Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programları'nda Doğru Tercih!
Sevgili Pembenar okurları;
Son dönemlerin en revaçta mesleklerinden biri; kabin memurluğu… Dışarıdan bakıldığında aman canım ne var bu işte, işleri çay-kahve dağıtmak diye düşünebilirsiniz, ancak meslek sadece ikramdan ibaret değil. Kabin memuru denildiğinde gözümüzün önüne şık üniformaları, güler yüzleri ile halk dilinde ‘’hostes’’, biz havacılara göre ise ‘’kabin memurları’’ gelir. Kabin memurluğu mesleği, son derece meşakkatli, özveri isteyen ve iletişime dayalı bir meslektir. Pek çok genç sırf popüler olduğu için ya da maddi ve sosyal imkânlarından dolayı bu mesleği tercih etmekte, sonuç ise hüsran ile bitmektedir.
Ancak işinizi sever, hakkı ile yapar ve gereken donanıma sahip olursanız, uzun yıllar hem dünyayı gezer, farklı kültürleri tanır, hem de keyifle mesleğinizi icra edebilirsiniz.
Peki, Kabin Memuru Olmak İçin Neler Gerekiyor?
Geçmiş yıllarda sadece lise mezunu olmak yeterli iken, günümüz koşullarında rekabeti arttırmak ve kalifiye personel ihtiyacına yönelik adaylar istihdam etmek için pek çok havayolu şirketi kolları sıvadı; artık birçok havayolu şirketi ilk kriter olarak 2 yıllık ön lisans mezuniyetini şart koşuyor.
Kabin memurluğu mesleği;
Yabancı dili iyi kullanabilen,
Boy-kilo orantısının önemli olduğu,
Uçuşa elverişlilik kapsamında bazı gerekliliklerin olduğu bir meslek.
Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri Programları Nedir?
Eskiden kabin memuru olmak istiyorsanız; lise mezunu olmanız yeterliydi; şimdi ise kabin memuru olmak istiyorsanız, Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri ön lisans programlarını okumak avantaj. Tıpkı hemşirelik okuyan birinin hemşire olması ya da öğretmenlik okuyan bir bireyin öğretmen olması gerektiği gibi; artık bu mesleği okuyan bireyler de sektörde ön plana çıkıyor.
Doğru Eğitimi Nasıl Alabilirim?
Öncelikle eğitim alacağınız üniversitenin sektörle bağlarını araştırmalı, yabancı dil imkânlarını karşılaştırmalı, eğitim içeriklerinin ve öğretim görevlisi kadrosunun sektördeki tecrübesine odaklanmalısınız.
Marka danışmanlıkları, eğitimler, öneri ve görüşlerinizi bildirmek için bana aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz.
Mail: t
Instagram 1: @tuvanaeroltu
Instagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
Her 10 Kişiden 8'inde Var!
Dikkat! Sende de Olabilir…
Uçlarda duygular yaşıyor musun? Bir anda özgüven patlaması yaşarken, bir anda dibe mi vuruyorsun? Peki, ayrılmak seni çok mu korkutuyor? O halde bu yazı senin için…
Son zamanlarda sıkça duyduğum rahatsızlıklardan biri, borderline (sınırda) kişilik bozukluğu… Bir yerimiz ağrıdığında hepimiz doktora gideriz. Konu ruhsal rahatsızlıklara gelince kimse bu rahatsızlıkların kendinde olabileceğine ihtimal vermiyor. Psikoloğa veya psikiyatriste gitmek sanki deli olduğumuzun kanıtıymış gibi davranıyoruz. Peki, zaman zaman hepimizde baş gösterebilen bu tip rahatsızlıklar ne boyutta tedavi sürecini gerektiren bir noktaya geliyor? Borderline kişilik bozukluğuna sahipseniz sizi ne gibi sorunlar bekliyor; ya da aslında bu tip rahatsızlıkların teşhisi neden önemli? Yakınlarımızdakilere ne gibi görevler düşüyor? Tüm bu soruların yanıtlarını öğrenmek için Uzman Psikolog Gökçe CERAN ile ‘’Borderline Kişilik Bozukluğu’’ nu konuştuk. Öyleyse buyurun röportaja geçelim.
Ben Gökçe CERAN YILDIRIM. İstanbul’da başlayıp Polonya’da sonlandırdığım psikoloji lisans eğitimim sonrasında klinik psikoloji yüksek lisansı yaptım. Halen klinik psikoloji doktora programında eğitimime devam etmekteyim. Aynı zamanda İstanbul Kültür Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapıyorum.
