SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Gebelikte beslenme

Kuşkusuz her annenin bebeğini sağlıkla kucağına alması tek arzusudur. Bu süreçte siz ne kadar sağlıklı beslenirseniz bebeğinizde o kadar sağlıklı doğacaktır.

Gebelik sürecinde yaşadığınız fizyolojik ve psikolojik değişiklikler, fetal büyüme ve gelişim beslenme gereksinimlerinizi etkilemektedir. Bu nedenle hamilelik döneminde beslenmenize ekstra dikkat etmelisiniz.

Ortalama olarak gebe bir bireyin enerji ihtiyacı alması gereken enerjiye ek olarak gebeliğin ilk aylarında ortalama 150 kalori, 3. aydan sonra ise 300-350 kalori kadardır.

Gebelik 3 trimesterden oluşmaktadır. İlk 3 ay I. Trimester, ikinci üç ay II. Trimester, üçüncü üç ay III. Trimester döneminizi oluşturmaktadır.

İlk 3 ay (I. Trimester).... Bu süreç dengeli ve sağlıklı beslenme için ilk basamaktır. İlk 3 ay gebelikte hızlı kilo artışı gözlenmez ama bu noktada dikkat etmeniz gereken 2 nokta var.

1. Eğer gebeliğinize fazla kilo ile başladıysanız daha kontrollü adımlarla ilerlemeli ve 3 ay içerisinde hızlı kilo alımını engellemelisiniz.

2. Diğer seçenek olmanız gereken kilonun altında iseniz kilo kaybınıza neden olacak düşük kalorili beslenme programı ve fiziksel aktivitelerde kaçınmalısınız.

İkinci üç ay (II. Trimester)... Bu aylarda enerji ihtiyacınız artmaktadır. Özellikle 20. haftadan sonra annenin vücudunda gereksinimler fazlalaşır. Dolaysıyla günlük enerjiye ek olarak 300 kalori daha eklenmelidir. II. Trimester döneminizde iştahta artması doğal bir süreçtir. Bu süreçte depolanan yağlar size süt salınımı için ve emzirme döneminizde yardımcı olacaktır.

Üçüncü üç ay (III. Trimester)... Bebeğiniz artık net bir şekilde kendini belli etmeye başlar. Dolayısıyla bu süreçte kilo artışı daha hızlı gerçekleşir. Bu sürede büyüyen fetüs mesane de basınca sebep olarak, sık idrara gitmenize neden olabilir. Bununla beraber III. trimesterde ödem, şişkinlik gibi problemlerle de karşılaşabilirsiniz.

Gelelim en önemli noktaya; Beslenme

Gebelikte bebeğin büyüme ve gelişmesi için annenin aldığı besinler plasenta yolu ile bebeğe taşınmaktadır. Unutmayın bebeğiniz tüm besin ve enerji gereksinimlerini annenin depolarından karşılamaktadır. İşte bu noktada annenin sağlıklı beslenmesi en önemli nokta...

Bebeğin gelişimi için protein..... Gebelik süreciniz ilerledikçe bebeğinizin gelişimi için protein ihtiyacı da eş zamanlı artmaktadır. Bu süreçte günlük aldığınız proteine ekstra 18-24 gram protein ihtiyacı oluşmaktadır. Kahvaltınızda mutlaka örnek protein olan yumurtayı ekleyiniz. Bununla beraber et, tavuk , yoğurt, süt, kefir, balık gibi besinler kaliteli protein kaynaklarındandır.

Beyin ve omurilik sağlığı için folik asit... Annenin alyuvarları için gerekli olan folik asit, gebelik boyunca günlük ihtiyacın iki katına çıkar. Planlı gebeliklerde anne adaylarının gebe kalmadan 3 ay öncesinde folik asit kullanımına başlaması önerilmektedir. Çünkü folik asit depoları sağlıklı olan annelerin bebeklerinde beyin, omurga ve omurilik sorunlarıyla doğma riski azalmaktadır. Folik asit alırken dikkat etmeniz gereken nokta, folik asidi vücutta aktive eden B12 vitaminidir. Bu nedenle folik asit ile birlikte B12 alımına da dikkat edilmelidir. Yeşil mercimek, ciğer, yeşil yapraklı sebzeler, tahıllar, et, süt, yoğurt, yumurta folik asit kaynaklarıdır.

