SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Etkinlik hikayesi

Biz ailecek hobiciyiz. İşin çocuk versiyonu "etkinlik" adını taşıyor bence.
Kendime dair hatırladığım ilk hobi yazmak. Muratla evlendikten sonra işin içine balık tutmak, fotoğraf çekmek, uzun doğa yürüyüşleri, motosiklet gezileri, off road işleri (ve eminim şimdi aklıma gelmeyen en az üç beş hobi daha vardır ) girdi.
Hobi; yanında bir eşlik edenin de olsa kendinle başbaşa kalmak ve aslında çoğu zaman kendinden bile uzakaşmak hali. Bir nevi ruhsal detoks.
Sonra öcüke böcük girdi hayatımıza hobiler bir süre askıda kaldı.
Onlar büyüdükçe de bu sefer onlarla etkinlik işine başladık.
Nasıl mı başladık?
Bir gün Ayşe; kapı süsleri çok popüler olduğundan odasına bir kapı süsü istedi.
Ben kolacıyım tabi; hadi gidelim çarşıya da alıverelim dedim.
Ama Murat daha gayretkeş, daha tasarımcı, daha girişimci ruh haliyle bize gaz verdi. "Yaparsınız siz evde. Ne gerekiyor ben alırım malzemeleri."
Ben o kadar tembelim ki bu konularda içten içe biraz bozuldum aslında. Beceremeyiz falan dedim. Bu arada Murat gerekenleri araştırmış, gitmiş sanayiden bir hortum, tel, aklınca gerekli neredeyse tüm malzemeleri almış. İlk kapı süsümüz su hortumuna kurdele sarılarak yapılmıştı. Murat benden daha çok çalışmıştı bu işte.
Baktım ki bu iş zevkli. Ayşe de keyif alıyor, ortak bir iş de yapabiliyoruz, arkası geldi.
Bu arada ikinci bebek için çıkılan uzun tatil işin boyutunu büyüttü.
Şimdi boncuklar, çeşit çeşit boyalar, teller, kurdalelerle dolu, hobi mağazası kıvamında bir evimiz var.
İnternette bulduğumuz her etkinlik için, borakstan tutun, tel kıvırma makinasına, dekupaj tutkalından, dokuma tezgahının çeşitlerine kadar her şey evde mevcut , alış veriş yapmamıza neredeyse hiç gerek kalmıyor.
Bu konuyu özelikle yazmak istedim; çocukların el becerilerinin, hayal güçlerinin, beraber iş yapabilme yeteneklerinin, hatta kelime dağarcıklarının bile geliştiğini görüyorsunuz. Bir sanatçı dokusu oluşuyor zaman geçtikçe.
Çocuklarla çalışmak kolay mı? Aslında değil. Ama müdahaleci değilseniz, hızlı iş yapma takıntınız ve aman yapılan iş çok iyi olsun kaygınız yoksa kolay olabilir. Ben daha yazdıklarıma ulaşamadım ama bu ortak etkinlik işi beni de bu konuda geliştirecek diye düşünüyorum. Sanırım zamanla adam olacağım.
Bu konuda size fikir verecek onlarca site, yüzlerce bloga ulaşabilirsiniz.Bizim çalışmalarımızın fotoğraflarını facebook hesabımdan görebilirsiniz.

Ufak bir "aklımda kalan etkinlik öneri listesi" yapmak istiyorum size. Çocuğunuzun yaşına göre içinden seçim yapabilirsiniz.