Borderline kişilik bozukluğu, kişinin ilişkilerinde ve kendini algılayış biçiminde sık değişimlerle karakterize kişiyi ve en çok da yakın çevresini rahatsız eden bir hastalıktır. Bu bozukluk yalnızca bir kişilik örüntüsü olarak da sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bu kişiler herhangi bir klinik başvurusu olmadan işlevselliklerini devam ettirebilirken anlam veremedikleri bir takım iniş çıkışlar yaşayabiliyorlar; özellikle de yakın ve sosyal ilişkilerinde… Onlar için her olay, her insan ya siyah ya da beyaz diyebiliriz. Hayatlarında griye yer yok. Bu sebeple bir Borderline’ın gözünde, herhangi bir kişinin yaptığı en küçük hata, o kişiyi sonsuza dek ve tamamen kötü kılabilir. Tabii bu duygular, bu örüntüye sahip kişide oldukça iniş çıkışlı bir duygu durum yaratmakta. Borderline kişiliklerde günlük, dakikalık, hatta anlık duygu durum değişiklikleri söz konusudur. Bir an yalnızlık ve çaresizlik hissederken, başka bir anda yoğun öfke veya mutluluk bu kişilerde sık rastladığımız duygu değişimleridir. Sıklıkla yakındıkları durum, içlerinde büyük bir boşluk olduğu duygusu...
Bu kişilerden terapi sırasında sıkça: “içimde kocaman bir boşluk var ne yapsam dolmuyor” cümlesini duyarız. Davranışsal belirtilere de bakacak olursak, Borderline kişilikler, madde bağımlılığı, hızlı araba kullanma, aşırı harcama yapma, yoğun cinsel deneyimler gibi dürtüsel davranışları sık sergilerler.
Bu bozukluğun belirtileri genç erişkinlik dediğimiz yaşlarda ortaya çıkıyor. Genellikle tanı aldıkları yaş aralığı 19-34 yaş.
Borderline kişilik bozukluğunun en temel cümlesinin “terkedilmekten korkmak” olduğunu söyleyebiliriz. Borderline kişilikler, partnerlerinin beklenmedik en küçük hareketlerinde dahi kendileriyle ilgili endişeye kapılırlar ve terk edilecekleri düşüncesinin yarattığı yoğun korkuyla boğuşurlar. Bir Bordeline kişiliğin sizden beklentilerini karşılamadığınız takdirde, çok kısa bir zamanda adeta taparcasına idealize ettiği sizi, bir kalemde değersizleştirebilir. Bunun sebebi, az önce de bahsettiğimiz gibi onlar için gri yoktur, ya siyahsınız ya da beyaz. Bu sebeple ilişkileri bağımlı ve fırtınalıdır. İlişkilerinde sıklıkla yoğun öfke nöbetleri yaşarlar. Terkedilme korkusuyla kendilerine zarar verme, hatta intihara teşebbüs etme eğilimleri vardır.
Günümüzde toplumun terapiye başvurmuş kesiminin büyük bir çoğunluğunun Borderline kişilik örüntüsü tanısı aldığı göz önünde bulundurulursa bu soruya “evet” diyebiliriz. Yine de araştırmalarla kanıtlanmadığı için net bir şey söylemek doğru olmayacaktır.
Bahsettiğimiz belirtilerin varlığı söz konusu olduğunda bir uzman görüşü almanın faydası olacaktır. Şüphelenildiği takdirde bireyin yakın çevresinin bu konuda harekete geçmesi önem arz eder. Bir terapist olarak değerlendirme yapacak olursam, terapi seanslarının en uzun sürdüğü danışan grubunun Borderline kişilik örüntüsüne sahip bireylerden oluştuğunu söyleyebilirim.
Bir borderline kişilik, eğer onun beklentilerini onun istediği biçimde karşılarsanız sizi bir dağın tepesinde süslü bir tahta oturtup adeta taparcasına idealize edecektir. Onun gözünde “en iyi”, “tamamen iyi” olursunuz. Elbette bunu başarmak kolay olmayacaktır. Çünkü biliyoruz ki yoğun ve fırtınalı bu aşk, onun hata olarak değerlendirebileceği tek bir davranışta büyük öfke patlamaları ve değersizleştirme ile karşı karşıya kalacaktır.
Tedavisi yapılmamış borderline kişilik bozukluğu, ilerideki evrelerde akademik problemler, sık iş değiştirme, sonlanan evlilikler gibi bir takım olumsuzluklar yaşatabilir. Etrafımızda sürekli ilişkilerinden yakınan, basit bir deyimle “bir türlü dikiş tutturamayan” bireyler görmemiz mümkün. Araştırmalara göre bazı ileri düzey borderline kişilik bozukluğu vakalarında %10 oranında intihar da görülmektedir.
Eğitimler, marka danışmanlıkları, öneri ve görüşleriniz için bana aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz.
Mail:
Instagram1: @tuvanaeroltu
Instagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
Simpsonlar Algımızı Nasıl Yönetiyor?
Büyükler için Çizgi Film denildiğinde aklımıza ilk gelen; Simpsonlar! Tam 28 sezondur devam eden, bir neslin birlikte büyüdüğü ve en popüler çizgi film...
