SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Ne Kadarlığına Kötüsün!

Bu haftaki yazıya küçük bir uygulamayla başlamak istiyorum. Aşağıdaki üç farklı insan tipine ait örnek durumların gerçekten olduğunu hayal edin. Hayal ederken hayal ettiklerinizin ayrı ayrı düşünce ve hisleriniz üzerinde etkisini izleyin. Dileyen her örneği yaptıktan sonra düşünce ve duygularını bir kâğıda yazabilir.

- (Hatta söylerken öfkeyle bacağınıza vurmuş olsun)

- (Aynı zamanda kötü kötü bakarak yanınızdan geçsin)

- (Söylerken öfkesini hissedin

4 yaşındaki çocuk, ‘ dediğinde hiç etkilenmemiş. Hatta biraz gülümsemiş olabilirsiniz. Yanınıza yaklaşan adamın söyledikleri karşısında önce şaşırmış, sonra herhangi bir anlam vermeden yolunuza devam etmiş olabilirsiniz. Son tipleme de ise öfkelenmiş ya da çok üzülmüş olabilirsiniz.

Üç farklı tipteki insan tarafından aynı sözler söylendiği halde farklı duygu ve düşünceler içinde olmanız ne kadar ilginç değil mi? Üstelik de doğru olma olasılığı yüzde yüz olmayan bir cümle için…

Peki bu nasıl oluyor?

Son iki yazımda detaylı olarak paylaştığım gibi zihin, dikkatine verdiği nesne, insan ve durumların ne olduğu ya da ne olmadığını belirler. Duygular, düşüncelerle birlik ve beraberlik ilişkisi içerisinde olduklarından zihinden gelen ayrımcı düşünceye uygun olarak yükselirler. Duygular iyice yoğunlaştığında ayrımcılık kokan bir aksiyonun seçilmesiyle süreç tamamlanır. Bu durumu değiştirmek için zihinden gelen ilk bilginin değerlendirilmesi yani muhakeme edilmesi gerekir ki zihnin bu hali, her insanda mevcuttur. Fakat öfke, kıskançlık, kibir, şüphe, bağımlıklar gibi negatif enerjiler, zihnin bu özelliğini kullanmasına izin vermezler.

İşte bu yüzden de farklı tipte insanlardan aynı sözü duysak da farklı tepkiler veririz. En önemlisi evrende var olan her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu gerçeğini unuturuz. Zihnin muhakeme etme özelliği, doğru ve yanlışı birbirinden ayıran en iyi kısmıdır. Bu kısım güçlendirilmedikçe tıpkı sınavlardaki gibi yaptığımız bir yanlış, dört ya da beş hatta altı doğruyu beraberinde götürecektir.

Bu konuya bir sonraki yazımda da devam edeceğim.

Her Daim Sevgi ve Sağlıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Haklıyken Haksız Olmak

Haklıyken haksız duruma düştüm, senaryosuyla sıkça karşılaşıyorsanız, verdiğiniz tepkilerin gerisindeki mekanizmayı anlamanın zamanı gelmiş demektir. Bu mekanizma beş ayrı adımdan oluşur. İlk adım olan gerçekleşir gerçekleşmez, 2, 3, 4 ve 5.adımlar ışık hızında gerçekleştiğinden fark edilmeleri zordur.

Geçen haftaki yazımı okumayanlar için bu beş adımı tekrar özetlemek istiyorum; bir nesne, içerik ya da olayla karşılaşma, zihnin dikkatinin çekilmesi, nesnenin ne olduğu ile ne olmadığının belirlenmesi, nesnenin ne olduğuna bağlı olarak duyguların yükselmesi ve niyete uygun aksiyon alınması. Bu beş adım her ırktan, her yaştan, her cinsiyetten, fakirinden zenginine her tip insan için aynı şekilde gerçekleşir. Konu ilginizi çektiyse beş adımla ilgili aşağıdaki iki örneğe göz atmanızı öneririm. Ağız tadıyla ilgili bir örnekle başlamak istiyorum;

Diyelim ki bir cafenin (1.adım) önünden geçiyorsunuz. Dikkatiniz vitrinde duran cheese cake’e (2.adım) çekildi. Karnınız aç olduğu için cheese cake’e (3.adım) daha da yoğunlaştınız. Duygular yükseldi. (4.adım) Artık cheese cake’ e sahip olmak için elinizden geleni yapmaya hazırsınız. Bundan sonrası niyetin ne olduğuna bağlı olarak değişecektir. Aşağıda üç farklı niyete göre hazırlanmış üç aksiyon örneği yer almaktadır.