Omega-3 yağ asitlerini ihmal etmeyin... Omega 3 ile ilk akla gelen balıktır. Ancak civa içerikleri nedeniyle bu dönemde küçük balık tüketmeye özen gösterin. Bununla beraber ceviz, fındık, semizotu, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerde omega -3 den zengindir.

Demir depoları mutlaka takip edilmeli... Gebelikte gelişmekte olan fetüs ve plasenta, kan hacmine bağlı olarak gebelik döneminde önemli düzeyde artış ve ihtiyaç göstermektedir. Bu süreçte enzim aktivasyonları ve emilim artmaktadır. Bu nedenle gebelik döneminde demir eksikliği sık görülebilir. Kan değerlerinde ki düzensizlik bebeğiniz ve sizin sağlığınız için önemlidir. Gebelikteki demir ihtiyacını yeterli miktarda sağlamak için beslenmenize ekstra özen göstermelisiniz. Bunun için kurubaklagil, yumurta, kuru üzüm, pekmez gibi besinleri öğünlerinize ekleyiniz. Doktorunuzun gerekli gördüğü durumlarda demir takviyesine başlamaktan korkmayın ve mutlaka düzenli olarak demir depolarınızı kontrol altında tutun.

Kemik sağlığına kalsiyum... Gebelik döneminde bebeğin kemik gelişimi, anneden fetüse belirli miktarda kalsiyum geçişi ile sağlanmaktadır. Kalsiyum birikiminin %70’i gebeliğin son 3 ayında gerçekleşir ve bu döngüde III. trimesterden itibaren annenin kalsiyum miktarında azalma meydana gelmekte. Bu haftalarda kalsiyum içeriği yüksek olan besinleri bir porsiyon daha artırmakta fayda var. Bu süreçte yeterli kalsiyum sağlandığında anne ilerleyen yaşlarda osteoporoza karşı da korunmaktadır. Süt, yoğurt, peynir, kefir, lor, çökelek, yeşil yapraklı sebzeler kalsiyum içeriği yüksek besinlerdendir.

Tüm bunlarla beraber önemli olan nokta; sıvı tüketimi ve egzersizdir. Unutmayın siz sağlıklı beslendikçe çocuğunuzda sağlıkla dünyaya gelecektir.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Sağlığın formülü: Akdeniz diyeti

Akdeniz diyeti ilk olarak 1960’larda Akdeniz bölgesinde yaşayan bazı toplulukların yeme alışkanlıklarının gözlemlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu beslenme diyetten ziyade yaşam biçimi olarak kabul görürken birçok çalışmada desteklenmiş ve kanıtlanmıştır.

Akdeniz diyeti temelinde sebze ve meyvenin yüksek tüketildiği, yemeklerde zeytin gibi bitkisel yağların tüketildiği bir beslenme tarzıdır. Yağ içeriği toplam enerjinin %30 ile %40 arasında değişmektedir. Bunların yanında hayvansal kaynaklı besinlerden yoğunlukla balığın tüketildiği; ardından yumurta, süt ve süt ürünleri ürünlerinin geldiği kırmızı etin ise düşük düzeyde tüketildiği bir beslenme modelidir.

Zamanla değişen yaşam tarzlarına uyum sağlaması amacıyla beslenme sürecinin güncellenmesi besinlerin tüketim miktarı ve sıklığını etkiyebilmektedir. Bu noktada önemli olan Akdeniz diyetinin sürdürülebilir diyetlerin başında gelmesidir.

Akdeniz diyeti beslenmesi ile sağlık ölçütleri arasında yapılan çalışmalar

• Şişmanlık,

• Tip2 diyabet,

• Kardiyovasküler hastalıklar,

• Alzheimer ve

• Kanser gibi çeşitli hastalıkların önlenmesinde ve düzeltilmesinde etken olduğu kanıtlanmıştır.