Çizgi filmler masum bir şekilde beynimizi boşaltmamıza ve hoşça vakit geçirmemize olanak sağlarken, bir yandan da algımızı yönetmeye ve subliminal mesajları kolaylıkla sindirmemize sebep oluyor. Etkileri son derece güçlü bu renkli filmler, bilişsel, duygusal ve toplumsal açıdan bizleri kolayca manipüle edebiliyor.
Hem çizgi filmlerin etkilerini öğrenmek, hem de daha önce fark etmediklerimize ışık tutmak amacı ile ‘’Bir Çizgi Filmin İçerik Analizi: Simpsonlar’’ adlı kitabı ile algılarımızı açan T.C. İstanbul Kültür Üniversitesi Grafik Tasarımı Programı Öğretim Görevlisi Sn. Emin SANSARCI ile algı ve Simpsonlar Çizgi filmi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
‘’Bir Çizgi Filmin İçerik Analizi: Simpsonlar’’ kitabı bize neleri anlatıyor?
Çizgi filme dair her şeyi... Bu çok iddialı bir tanım elbette fakat kitabın içeriğinin, bu tanımı tam anlamıyla karşıladığı düşüncesindeyim. İlk çizgi filmden günümüze, çizgi filmin tarihini, kullanım alanlarını, yaratılış amaçlarını, çizgi film ve animasyon kavramları arasındaki farkları, göstergebilim yöntemiyle, kültür aktarımının en etkili biçimde gerçekleştirildiği bölümlerin seçilmesiyle Simpsonların 28 sezonunun içerik analizini, çizgi roman, karikatür, çizgi film, bilgisayar oyunları ve diğer kültür endüstrisi ürünleri arasındaki ilişkiyi, geçmişten günümüze kitle kültürü, popüler kültür yerel kültür ve seçkinler kültürü arasındaki farklarla etkileşimi bu kitapta bulabilirsiniz.
Bir çizgi film ve animasyonu ayırt etmemize yardımcı olan noktalar nelerdir?
İlk olarak şunu belirtmek gerekir; her çizgi film bir animasyondur ama her animasyon bir çizgi film değildir. Burada yapımın bir karakter barındırıp barındırmadığı, yaratılış amacı, kullanıldığı ürün ve yapım teknikleri en belirleyici unsurlar. Örneğin canlı oyuncuların yer aldığı bir filmde, bu oyuncularla gerçekte çekilmesi mümkün olmayan sahneler, dijital olanaklar ile animasyon olarak yapıma eklenebilmekte ve bu sahneler animasyon olarak anılmaktadır. Çizgi filmler hem dijital ortamda yaratılabilmekte hem de manuel yöntemlerle gerçekleştirilebilmekte olan yapımlardır.
Büyükler için yapılmış en uzun soluklu yapım hiç kuşkusuz Simpsonlar! Peki, bu derece ünlü bir çizgi filmin toplumumuza etkisi ne boyutta?
Simpsonlar; hem teknik hem de içerik anlamında o kadar mükemmel bir yapım ki adeta gerçek oyuncuların yer aldığı bir dizi hissi yaratıyor. Karakterlerin ötesinde çizgi dizide geçen yerlerin çoğu da gerçek hayatta var olan yerler. Bu denli gerçekçilik ile çizgi dizi olarak yaratılmasından gelen özgürlüğü bir araya getirdiğimizde; güncel konulara eleştirel yaklaşımlardan, kültürün her parçasını etkileyecek detaylara kadar, etkisi son derece büyük. Küresel ölçekte dağıtımının yapılması ve yine küresel ölçekte istikrarlı popülerliğe sahip olması ise yalnızca bizim toplumumuz değil, yayınlandığı her toplumda kültür endüstrisine ve bu endüstrinin ürünlerine yaklaşımı, bu kültürü yaratanlar lehine etkiliyor.
28 sezon boyunca Simpsonlar izleyen bir bireyde nasıl etkiler gözlemlenebilir?
Burada çizgi diziyi izleme amacı önemli bir faktör. Yalnızca eğlence amaçlı izlemeyle çizgi dizideki kodları ve mesajları çözümleme amacıyla izleme arasında farklı etkiler gözlemlenebilir. Çizgi dizi daima kültürel göstergeleri kullanarak küresel ölçekte kitle kültürü ürünlerinin tüketimini arttırmayı ve bu kültürün hayatın her alanında içselleştirilmesini hedeflemekte. Sonuç olarak bu kültürü tanımadan izlendiğinde izleyicinin; farkına bile varmadan, monotip bireylere dönüşümü hedeflenen toplumun bir parçası haline gelmesi gözlemlenebilir.
Simpsonlar özellikle Amerikan Değerleri’ ne olan bağlılıkları ile tanınıyor. Acaba diğer toplumlara çizgi film aracılığı ile Amerikan Propagandası mı yapılıyor?
