SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Başkalarına Güvenmekten Korkmak

İlişkilerde en önemli duygulardan biri güven duygusudur.

Arkadaşlıklar ya da duygusal ilişkiler, bireylerin birbirine güvenmesi sayesinde oluşur. Güven duygusu bu yüzden ilişkilerde önemli yer tutar.

Bireyin başkalarına güvenmekten korkması, ikili ilişkilerinin bitmesine, sosyal ilişkilerinin zarar görmesine, dolayısıyla kişinin içe kapanmasına neden olur.

Bireylerin birbirlerini tanımaya çalışmasıyla birlikte karşılıklı olarak güven duygusu oluşabilir. Fakat kıskançlık gibi duygular hissedilmeye başladığında sorun ortaya çıkar.

Karşısındakine karşı güvensizlik hisseden birey, bu durumun farkındadır ama bunu kabul etmesi zordur. Sorunun kendinde olmadığına inanır. Karşısındaki kişinin uygun olmayan davranışlar sergilediğini düşünür. Karşısındaki kişiyi suçlar. Onun istediği gibi davranmadığını, diğer insanlarla çok samimi olduğunu düşünür.

Onun telefonunu karıştırır, tartışma sırasında terk edilme korkusu yaşar, kısıtlayıcı davranışlarda bulunur.

Birey, hissedilen duygunun kendi bakış açısından kaynaklandığını düşünebilmelidir.

Başkalarına güven sorunu, kişinin çocukluk ya da ergenlik dönemlerindeki yaşantılarından kaynaklı olabilir. Örneğin annenin ya da babanın aldatma olayı, verdikleri sözleri tutmamaları, terk etmeleri ya da şiddet göstermeleri gibi durumlardır.

Aile ortamında otoriter, mükemmeliyetçi, aşırı koruyucu davranışlarla yetiştirilen bireylerde de güven sorunu görülebilir.

Hipnoterapi-psikoterapi ile bireyin çocukluk ya da ergenlik döneminden gelen, başkalarına güvenmekten korkmasına sebep olan olay ya da durumlar bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Mutlu Olmaktan Korkmak

Mutluluk korkusu yaşayan kişi, mutlu olduğunda ardından kötü bir şey olacakmış gibi hisseder.

Mutluluğun olumsuz sonuçlara sebep olacağına inanır. Bu nedenle bazen mutluluktan kaçar.

Sevinç ve mutluluk gibi duygular her zaman keyif verici değildir. Bazen de korku oluşturur.

Mutluluk korkusu geçmişteki yaşantılardan kaynaklanabilir.

Çocukluğunda mutlu bir olay yaşadıktan sonra sıkıntılı olay yaşayan kişide mutlu olma korkusu oluşabilir. Eğlenirken ailesi ceza verdiğinde de bu korku oluşabilir.

Böylece yetişkinliğinde mutlu bir olay yaşadıktan sonra kötü bir olay olacağına inanarak yaşamaya başlar.

“Çok gülmeyelim, sonrasında çok ağlarız” şeklinde konuşmalara şahit olan çocuklar yetişkinliğinde mutluluk korkusu yaşayabilirler.

Birey mutlu olmayı hak etmediğini de düşünebilir.

Mutluluk korkusu yaşayan birey her zaman mutsuz değildir. Mutlu görünmekten korkar.

Mutluluk yaşatan olaylardan kaçar.

Mutluluğun her an bozulabileceğine inanırlar.

Kontrollü davrandıkları için anda yaşayamazlar.

Mutlu olmaya çalışmanın vakit kaybı olduğunu düşünürler.

Kişinin yaşadığı olumsuz olayların, mutlu olmasıyla bağlantılı olmadığını anlaması gerekir.

Hipnoterapi - Psikoterapi ile mutluluk korkusuna sebep olan durumlar, olaylar, duygular ve düşünceler bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır, telkinler verilir ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Sosyal Karşılaştırma

Neden Sosyal Karşılaştırma Yaparız?

Bireyler, kendilerini değerlendirmek için başka kişilere ihtiyaç duyarlar, yeteneklerini ve fikirlerini diğer insanların yetenek ve fikirleriyle karşılaştırıp kendileri hakkında bilgiye sahip olurlar.

Kendini değerlendirmek, kişinin sosyal olmasındaki en önemli etkenlerden biridir.
Bireyin kendini değerlendirme isteği bir gruba ait olma isteği oluşturur.
Kişi kendini fikir ve beceri açısından yakın gördüğü gruplara yaklaşır.
Sosyal karşılaştırma yaşamımızın merkezinde yer alır.

Bireylerin sosyal karşılaştırma yaptığı konular, akademik beceri, fiziksel çekicilik, hayat koşulları, sağlık sorunları, olaylar karşısında baş edebilme durumları, işlerinden memnuniyet vs. dir.

Kişinin kendisi hakkında bilgisi azaldığında belirsizlik hisseder ve kendini değerlendirebilmek için harekete geçer.
Yeteneklerini geliştirmek için sosyal karşılaştırmaya ihtiyaç duyabilir. Böylece kişi kendisinden daha iyi durumdaki kişilerle kendini karşılaştırır ve becerilerini geliştirme yöntemlerini öğrenmeye çalışır.