• Açlığınızı gidermek istiyorsunuz, cafenin kapısından içeri girer ve cheese cake ısmarlarsınız. Ya da;

• Geçtiğimiz ay beş kilo aldınız. Dış görünüşünüze çok önem veriyorsunuz. Cheese cake’e şöyle bir gülümse atarak yolunuza devam edersiniz. Ya da;

• Geçen ay kan tahlil sonuçlarınızı aldınız, şekeriniz yüksek çıktı. Açlığınızı yatıştırmak için cheese cake yerine sıcak bir çorba içersiniz.

İlk durumda zihninizden gelen tanıma (3.adım) göre cheese cake’i yediniz, aç olmak ve cheese cake sevmek dışında özel bir niyetiniz yoktu. Diğer iki durumda, zihninizde beliren tanıma göre yükselen duygular (3.adım) olumlu olsa da niyete uygun hareket ettiniz.

İkinci örnek; İşten eve erken geldiniz ve favori koltuğunuza teslim ettiniz kendinizi. Akşam yemeğine daha zaman var. En heyecanlı yerinde bıraktığınız kitabınız aklınıza geldi. Ancak yatak odanızdaki kitabı almaya (4.adım) üşeniyorsunuz.Yükselen duygu olumlu olmadıkça niyetin gücü işlemez, koltukta oturmaya devam edersiniz. Niyet, gücünü nesneye atanan tanım sonrasında yükselen güzel duygudan alır.

Bu 5'li ile ilgili ufak bir parantez açmak istiyorum; ''Bir türlü niyetim gerçekleşmiyor diyorsanız, gün içinde en çok odaklandığınız nesneler ile onlar hakkında neler hissettiğinize bakın. Gün içinde odaklandığınız nesneler, niyetinizle bağlantılı değilse, söylenecek bir şey yok, doğal olarak niyetinizin gerçekleşmesi zaman alacaktır. Odaklandığınız nesneler niyetinizle bağlantılı olması durumunda ise onlara karşı olumlu duygu ve düşüncelerinizin olup olmadığına bakabilirsiniz.''

Tüm bu yazdıklarım, zihne çalışmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Sizinle ilgili dışarda dönen dolapları, kontrol altına almak istiyorsanız, dışarıda dönen dolapları döndüren zihne çalışmak gerekir. Bu konuda meditasyonun yardımı dokunabilir.

Ya çalış çalış, çalışmadan olmuyor mu? Diyorsanız o zaman şunu yapmayı deneyin;

Karşılaştığınız nesne, olay, insan her neyse onun busu, şunun şusu demeden olduğu gibi kabul edin, sevin ki onlarla ilgili olumlu hisler besleyin. Ve böylece aksiyonlarınız da olumlu olsun, her şey %100 yolunda gitsin. Bu konuyla ilgili güzel bir söyleşiyi paylaşmak istiyorum.

DalaiLama

Güzel bir hafta geçirmenizi dilerim

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Ah Şu Beşli Yok mu?

Aynı olaya verilen tepkinin tarzı insandan insana değişse de gerisindeki mekanik her insan için aynıdır.

Bu mekaniği bilmek, başına gelenlerin kontrolünü eline almak isteyenler için hayat kurtarıcıdır.

Bu mekanik nasıl çalışır?

Bu mekanik beş adımdan oluşur. Beş adım birbirinden farklı olsa da birbirlerine sıkı sıkı bağlıdırlar. İlk adım başlar başlamaz geri dönüş yoktur, diğer dört adım otomatik olarak gerçekleşir. Bu beş adımın gerçekleşme süresi normal bilincimizle fark edilemeyecek derecede hızlıdır. Bu süreç özetle şöyle gerçekleşir;

Birinci Adım: Bir nesne, içerik ya da olay karşılaşma.

