SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kısırlık tedavisinde PRP

Özellikle tüp bebek tedavisini deneyip başarılı olamamış anne adayları için umut ışığı olan PRP yöntemi ile yumurtalık fonksiyonları çalışır hale getirilerek kısırlık tedavi edilebiliyor.

PRP nedir ve ne şekilde etki göstermektedir?

PRP; kişinin kendisinden alınan kanın işlenerek elde edilen trombosit bakımından zengin plazmanın tekrar kendisine verilmesiyle uygulanan tedavi yöntemidir. Enjeksiyon sonrasında yumurtalıklarda sessiz halde bulunan hücrelerin birkaç aylık süreç içerisinde aktive olmasıyla etki sağlanır. Tüp bebek tedavisinde, rahim zarında kalınlaşmanın sağlanmasında ve yumurta kalitesinin artırılmasında başarı sağladığı bilimsel olarak ispatlanmış olan ve her geçen gün gelişerek yaygınlaşan bu yöntem ile gebelik şansı düşük olan anne adaylarının şansı yükselebilmektedir.

Destek uygulama olarak kullanılan PRP tedavisi sadece tüp bebekte, rahim zarını uygun hale getirmek için değil, kötü yumurtalık rezervi olan, serum AMH ve FSH düzeyi bozulmuş bir yıldan fazla adet görmeyen menopozdaki hastalara da uygulanarak sağlıklı yumurta oluşumunu sağlayarak tüp bebek başarısını artırabilmektedir.

PRP kimlere uygulanabilir ve ne zaman yapılabilir?

PRP tedavisine başlanmadan önce, ilk olarak kadının yumurtalık rezervi ve rahim içi bulguları için ultrason muayenesi ve yumurtalık rezervi testleri yapılır. Bunlardan elde edilen sonuçlara tedavi yöntemine ve PRP yapılıp yapılmayacağına karar verilir.

Daha önceden tüp bebek tedavisi denemiş ve başarısız olmuş, rahim zarının yeterince kalınlaşmadığı tespit edilmiş, yumurtalıklarında çok ciddi bir sorun olmayan, genellikle ileri yaşta olan ve yumurtalık rezervleri oldukça azalmış, menopoza giriş döneminde olan, ancak yumurtalık fonksiyonunu yeniden başlatmak amaçlanan kadınlar için uygundur. Adet gören hastalarda adet dönemi bittikten sonra işlem gerçekleştirebilir, adet görmeyen hastalarda herhangi bir dönemde uygulama yapılabilir.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com

Yazının devamı...

Ozon terapi

Ozon terapi, başta cinsel iltihaplanma şikayeti olanlar olmak üzere genital bölgedeki akıntı, yara, koku ve kaşıntı enfeksiyon, mantar, sistit ve erkeklerde ise prostat iltihaplarında son dönemde oldukça başarılı bir uygulama olarak ön plana çıkıyor.

Tedavi edilmediğinde kronikleşerek, hem rahim ağzında hem de rahim içi, tüpler ve yumurtalıklarda kronik pelvik enfeksiyona yol açan genital iltihaplanmalar, erkeklerde ise prostat ve idrar yollarına yayılarak kısırlık ve cinsel problemlere neden olabiliyor. Ayrıca geçmeyen kasık ve karın ağrılarıyla seyreden durumlara da neden olabilen iltihaplanmalara karşı ozon terapi ile başarılı sonuçlar alınabiliyor.

Neden ozon terapi?

Üç oksijen atomundan oluşan ve doğadaki en güçlü oksidanlardan olan ozon gazı, bu özelliğiyle birçok rahatsızlığın tedavisinde güvenle kullanılabiliyor. Ozon terapi ile ilgili yapılan araştırmalar da bilimselliğini kanıtlayarak bunu destekliyor.