Çizgi dizide Amerika, her görüşten ve her kültürden insana daima kucak açan bir ülke olarak yansıtılıyor. Birçok bölümde ana karakterden de duyduğumuz bu insancıl yaklaşım için bu ülkenin milli değerlerine saygı duymak ve bağlı olmak yeterli. Yayınlandığı toplumlarda propoganda etkisi yansıttığı bir gerçek. Örneğin sık sık Tanrı’nın en çok sevdiği dilin İngilizce olduğu ve Tanrı’nın Hıristiyan olduğu dile getiriliyor. Amerika’ya ve bu ülkenin vatandaşlarına karşı ayrıcalıklı bir sevgi ile korumanın varlığı da genel değerlendirme sonucunda ulaşılan bir nokta.
Simpsonlar çizgi filminde din ve inançlar farklı yaklaşımlarla konu ediliyor. Hıristiyanlık Dini nasıl gösteriliyor?
Çizgi dizinin izleyici kitlesinin farklı kültürlerden oluşmasının en büyük destekleyici unsuru; şüphesiz birçok farklı konuda yaratılan simetridir. Bu simetriyi şu örnekle açıklayabiliriz;
Hıristiyanlık dinine bağlı ve dini ritüelleri eksiksiz gerçekleştiren karakterlerin yanı sıra bu dinin gerekliliklerini yerine getirmeyip, hemen her bölümde bir şekilde alay konusu yapan karakterler de var. Böylelikle Hıristiyanlık dini bir yandan yüceltilip öne çıkarılırken bir yandan da kültürün önemli bir parçası olan inanç konusu hafifletilerek yansıtılmış oluyor. Çizgi dizinin bu yönünün; aynı konuda diğer görüşlerle de alay edilebilmesinin önünü açtığının düşünüldüğüne inanıyorum. Birçok konuda olduğu gibi inanç ve dini ritüeller üzerinde de kitle kültürünün etkisiyle günümüzde farklılıklar gerçekleştiği, yakın geçmişte yayınlanan sezonlarda net bir biçimde görülüyor. Tabi bu farklılığı gözlemleyebilmek için aynı konulara çizgi dizide geçtiğimiz 27 yıl süresince nasıl yer verildiğini de gözlemlemiş olmak gerek.
Marka danışmanlıkları, eğitimler, öneri ve görüşlerinizi aşağıdaki adreslerden iletebilirsiniz. Mail:
İnstagram 1: @tuvanaeroltu
İnstagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
5 Adımda Mülakatlarda Başarılı Olun
Sevgili Pembenar okurları,
Pek çoğumuz okuyor, sertifikalar alıyor, yaşam boyu eğitim bilinciyle iş hayatında başarılı olmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Ancak atladığımız son derece önemli bir nokta var; mülakat süreci… Kaçımız mülakat süreçleri için doğru hazırlanabiliyor. Kaçımızın öz geçmişi yeterince etkili, kaçımız sahip olduğumuz değerleri 2-3 dakika gibi kısa bir sürede karşı tarafa aktarabiliyoruz? Hem de karşınızdakinin sizi hiç tanımadığını hesaba katarak, oldukça zor bir durum… Bazen alanınızda sizden daha az bilgili kişiler, sizden daha çok parlar; önünüze geçer. ‘’Susan bir bilgin, bir kelime söylemeyen aptaldan farksızdır.’’ (Moliere)
Tıpkı iş yaşamına hazırlandığımız gibi mülakat sürecine de hazırlanmalıyız. Mülakatlarda en çok korktuğumuz noktalar neler? Kendimizi daha doğru nasıl ifade edebilir ve stresi başarılı bir şekilde yönetebiliriz?
İlk adım güçlü bir öz geçmiş hazırlamak ile başlıyor; Öz geçmişinizi olabildiğince sade, anlaşılır bir formatta hazırlamalısınız. Havalı gözükmesi için yapmadığınız hobileri yazmamalı, kendinizi olduğunuzdan farklı göstermeye çalışmamalısınız. İkinci adım mülakata giderken mutlaka dakik olmaktan geçiyor. Giyiminiz ve genel görüntünüz ile mülakata hazır olabilirsiniz, ancak mülakata geç kalırsanız bir çuval inciri berbat edebilirsiniz. Mülakat saatinden 15 dakika önce mülakat salonunda hazır beklemelisiniz.
Üçüncü adım beden dilini etkili kullanmaktan geçiyor. İletişimde % 55 etkiye sahip olan beden dili, telaffuz veya ses tonumuzdan çok daha önemli. Tokalaşma, duruş, oturuş, jest ve mimiklerimiz karşı tarafa kendinden emin bir görüntü sergilemeli. Beden dili ile ilgili seminerlere katılmak, kitaplar okumak kişisel gelişiminize katkı sağlayacağı kadar, mülakat süreçlerinde de başarılı olmanıza yardımcı olacaktır.
Dördüncü adım ise olası mülakat sorularına kendimizi hazırlamaktan geçiyor. Ne kadar süre bir işte çalışmak istediğimiz, yakın, orta ve uzun vadeli hedeflerimiz, iş yaşamında kendimize olan güveniniz ve neden bu işi ve pozisyonu istediğimiz gibi sorulara güçlü yanıtlar vermeliyiz. Kendimizi olduğumuzdan farklı göstermemeli, ancak güçlü yönlerimizi mutlaka vurgulamalısınız.