İkinci Adım: Zihnin dikkatini nesne, içeril ya da olaya vermesi.

Üçüncü Adım: Nesne, içerik ya da olayın ne olduğu ile ne olmadığının tanımlaması

Dördüncü Adım: Üçüncü adımda belirlenen tanıma göre tepkinin ortaya çıkması ile birlikte tepkiye uygun duyguların yükselmesi. Duygular genel olarak üç tarzda yükselir. Ya nesneyi doğru çekilir ya ondan uzaklaşır/ret eder ya da nötr kalırız.

Beşinci Adım: Niyete uygun aksiyon alınması.

Bu sürecin kilit adımları üç ve beştir. Zira 3 ve 5.adımda çıkan sonuca göre aldığımız aksiyon, nasıl bir insan olduğumuzu belirler. Nasıl insan olduğumuz da nasıl bir hayat yaşadığımızla direk bağlantılıdır.

Diyelim ki hafta sonu, hava çok güzel ve parka gitmeye karar verdiniz. Kendinizi çok huzurlu ve sakin hissediyorsunuz. Bankta otururken bir sokak köpeği yanınıza yaklaştı. Köpek seven birisiyseniz köpeğe şöyle bir bakıp gülümsersiniz. Huzurlu ve sakin havanız değişmez, aynı kalır. Köpek sevmeyen birisiyseniz zihniniz hemen ajite olur, huzurlu ve sakin havanız tamamen yok olur.

Tüm bu süreçten karşımıza çıkan nesneye verdiğimiz anlamın (3.adım), zihnin yapısını otomatik olarak değiştirdiği ortaya çıkar.

Beşinci adım olan niyet nasıl çalışır?

Niyetiniz ise köpek yanınıza yaklaştığında sadece onunla ilgilenmekle kalmaz, oyun da oynamaya başlarsınız. Niyetiniz köpeklere ‘’savaş aç’’ ise bu niyetin aksiyonu’’ şeklinde gerçekleşir. Aynı örnekte niyet, köpek sevgisi dışında başka bir konu da olabilir. Örneğin gününüze mahvetmek istiyorsanız olayı büyütürsünüz. Huzurunuzdan vazgeçmek istemiyorsanız parkta oturduğunuz yeri değiştirirsiniz. Her iki örnek durumda da savaş ya da barışı niyet belirlemektedir.

Tüm bu süreç, hayatı zindana çevirmek ile huzurda kalmanın tamamen kişinin niyetine bağlı olduğunu göstermektedir.

Kıssadan hisse; Karşılaştığımız insan, olay, durum vb. gibi verdiğimiz anlam (3.adım) ile niyetin (5.adım) kontrolünü elimize geçirdiğimizde hayatın kontrolü de bizde olacaktır.

Dilerseniz önümüzdeki hafta boyunca yukarıda paylaştığım bilgilerin ne kadar gerçekçi olduğunu bakarak bu beşlinin hayatınız üzerindeki etkilerini araştırabilirsiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Sihirbaz mı? İp Cambazı mı?

Sihirbazlık illüzyon numaraları ve el maharetleri yaparak eğlendirme sanatıdır. İp cambazlığı ise yüksekte gerilmiş ip üzerinde gösteri yapma sanatıdır. İp cambazlığı sanatında illüzyona yer yoktur. Gerçeklik önemlidir. İpteyken dış faktörlerden etkilenmemek için düşünceleri tamamen bir kenara bırakarak orada olmak gerekir. Tüm bu özet bilgilerin ışığında size bir sorum olacak.

Bu soruya nasıl yanıt verdiğinizi bilmiyorum ama gerçekte her birimizin muhteşem sihirbaz OZ’dan hiçbir farkı yok. Yüzyıllardır illüzyon yaratmak konusunda öyle ustalaştık ki sihirbaz olduğumuzu dahi unuttuk.