Bağışıklık sistemini güçlendirerek bakteri, virüs ve mantarları öldüren bu yöntem, diyabet-diyabetik ayak yaraları, dolaşım bozuklukları, iskemik kalp ve beyin hastalıkları, romatizmal hastalıklar, hepatit -mantar enfeksiyonları, bakteriyel hastalıklar, jinekolojik enfeksiyon ve kanserler gibi pek çok hastalıkta da etkin bir tedavi olarak kullanılıyor.

Vücuttaki toksik maddeleri ve diğer serbest radikalleri azaltarak detoks etkisi yaratan ozon terapinin kullanılmaması gereken gruplar ise hamileler, solunum sorunları olanlar, kontrol altında olmayan hipertiroidliler, favizm hastaları ve kronik akciğer patolojisi olanlar.

Güvenilir bir uygulama

Genital iltihaplarda klasik tedavi, etkenin cinsine göre antibiyotik, antivirütik veya antimikotik verilerek yapılıyor. Ancak alınan birçok ilaç vücut için gerekli mikroplara da zarar vererek vücudun dengesini bozabilirken, ozonun mikrop öldürücü etkisi sayesinde bu teknikten güvenle yararlanılabiliyor.

Ozon uygulamaları, ayrıca vücudun bağışıklık sistemini de geliştirerek tekrarlayan enfeksiyonları önleyebiliyor. Uygulama sıklığına hastanın şikayetleri, yaşam tarzı, tekrarlama periyoduna göre karar verilen ozon terapinin lokal ve sistemik uygulamalarla beraber yapılması ise tedavi başarısını artırabiliyor.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com

Yazının devamı...

Vajinal botoks

Vajinismusun en önemli ve öncelikli tedavisi, altta yatan psikolojik bozuklukları ortadan kaldırmayı hedefleyen psiko-seksüel terapi olsa da, buna ek olarak son dönemde uygulanan ve yeni bir teknik olan vajinal botoksla, fiziki müdahalede bulunularak da fayda sağlanabiliyor.

Botoks uygulamasıyla genital bölgede bulunan kaslardaki sinir uçlarının etkilenerek kasın kasılmaması hedefleniyor. Pelvik diye tabir edilen bölgenin taban kaslarına yapılan uygulamayla buradaki kaslarda artık kasılma olamamasından dolayı penisin vajene girişi sağlanarak artık ağrı hissedilmeyebiliyor.

Kişiye özel yöntem belirlenmeli

Vajinismus tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılır. Bu yöntemler kişiye özgü olacak şekilde geliştirilmeli. Çünkü vajinismus kişinin geçmiş tecrübelerine, geçirdiği hastalıklara, cinsel tecrübelerine, sosyal yaşantısına, aile yaşantısına ve toplumsal koşullara göre ortaya çıkabilir.

İlk olarak hastanın bu soruna neden sahip olduğu araştırılmalı. Psikolojik değerlendirme yapıldıktan sonra tedavi yöntemleri ve süreci belirlenmeli. Gerekli muayeneleri gerçekleştirilen ve hikayesi dinlenen hasta için eğer vajinal botoks uygunsa, uygulamaya geçilebilir.

Uygulama nasıl gerçekleştirilir?

Vajinismusta botulinum toksin enjeksiyonu lokal anestezi eşliğinde veya hafif sedasyonla rahatlıkla yapılabilir. Öncelikle kuru toz halindeki botulinum toksin serum fizyolojik ile sulandırılır. Daha sonra uzun iğnelerle vajinanın alt kısmında yer alan pelvik kasların içine enjekte edilir. İşlem yaklaşık olarak 10 dakika sürer ve 1 saat sonra hastalar yürüyerek işlerine veya evlerine gidebilir. Botoks tedavisinin etkisi yaklaşık olarak 4 ay sürer.

Vajen kaslarına tek seansta ve anestezi altında klinikte uygulanan botoks enjeksiyonları bu kasları tamamıyla gevşetir. Bunun sonucunda cinsel ilişki sırasında istemsiz kasılmalar olmaz.