Akdeniz Diyetinde Yer Alan Besinler

• Sebze ve meyveler toplamda 4-6 porsiyon/ gün

• Zeytinyağ 25-50 ml/gün

• Yağlı Tohumlar 30-45 gr /gün

• Kurubaklagil 4-5 porsiyon / hafta

• Tam tahıllı besinler 8 porsiyon/ gün

• Balık 4-5 porsiyon/hafta

• Et 1-2 porsiyon/ ayda

• Kırmızı şarap ılımlı

Hadi gelin besin içeriklerini teker teker inceleyelim.

• Diyet Posası….. Akdeniz diyetinde tükettiğimiz sebze, meyve ve tam tahıllı besinler diyet posası açısından oldukça zengindir. Diyet posaları ligninden oluşmaktadır. Dolayısıyla doygunluğu artırırken bağırsak hareketliliğini sağlar. Özellikle çözünür posa alımı bağırsaklardan safra asitlerinin emilimini engelleyerek kolesterol sentezini azaltmaktadır. Bunun sonucunda da kardiyovasküler hastalıkların görülme sıklığı düşmektedir. Ayrıca yulaf, arpa, pirinç gibi diyette bulunan besinlerin kabuğundaki gama tokotrienol maddesi sayesinde kolesterol sentezi düşürürken; insülin duyarlılığını artırarak diyabet riskini azaltmaktadır. Bu etki tam tahıllı besinlerin dış kabuğunda bulunan magnezyum sayesinde olduğu düşünülmektedir. Ve en güzel tarafı ise mide boşalmasını geciktirirerek sindirim ve emilimi yavaşlatması böylelikle tokluk sağlamasıdır.

• Diyet Yağları… Günümüzde yağ tüketiminin masumlaştığı, dolu dolu yenilebileceği algısı yaratılırken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Evet Akdeniz diyeti sağlıklı yağları yüksek miktarda içermektedir.

Peki ama bunlar hangi yağlar?

Yağ tüketimi mide boşalma süresini uzatarak acıkma duygusunu geciktirir; ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken yağların yüksek enerji içermesi ve olması gerekenden fazla tüketildiğinde kilo artışının yanı sıra kardiyovasküler hastalıklara neden olabileceğidir. Dolayısıyla tekli doymamış yağ asitleri ve omega-3 yağ asitlerinden zengin bir diyet programı vücutta yağ sentezini olumlu etkileyecektir. Akdeniz diyetinin temel yağ kaynağı zeytin ve zeytinyağıdır. Bu yağlar tekli doymamış yağ asitleri olarak adlandırılır. Diğer yandan balık ve deniz ürünleri gibi çoklu doymamış yağ asitleri kötü kolesterol olan LDL düşerken iyi kolesterol olan HDL artabilmektedir.

• Orta Düzey Alkol Tüketimi… Akdeniz diyetinde danışanlarım tarafından en mutlu olunan taraf alkol tüketimi. Bazı epidemiyolojik çalışmalarda, ılımlı alkol tüketimi insülin duyarlılığını artırdığını göstermektedir. Özellikle Akdeniz diyetinde yer verilen kırmızı şarap;

E vitamininden zengin olması ve resveratrol maddesi ile içerdiği antioksidan etkilerle antiinflamatuar etki sağlarken yanı sıra ağırlık kaybını sürecine olumlu etki sağlayacaktır. Tüm olumlu etkilerine rağmen alkolün ertesi gün metabolizmada iştah artışına sebep olduğu ve içerdiği yüksek kaloriden dolayı sağlığa etkilerini göz önünde bulundurmalıyız.

• Yaşam tarzı olan Akdeniz Diyeti kanser riskini azaltmaktadır… Zeytinyağı, içerdiği skualenin ile kanser riskini azaltırken başlıca kaynağı olan oleik asit sayesinde antioksidan etkisiyle inflamasyon ve oksidatif stresi baskılamaktadır. Diğer yandan yüksek antioksidan alımı ile (özelikle kırmızı şarap, üzüm, yaban mersini, çilek) polifenol içeren besinlerdir. Bu sayede antioksidan, antiinflamatuar ve antimutajenik etki göstererek kanser riskini azaltmaktadır. Akdeniz diyetinin diğer sağlığa etkisi ise alzheimer hastalığı üzerine etkidir. Akdeniz diyetinin antioksidan içeriğinin yüksek olması sayesinde oksidatif stresi azaltıp alzheimerın görülme sıklığını azaltabilmektedir.