Her akşam uykuya daldığımızda, gözlerimiz kapalı olduğu halde bir anda değişik görüntüler görmeye başlarız. Örneğin uykuya dalar dalmaz muhteşem bir sahilde ya da bir ormanın içinde buluruz kendimizi. Bazen de kâbus görürüz, uyanıp da gerçek olmadığını anladığımızda ise kocaman bir oh çekeriz. Güzel bir rüyadan uyandığımızda ise gözlerimizi hemen kapatarak aynı rüyaya devam etmek isteriz. Rüyada görülenlerin hepsi çöldeyken görülen seraplar gibi zihnin bir yansımasıdır.

Sabah uykudan uyanır uyanmaz illüzyon sona erse de bu sefer gözlerimiz açıkken illüzyon görmeye başlarız. Gözlerimiz açıkken deneyimlediğimiz bazı illüzyon örnekleri şunlardır;

Sevgiliniz terk eder, çılgına dönersiniz. Onsuz yaşayamayacağınızı düşünürsünüz. Hayatın tadı tuzu kalmaz, depresyona girersiniz. İntihar etmediyseniz ya da kendinizi bir odaya kapatmadıysanız, başka birisine âşık olana kadar illüzyon devam eder.

Şimdi de erken yaşta hamile kalmış birini hayal edin. Doğumu beklerken çevresindeki insanlar ‘’çok genç anne olacak, kendisi daha çocuk’’ diyerek şefkat gösterirler. Aradan bir saat geçtikten sonra doğum gerçekleşir. Bebek annesinin kucağına verilir, bebek ağlamaya başlar. Bebeğini susturamayan küçük anne bu durumdan şikâyet eder. Aynı insanlar bu sefer de ‘’Anneliği beceremeyecek galiba’’ derler. Bu yakıştırmadan sonra küçük anne ne yaparsa yapsın ‘’kötü anne’’ yakıştırmasından kurtulamaz. Hatta ileride büyük bir ihtimalle kendisi de bu yakıştırmaya inanacaktır.

Düşmanınız olan bir insanı hatırlayın. Bu kişinin, düşmanınız haline gelmeden önce en yakın dostlarınızdan biri olma ihtimali çok fazladır. Zihin küçük bir illüzyonla dostunuzun gerçek yüzünü ya da en doğrusu potansiyel özelliklerini görmenizi engellemiştir. Bu ilişkiyle ilgili enteresan olan bir durum ise, düşmanınız olduğu halde zaman zaman dostlar listenizde yer alabilme özelliğidir.

Daha önce size zararı dokunmuş bir kişi sevdiklerinizin yanına geldiğinde hemen rahatsız olursunuz. Halbuki o an size hiçbir şey yapmıyordur

Hava çok güzelken birden yağmur yağmaya başlar. Yağmuru dört gözle bekleyen çiftçi yağmur için ‘’bir mucize’’ der. Yeni satın aldığı elbisesiyle şemsiyesi olmadan dışarı çıkan birisi yağmur için ‘’kâbus’’ der.

Zihnin bu tarz illüzyonları sayesinde doğruyu yanlıştan, yanlışı doğrudan ayırmak zorlaşır. Bu durumu bizzat yaşamış ve tüm hayatını değiştirmeye karar vermiş birisi olarak zihnin illüzyonlarına kanmayın derim. İyi haber!

Zihin illüzyon yaratmada çok yaratıcı olsa da bu özelliğinden ayrı olarak doğruyu yanlışı birbirinden ayırabilecek kapasitesi yani muhakeme yeteneği vardır. Bu yetenek tam kapasite kullanıldığında, illüzyonların gücü azalır.

Muhakeme yeteneğini kullanmadığınız da ise dışarıdaki görüntüye baktığınızda ya ona bağlanır ya da onu ret edersiniz ki her iki durumda da illüzyonun bir parçası haline gelirsiniz. Halbuki dışarıdaki sinemaya gittiğinizde film makinasından perdeye yansıyan görüntü gibi zihnin yansımasından başka bir şey değildir. Bu yüzden de gurular sürekli olarak dışarıyı değiştirmek yerine içeriye bakın derler. İşte gerçek sihir budur. Sihir dediğime bakmayın.

