SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Diş Sıkmak ve Boyun Ağrısı

Boyun ağrının sebebi diş sıkmak olabilir mi?

Halk arasında diş gıcırdatma ya da diş sıkma olarak da bildiğimiz ‘bruksizm’, toplumun yaklaşık olarak %70’ini etkileyen modern çağın en yaygın hastalıklarından birisidir. Bruksizm tablosu kadınlarda daha sık görülmektedir ve oluşumunda genellikle huzursuzluk, anksiyete ve stres faktörleri rol oynamaktadır. Normal çiğneme kuvveti yaklaşık olarak 27 kg’dir ve diş sıkarken uygulanan ısırma kuvveti ise yaklaşık olarak 400 kg kadardır. Bu oran diş sıkmanın kişilerde önemli fiziksel problemler oluşturabileceğini göstermektedir.

Bruksizmin etkileri

Bruksizmi olan kişilerde genellikle çene ağrısı ve baş ağrısı görülmektedir. Bu durum devam ettiği takdirde çene kaslarında oluşan gergin ve hassas noktalar çene ve başta meydana gelen ağrıların kronikleşmesine neden olabilmektedir. Tedavi olmaksızın devam eden bruksizm tablosu aynı zamanda çene ve diş yapısında deformasyonlar meydana getirebilmektedir.

Yapılan çalışmalarda bruksizmin yalnızca çene bölgesinde değil vücuttaki diğer bölgelerde de problemler oluşturabildiği gösterilmiştir.

Diş sıkma problemi migren oluşumunu tetikleyebilmekte veya semptomların artışına neden olabilmektedir. Yapılan çalışmalarda migren hastalarının neredeyse %48’ inde bruksizm tablosu olduğu görülmüştür.

Çeşitli tedaviler görmenize rağmen geçmeyen boyun ağrılarınız varsa, belki de bunun sebebi gece uyurken diş sıkmanız olabilir. Gece uykusunda dişlerini sıkan kişiler üzerinde yapılan laboratuar çalışmalarında bu kişilerin ön gruptaki boyun kaslarındaki aktivitenin arttığı ve buna bağlı olarak boyun ön grup kasları ile arka grup kasları arasında kuvvet dengesizliğinin meydana geldiği anlaşılmıştır. Bu durum da boyun kaslarında gergin ve ağrılı noktalar oluşumuna ve kronikleşen boyun ağrılarına yol açabilmektedir.

Bruksizm olan bireylerde aynı zamanda sağlıklı bireylere göre omuz ve üst sırt bölgesinde ağrı ve hassasiyetin daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir.

Tedavisi var mıdır?

Bruksizm tablosununda fizyoterapi ve rehabiliasyon, çene cerrahisi ve psikiyatri ekibinin birlikte yer aldığı multidisipliner bir tedavi gerekmektedir. Uygulanan fizyoterapi ve rehabiliyaston yöntemleri arasında; çene eklemine yönelik özel egzersizler, boyun, omuz kuşağı ve sırt kaslarına yönelik egzersizler, mobilizasyon teknikleri, kayropraktik uygulamalar, biofeedback, ısı ajanları, bantlama gibi uygulamalar yer almaktadır. Bunun yanında kişilere psikiyatrik anlamda destek sağlanmalı ve kişilerde strese neden olan faktörler kontrol altına alınmalı, diş problemlerine yönelik gerekli tedaviler yapılmalı bu esnada çene ve diş yapısını korumaya yönelik olarak splintler kullanılmalıdır.

Yazının devamı...

Bel Fıtığı ve Tuvalet Tipi

Hangi Tip Tuvaletleri Tercih Etmeliyiz?

1800'lü yıllarda kraliyet ailesi için oturmalı tuvaletler yapılıyordu. O zamandan bu yana teknolojinin gelişmesiyle alafranga diye isimlendirilen klozet modelleri yapılmaya başlandı. Alaturka tuvaletler ise asla eski tip ve önemini yitirmiş bir tuvalet değildir. Çok yaygın olmasada insanların sağlığı için alafranga görünümünde ama alaturka işlevinde olan tuvaletler tasarlanmaya devam ediliyor.