Özetle; Akdeniz diyeti ömrü uzatıyor mu derseniz? Sahip olduğunuz genetik ve metabolik rahatsızlıklar göz önünde bulundurmazsak evet uzatıyor. Ama diyetin ve sporun bir yaşam biçimi olduğunu ve her şeyin dengede tutulması gerektiğini belirtmek en doğrusu olacaktır.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Corona virüsten korunmak için bağışıklığı güçlendirecek 5 öneri

Tüm dünyayı etkisi altına alan Corona Virüsü, Covid-19 olarak adlandırılan t solunum yollarında enfeksiyona yol açan viral bir etkene sahip virüs çeşididir.

Yaşadığımız bu süreçte beslenmenin bağışıklık sistemine etkisi oldukça büyük. Çünkü bağışıklık sistemivücudumuzun savunma mekanizmasıdır. Bu noktada virüsten korunmamız için 5 maddeyi sizinle paylaşacağım.

1. Düşük Kalorili Diyetlerden Uzak Durun

Eğer ki bağışıklık sistemimizi güçlendirmek istiyorsak; düşük kalori diyetlerin uzun süreli yapılması sonucunda bir miktar vitamin ve mineral yoksunluğu gözlemlenmektedir. Dolayısıyla süreci multivitamin veya takviye ürünlerle yönetmek yerine dengeli ve doğru bir beslenme planı ile ilerletmek en sağlıklısıdır.

2. Detoks Sularına, Tek Besin Gruplarına Dikkat

Maalesef sıvı bazlı besinlerin uzun süre tüketilmesi bağırsak floramız için oldukça risklidir. Bağırsak florasında ki aksaklıklar bağışıklık sisteminin düşmesine neden olabilir. Bununla beraber tek öğün beslenme kalıpları yeteri kadar besin alımına engel olacaktır.

3. Bağırsak Florası İçin Her Gün 1 Bardak Kefir

Bağırsak floramız ne kadar güçlüyse o kadar dirençli bir bireyiz. Vücudumuzu zararlı bakterilere ve enfeksiyonlara karşı koruyan bu dost bakteriler direncimiz için önemlidir. Bu yararlı bakterilere en güzel besin örneği kefirdir. Bununla beraber bu dönemde özellikle pancarı beslenmemize eklemeye özen gösterelim. Çünkü pancar içerdiğiglutatyon peroksidaz enzimi, probiyotik ve prebiyotiklerle beyaz kan hücrelerinin artmasını sağlarken serbest radikallerin oluşumunu engellemektedir.

4. Selenyum Desteği Alın

Selenyum vücudun bağışıklık sistemi enzimi olan glutatyon peroksidazın yapısına katılır. Glutatyon peroksidaz hücreleri bizi oksidadif strese karşı korumaktadır. Brezilya cevizi,sığır ve hindi eti, yumurta başlıca Selenyum kaynaklarıdır.

5. Egzersiz Yapmaktan Korkmayın

Yapılan çalışmalarda hafif ve orta şiddetli egzersizlerin bağışıklık sistemine olumlu etki ettiği belirtilmektedir. Bu süreçte alanında uzman kişilerden alacağınız egzersiz desteği ve ona uygun bir beslenme planı ile bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye destek olun.

Tüm maddeler bağışıklık sistemimiz için oldukça etkenken; bireyin alması gereken besin ihtiyaçları farklılık göstermektedir. Bu süreçte basit karbonhidratlardan uzak, bol su tükettiğimiz ve antioksidanları ihtiyacımız doğrultusunda aldığımız bir süreç olması dileğiyle…

Sağlıklı ve şifa dolu günlere

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Ketojenik diyet nedir?