Hastanın çok duyarlı yaklaştığı cinsel birleşme olgusunu, rutin ve ağrısız olarak da yaşayabildiğini fark etmesi ve korkuların ortadan kalmış olmasıyla 4 ayın sonrasında artık bir problem görülmese de, görülen hastalarda kesin ve kalıcı sonuç için cinsel terapilere geçilmeli.

Uygulamadan yaklaşık olarak 10 gün sonra pelvik taban kaslarını kasamayacağını hisseden hasta, bu süreden sonra ilişkiye girmeyi deneyebilir. Çalışmalarda bugüne kadar bildirilmiş herhangi bir kalıcı yan etki bulunmaz.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com

Yazının devamı...

Cinsel Tiksinti Bozukluğu

Cinsel tiksinti bozukluğu yani cinsel ilişkiden ve cinsel ilişkiyi başlatan hareketlerden tiksinme ve buna bağlı olarak kaçınma durumu olarak ifade edilebilir.

Sexual Aversioan Disorder kısaca SAD olarak da bilinen bu durum kadınlarda ve erkeklerde görülse de yapılan araştırmalar sonucunda sorunun kadınlarda çok daha fazla görüldüğü bilinir.

Cinsel Tiksinti Bozukluğu Neden Olur?

Cinsel tiksinti bozukluğuna neden olan durumlara bakıldığı zaman çocukluktan ya da aileden gelen sorunlarla karşılaşılır. Muhafazakâr bir çevrede büyümek, cinselliğin tabu olarak görüldüğü toplumlarda yaşamak, aile içi şiddet, cinselliğin yanlış algılanması veya öğretilmesi cinsel tiksinti bozukluğuna neden olabilir.

Kişinin cinselliğin tabu olduğu bir ortamda yetişmesi eşiyle arasındaki ilişkinin doğrudan etkilenmesine neden olur. Cinsel ilişkinin muhafazakâr çevrelerde kötü ve yanlış bir durum olarak lanse edilmesi; kişinin evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamasına engel olmak için cinselliğin kötülenmesi de ilerleyen dönemlerde cinsel tiksinti bozukluğuna yol açabilir.

Bunların yanı sıra çocukluk döneminde yaşanan bir travma ya da kişinin cinsel şiddete maruz kalması; taciz, tecavüz ya da istismar gibi durumlar cinsel tiksinti bozukluğuna neden olabilir. Cinsel tiksinti bozukluğuyla birlikte anksiyete, OCB yani obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete sorunları ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi farklı hastalıklar da ortaya çıkabilir.

Cinsel tiksinti bozukluğu çoğu zaman vajinismus ile karıştırılsa da bu iki sorun birbiri ile alakalı değildir. Cinsel tiksinti bozukluğu cinsel ilişkiye karşı iğrenme duygusunun ortaya çıkması olarak tanımlanırken vajinismus kişinin istese de korkuları sebebiyle cinsel ilişki esnasında kasılması halidir.

Cinsel Tiksinti Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?

Bu sorunun tedavisinde psikoterapi mutlaka bireysel ya da çift olarak uygulanmalı. Kişinin bilinçaltına yerleşmiş olan, travma oluşturabilecek herhangi bir sorun varsa bu sorun gün yüzüne çıkarılmalı ve kişinin sorunuyla yüzleşmesi sağlanmalı.

Psikoterapi ile birlikte özellikle çiftlerin birbirlerine olan davranışlarının ve bakış açılarının değişmesi için çeşitli egzersizler yapmaları tavsiye edilir. Dokunma egzersizleri ile birlikte bu süreçte çiftin cinsel ilişkiye girmemesi de tedavinin ilerleyişi için tercih edilebilir.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Cinsel Terapi Danışmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com.tr

Facebook: @op.dr.burcucetinkaya

Instagram: @op.dr.burcucetinkaya

YouTube-Yrd. Doç. Dr. Burcu Çarmık Çetinkaya

Yazının devamı...