-Traş Köpüğünden Ebru Çalışması
-Gazetelerden Sepet Örme
-Şişe Boyama
-Takı Yapma ( bu iş için çok asit tezgahlar yapabilir işi daha profosyonel hale getirebilirsiniz)
-Boncuk Örme
-Slime Yapma
-Küçülen Kağıttan Anahtarlık ve Takı Yapma
-Etamin İşleme
-Keçe Bebek Yapımı
-Kumaş Bebek Dikişi
-Kağıt Bebeklere Elbise Tasarımı

Hepsi tarafımızdan itinayla denemiş projelerdir. Eğenceli olacağı konusunda (eğer sabırıysanız) size tahaahhüt verebilirim.
Etkinliklerin bir faydasını daha gördük. Ayşe ticarete atıldı. Bir kısmını evin önünde tezgah açarak, apartman komşularımızın kapılarını tıklayıp pazarlama çalışmaları yaparak, eve gelen misafir, eş dost ve akrabaya fahiş fiyatlardan satarak ilk girişimciik deneyimini de kazandı Ayşe.
Bu arada Ayşemle küçük bir projemiz daha var. Yaptığımız eserlerden evin önündeki parkta bir sergi açmak. Gerçekleştirdiğimizde izlenimlerimizi ve heyecanımızı sizinle paylaşırım.

Yazının devamı...

Hadi kızlar! Geç kalıyoruz!

Bizim evde kalk borusu saat 6:30 da öter. Sonra ertelerim, bi daha öter, sonra bi daha bi daha...
Sabah kahvaltı edilmeyecekse saat 7 ye kadar telefonun alarmıyla aramızdaki savaş periyodik olarak sürer.

Hafta içi sabahları kızlardan çıt çıkmaz. Uyansalar da gürültü patırtı yapmazlar, usulca odaya gelip sessizce yatağımızda yanımıza yatarlar.

Ama hafta sonu, uyanan acıktım feryadıyla atar kendini yatağından. Yanımıza uzanan, önce saçımızı sever, sonra parmaklarıyla birimizi dürter, olmadı sevdiği saçı çeker, hala anne babadan tepki gelmemişse küççük parmaklarını burun deliklerimize ya da göz kapaklarımızı açıp içine sokmaya çalışırlar. Bu merasim biz çıldırıp onları yastıkla def etmeye çalışana kadar sürer.
Ama dedim ya hafta içi yapmazlar bunları.
Nefes almaya korkarlar uyanık oldukları anlaşılacak diye.
- Hadi kızlar kalkın geç kalacağız sesini duyan örtüyü başına usulca çeker ya da gözleri açık görünmesin diye iyice yumup yumuş yumuş yaparlar gözlerini.

Tabi ki tüm bu delilleri bir araya getirip gerçeği anlayan bir anneleri var. Akıllı mı akıllı...
Benden kaçmaz uyanık olmaları.
Onları kaldırdıktan sonra ilk zor aşama Sare'yi tuvalete oturutmaktır.
Önceki yazıda belirttiğim gibi Sare çiş öğreniyor.
-Aaaa Sare uyanmış. Hadi bakalım kim koşacak tuvalete önce. Sen mi ben mi?
Bu ilk söz onu ikna edip koşturduysa hemen anlarım ki o gün şanslı günümdeyim. Güneş gibi, daha ilk adımda kader de yüzüme güldü..
Ama değilse gene de küsmem kadere.
-Hadi Sarişşş ..
Olmadı lafı değiştirip kucaklayarak karga tulumba tuvalete oturtur, hemen kaçarım yanından ki "vıyyy vıyyy" nidaları ve çığlıklarına muhatap olacak zamanı ona vermeyeyim.

Sare tuvaletteyken ben giyinir, hazırlanır, saçımı başımı toparlarım.
Bu arada Ayşe'yi yakalayıp saçını taramam gerekir.
Ona da çeşitli kumpaslar kurar, pufun önüne oturturum. Bu aşamada firar etmek istekleri pek fazladır çünkü. Taramak üzere oturtmuş olsanız bile bir sonraki saç toplama aşamasına geçip geçemeyeceğiniz hala belirsizdir.

Ayşe'nin sabahları iki çorabını ayağından çıkarması arasında geçen sürede A noktasından hareket eden araba, arada durmuş kavaltı için simitçiden simit alıp yola devam etmiş, Bileciğin B noktasına varmış olur. Yani bu süre takriben 15 dakikadır. Bi de iki çorabın ve kalan bilimum kıyafetin giyilmesini düşünün.
Ben koridordan her geçişte Ayşe'yi dürterim.