İçeriye baktığımızda hep istediğimiz şey olan dış dünyanın gerçek halini görmeye başlarız.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Zihnin İçinde Dönen Dolaplar

Hep birlikte birlik ve beraberliği içinde yaşamak için illa bir deprem, illa bir tsunami, illa bir reaktörün patlaması mı gerekiyor?

Bu soru, benim kişisel gelişime yönelmemi sağlayan en önemli sorularından biriydi. Bundan on beş yıl önce öfkemle baş edemediğim halde dışarıda sevgi ve barıştan söz etmenin dürüstçe olmadığını düşünerek ikinci bir hayata adım attım. O gün bugündür kendimi geliştirmek adına elimden geleni yapıyorum. Hayatımda olumlu yönde değişiklikler olsa da hala öfkelendiğim anlar olabiliyor. Bu sıkıntımı arkadaşlarımla paylaştığımda çoğunlukla şöyle derler; ‘’Sibel’cim uzun zamandır bu işler içinde olduğun halde sinirleniyorsun, biz ne yapalım?’’

Ben de ‘’Evet çok haklısınız, gidecek hala yolum var’’ şeklinde yanıtlarım. Elimden geleni yapsam da zihnimin içinde dönen dolaplardan haberim olmayabiliyor. Bugünkü yazımda zihnin, içinde dönen dolaplardan en önemlisinden kendi kendini memnun etme halinden bahsetmek istiyorum. (Self-centered Attitude). Kendi kendini memnun etme hali, bildiğiniz gibi ‘’Ne olursa Olsun Önce Ben’’ya da ‘’Şimdi Bana Ne Olacak?’’ şeklinden düşündüren zihin halidir. Herkesin eşit olduğunu kabul etmez. Dolayısıyla demokrasiye de inanmaz.

Budist hocalardan Geshe Damdul bir eğitiminde bu konuyla ilgili çok enteresan bir şey paylaştı. Faydalı olacağını düşündüğüm için sizlerle paylaşmak istiyorum.

‘’Kendini kendini memnun etme hali, dünyaya geldiğinizde ortaya çıksa da özünüze ait bir hal değildir.’’

Kendi kendini memnun etme hali, bebekliğimiz de karnımız aç olduğunda avaz avaz bağırtarak açlığımızın giderilmesine yardımcı olsa da yetişkinlik çağında sofrada yediğimiz yemeğin var olmasında birçok insanın payı olduğunu, yemeğe başlamadan önce şükretmek gerektiğini unutturan bir haldir. Bu hali daha iyi anlamak için aşağıdaki örnek deneyimlere göz atmanızı rica ediyorum.

Limoncu, parasını ödemeden tezgahından tek bir limon alarak kaçan çocuğun peşine düşer. O sırada tezgâhı boş gören diğer çocuklar tezgahtaki tüm limonları alıp kaçarlar. Limoncunun bu duruma düşmesine sebep kendi kendini memnun etme halidir.

Bavulların çıkış zamanı ve yeri aynı olduğu halde uçağın lastikleri piste değer değmez sizi uçaktan çıkmaya zorlayan kendi kendini düşünme halidir.

Yaptığınız iyiliklerin değerinin bilinmemesinden şikâyet ettiren kendi kendini memnun etme halidir.

Saatlerce oturup meditasyon yaptığınızda ya da en zor yoga hareketini başardığınızda özel insan olacağınıza inandıran kendi kendini memnun etme halidir.

Ancak XX kadar takipçiniz olduğunda popüler olabileceğinize inandıran kendi kendini memnun etme halidir.

Herhangi bir nedenle sokak kavgasına karıştığınızda hapishaneye girmenize sebep olan kendi kendini memnun etme halidir.

‘’Bu sefer de olmadı, daha iyi olmalısın’’ diyen kendi kendini memnun etme halidir.

‘’ Bu insanlar seni kullanıyor, bu senin kaderin’’ diyen kendi kendini memnun etme halidir.

İşin doğrusu kendi kendini memnun etme halinin sebep oldukları, kendi kendinizi zora sokmaktan öteye gitmez. Sizi sürüklediği eylemlerin faydadan çok zarar verdiğini anlamınıza izin vermez. En önemlisi dışarısını olduğundan daha az ya da daha fazla görmenizi sağlar. Yüksek gördüğünüzde bağımlılığın, düşük gösterdiğinde öfke ve nefretin ağına düşersiniz. Üstüne üstlük bu durumun kendi seçimlerinizden kaynaklandığına inandırır sizi.