Beşinci adım ise hevesli görünmelisiniz. Hiç bir İnsan Kaynakları Uzmanı/Müdürü işe heves duymayan bir kişiyi istihdam etmek istemez. Ses tonunuz, vücut diliniz ve sorulara verdiğiniz yanıtlarla baş vurduğunuz pozisyona uygun olduğunuzu hissettirmelisiniz. Stres ile başa çıkmakta zorlanan bireyler, yoğun baskı nedeni ile dışarıdan isteksiz algılanabiliyor.
Küçük dokunuşlar ile önemli başarılar elde edebilirsiniz.
Marka danışmanlıkları, eğitimler, öneri ve görüşlerinizi bildirmek için bana aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz.
Mail:
İnstagram 1: @tuvanaeroltu
İnstagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
Böyle Doktor Görmediniz!
Sevgili PembeNar okurları;
“Büyüyünce ne olmak istersin” sorusunu bir çocuğa sorduğunuzda aldığınız cevap genellikle ya doktor ya da öğretmendir.
Doktorluk zor zanaat; 6 yıl Tıp Eğitimi, üzerine uzmanlık ve hiç bitmeyen öğrencilik hayatı… Doktorların hayatı hiç de kolay değil. Yıllarca süren eğitim hayatının ardından sürekli kendini geliştirme ve mesleki hayatta tutunma çabasıyla sadece bir ideal değil, aynı zamanda zorlu bir yaşam yolculuğu… Şüphesiz doktorların görevi bizi iyileştirmek; fakat öyle doktorlar var ki sadece onları gördüğünüzde “hasta” olma ihtimaliniz yüksek. Bu röportajımda sizlere pek çoğumuzun çocukluk hayalini gerçekleştirmiş, klasik doktor imajından uzak, sosyal medyada yakışıklıkları ve 10.000’ lerce takipçileri ile göze çarpan 4 genç ve başarılı doktoru getirmek istiyorum.
Instagram’ ın en popüler doktorları Dr. Cahit Dinçer, Dr. Emre Yılmaz, Dr. Hakan Tüfekçi ve Dr. İbrahim Şahin ile kariyerleri ve hayatları üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Dr. Cahit Dinçer
1991 Adana doğumluyum. Bir yıl önce başka bir ile atamam yapılsa da tekrar uzmanlık sınavına hazırlanmaya karar verdim. Aslında 2016 yılında Tıp Eğitimimi tamamladım, ancak son 1 yılım sınav hazırlığı dolayısıyla öğrencilik hayatım ile aynı düzende devam etti. Uzmanlık alanımı “Aile Hekimliği” olarak seçtim. Bir ay sonra İstanbul’da Bezm-i Alem Üniversite Hastanesi’nde göreve başlayacağım.
Lise yıllarımdan itibaren televizyon sektörüne ilgim vardı. Bu sektöre nasıl girebileceğimi araştırmaya başladım. Öğrencilik yıllarımda kendime iyi bakmak adına spor yapıyordum; 4. Sınıfta kendimi yarışmaya girmek için hazır hissettim. Aslında ilk başta dereceye girmek gibi bir iddiam yoktu. Süreç yarışmaya fotoğraf yollamamla başladı. Elemelerden sonra İstanbul’a çağrıldım. İlk 300’ e kaldım, ardından elenerek Best Model Adana ödülünü aldım. Çok mutlu oldum. Bu noktada, bu meslekte de bir şeyler yapabileceğimi anladım. Bu süreçte en büyük desteğim ailemin her zaman yanımda olmasıydı. Onlar benim mutlu olacağım mesleği yapmamı isterler. Ancak öğrencilik hayatımın çok yoğun olması nedeniyle modelliğe ağırlık veremedim. Belki size ilginç gelecek ama ilk kazancımı modellikten elde ettim.
Menajerlerden teklif aldım, ancak o sırada tıp eğitimine devam ediyordum. İlk etapta mesleğimi elime almam gerekiyordu. Eğitimimi tamamladıktan sonra TV sektörüne yönelmemin daha doğru olacağını düşündüm. Şimdilerde ise bu sektör için kendimi hazır hissediyorum.
Dr. Emre Yılmaz
28 yaşındayım. İstanbul’ da yaşıyorum. Marmara Üniversitesi’nde Aile Hekimliği Uzmanlığı yapıyorum. Aslen Artvin’liyim. Ailem Kocaeli’de yaşıyor. Kalabalık ve iç içe bir aile yapımız var. Aile ilişkilerimiz çok canlı. Ancak ben eğitim ve iş hayatım nedeniyle 15 yıldır onlardan uzakta yaşıyorum. Tıbba yönelişim, iletişim odaklı bir insan olmamdan ve bilime duyduğum sevgiden kaynaklanıyor. Anadolu Öğretmen Lisesi mezunu olmam ve öğretmen olarak yetiştirilmem iletişim konusunda başarılı olmamı sağladı. Tıbbı seçerek kendim için doğru bir seçim yaptım; çok severek okudum.