Ülkemizde ise modern yapılarda nerdeyse her evde artık alafranga tuvalet mevcut. Anadolun pek çok yerinde halan daha eski tip tuvalet yani alaturka tuvaletler kullanılmaktadır. Hangisi bizler için en uygunudur? Bilim bu konuda ne söylüyor?

- Kolon kanseri, kabızlık ve hemoroid gibi sorunların modern tuvaletlerde daha fazla olduğu anlaşılmıştır.

-Alafranga tuvaletlerde, omurga ve leğen kemiğinin alt kısmında (pelvik taban) daha fazla problemlerin olduğu tespit edilmiştir.

-Eski tip tuvaletlerde idrar yolu enfeksiyonlarının daha az görüldüğü sonucuna varılmıştır.

-ileri seviyedeki bel fıtığı hastalarının ıkınarak iç basıncın artması sonucunda fıtığın sinire basıncı artmaktadır. Bel fıtığı hastaları için alaturka tip tuvaletler önerilmektedir. Ayrıca bel fıtığı hastaları tuvalet ihtiyacını giderirken öne doğru fazla eğilmemelidirler

-Menisküs yaralanmaları, diz protez cerrahisi gibi durumlar nedeniyle eski tip tuvaletler kullanılması güç olabiliyor. Bu gibi durumlarda modern tuvaletlerin tercih edilmesinde fayda var. Sonuç olarak şunu diyebiliriz; alaturka tip tuvaletler insan vücuduna çok daha uygundur.

Yazının devamı...

Sigara ve Bel Ağrısı

Sigara İçmek Bel Ağrısı Yapar mı?

Dünya nüfusunun % 65 ile 80’i hayatlarının bazı dönemlerinde bel ağrısından şikayet etmektedir.. 65 yaş üstünde en fazla görülen rahatsızlık nedeni kas-iskelet sistemine ait olup, bu durumda % 51.7 oranıyla en sık rapor edilen bel ve omurga rahatsızlıklarıdır. Bel ağrılarının büyük bir bölümü kronik ve mekanik kökenlidir. Bel ağrısının nedenlerine bakıldığında kişinin öğrenim düzeyi, mesleki ve kişisel risk faktörleri olmak üzere pek çok etken rol oynamaktadır. Belin çok fazla kullanıldığı işlerde görev almak, titreşme maruz kalmak, yoğun çalışmak, iş memnuniyetsizliği gibi etkenlerin bel ağrısına neden olduğu düşünülen risk faktörlerine yönelik pek çok çalışma yapılmıştır. Bu risk faktörlerinden biri olan sigara içme alışkanlığının da bel ağrısıyla ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.

Sigara tütününde bulunan nikotin, kan damarlarını daraltarak oksijenin gerekli dokulara yeterli miktarda taşınmasını engel olmaktadır. Yeterli miktarda oksijen iletilemediği için omurgada yastık ve darbe emici gibi görev yapan disklerin beslenmesi bozulur. 34,500 kişi üzerinde yapılan çalışmada sigara içmeyen kişilerin %23’ünde bel ağrısı mevcut iken, sigara içen kişilerin %36’sında bel ağrısı görülmektedir. Sigara içen kişilerde bel ağrısı neredeyse %50 oranında daha fazla görülmektedir.

Yazının devamı...

Kamburluk ve Korse Kullanımı

Korse Kullanımı Kamburluğu Azaltır mı?

Sağlıklı bir insanın omurgasına arkadan bakıldığında omurga tamamen düz bir hat şeklinde, yandan bakıldığında ise bel ve boyun bölgesinde öne doğru hafif kavisli (lordoz) ve sırt bölgesinde ise arkaya doğru hafif bir kamburluk “kifoz“ olmalıdır. Omurganın torakal yani sırt bölgesinde yer alan fizyolojik olarak normal kabul edilen kifoz açısı 20-55 derecedir. Bu snırların ötesindeki kifoz açısı kifoz (kamburluk) olarak isimlendirilmektedir.