İlk Gece Korkusu

Sanılanın aksine yalnızca kadınların problemi olmayan, erkeklerin de çoğunluğunda baş gösteren ilk gece korkusunun evliliğinizin kabusu olmaması sizin elinizde…

Toplumda azımsanmayacak oranda çok olan sorun çözümsüz değil. “İlk gece korkusu” ya da “cinsel ilişkiye girme korkusu” olarak bilinen bu durum çoğunlukla psikolog ve cinsel terapistlerden destek almayı gerektirebilir.

Özellikle daha önce tecrübesi olmayan kadın ve erkeklerde görülen bu korkuyu yenmek için unutmamanız gereken en önemli konulardan biri cinselliğin her iki tarafın da haz alması ve mutlu olması için gerçekleşen bir eylem olduğudur.

Bu eylemi farklı bir nedene bağlamadan, zihninizde soruna dönüştürmeden rahatça yaşamanız gerekir. Aksi halde ilişki size zevk vermenin dışında korku ve uzak durmak isteyeceğiniz bir hal alacaktır.

Bunun yanında çiftlerin etraftan duyduğu aşırı kanama ya da aşırı acı gibi yanlış veya olumsuzluklar sebebiyle o geceyi korkuyla beklemesi, vajinismus korkusu, taciz veya tecavüz gibi kişiyi derinden sarsan travmalar ile takıntılar da bu korkuyu doğurur.

İlk gece korkusunu nasıl yenebiliriz?

Öncelikle eşinizle açık konuşmalı ve ön sevişmeyi olabildiğince uzun tutmalısınız. Böylelikle vajina kayganlaşarak ilişkinin daha kolay olmasını sağlayacağı için ağrısız bir ilişki gerçekleşecek ve erkeğin de sertleşmesini sağlayacaktır. Ayrıca ilk gece cinsel ilişkiye girilmek zorunludur diye bir kural yok. Düğün yorgunluğu ve stres keyfinizi kaçırdıysa zorlamamalısınız. Bu durumda ters tepmemesi için yapılacak en güzel şey eşinize sarılıp uyumayı da tercih etmenizdir.

Şunları unutmayın

- İlk gece, performans zamanı değildir. Özellikle erkekleri ilk gece ile ilgili olarak strese sokan bu durumu yaşamamak için kendinize ve eşinize biraz zaman verin.

- Başkalarının konuşmalarına hiçbir zaman kulak asmayın. Herkesin tecrübesi kendine hastır. Bunlar çoğunlukla abartılı durumlardır.

- Kızlık zarı esnek bir yapıdadır. Bu nedenle kızlık zarının ilk gece yırtılmaması durumu gerçekleşebilir. Bu nedenle eğer ilk gece kızlık zarınızda yırtılma dolayısıyla da kanama meydana gelmediyse paniğe kapılmayın.

- Gerdek gecesinde ilişkiye girmeden önce doğum kontrol yöntemleri de titizlikle araştırılmalı ve prezervatif kullanılmak istenmiyorsa doğru yöntem seçilmelidir.

- Ve en önemlisi, bu konularda sorun yaşarsanız uzmanlardan yardım almaktan çekinmeyin. Cinsel terapist ve psikologlar sizin en büyük yardımcılarınız olacaktır.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Cinsel Terapi Uzmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com.tr

Facebook: @op.dr.burcucetinkaya

Instagram: @op.dr.burcucetinkaya

YouTube-Yrd. Doç. Dr. Burcu Çarmık Çetinkaya

Yazının devamı...

İdrar Kaçırma Hakkında Her Şey

Gebelik döneminin başında pek sık rastlanmasa da ilerleyen aylarda neredeyse tüm kadınlar idrarını tutamama, idrar kaçırma sorunlarını yaşamaktadır. İlk 3 ay içinde nadir görülen idrar kaçırma 4. aydan sonra gebelerin yaklaşık % 70’inde görülür.