Aile hekimliğinde 7-70’ e herkese erişebiliyorum. Seçtiğim alan beni tek bir cinsiyet ya da yaş grubunda kısıtlamıyor. Görev yaptığım aile hekimliğine ailenin tüm bireyleri gelebiliyor. Mesela yeni doğan bebeklerin doğup büyüdüğünü görebiliyorum. Çok keyifli bir süreç. Aynı zamanda akademik planlarım olduğu için, bu alan benim için yerinde bir tercih. Uzmanlığımı aldıktan sonra bilimsel araştırmalara odaklandım. Medikal estetik konusunda kendimi geliştiriyorum.
Aslında sosyal medyada aktif olmak dışarıdan gözüktüğü gibi zor değil. Takipçiler benden daha fazla zaman ayırıyor, bunu gelen mesajlardan ve yorumlardan anlayabiliyorum. Bilindiği üzere, meslek hayatımız çok yoğun. Ancak sosyal yaşamınızı işinize göre ayarlamayı öğreniyorsunuz. Daha okul yıllarında bu sürece alıştığım için kendime sosyal zaman yaratmayı öğrendim. Aslında benim sosyal medyaya olan ilgim yakın zamanda başladı. Kendime sosyal zaman yaratmak için bir fırsat olarak görüyorum. Haftada 1, Instagram hesabım üzerinden sağlıkta farkındalık yaratmak amacı ile canlı yayınlar yapıyorum. Katılım çok yoğun oluyor. Çok da soru geliyor. Tabii ki bu da bir mesai ve ben bu mesaiyi bitirdiğimde, insanlar için bitmemiş olabiliyor. Sorular gelmeye devam ediyor. Bu da bazen biraz zorlayıcı olabiliyor…
Dr. Hakan Tüfekçi
14 Mart 1987 Diyarbakır doğumluyum. Yaklaşık 5 yıldır Bursa’da yaşıyor ve Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi’nde çalışıyorum. Tıp fakültesi öğrenimini döneminin yarısını Çukurova Üniversitesinde, yarısını Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde geçirdim. Bir dönem Erasmus programı ile Polonya’da öğrenim gördüm. Tıp Fakültesi mezuniyeti sonrası atamam Bursa’ya çıktı. Acil serviste hekim olarak görevime devam ediyorum. Sosyal olarak fitness ve beslenme programları ile uğraşıyorum. Sağlıklı yaşam adına motivasyon ve medikal estetik alanına ilgim mevcut. Bunlarla ilgili çalışmalarım devam ediyor.
Acil serviste doktor olmak gerçekten çok zor ve sabır gerektiriyor. Ciddiyet ve dikkatten ödün vermeden sabırla 24 saatlik nöbeti tamamlamamız gerekiyor. Muayeneye gelen hastalarımıza elimizden gelenin en iyisini yapıp ilk tanı ve tedavisini düzenlemek, sonrasında ilgili branşlara yönlendirmesini yapmak bizim görevimiz. Acil serviste geçirilen saatler stresli ve yoğun. Ama iş bittikten sonra kişinin dinleme gereksiniminin yanı sıra, kendine zaman ayırıp spor yapması ve sağlıklı beslenerek kendini motive etmesi de gerekiyor. Sağlıklı beslenerek ve düzenli antrenman yapmanın bizim gibi uykuya hasret olan acil servis hekimlerinin uykuyu daha verimli geçirmelerine ve istenilen fiziğe kavuşmalarına yardımcı olacağını düşünüyorum. İşin sırrı motivasyon! Üşengeçliği, yarın yaparım demeyi bırakıp bir yerden başlayıp devamını getirmek…
Nadiren hastaneye beni görmek için gelen ve hasta numarası yapan hastalarımız oluyor. Biz acil hekimleri aktif olarak 24 saat çalıştığımızdan, günün herhangi bir saati beni acil serviste çalışır şekilde görmek mümkün oluyor. Genellikle hasta ve yakınları “sizi televizyonda görmüştük”, “gazetedeki, haberdeki doktor”, “o sizdiniz değil mi” diye soruyorlar. Bazen de fotoğraf çektirmek isteyen hastalarım oluyor. Tabii aktif olarak çalışmadığım aralıklarda hastalarımızla birlikte fotoğraf çekiyoruz.
Dr. İbrahim Şahin
27.06.1992 yılında Kocaeli’de doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimimi Kocaeli’de tamamladım. Samsun Tıp Fakültesinden mezunum. Aile Hekimi olarak çalışıyorum.