Kifoz (kamburluk), doğuştan veya belirli bir yaştan sonra duruş bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkabilir. Günümüzde daha sıklıkla görülen kifoz tipi yanlış pozisyonda durmaya bağlı gelişen ‘’postüral kifoz’’ dur.

Postüral kifoza neden olan faktörler

-Omurga çevresindeki kas kuvvetlerinde dengesizlik

-Ergonomik olmayan oturma ve yatma pozisyonları

-Fiziksel kondüsyon yetersizliği

-Uzun süreli tablet, bilgisayar ve cep telefonu kullanımı olarak sayılabilir.

Postüral kifozun tedavisinde kifoza özel egzersiz tedavisi, postüral eğitim, ev ve iş yerindeki ergonomik düzenlemeler ile büyük oranda ilerleme sağlanmaktadır.

Dik duruş korsesi

Kifoz tedavisinde son zamanlarda dik duruş korsesinin kullanımına ve faydasına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Bir çok uzman dik duruş korsesini orta seviyeli ve cerrahi tedavi gerektirmeyen kifozu olan kişiler için önerebilmektedir.

Bilimsel Çalışmalar Dik duruş korsesi ile ilgili ne diyor?

-40 derecenin üzerinde kifozu olan kişilerin yer aldığı bir çalışmada haftada üç gün kifoza özel egzersiz programı uygulanmış ve 3. ayın sonunda kifoz derecelerinde ortalama 6 derecelik bir azalma görülmüştür.

-50 derecenin üzerinde kifozu olan kişilerin yer aldığı bir diğer çalışmada ise 3. ayın sonunda kamburluk derecesinde yaklaşık olarak 1,5 derecelik bir azalma olduğu görülmüştür. Diğer tedaviler ile karşılaştırıldığında bu oranın oldukça az olduğu görülmektedir.

-Bir başka çalışmada ise korse kullanan gruptaki kişilerde öne doğru eğilmeyi engellediği için bazı sırt kaslarının aktivasyonunda azalma olduğu tespit edilmiştir. Omuzları önde olan kişiler içinse postürü düzeltici etkisi olduğu görülmüştür.

Literatürün ışığında, kifozun uygun egzersiz tedavileriyle azaltılabileceğini ve dik duruş korsesinin kısa süreli olarak kullanımında posüral farkındalık sağladığı için kullanılabileceğini ancak uzun dönem kullanıldığında beklenildiği kadar fayda sağlamadığı söylenebilir.

Yazının devamı...

Topuklu Ayakkabı

Topuklu Ayakkabı Zararlı mıdır?

Birçoğumuzun kullandığı ayakkabıların tekrar eden ayak, diz, kalça ve bel ağrılarımızın nedeni olabileceğini düşündünüz mü? Kullandığımız ayakkabıların burun kısmı dar, basık ve topuğu da yüksek ise, dışarıdan daha estetik görünse ve modaya uygun olsa da ne yazık ki vücut mekaniğimize zarar veriyor olabilir. Özellikle kadınların vazgeçilmez aksesuarlarından birisi olan topuklu ayakkabılar estetik görüntüsünün yanında birçok probleme neden olabilmektedir. Peki yüksek topuklu ayakkabıların sebep olduğu problemler nelerdir?

Ayak ve ayak bileği problemleri

12 cm yüksekliğinde topuklu ayakkabı giyen kişilerle yapılan bir çalışmada 1 saat sonunda ayak altında ölçülen basıncın %34 oranında arttığı tespit edilmiştir. Ayak tabanındaki basınç artışına bağlı olarak da ayakta bazı deformiteler meydana gelebilmektedir. Topuklu ayakkabı giyen kişilerde sıklıkla ‘’halluks valgus’’ adı verilen ağrılı bir ayak baş parmağı deformitesi görülmektedir. Bu deformitede tipik olarak baş parmağın kökü içe doğru eğrilerek iç tarafta bir çıkıntı oluşturur, baş parmak uç kısmı ise dışa doğru döner. Sık görülen bir diğer deformite de ayakların ayakkabı ucuna itilmesine bağlı olarak ayak parmaklarının orta eklemden itibaren büküldüğü ‘’çekiç parmak’’ deformitesidir. Yüksek topuklu ayakkabı giyen kişilerde ayrıca ayak bileği yaralanmalarının normal topuk yüksekliğinde ayakkabı giyenlere kıyasla yaklaşık olarak %39 oranında daha fazla görüldüğü bulunmuştur.