Son dönemlerde sıklıkla karşılaştığımız ketojenik diyet, dirençli çocukluk çağı epilepsi hastalığı tedavisinde kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar da ketojenik diyet ile tedavi edilen çocuklarda nöbet sıklıklarının azaldığı gözlemlenmiştir.

Zamanla zayıflama ve sağlıklı yaşama uyarlanan bu diyet programında hangi besinlerin serbest olduğu, neden bu diyetin popüler olduğu, sonuçlarında nelerle karşılaşıldığına gelin beraber bakalım.

Ketojenik diyet, düşük karbonhidrat, yeterli protein ve yüksek yağ içeriği olan bir diyettir. Normal bir diyet programında günlük enerjinin %50-60 karbonhidratlardan, %15-20'si proteinlerden, % 20-30'u yağlardan karşılanmalıdır. Ketojenik diyette ise %10' u karbonhidratlardan, %25-30 proteinlerden, %50-60' i yağlardan oluşmaktadır. Diyet süresince beklenen ve amaçlanan yağların metabolize olması ve kısa sürede yağ kaybı sağlamaktır. Eğer ki; diyette 50 g dan az karbonhidrat tüketilir ise kanda keton cisimciklerinin artması ile ketozis oluşmaktadır. Bu durum sonucunda vücudumuz enerji elde etmek için yağları kullanır ve kanımızda yağın fazla metabolize olması ile keton cisimcikler ortaya çıkar.

Ketosiz nasıl takip edilir?

İdrarda ve nefeste oluşan aseton kokusuyla veya keton ölçen idrar cubuklarla anlayaşılabilir.

Peki diyette hangi besinler var?

•Öncelikle hayvansal besinlerden: Balık, kırmızı ve beyaz et, yumurta, peynir ve türevleri, tereyağı
•Sebze ve meyvelerden: Ispanak, lahana, roka, marul, brokoli, karnabahar, avokado, çilek, böğürtlen, ahududu, yaban mersini
•Yağlı tohumlardan: ceviz, fındık, ay çekirdeği, kaju
•Yağlardan: Hindistan cevizi yağı, çörek otu yağı, iyi zeytinyağı, susam yağı, vs.
•Tatlandırıcıların tüketimi serbesttir. Ama; buğday, mısır, pirinç, yulaf türevleri gibi tahıllar, patates, şeker, bal, pekmez, meyvelerden elma, muz, portakal, kavun, karpuz ve baklagillere bu diyette yer verilmemektedir.

Ketojenik diyet uzun süre uygulanmamalıdır. Mutlaka kan parametreleri incelendikten sonra eğer ki bireye uygun bir program ise diyetisyen eşliği ve antrenman süreci ile planlanmalıdır.

Uzun süreli uygulanan bu diyette;

•Sıvı-elektrolit dengesizliğine
•Gastrointestinal hastalıklara
•Bağırsak problemlerine
•Kalp ve damar hastalıklarına
•Böbreklerde hasara
•Osteoporoz riskine
•Kanda ürik asit yükselmesi ve gut hastalığına
•Kolesterol ve lipit düzeyinde yükselmelere neden olmaktadır.

Bu yüzden ketojenik diyet öncelikle zayıflama diyetleri için uzun vadeli ilk hedef olmamalıdır. Bu diyet en fazla 3 hafta sürecek şekilde kontrollü ve plan oluşturulduğunda kilo ve yağ kaybına olumlu etki sağlayabilmektedir.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Pratik Kahvaltı Seçenekleri

Bazen sabahları uyanmak bir yana yataktan çıkıp işe gitmek çok zor olabiliyor. O yüzden ertelenen alarm, yataktan fırlayarak hazırlanılan bir sabah.

Peki ya kahvaltı?

1. Hayat Kurtaran Yulaf Karışımı

4 yemek kaşığı yulaf ezmesi

1 tam ceviz

1 yemek kaşığı kuru üzüm

1 çay kaşığı tarçın

1 bardak süt

Süt ile de protein, ceviz ile de yağ, yulaf ile karbonhidrat ihtiyacınızı sağlarken içerdiği lif tokluk hissi sağlayacaktır. Tarçın ise kan şekerinizi dengede tutacaktır.