Aslında benim için hiçbir şey değişmedi. Ben işime gidip geliyorum, ancak tanınırlığım arttı. Mesela Instagram’da beni takip edip gelenler oluyor. Hasta numarası yapanlar oluyor ki bu her ne kadar komik ve tatlı bir durum gibi gözükse de yoğunluğun olduğu günlerde bazen negatif bir etki yaratabiliyor. Ben de gerçekten hasta olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Hasta değil ise bu durum bizi gerçekten zorlayabiliyor.
Negatif durumlarda bile sahip olduklarımın değerini bilen bir insanım. Bu özelliğim beni daha güçlü kılıyor. Zor dönemlerden çıktıktan sonra hayatın değerini daha iyi anladım. Karakterim dolayısı ile hayata pozitif bakıyor ve küçük şeylerden mutlu olmasını biliyorum.
İşten ve spordan arta kalan zamanlarda gezmeyi çok severim. Yeni insanlarla tanışıp iletişim kurmaya önem veriyorum. Bu durum hem benim empati yeteneğimi, hem de hayata bakış açımı genişletiyor.
Daha fazla samimiyete önem veriyorum. Samimi insanların davranışları ile dış görüntülerini de güzelleştirdiğini düşünüyorum. Hatta şunu söyleyebilirim. Herhangi biri beni dış görünüşü ile etkileyemez. Samimiyetten kastım insanın içi ve dışının bir olması. İçi nasılsa olduğu gibi kendini dışarı yansıtabilmeli. Gri alanları olmamalı.
Mail
Instagram 1 @tuvanaeroltu
Instagram 2 @tuvanaeroltuilemarkalasma
Sevgililer Günü Makyajı
Sevgililer günü geldi çattı. Sevgililer gününde nasıl bir makyaj yapacağınızdan tutun, stilinize kadar her şey çok önemli. Biz de bu özel günde sizlere Blogger Aslıhan Kaymaz ve makyöz Ayşegül Parçalı ile ‘’Sevgililer Günü Makyajı’’ temalı bir çalışma hazırladık. İki farklı cilt tipinde, iki farklı makyaj ile Sevgililer Günü için farklı alternatifler sunduk. Öyleyse gelin sizler için seçtiklerimize birlikte göz atalım.
Aşkın Rengi Kırmızı
Özel gün makyajı denilince insanın aklına nedense hep neden abartılı makyajlar geliyor. Oysa ki artık gelin makyajlarında bile ana tema doğallık. Biz de bu makyajlarda kırmızının ağırlıklı olduğu, buğulu göz makyajının ön planda tutulduğu, ancak abartıdan uzak bir görünüm seçtik. Sevgililer günün rengi kırmızı.... Biz de makyajımızda kırmızının ihtişamından vazgeçmedik.
İlk olarak makyaj bazı ile cildi makyaja hazırladık. Ardından kaş kalemi yardımı ile kaşların doğallığını bozmayacak şekilde kaşları doldurduk. Kontur yaparken maske gibi bir ifadeden uzak durmak için cilt tonunun 1 ton koyusu bir fondöten kullandık. Özellikle burun, elmacık kemikleri ve çene kemiğine uyguladık. Allık seçimini şeftali tonlarında seçtik. Gözlerde, kahverengi, bronz ve füme renkleri kullandık. Aydınlatıcıyı elmacık kemiklerinin üstüne, göz pınarlarına ve burunun kemiğine uyguladık.
Doğal Renklerde Sevgililer Günü Makyajı
Cildi baz ile makyaja hazırladıktan sonra cilt tonuna uygun bir fondöten seçtik. Konturu sadece elmacık kemikleri ve buruna uyguladık. Yoğun göz makyajı ile gözleri vurgulamaya karar verdik. O yüzden nude tonlarda ruj kullandık. Eyeliner ve takma kirpikleri dudakların geri planda tutulduğu makyajlarda kullanmak önemlidir. Böylesine özel bir günde özellikle gözlere anlam ve derinlik katmak için göz pınarlarına aydınlatıcı, göz kapağının orta bölümüne altın rengi ve gölge olarak da koyu kahverengi tercih ettik. Elmacık kemikleri ön plana çıkartmak için yanaklara koyu şeftali tonlarda allık uyguladık. Sizce de sade ama şık bir makyaj değil mi?
Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun!
Çekim Fuat Ali Paşa Yalısı ev sahipliğinde gerçekleşti. Kıyafetlerimizi yetenekli Modacı Tuba ERGİN seçti. Aksesuarlarımız, Tuvana AKAT Tasarımı. Fotoğraflar Güfran ÜNSEL’in objektifinden yansıdı, makyajımız Makyöz Ayşegül PARÇALI tarafından yapıldı. Modeller Aslıhan KAYMAZ ve Tuvana EROLTU
Marka danışmanlıkları, eğitimler, öneri ve görüşlerinizi bildirmek için bana aşağıdaki
adreslerden ulaşabilirsiniz.