-Hadi Ayşe... Geç kalıcaz Ayşe. Daha giyinmedin mi? Ayşe.

Sare'yi tuvaletten çıkarmak da oturtmak kadar profosyonelik isteyen bir iştir.
-Sariş bitti mi sorusunun cevabı 1 saat boyunca
-Hayyıyyyy! kaka da yapıcammmm olabilir.
-Hadi kalanını okulda yap geç kalıcaz talebinin yanıtının ise çığlık olması muhtemeldir.

Diyelim ki tuvaletten de çıktık.
Saç tarama faslında kullandığım yöntemlere gelir sıra.
Ben Sare'ye saçını taratmayan kedi ile ilgili bir hikaye uydurmuştum, ona gönderme yaparak
-Sariş çirkin kedi olmuşsun hadi saçını tarayalım da güzel kedi ol derim.
O da
-Hayıy Siel Ötmenim tarayacak der.

Bu aşamada başarı kaydım çok fazla olmadığından okula genelde çirkin kedi moduyla gider.
Akşam geldiğide o muntazamca ayrılmış, güzelce taranmış, toplanmış saçlar, her gün, ben nerede yalnış yapıyorum sorusunu sordurur bana. Ama bu sorunun pek üstünde durup da cevap arayacak vaktim olmaz, çünkü akşam da kafamdan çok ellerimi kullanarak yetiştirmem gereken binlerce işim olur (yemek, bulaşık, süpürge) o yüzden enerjimi beyin hücrelerime göndererek harcamayı tercih etmem.

Akşam hikayelerimizi de bilahere anlatırım.
Elimden kaçan Sare, emziiim nerdee diye dolanmaya başlar; emziği bulunca suyum nerde ve çantam nerde aşamalarına geçer.
Bu arada Ayşe tuvalete girip orada uyuklamaya başlamıştır bile. Kapıyı önce çalıp, sonra yumruklayıp, sonra tekmeleyerek onu uyandırıp evin kapısından dışarı adımımızı atarız.
Tam orada bir kaos daha oluşur.
Çünkü herkes aynı anda kapıdan geçemez, herkes aynı anda kapıda ayakkablarını giyemez. Ama tüm bunları herkes aynı anda yapmak ister. Daha büyük kapısı olan bir eve taşınmalıyız bence.
Kapıdan beraberce geçilemeyeceğine ikna olan, diğerlerinin ayakkabılarına basarak kendi ayakkabısına doğru ilerler, bu arada ayakkabısına bastığı kişi kızıp söylenir böylece bu aşama da geçilir.
Ayrıca her gün kapı önüne ulaştığımızda Sare spor ayakkabılarımı giyecem diye bağırmaya başlar.
Ama onun spor ayakkabı dediği, kendine 5 numara büyük gelen eskimiş babetleridir aslında, ev ahalisi olmayan bu aşamayı Sare'yi ağlatmadan asla geçemez.
Asansöre binilir, asansör hareket edince kimin neyi unuttuğu çıkar meydana. Unutulanları geri dönüp almak işi genelde bana kalır.
Arabaya da sağ sağlim bindik mi işin çoğu bitti demektir.
Arabada Sare "akşam beni alacanız demi, uyucaz uyuncaz akşam olcak beni alcanız, paka gitcess demi" sorularına.
Ayşe ise "akşama şu bize gelsin, ben şunlara gidecem" pazarlıklarına başlar.
İlk önce Sare okula bırakılır, hızlıca yanından ayrılınır (kaçılır demeye dilim varmıyor ama aslında kaçılır).
Sonra Ayşe .
Ayşe, bıraktığmız yerden 3 merdivenle çıkılan yaz okulunun kapısına gidene kadar 5 kere el sallar, 19 kere arkasına bakar. Bazan de onu götürmedim diye fırça atar bana.
-Ama Sare'yi sen bırakıyosun okula diye. O zaman anne yüreği dayanamaz ona eşlik edilir....
Sabah macerası saat 8 e 5 kala ile 8 i 5 geçe arası bir saatte kampüsde biter.
Akşama kadar sürecek, adına "çalışmak" denen ama benim ev temposuna göre çok dinlengeçli bulduğum iş saatleri başlar.