Diz problemleri

Yüksek topuklu ayakkabı giyildiğinde vücudun ağırılık mekezinin öne doğru gelmesine bağlı olarak diz eklemine binen yük miktarı artar. Bu durum ön diz ağrısına, diz ekleminde aşınma problemlerinin oluşumuna ve artışına neden olmaktadır. Yapılan bir çalışmada yüksek topuklu ayakkabı giyenlerde dizin iç kısmında ortalama %23 oranında daha fazla zorlanma olduğu tespit edilmiştir.

Bel problemleri

Yapılan çalışmalarda yüksek topuklu ayakkabı giyildiğinde vücudun ağırlık merkezinin öne doğru kaymasına bağlı olarak beldeki lordozun (kavisin) aşırı arttığı ve durumun omurlar arasındaki eklemlerde aşınma meydana getirdiği görülmüştür. Beldeki lordoz arttığında aynı zamanda belin arka kısmındaki kaslarda aşırı gerginlik ve ağrı meydana gelmektedir.

İdeal topuk boyu nedir?

Bu konu ile ilgili olarak yapılan farklı çalışmalar ve görüşler bulunsa da genel olarak ideal topuk boyunun 1.5 cm ile 3 cm arasında olması gerektiği en kabul gören bilimsel veridir. Ayrıca bazı kaynaklarda bu oran 4-5 cm’ e kadar çıkabilmektedir. Bu verilerin sonucu olarak giyilen ayakkabının topuk yüksekliğinin 1.5 cm’den az ve 5 cm’den fazla olmaması gerektiğini söyleyebiliriz.

Yazının devamı...

Boyun Düzleşmesi Geçer mi?

Boyun Düzleşmesi Nedir?

Günümüzde postür bozuklukları, disk problemleri, bel ve boyun ağrıları gibi bir çok kas iskelet sistemi rahatsızlığının erken yaşlardan itibaren ortaya çıktığı görülmektedir. Bu problemler arasında yer alan boyun ağrısı, görülme sıklığı hızla artan ve kişinin yaşam kalitesini büyük ölçüde etkileyen bir durumdur. Bu durumun nedeni ise genellikle modern yaşamın getirdiği ve çok da yabancı olmadığımız hareketsizlik, kilo alımı, uzun süre yanlış pozisyonda kalınması gibi faktörleri içeriyor. Bu faktörler devam ettiği takdirde boyun fıtığı gibi daha ciddi problemlerin oluşması da kaçınılmaz hale geliyor. Aslında boynumuz daha ciddi problemler oluşmadan önce de bizim için önemli bir takım klinik sinyaller veriyor. En sık karşılaştığımız sinyallerden birisi de ‘boyun düzleşmesi’ dir. Peki düzleşme ne anlama gelmektedir? Normalde omurgamıza yandan bakıldığında bel ve boyun kısmında öne doğru ‘C’ şeklinde birer lordoz (kavis) olması gerekmektedir. Ancak boyun düzleşmesi olan kişilerde, boyundaki öne doğru olması gereken bu kavisin azaldığı ve düzleştiği, hatta daha ileri vakalarda kavisin ‘ters C’ şeklini aldığı, yani olması gereken kavisin tam tersi yönde şekillendiği gözlemlenmektedir.

Hangi faktörler boyun düzleşmesine neden olur?

Yaşam şeklimizden tuttun alışkanlarımıza ve yaptığımız işe bağlı olarak bu durumun oluşma ihtimali artabiliyor. Yapılan çalışmalara göre en sık karşılaşılan nedenler:

-Uzun süre telefona veya aşağıya bakarak çalışmak

-Bankacı ve ofis çalışanı olmak

-Yüksek yastıkta yatmak

-Ergonomik olmayan bisiklet ve araba kullanmak

-Kas kuvvetinde dengesizlik olarak sayılabilir.