Mail:
İnstagram 1: @tuvanaeroltu
İnstagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
Instagram'ın En Popüler Fenomeni Gizem Zor
Sevgili Pembenar okurları,
Herkes popüler olma derdinde. Son dönemlerde Instagram popüler çiftler, popüler genç kızlar ve delikanlılardan geçilmiyor. Sosyal Medya fenome?n?liği adeta bir kariyer halini aldı. Fenomen olmak dışarıdan kolay gözükse de, sıkı bir çalışma ve disiplin gerektiriyor.
2 yıldır yaşadığı hayatı takipçileri ile paylaşan, seyahat fotoğrafları ile pek çok kişinin ilham kaynağı olmuş Gizem Zor ile ikinci hamileliği, sosyal medya kariyeri ve sosyal medyanın içyüzünü konuştuğumuz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Öyleyse buyurun röportaja geçelim.
Öncelikle ikinci bebeğinize hamilesiniz. 6 aylık hamile olmanıza rağmen çok fit görünüyorsunuz. Sırrınız nedir?
Aslında bir sırrım yok. Özel bir diyet ve spor programı uygulamıyorum. Canım bir şey çektiğinde de çok fazla abartmadan her şeyi yiyorum. Kızım 2 yaşında olmak üzere ve oldukça hareketli bir çocuk. Onunla tek başıma ilgilendiğim için gün içerisinde ister istemez aktif olmak zorundayım. Vakit buldukça da yürüyüş yapıyorum.
Hamilelik dönemini nasıl geçiriyorsunuz? Seyahatler hız kesmeden devam ediyor mu, yoksa daha dingin bir döneme mi girdiniz?
Hamileliğim ilk hamileliğim ile kıyasla çok daha rahat geçiyor. Kızımla birlikte daha aktif bir hamilelik geçiriyorum. Kendimi daha hafif ve dinç hissediyorum. Seyahatlerimiz devam ediyor. İstanbul’da doğmuş büyümüş ve Kapadokya gibi sakin bir yere taşınmış bir çift olarak yaptığımız seyahatler bizi motive ediyor. Seyahat bizim en büyük tutkumuz.
Takipçilerinizle yaşadığınız ilginç bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Takipçilerim ile belki ilginç diyemem ama bizi çok mutlu eden anılarımız oluyor. Yurtdışı seyahatlerimizde bile bizi tanıyıp yanımıza gelip boynumuza sarılanlar, hediye gönderenler hatta gördüklerinde ağlayanlar bile o kadar fazla ki...
Instagram’ da en çok tanınan ve sevilen fenomenlerden birisiniz. Çizginizi koruyabilmek için her gün farklı şeyler yapmanız gerekiyor. Bir noktada tıkanmaktan korkmuyor musunuz?
Aslında çizgimi korumak için özel bir şey yapmaya çalşmıyorum. İlk paylaşımımdan beri sadece kendim olmaya ve yaşadığım hayatı olduğu gibi yansıtmaya çalışıyorum. Zaten çok eski takipçilerim de beni takip ettikleri günden beri hep aynı çizgide bir “Gizem Zor” gördüklerini söylüyorlar. Kariyer olarak cevaplayacak olursam da benim paylaşımlarımda her gün bir reklama rastlayamazsınız. Markalar ve işbirlikleri konusunda oldukça seçiciyim. Kendim kullanmadığım, deneyimlemediğim bir ürünü asla reklam yapmak uğruna takipçilerime sunmuyorum. Sadece kendim olmaya çalışıyorum. İlk günden beri de fenomen olmak gibi bir hayalim yoktu. Fotoğraf çekmekten, yaşadığım hayatı paylaşmaktan, takipçilerim ile iletişim halinde olmaktan, hatta onlardan bir şeyler öğrenmekten mutluluk duyuyorum.
Sosyal medya fenomeni olmak için bu yolda yürümek isteyenlere tavsiyeleriniz neler?
Fenomen olmanın bir kuralı var mı bilmiyorum, ama nedense ülkemizde fenomen olmanın kolay olduğunu düşünüyorum. Ama güvenilen bir fenomen olmak istiyorsanız verebileceğim tek tavsiye gerçekten doğal ve kendiniz olmanız. Çünkü sizin farketmediğinizi düşündüğünüz her gerçek o ekrandan bir şekilde karşıya yansıyor.
Marka danışmanlıkları, eğitimler, öneri ve görüşlerinizi aşağıdaki adreslerden iletebilirsiniz. Mail: markadanismanituvanaeroltu@gmail.com
İnstagram 1: @tuvanaeroltu
İnstagram 2: @tuvanaeroltuilemarkalasma
Hamileliğim ilk hamileliğim ile kıyasladığımda çok daha rahat geçiyor. Kızımla birlikte daha aktif bir hamilelik geçirdiğimden dolayı da kendimi daha hafif ve dinç hissediyorum. Seyahatlerimiz devam ediyor. İstanbul’da doğmuş büyümüş ve Kapadokya gibi sakin bir yere taşınmış bir çift olarak yaptığımız seyahatler bizi motive ediyor. Seyahat bizim en büyük tutkumuz.