Yazının devamı...

Köy

Köye doğru yol alıyoruz. Gri dağlar, mavi yeşil arasında gidip gelen göl, pembeye çalan gökyüzü. Her yer serin bir yaz akşamının muhabbetiyle dolmuş.

Bazı şehirlerde, asvalt yol kenarlarında karşılıkı dikilmiş ağaçlıklı yollar vardır. Insanların geçmekten hazzettiği yolardır bunlar. Günlük yolculuklarınızda nefes almanıza vesile yollar. Işte benim köyüme giden kilometrelerce yol böyle uzar gider. Iki taraflı zeytin ağaçlarının binlercesi kolkola girip yol boyu selamlar sizi. Her birinin selamına mukabele etmek gelir içinizden. Her birine gülümsemek istersiniz. O ağaçlardan bazılarını büyük dedeleriniz elleriyle dikmiştir, büyükanneleriniz ve anneniz dokuz aylık gebe karnıyla o ağaçlara hizmet etmiştir, onlardan babalarınıza onlardan size kalmıştır. Babalarınız aziz bilmiş, gözleri gibi bakmışken siz gurbette bırakıp gitmişsinizdir her yaprağında geçmişinizin emanetini taşıyan ağaçları.

Bu yüzden biraz mahcubum zeytin ağaçlarına karşı.

Çocukluğumda altında oynamışlığım, yemek yemişliğim, babamla çiftçilik etmişlğim, uzun hikayeler dinlemişliğim o kadar çok ki ailemin bir parçası sayıyorum onları da.

Köye yol alışımız yakın bir ölümün vesilesiyleydi bu sefer. Yola çıkarken çocuklara anlattık, akşam geç vakit köye gitme sebebimizi ama Ayşe'nin aklını çelen göl uzanıp duruyordu yanımız sıra.

-Anne cenazeden sonra göle girer miyiz?

(Töğbe töğbe. )

Gülsem mi, ağlasam mı, imrensem mi, çocuk olmanın hazzına?

Ben gülümsedim uzun açıklama Murat'a kaldı.

Ailemden bir büyüğümü kaybettiğimde, bana gölge eden o büyükkk çınarın kalavi dallarından birinin kopup düştüğünü ve artık başımı serinleten o çınarın daha az serinlettiğini hissediyorum. Biraz güven kaybı, biraz endişe, biraz geçmişle gevşeyen bağların hissettirdiği aidiyet duygusunun azalmasının kaygıları. Köklerim beni ayakta tutuyor. Bu açıdan insanlar da ülkelere benziyorlar galiba.

Biz küçkken, yazları göl kenarında geçirilen uzun gecelerde, tarih öğretmeni olan amcamın ailemize, ülkemize dair; hikeye, efsane, masal, anı karışımı anlatılarını dinlerdik. Kitap okumayı, yazmayı ilk bu anlatılar sevdirdi bana.

Şimdi bende fırsat buldukça, yaşlarına uydukça, minik guzularıma anlatmaya çalışıyorum bildikerimin bir kısmını. Hoşlarına gidenleri yeniden yeniden dinlemek istedikerinde içim şenleniyor ama her anlatışımda öykücü yanım birşeyler ekleyip çıkarıyor bu hikayelere.

Onların bağları da kopmasın istiyorum geçmişleriyle. Zeytin ağaçlarının ferahatan havası dar zamanlarında onları da teskin etsin, dünyanın en güzel mezarlığı olan köyümün mezarlığından geçerken, hikayelerle gözlerinde canlanan annanelerini, dedelerini ve belki çocuklarına anlattıkları annelerini hüznün yanında daha çok sevgi, rahmet ve küçük gülümsemelerle anımsasınlar.