2. Vazgeçilmez Simit+ Çay İkilisi

Bazen en pratik öğün bir simit yanına da çay olabiliyor. Eğer simiti kontrollü ve dengede tüketirseniz, sizin için harika bir öğün olabilir.

½ simit

1 dilim(30 gr) beyaz peynir

Bol yeşillik+domates+ salatalık

Simitin 1 tanesi 300-350 kalori olup; 4 dilim ekmek + 2 yemek kaşığı yağa eşittir. Dolasıyla; yarım simit ile 2 dilim ekmek+ 4-5 adet zeytin hakkınızı kullanmış oluyorsunuz.

3. Poğaca yerine Tost

Poğaca yağ içeriği en yüksek olan pastane ürünlerinden birisidir. Üstelik beyaz un olması hızlı acıkmanıza neden olarak kan şekerinizi oldukça hızlı etkileyebilir. Dolayısıyla güne tost ve sütlü kahve ikilisi ile başlamak çok daha doğru olacaktır. Sadece dikkat etmeniz gereken ekmeğiniz tam buğday veya çavdar olarak bir dilimin yaklaşık 25 gram olması ve mümkünse beyaz peynirden yapılan bir tost tercih etmeniz. Yanına da şekersiz içeceğiniz sütlü kahve bir kahvaltı seçeneği olabilir.

4. Akşamdan Hazırlayacağınız Sandviç

Sabah vakit bulamıyorsanız akşamdan bir sandviç yapıp sabah çantanıza atabilirsiniz.

70 gramlık tam buğday/çavdar sandviç ekmeği

1 dilim (30 gr) beyaz peynir

1 tatlı kaşığı zeytin ezmesi

Marul+nane+ domates

Yukarda belirtilen sandviç ekmeği yaklaşık 3 dilim ekmeğe eşittir. Dolayısıyla gün içerisi de ki ekmek porsiyonlarınıza dikkat etmelisiniz.

5. Klasik Türk Kahvaltısı

Biliyoruz ki; yumurta örnek proteindir ve mutlaka gün içerisin 1 tane tüketmeliyiz. Eğer ki vaktiniz varsa, yumurta ile yapacağınız kahvaltı sizi oldukça tok tutacaktır.

1 adet yumurta

1 dilim(30 gr) beyaz peynir

4-5 adet zeytin

Bol yeşillik+ domates+salatalık

2 dilim tam buğday/çavdar ekmeği

Not: Kahvaltıdaki porsiyonlar; bireyin yaş, cinsiyet, kilo ve alaması gereken enerjiye göre değişiklik gösterebilir.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Sağlık Deposu Avokado

 

Gün geçtikçe mutfağımız da değişik tatlara öncülük eden avokado birçok vitamin ve minerali barındırmaktadır. İster yağını ister meyvesini tüketebileceğiniz bu besin doymamış yağ olduğundan sağlığımız için oldukça faydalıdır.

Gelin hep beraber faydalarını inceleyelim.

1. Kalp sağlığını korur ve kolesterol üzerine etkilidir... Düzenli tüketilen avokado, HDL kolesterolü (iyi) kolesterolü yükseltebilirken; LDL (kötü) kolesterolü düşürmektedir.

Yapılan bir çalışmaya göre MUFA dan zengin diyetin LDL düzeyini ve Kardiyovasküler Hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olduğu belirtilmiştir.

2. Lutein kaynağı... Lutein tüketimi yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan göz hastalıkları riskini azaltmaktadır. Vücudumuzda lutein üretimi olmadığı için dışarıdan besinlerle desteklemeliyiz.

3. B 12 den zengin... Avokado içeriğinde ki zengin yağlar ile cilt yanıkları ve yaraları üzerine etkili bir besindir.

4. Antioksidan ve E vitamini kaynağıdır... E vitamini kaynağı olan avokado, cildimizi zararlı ışınlarına karşı koruyarak nem sağlarken; antioksidandan içeri ile gerginlik ve pürüzsüzlük kazandırabilmektedir. Aynı zamanda yapılan bir çalışmada kanserli hücrelerin büyümesini engellemeye destek olmuştur.