En çok nefret ettiği görüş ise şudur; ‘’Her insan mutlu olmayı, acı çekmemeyi neşe ve dengeyi hak eder. Hepimiz eşitiz ‘’

Bu görüşü benimseyenler hiçbir zaman onun oyununa gelmezler.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOGLU

Yazının devamı...

Şiddete Son

Şiddetin kötü olduğu konusunda hem fikir olsak da çoğu zaman kendimize ve diğerlerine karşı uyguladığımız şiddetin farkında olamıyoruz. Zihnin dış şartlardan etkilenmesine izin verdiğimiz sürece de bu böyle devam edecek. Kendimize ve diğerlerine karşı uyguladığımız şiddete son vermek için önce zihnin kirlenmiş haliyle saf hali arasındaki farkı bilmek gerekiyor.

Zihnin kirlenmiş hali, negatif enerji ve duyguların sebep olduğu engellerden meydana gelir. Çok hızlı ve sert hareket eden bir insanı hayal edin. Bu insanın sert hareketleri ile anlamsız hızlılığı sizi rahatsız eder. Tam tersi sakin, huzurlu ve hoşgörülü bir insanın yanında olduğunuzda ise daha rahat hissedersiniz. Kendinizi rahatsız hissettiğiniz zamanları şöyle bir hatırlayın, işte o anların hepsinde zihnin kirlenmiş halinin parmağı vardır. Zihnin huzur, hoşgörünün bulunduğu hali ise saf halidir. Bu hal %100 korkusuz olandır. İster inanın, ister inanmayın bu hal her insanda mevcuttur. O zaman akla şöyle bir soru gelir.

Kirlenmiş zihin, dış şartlardan etkilendiğinde sürekli bir şeylerin tuzağına düşer. Bu tarz durumlar fazlalaştığında, sakin, huzurlu ve hoşgörülü olan gerçek doğasını hatırlamakta zorlanır. Olumlu ya da olumsuz dışarıyı olduğundan farklı görmeye başlar. Farklı görmeye başladığında yeni engeller ortaya çıkar. Yeni engeller, eski engellerle birleştiğinde daha güçlenir ve maalesef dünyayı olduğundan farklı görmeye başlarız.

Öncelikle dünyayı olduğu gibi görme konusunda çok ciddi olmak gerekir. Zihni bu konuda ‘’değil de ‘’seviyesine getirmek önemlidir. Bunun için de negatif engelleri pasifize edecek bedensel, zihinsel ve duygusal arınma çalışmalarına katılmalı ve ayrımcılık yapmayan, dünya gerçeklerini anlatan güvenilir felsefe ya da öğretiler takip edilmelidir. Daha önce birçok bedensel, zihinsel ve ruhsal arınma çalışmalarına katılmış, hayatınızda bir şeyler düzeldiği halde tekrardan benzer şeyleri yaşamaya başlamış olabilirsiniz. Bunun sebebi şudur;

Negatif düşünce ve duyguların iki hali vardır. Birisi gross, diğeri ise daha ince karakterli subtle olandır. Gross hali öfke, nefret, bağımlılıklar gibi enerjilerden oluşur. Gross hali kolayca fark edilebilir. Subtle hali ise daha ince frekanslı olduğundan fark edilmesi zordur. Subtle hal arındırılmadığı sürece dünyayı algılama şeklimizde değişiklik yapmak ve dolayısıyla şiddetten kurtulmak mümkün olmaz. Bu durumu okyanus metoforuyla açıklamak istiyorum.

Okyanusta zaman zaman dalgalar oluşur. Dalgaların altındaki en derin tabakada muhteşem bir sakinlik vardır. İşte bu zihnin saf halidir. Dalgalar ise negatif duygu ve düşüncelerdir. Dalgalar zaman içinde durulsa da suyun yüzeyinde ufak partiküller kalır. Bu partiküller yok olmadığı sürece zihnin sakin hali deneyimlemek zorlaşır. Küçük salınmalar her an negatif enerjileri kendilerine çekerler. Sakin halini deneyimlemek için algılarınızın ötesine yani okyanusun en derinindeki tabakaya inerek onu orada deneyimlemek gerekir. İşte o zaman gerçek gerçek daha anlaşılır hale gelir.