Göle ayaklarını soktuklarında hepimizi yüzyıllar boyu arındıran ve serinletenin aynı su olduğunu ve aynı toprak altında bir gün ve inşallah gülümseyen yüzlerle birbirimize sarılacağımıza iman etsinler.

Yazının devamı...

İkinci Bölüm Çiş hikayesi (Anne kaka yapmıyorum)

Bu uzun bir hikaye olacak.

Birinci hikayeyi yazdık; yıllar oldu.Ayşe kızın kazasız, travmasız çiş günleri hafızamızın günlükerinde kaldı. Yeni kelimeler eklendi dağarcığımıza bu hikayeyi yaşadığımız günlerde. Yanyana gelmez dediğimiz kelimeleri yanyana getirdik pek de sevdik birlikte duruşlarını.

Mesela "seni seviyoruz kakaaaaaaa." gerçekten de sever olduk çünkü. Kakayı görüşümüz kutlamalara vesile bir olaydı haftalarca. El sallayışımız neredeyse ağlatacak duygu dolu mutluluklar içeriyordu. "baıklara selam söyle kaka"..

Yeni kelimeler uydurduk "uykucu donu" mesela. Bu; bezi hayatımızdan çıkarttıktan sonra külot bezlerin bez olmadığına çocuğu ikna etmek verilen addı. Neden külot bez demedik? Çünkü içinde geçen "bez" sözü yasaklı kelimelerdendi. Bez yok artık don var . yaşasın don' lanmak...

Birinci hikayenin anıları ve tecrübeleriyle şimdi ikincisine başladık.

Bir gün Sare kızın öğretmenine "ben çişimi tuvalete yapacam" demesiyle vira bismillah dedik, oda-tuvalet arası yolları arşınlamaya. İlk gün okulda az buçukta olsa çiş yapılmış. Akşam eve gelince "şeker vericem" "parka götürecem" diye diye alkış tezahürat başaramadık.

Poposu klozete deydiği anda sensörlüymüş gibi

-yaptım bitti anne. demeler tüm akşam devam etti.

Allahtan pantolon bezler var da bizi ıslanmaktan ve yaz gün kokmaktan kurtarıyor.

İlk gece 3 -4 gibi uyanıp anne donuma kaka yaptım demesi bile iyi geldi bana.

Çünkü iki tane çıkarıma varmıştım bu sözden.

Birincisi artık don giydiğini kabul etmiş.

İkincisi don kakalanınca iyi bişey olmadığına ikna olmuştu.

İkinci gün çiş konusunda başarısızzlığım ilk günle yarışır durumdaydı. Gün boyu kreştede durum aynıymış ama tabi ki alkış ve tezhurata devam..

Aferin Saree, ne güzel oturdun Sareeee....

Amaaa kaderin değiştiği an akşam saatlerinde geldi.

Yüzüme bakarak

- Anne en kaka yapmıyorum demesi aslında bir itiraftı.

Acele etmem gerektiğini hemencik anladım (allahtan çok akılı br kadınım ) Düğmesine basılmış robot gibi hadi koşalım kaka tuvalete giderse bakkala şeker almaya gidecez gibilerinden onlarca vaadi iki adımda savururken yetiştik klozete.

Sare yemi yutmuştu. Temiz don alma bahanesiyle onu tuvalette tek başına bıraktım..

Veeee cup sesini duydum.

O an alkışlar, halaylar, şarkılar birbirine karıştı; hem içimde hem dışımda...

Tabi tuvaletten çıkar çıkmaz vadedilen büyük hediyelere boğdum Sareyi. Koşa koşa bakkala; elde külah koşa koşa parka gidildi. Şimdilik işler mükemmel değilse de iyi gidiyoruz. Bakalım devam eden günlerde çiş ve tölet kavuşabilecekler mi birbirlerine göreceğiz...

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.