Peki nasıl tüketilmeli?

Öncelikle, avokadonun yağ içeriğinin yüksek olduğunu belirtmeliyiz. Gün içerisin de almanız gereken porsiyonda yemenizde fayda var.

Salatalarınıza yarım/çeyrek avokado ekleyerek veya kurabiye, kek gibi tariflerinize yağ yerine tercih ederek beslenmenize avokado ekleyebilirsiniz.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Hipotriodi ve Kilo Verme

Hipofiz “TSH hormonu” ile tiroit bezinin yeterince çalışıp çalışmadığını belirleyen bölümdür. TSH, tiroit bezinde hormon üreterek; yapıları uyarır ve hormonların kana geçmesini sağlar. Tiroit bezinin az çalışması durumunda ise ‘’hipotroidi’' meydana gelmektedir .

Hipotiroid rahatsızlığına sahip olan kişilerde kilo vermeye karşı direnç, kabızlık, sinir sisteminde ani iniş ve çıkışlar, yorgunluk, deri kuruluğu ve saçlarda matlık gibi sıkıntılar meydana gelmektedir.

Bu süreçte doktor kontrolünde ilaç kullanımı en başlıca tedavi yöntemidir. Fakat burada önemli olan nokta ilaç tedavisini desteklemek için size özel bir beslenme planı oluşturulması gerekmektedir.

Peki hipotrioid hastaları beslenmelerinde nelere dikkat etmeli?

Kan şekerinde ki dalgalanmalar kilo kontrolünüzü engellemektedir. Bu yüzden rafine şeker ve basit karbonhidrat diye adlandırdığımız beyaz un, tatlı ve şekerleme tarzı besinlerden uzak durulmalı.

Guatrojenik diye adlandırılan besinler troid hormonun çalışmasını azaltan besinlerdir. Bu besin grubunu içeren; brokoli, turp, karalahana gibi sebzelerin aşırı tüketiminden kaçınılmalı. Bu sebzeleri çiğ olarak değil haşlamış/pişmiş şekilde tüketerek etken maddesini azaltmaya destek olabilirsiniz.

Hipotroidi ile görülen kolesterol problemi için kolesterol içeriği yüksek besinler azaltılmalı, posa içeriği yüksek besinler tercih edilmelidir. Hindistan cevizi, balık yağı ve keten tohumu gibi kaliteli yağlara beslenmede yer verebilir.

Hastaların en büyük sıkıntısı olan kabızlık için; yüksek posalı (kurubaklagil, sebze ve meyveler) besinler tercih edilebilir, bununla birlikte sabahları aç karnına içilen 1 bardak su ile ve düzenli tükettiğiniz probiyotik sindiriminize yardımcı olarak kabızlık problemine iyi gelebilir.

Selenyum, demir ve çinko takviyesi mutlaka alınmalı. Burada önemli olan nokta selenyum ve E vitamini birbiri ile bağlantılıdır. Dolayısıyla selenyum içeriği yüksek brezilya cevizi, yumurta, hindi, mantar gibi besinleri beslenme programınıza ekleyebilirsiniz.

Hormon sağlığı için Omega-3 tüketilmeli... Haftada 2-3 kez balık tüketimi ile ceviz, fındık, avakado, semizotu gibi besinler hormon sağlığımız için oldukça önemlidir.

A, C ve E vitamini gibi antioksidan içeriği yüksek sebze ve meyveler (havuç, elma, portakal, nar, bal kabağı, avokado vs...) tiroit kanseri riskini azalttığı yapılan çalışmalarla da desteklenmiştir.

• Düzenli egzersiz yapmayı ve egzersizin yaşam stili haline getirmeye özen gösterin.

Dyt. Öykü Yıldırım

Yazının devamı...

Apiterapi Nedir?

Mevsim geçişleri, kışın gelişi, soğuklar hastalıklara neden olmaktadır. Biliyorum ki çareyi ilk bal ve bitki çaylarında bulmaktayız.