Zihnin kirlenmiş hali içerisindeki negatif enerjilerin bilmediği oyun dalavere olmadığından onlarla mücadele eden ve sonunda kazanan bir bilenden destek almak şanslı çöpü seçmeye benzer. Bu bilende Fredrich Nietzche’nin ‘tarifine uymayan bir bilen olmalıdır. Zira böyle bir görüşe sahip olanların zihninde hala dönüştürülmemiş subtle enerji olduğundan felsefe ya da öğretiyi gerçekte olduğu aktarmakta zorlanırlar.

Her Daim sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Geshe Damdul Teaching of Bodhichitta

Yazının devamı...

%100 Korkusuz Olmak İçin

Bir insanın isteklerinin gerçekleşmesi, arzuladığı şeyi ne kadar istediğine bağlıdır. İhtiyaç en derinden hissedildiğinde isteklerin gerçekleşmesi ‘kıvamında demektir. Bu sebeple geçen haftadaki yazımda paylaştığım soruyu tekrarlıyorum.

Bu soruyu yanıtlamadan önce korkunun tanımı konusunda hem fikir olalım. Şu an korkuyla ilgili aklınızdan bir sürü bilgi geçmiş olabilir. Aklınıza gelenlerin ortak noktasının ne olduğuna bakarsanız korkunun olduğu yerde özgürlüğün olmadığını fark edersiniz. Bu yüzden de korkuyu özgür olmanın tam zıddı olarak tanımlayabiliriz. Bu da şöyle bir farkındalığı şu yüzüne çıkartır.

.

%100 korkusuz olmak zihinsel özgürlüğü de içine alır. Zihinsel özgürlük birçok hocanın da söylediği gibi bağımlılıkların bırakılarak basit bir hayata geçmekle gerçekleşir. Zaten birçoğunuz zihinsel özgürlüğe ulaşmak için basit bir yaşama adım attı ya da planlıyor. Her şeyi bırakıp Bodrum, Çanakkale vb. gibi yerlere yerleşenler için, başlangıçta her şey yolunda gitti. Bir müddet sonra aynı sıkıntılar tekrar yaşandı. Çünkü korku gibi iç şartlar olduğu sürece bir şeyleri değiştirmek istediğiniz de bir bağımlılık bırakılır, başka bir tür bağımlılığa geçilir. Bu şekilde mutluluğun dış faktörlerden etkilenmesine izin verilmiş olur.

Budist hocalardan Shanditava, bütün dünyayı deriyle kaplamak yerine her bireyin kendi ayakkabısını deriyle kaplamasının daha bilgece olduğunu söylemiştir. Bu söylevden yola çıkarsak korkusuz olma sorumluluğu bizdedir. Zihnin %100 korkusuz hali için zihnin dış faktörlerden etkilenmesine son vermek gerekir. ‘ya da ‘diyenleriniz olabilir. Sizi bu durumu test etmeye davet ediyorum.

- Hediye aldığınızda sevinip, bir şeyler istediğiniz gibi olmadığında sinirlenir misiniz?

- Yalnızlıktan şikâyet ederken, etrafınızda insanlar olduğunda bir an evvel gitsinler diye gözlerinin içine bakar mısınız? Tekrar yalnız kaldığınızda ise yalnızlıktan yakınır mısınız?

- Uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızla buluşmak için can atarken, arkadaşınız yanınıza geldiğinde bitmek tükenmek bilmeyen istekleri yüzünden bir an evvel evine dönmesi için günleri saydığınız olur mu?

- Yemek ve temizlik işleri için bir kişiyle anlaştınız. Başta her şey yolunda gitti. Temizlik istediğiniz şekilde yapılmadığında ya da yemekler güzel olmadığında sinirlendiniz. Yardımcınızın verdiğiniz parayı hak etmediğini hatta biraz daha ileriye giderek sizi suiistimal ettiğini düşündünüz. Sonra her şeyin kendi kontrolünüzde olması için yardımcınızı işten çıkarttınız. Ev işleri mevcut işlerinize dahil olduğunda birtakım işlere yetişemediniz ve destek vermedikleri için evdekilerden şikayetçi oldunuz.