Bunların haricinde genetik özellikler, geçirilen travmalar ve osteporoz (kemik erimesi) gibi faktörler de boyun düzleşmesi için zemin hazırlayabilir.

Belirtileri nelerdir?

Boyun düzleşmesi olan bir kişide başın belirgin şekilde gövdeye göre önde durduğu bir postür, ense kökünden alına kadar hissedilen baş ağrısı, sırt ağrısı, boyun hareketlerinde kısıtlanma, ilerleyen vakalarda boyun bölgesindeki sinirlerde oluşan baskıya bağlı olarak ellerde uyuşukluk ve güçsüzlük şikayetleri görülebilmektedir.

Tedavisi var mıdır?

Boyun düzleşmesinin tedavisinde öncelikle bu durumu tetikleyen faktörlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. İş yeri ve ev içi ergonomik düzenlemeler, dinlenme aralıkları ve belirli aralıklarla pozisyon değiştirilmesi örnek olarak verilebilir. Tedavideki temel amaçlar ise ağrı ve hareket kısıtlılığın giderilmesi, postürün ve kas dengesizliklerinin düzeltilmesi ve boyundaki kavisin mümkün olduğu kadar geri kazanılmasıdır. Buna yönelik olarak uygulanan tedavi yöntemleri ise; kişiye özel egzersiz programı, çeşitli mobilizasyon ve kayropraktik tedavi teknikleri ve bantlama gibi uygulamaların kombinasyonunu içerir. Daha az sıklıkla karşılaşılan genetik veya yapısal düzleşmelerde ise çeşitli cerrahi tedavi seçenekleri de yer almaktadır.

Yazının devamı...

Neden Bel Fıtığı Oluruz?

Bel Fıtığı Nedir?

Boyun kısmından başlayıp kuyruk sokumu da dahil olmak üzere aşağıya kadar uzanan ve omuriliğin içinden geçtiği 31 adet omur vardır. Bu omur kemiklerinin arasında hareketi kolaylaştıran, omurganın dayanıklı olmasını sağlayan ve darbeleri önleyen diskler bulunmaktadır.

Bu diskler içten dışarı doğru katmanlar oluşturacak şekilde iki kısımdan meydana gelir. Dıştaki koruyucu katman özelliğini kaybedince ya da bir travma ile zarar görünce içte bulunan yumuşak katman dışarıya doğru taşmaya başlar. Bu dışarıya doğru taşan (fıtıklaşan) kısım omurilik kanalındaki sinirlere temas eder ve sinirleri sıkıştırır.

Bel Fıtığı Kimlerde Daha Fazla Görülür?

Genellikle 30 ile 50 yaş arasındaki kişilerde görülme oranının yüksek olmasına rağmen, hemen hemen her yaşta ortaya çıkabilen bel fıtığı yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkiliyor. Bel fıtığının oluşmasında %75 oranında genetik faktörlerin etkili olduğu bulunmuştur. Kalan %25’lik kısım ise kötü postural alışkanlıklar, aşırı kilo, ağır yük kaldırma, sigara, stres, yanlış egzersiz, az su tüketimi gibi kişinin kendisinden kaynaklı faktörleri kapsamaktadır. Bazı postural bozukluklar, bel fıtığı riskini arttırmaktadır.

Yapılan çalışmalarda belinde düzleşme olan ve sırttaki kifoz (kamburluk) açısı normalden fazla olan kişilerde bel fıtığının görülme oranının daha fazla olduğu bulunmuştur. Bel fıtığında yalnızca omurga değil bacaklar da çok önem taşımaktadır. Bacak boyu farkı, dizlerde kireçlenme ve meniküs dejenerasyonu gibi rahatsızlıkları olan bireylerde bel fıtığının daha fazla görüldüğü sonucuna varılmıştır. Ayrıca bel, karın ve bacak ön grup kasları zayıf olan kişilerinbel fıtığına yatkınlıklarının daha fazla olduğu anlaşılmıştır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.