanmıştır. Enfeksiyonların sık görüldüğü bu mevsimde şeker dengesi ve griple savaşta beslenmenizde mutlaka yer verin.

Sadece bitki olarak değil çay olarak da tüetilebilen hünnapın ateşi düşürüp ağrı ve stresi azalttığı, zihinsel yorgunluk, fiziksel güçsüzlük ve uykusuzluk durumlarında etkili olduğu gözlemlenmiştir.

Alternatif tıbbın en yaygın kullanıldığı şehirlerden birisi olan Tayvan’da hünnapın kuru tohumlarının insomnia (uykusuzluk) için ikinci sırada reçete edildiği bilinmektedir. Ekşi hünnap çekirdekleri de insomnia tedavisinde kullanılmakta ve buna çekirdeklerde bulunan jujubositinin etkili olduğu düşünülmektedir.

Halk arasında göğüs yumuşatıcı, balgam ve idrar söktürücü, öksürük kesici, müshil ve kan temizleyici olarak kullanılan bir meyvedir. Aspirin gibi, ateşi düşürüp ağrı ve stresi azaltmada, zihinsel yorgunluk, fiziksel güçsüzlük ve uykusuzluk durumlarında hünnap meyvesinin çay olarak tüketilmesi önerilmekte.

Taze olarak mevsiminde tüketebileceğiniz gibi kurutulmuş olarak da tüketebilir ya da bitki çayını yapabilirsiniz.

1 litre suya
2 adet kurutulmuş hünnap
1 tutam ıhlamur
1 dilim taze zencefil
1 adet tarçın
4 top karanfili ekleyip
10 dakika kaynatın ve 5 dakika demleyip süzün.

Günde 2 fincan tüketebilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.