Gebeliğin ilk trimesterinde anne adayının böbreğinden süzülen kan oranı yavaş yavaş artar ve ikinci trimesterda ise bu oran maksimum düzeye ulaşır. Bu sayede böbreklerde idrar yapımı arttığından kadın çok sık idrara çıkmak durumunda kalır.

Ayrıca gebelik ilerledikçe büyüyen, genişleyen rahim, mesaneye, idrar torbasına baskı yapabilmekte, onu yukarı itmektedir. Bununla birlikte gebelikte artan progesteron hormonu da rahim ve diğer organları tembelleştirir, gevşetir ve östrojen alıcı sayısını azaltır. Tüm bunlardan dolayı da idrar kaçırma ve idrar yolları enfeksiyonları sıkça yaşanır.

Çok sık rastlanmasa da bazı kadınların bağ dokuları normalden daha zayıf olmakta ve gebelik öncesinde de idrarını uzun süre tutamayan bu kadınlar gebelik döneminde çok daha fazla idrar problemleri yaşayabilmektedirler.

Gebelikte idrar kaçırma hangi durumlarda normal karşılanır?

Gebe kadınların büyük bir bölümü gebeliğin 4. Ayından sonra sık sık idrara çıkmaya ve idrar kaçırmaya başlarlar. Gebelikte ara sıra, uzun yürüyüşlerin ardından, yoğun tempolu geçen günlerin sonunda idrar kaçırma sıkıntısı doğal karşılanır.

Bununla birlikte aslında gebelikte hiç önerilmeyen ağır bir yük kaldırma, taşıma gibi durumlarda da idrar kaçırma sorunu yaşanabilir.

Gebelikte idrar kaçırma hangi durumlarda tehlike barındırır?

Gebelikte idrarı gebelik öncesi kadar uzun süre tutamama ya da zaman zaman idrar kaçırmakta bir sorun yoktur. Ancak bazı kadınlar gebelikte çok yoğun ve sıklıkla idrar kaçırmakta, her hangi bir fiziksel aktivite yapmazken, kanepede uzanırken bile idrarlarını kaçırabilirler.

Bu sebeple de gebelik döneminde kendilerini kısıtlamak, evden ya da kapalı ortamlardan dışarı çıkamamak, her yerde tuvalet aramak durumunda kalan kadınlar için yaşam çok zor hale gelir. Böyle vakalarda doktora başvurmak sorunun ilerlemesini önlemek adına önem taşır.

Gebelikte alınan fazla kilolar idrar kaçırma sorununu tetikler mi?

Gebelik döneminde anne adaylarının 12-15 arasında kilo almaları normal olarak kabul edilir. Gebelik öncesi kilo da hesaba katılarak her kadının gebelikte alması gereken kilo oranı değişse de genel olarak bu birimler arasında kalmaya özen gösterilmesi önerilir.

İhtiyaçtan daha fazla kilo alınması anne adayının gebelikle ilgili tüm şikayetlerini artırdığı gibi idrar kaçırma şikayetlerinin de şiddetlendirmektedir. Zira alınan kilo arttıkça anne adayının mesane kaslarına uygulanan basınç da artacaktır ve dolayısıyla daha sık idrara çıkma, idrarı tutamadığı için idrar kaçırma sorunları sıklıkla yaşanacaktır. Tam da bu bağlamda obezite sorunu olan kadınlar gebe kaldıklarında idrarını tutmakta çok daha fazla sorun yaşarlar.

Gebelik dönemindeki tüm kadınlarda idrar kaçırma sorunu gözlenir mi?

İdrar kaçıma sorunu gebelerin genel olarak sıklıkla yaşadığı sorunlardan birisi olsa da tüm gebelik süresi boyunca bu sorunu hiç yaşamayan anne adaylarına da rastlanmaktadır.