Peki bal mucizesine inanır mısınız? Son günlerde sıklıkla karşılaştığımız apiterapinin ne olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Apiterapi: Propolis, arı poleni, arı sütü, bal gibi arı ürünlerinin sağlığımızı korumak, hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amaçlı yapılan bir çeşit tedavi şeklidir.

Propolis: Arıların kovanı, dış etkenlerden korumak ve kovan içi düzeni sağlamak amaçlı ürettikleri yapışkan yapıdaki besindir.

Yapısı, antioksidan bileşenleri ile vit A, B, C ve E, mineraller ve aminoasitlerden oldukça zengindir. Propolis için , antiseptik, antibakteriyel, antiviral, antifungal ve antiinflamatuvar etkiye sahip olduğunu ve çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir.

Yapılan klinik çalışmalar propolisin:

Solunum sistemi enfeksiyonları (bronşit, KOAH, influenza)

Deri hastalıkları (herpes, deri mantarları, alerji, yanık, deri ülseri, apse)

Diş ve diş eti rahatsızlıkları

Kulak, burun ve boğaz enfeksiyonları

Sindirim sistemi hastalıkları (parazit, kolit, mide ülseri, reflü)

Kadın hastalıkları (vajinal ve servikal rahatsızlıklar)

Üriner sistem hastalıkları üzerinde etkili olduğunu göstermiştir.

Arı poleni: Genç arıların besin olarak da kullandıkları ve yaklaşık %40 oranında protein içeren bir besin maddesidir.

Araştırmalar, arı poleninin çocuklarda yaklaşık 10 gram; yetişkinlerde ise 15 gram alınmasının yeterli olabileceğini öneriyor. Arı poleni olası alerji risklerini tetiklediği için yan etkilerine dikkat etmekte fayda var.

Arı sütü: İşçi arıların, kraliçe arıyı beslemek için yutak üstü salgı bezlerinden salgılanan maddedir.

Besin içeriğine bakıldığında arı sütünün, diğer arı ürünleri gibi immun sistem üzerinde olumlu etkileri vardır.

Arı sütü üzerine yapılan çalışmalar doğrultusunda:

Yapılmış hayvan deneyleri ve insan çalışmalarında metabolizmayı hızlandırabildiği

Arı sütünün antioksidatif, antiinflamatuar, antibakteriyel etkisi ile radyasyonun etkilerine inhibe ettiği gözlemlenmiştir.

Diğer bir apiterapi ürünü, hepimizin hâkim olduğu geleneksel tat olan bal; arıların çiçeklerden ve tomurcuklarından topladıkları kimyasal değişime uğrayarak peteklere yerleştirdiği bir kovan ürünüdür.

Enerji değeri yüksek ve sindirimi kolay olan bal, çabuk enerjiye dönüşen hazır ve temini kolay bir besin olmasından dolayı sıklıkla tercih edilmektedir.

Yapılan çalışmalarda, balın yara ve yanıkların iyileşmesini hızlandırabildiği ve prostaglandin seviyesini düşürerek antibakteriyel ve prebiyotik etkiler gösterdiği görülmüştür.

Mide ve bağırsakla ilgili bozukluklarda, antimikrobiyal etki edebildiği, akut ve kronik mide lezyonlarına karşı gastriti tedavi edebileceğini göstermektedir.

Apiterapi her ne kadar tedavi amaçlı olsa bile; bu ürünlerin yan etkileri üzerine araştırmalar mevcuttur.

Dünya Sağlık Örgütü(WHO), öksürükte bal kullanımını potansiyel tedavi etkisi nedeniyle önermektedir. Diğer apiterapi ürünleri için çocuklarda, sağlık problemlerinde bal ve çeşitlerinin tüketimine ilişkin sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Mevcut olan araştırmalarda ani gelişen alerji ile eozinofilik gastropati, ödem, botulizm gibi rahatsızlıklar yan etki olarak gösterilmektedir. Araştırmalar doğrultunda; 12 aydan küçük bebeklerde bal ve arı ürünlerini başlanmamasına özellikle dikkat edilmelidir.

DYT. ÖYKÜ YILDIRIM

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.