Yukarıdaki durumların benzerleri hayatınızda tekrarlanıyorsa zihniniz dış faktörlerden etkileniyor demektir. Tek başlarına önemsiz gibi görünebilirler. Fakat ‘u sıralar hayatında değişiklik yapmak için hazırlananların ‘meydana gelmiş dersem hiç de yanlış olmaz!

%100 korkusuz olmaya hazırsanız, bir sonraki haftaya kadar hayatınızda yukarıdaki örneklere benzer başka örneklerin olup olmadığını fark etmeye zaman ayırın ve bir de aşağıdaki soru üzerine biraz düşünün.

Haftaya bu konuya devam edeceğiz.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Geshe Damdul - Bodhichitta

Yazının devamı...

Basit Ama Önemli

Gönüller bir, etraf günlük gülistanlık olduğunda, akla gelmeyen sorular vardır. Bu sorular ancak bir şeyler ters gittiğinde ortaya çıkarlar. Bunlardan en popüler olanı

Genci, yaşlısı, eğitimlisi, cahili, zengini, fakiri herkes hayatlarının belli bir döneminde mutlaka bu soruyla karşılaşırlar. Bu soru aklınıza düştüğünde yanıtını bulmak yıllarınızı alabilir. Konuyu fazla uzatmadan bu sorunun yanıtını gelelim.

Hayatın anlamı ‘’başka bir deyişle ‘’Acı ya da Korkulardan kurtulmak’’ tır.

%100 mü? %30 mi? yoksa %50 mi?

Bence en uygun yanıt %100 dür.

ya da

Belki de şu an, zaman zaman hissettiğiniz korku, üzüntü ve öfke hatırlayarak %0 acı çekmenin ya da %100 korkusuz olmanın mümkün olamayacağını düşündünüz. Hatta bazılarınız, sevgili Darwin’in acı ya da mutluluk veren deneyimlerin atalarımızdan miras kaldığına dair teorisini

Budist bakış açısı, Darwin’in evrim teorisinin tam tersine inanır. Zihnin (aklın) iç ve dış faktörlerden etkilendiğini ve bu faktörlerin elimine edilmesi durumunda %100 korkusuz olma halinin gerçekleşebileceğini söylerler. Zihnin dış faktörlerden nasıl etkilendiğini gösteren küçük bir örneğim var. Bu örnek Cuma ve pazartesi günleriyle ilgili. Cuma günü işten ayrılırken ofisteki arkadaşlarınıza ‘’dediğinizde yüzünüzden gülücükler hiç eksilmez. Pazartesi sabahı dediğinizde ise cuma günkü gülücüklerin izine rastlanmaz. Her birimizin birçok kez deneyimlediği bu basit ama önemli örnek, mutluluğumuzun dış faktörlere göre şekillendiğinin ispatıdır. Dış faktörlere olan bağımlılığımıza son verdiğimizde zihnin %100 korkusuz hali otomatik olarak deneyimlenecektir. Bu halin nasıl ortaya çıkacağını Kaz dağlarını örnek vererek açıklamak istiyorum.

Yunan mitolojisinden, Hristiyanlığa, Alevilikten, Sünniliğe tarih boyunca her inanç Kaz Dağlarının kutsal bir yer olduğunu söyler. Bu kutsal yerin doğasının yok olması pahasına kazılar başladı. Topraklar çıkartılacak ve altın görünmeye başlayacak. İşte zihnin %100 korkusuz haline ulaşmak için bağımlılık, öfke, kıskançlık, rekabetten oluşan toprak kaldırıldığında tıpkı altın gibi en derinlerde yüzyıllardır saklı duran zihnin korkusuz hali yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.

Bu konuya bir sonraki yazımda devam edeceğim, o zamana kadar siz de korkusuz halinizin ortaya çıkmasını isteyip istemediğinize karar verin.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.