Özellikle de daha önceden hiç doğum yapmamış, idrar yolu enfeksiyonu olmayan ve gebeliğinde normal oranda kilo almış olan anne adaylarında idrar kaçırma problemleri yaşanmayabilir.

Gebelik döneminde idrar kaçırma sorununda doktora başvurulması gerekir mi?

Gebelik döneminde pek çok kadın idrar sorunu yaşadığı halde çok azı doktora başvurur. Ancak kadının sosyal yaşamını olumsuz etkileyebilen, belki de idrar yolları ile ilgili bir rahatsızlığın işareti olabilen bu durum mutlaka doktora bildirilmelidir. En azından doktor idrar kültürü ve antibiyogram yapar ve kadının ciddi bir sorununun olup olmadığını tespit eder.

Doğum sonrasında idrar kaçırma nedenleri nelerdir?

Kadınların yaklaşık olarak % 25’i doğumdan sonra bir süre idrar kaçırma sorunu yaşamaktadırlar. Genellikle normal doğum yapan kadınlarda rastlanan idrar kaçırma problemi, kimi zaman sezaryen doğumdan sonra da görülebilir.

Normal doğum yapanlarda bu sorunun daha sık görülme sebebi doğum esnasında rahim dokusu ve kaslarına uygulanan basınç ve bu alanda meydana gelen hasardır. Bu tür vakalarda vajina kaslarını güçlendirmek için uygulanan Kegel egzersizleri, doğumdan sonraki süreçte çok fazla çay, kahve ve kolalı içecekleri içmemek önerilir.

Doğumdan sonra 1-2 ay geçtiği halde şikayetlerin sonlanmaması durumunda da doktora gidip uygun bir tedavi uygulanmasını sağlamak faydalı olacaktır. Bununla birlikte epidural veya spinal anestezi uygulanarak yapılan doğumda ise anestezinin etkisiyle doğumdan sonraki birkaç gün içinde idrar kaçırma görülür. Geçici bir durum olduğu için de her hangi bir tedavi uygulanması gerekmez.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Cinsel Terapi Danışmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com.tr

Facebook: @op.dr.burcucetinkaya

Instagram: @op.dr.burcucetinkaya

YouTube-Yrd. Doç. Dr. Burcu Çarmık Çetinkaya

Yazının devamı...

Evlilik Öncesi Danışmanlık

Evlenmeyi planlayan birçok çift için evin düzeni, balayı planı, gelinlik ve damatlık, saç, dekorasyon, davetiyeler ve daha birçok şey oldukça önemli. Ancak bunların arasında genellikle görmezden gelinen fakat en önemlilerinden birisi olan evlilik öncesi danışmanlıktır.

Evlilik öncesi danışmanlık önemli bir sağlık kontrolüdür. Yakında hayatlarını birleştirecek olan çiftlerin orak hücre anemisi gibi genetik kan hastalıklarına veya hepatit B, C ya HIV/AIDS gibi enfeksiyonlara sahip olup olmadığı kontrol edilir.

Eşlerde keşfedilen herhangi bir hastalığı birbirlerine geçirme ihtimalini önlemek amacıyla bir tıbbi konsültasyon sağlamak ve mükemmel sağlıklı bir aile planlamaya yardımcı olmak için seçenekler ve alternatifler sunulur. Ayrıca evlilik öncesinde yapılan bu kontroller çiftlerin birbirleri ile nasıl ilgileneceği konusunda da yardımcı olur.

Neler gerçekleştirilir?

Evlilik öncesi danışma evlilikten önce herhangi bir zamanda yapılabilir, ancak tavsiye edilen zaman dilimi evlilikten önceki 6 aydır. Bu süreçte genellikle talasemi gibi bir kan anormalliği olup olmadığını belirlemek için rutin bir kan testi ve hemoglobin analizi yapılır. Ayrıca iltihaplanma sürecini bilmek için eritrosit sedimantasyon hızı da öğrenilir.

Kan testi ve Rhesus faktör testi ile daha sonra doğabilecek olan bebeğin de kan grubunun bilinmesine yardımcı olur ve fetüs için oldukça yararlıdır. Böbreklerin fonksiyonlarını görmek ve böbrek yolları ya da idrar yolları ile alakalı bir problem olup olmadığını belirlemek için idrar testi gerçekleştirilir.

Bunun yanı sıra diyabet için kan şekeri testi, Hepatit B için HBsAG, frengi hastalığı için VDLR/RPR testi ve Toxoplasma parazit, Rubella virüsü, Sitomegalo virüsü, herpes virüsü gibi fetüs ve prematüre bebeklerde ciddi tehlikelere yol açabilecek enfeksiyonlar için TORCH testi yapılır.

Yapılması gerekli mi?

Evlilikten önce birçok kişinin kafasında evlilik öncesi sağlık danışmanlığının gerekli olup olmadığına dair soru işaretleri bulunur. Ayrıca bu test evlenmeden önce zorunlu tutulmaktadır. Yani kanunlar gereği evlenmeden önce bütün çiftlerin evlilik öncesi danışmadan geçmesi gerekir. Çünkü frengi gibi bası hatalıklara sahip olan kişilerin evlenmesi kanunen yasaktır. Bu nedenle evlenmeden önce mutlaka sağlık testi yaptırmak lazım.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Cinsel Terapi Uzmanı

Op. Dr. Burcu Çetinkaya

www.burcucetinkaya.com.tr

Facebook: @op.dr.burcucetinkaya

Instagram: @op.dr.burcucetinkaya

YouTube-Yrd. Doç. Dr. Burcu Çarmık Çetinkaya

Yazının devamı...

Laparoskopik Ameliyatların Avantajları

Laparoskopi Nedir?

Laparoskopi, genel anestezi altında ucunda kamera olan özel cihaz ve trokarlar ile hastanın karın bölgesine küçük kesi ile girilerek (yaklaşık 1.5cm) görüntülenerek uygulanan bir cerrahi yöntemdir. Günümüzde birçok cerrahi alanda tercih edilen Laparoskopi, Jinekolojik ameliyatların yaklaşık %95’ inde tercih edilir ve riski çok düşük olan bir yöntemdir. Özellikle rahim ve yumurtalık kistlerinin tedavisinde yüksek oranda tercih edilir. Başarıyla sonuçlanabilmesi için, özel eğitim ve deneyim gerektirir. Halk arasında “kapalı ameliyat” olarak isimlendirilir.

Laparoskopik Ameliyatların Avantajları:

Cildinizde estetik açıdan sizi rahatsız eden iz bırakmaz.

Hastanın iyileşme, toparlanma ve hastanede kalış süresini kısaltır.

Karında ve ameliyat bölgesinde hasar minimumdur.

Karın içinde operasyona bağlı olarak oluşan yapışıklıklar, kapalı ameliyatlara oranla çok daha azdır.

Karın içinde en zor bölgeler rahatlıkla görülebildiğinden, tedavide başarı oranı daha yüksektir.

Özellikle kısırlık tedavisi için tercih edilmesi, oluşabilecek enfeksiyon, yumurtalıkların zarar görmesi, ve yapışıklık oluşumunu ekarte eder.

Kısa sürede günlük aktivitelerinizi yapabilmenizi ve işe başlamanızı kolaylaştırır.


Laparoskopi Hangi Durumlarda Risklidir?

Hemen her hasta için uygun olan bu yöntem, bazı durumlarda risk taşır ve önerilmez.

Önerilmeyen durumlar:

Gebelik durumunda,

Hastanın aşırı kilolu olması,

Kalp hastalıkları,

Karın içinde bulunan kitlenin aşırı büyük olması,

Daha önceden geçirilmiş karın operasyonu.

Yrd. Doç. Dr. Burcu Çetinkaya

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Instagram://drburcucetinkaya

Facebook://drburcucetinkaya

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.