Birey başarısız olduğunda, benliğine yönelik olumsuz yorum aldığında, benliğini
olumlu görebilmeyi devam ettirebilmek için sosyal karşılaştırma yapabilir.
Kişi yaşadığı duygusal durumları değerlendirebilmek için kendisi ile aynı deneyimleri yaşayan kişilerle sosyal karşılaştırma yapmak ister. Bu yüzden bu tip kişilerle ilişki kurmak ister. Benzer sorunları yaşamanın rahatlatıcı etkisinden yararlanır.

Birey sosyal karşılaştırma yaparken aşırı rahatsızlık duyuyorsa, sorun geçmişinden kaynaklı olabilir ve bireysel destek alması gerekebilir. Hipnoterapi-psikoterapi ile bireyin çocukluğundan ya da geçmişinden kaynaklanan ve rahatsızlık veren durumlar ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu
yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

İnsanlardan Nefret Etmek

Misantropi, insanlardan ve davranışlarından nefret etmek, onlardan kaçmak ve onları sevmemektir. Bu düşüncelere ve görüşlere sahip olan kişilere ise misantropist denir. Misantropistler, insanın doğası gereği kötü olduğunu, bilmeden de kötülük yapabileceğini ve yaptırabileceğini, iyi davranışlar sergileyemeyeceğini düşünürler. İnsanların kötü davranışları, işlediği suçlar ve uyguladığı şiddet bu düşüncenin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Misantropist insanlar, diğer insanlara karşı mesafeli durur ve bir süre sonra bütünüyle sosyallikten uzaklaşırlar. Kalabalık ortamlardan hemen kaçarlar. İnsanlarla ilgili en ufak bir olumlu düşünceleri yoktur. İnsanların iyi olabileceği ile ilgili de umutları yoktur.

İnsanların çıkarları doğrultusunda, her durumda kötülük yapabileceklerini düşünürler.

İnsanlarla iletişime girmemek için ellerinden geleni yaparlar. İnsanlara bir şeyler anlatmayı sevmezler. Çevresindeki kişileri kendilerinden uzaklaştırmaya çalışırlar. İnsanlarla iletişim kurulması gereken meslekleri tercih etmezler.

Misantropist kişiler depresyon, asosyal bir yaşam, kaygı ve yalnızlık sorunları yaşarlar.

Birey insanlarla iyi iletişim halinde olabilmek istiyorsa düşünce ve davranışlarını değiştirebilmek için destek alması gereklidir.

Hipnoterapi-psikoterapi ile kişinin insanlardan nefret etmesine neden olan, çocukluğundan ya da geçmişinden gelen yaşantılar, bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Gelecek Kaygısı

Gelecek kaygısı genellikle gençler ve iş bulamayanlar üzerinde stres oluşturan bir durumdur. Nasıl iş bulacaklarını, istedikleri gibi bir iş bulup bulamayacaklarını, işlerini beğenip beğenmeyeceklerini düşünürler. Bu tip düşünceler sebebiyle kişinin kendine devamlı sorular sorması kaygıyı oluşturur.

Bu kaygı düzeyi, kişileri psikolojik olarak yıpratır.

Birey üniversite son sınıfa yaklaşınca ve iş bulamama dönemlerinde kaygıyı daha çok hisseder. İşsizlik döneminde ruhsal sıkıntı yaşanabilir.

Gelecek kaygısı yaşayan kişiler, ilk olarak yaşamlarını garantiye almak için uğraşırlar. Bu kaygıyla, kendi gelişimlerine ve toplumsal gelişime fayda sağlayamazlar.

Gelecekte olacakların belirsizliği çoğu insanda kaygı oluşturur.

Belirsizlikten dolayı kaygılı olan olan kişiler, bazı işleri başardıklarında bile, bunları yapabildim ama gelecekte ne yapacağım derler.

Karşılaşılan durumlarla başa çıkamayacaklarını düşünürler.

Gelecekle ilgili konularda devamlı olarak tedbir almak için uğraşmak, çözüm olmayacağı gibi strese de sebep olabilir.

Yaşamın kontrolü tamamen kişinin elinde değildir, bunu kabullenmek gerekir.

Kişinin karşısına hangi durum çıkarsa çıksın, değişime alışabilir.

Kaygılanmak kişinin düşündüklerinin sonucunu değiştirmez ve kişiye yardımcı olmaz.

Gelecek kaygısının aşılamadığı durumlarda destek almak gerekir.

Hipnoterapi - psikoterapi ile bireyin gelecek kaygısı yaşamasına sebep olan durumlar ve olaylar, bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır, telkinler verilir ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Tahammülsüzlük

Kişilerin, baskı oluşturan durumlara karşı koyamamaları, zorlukları kaldıramamaları ve sıkıntılara katlanamamalarına tahammülsüzlük denir.

Tahammülsüz insanlar sürekli şikayet halindedir. Sürekli çaresizlik hisleri içinde ve mecburiyet halinde olarak, olan bitene katlanmaya çalışırlar.

Birey, sosyal çevresine karşı dayanıklılığını kaybeder, hep streslidir. Yorgun ve tükenmiş haldedir.

Teknolojik gelişmelerden sonra oluşan hız sonuncunda kişiler gittikçe daha tahammülsüz duruma geldi. Bu da bireysel ilişkilerde sorunlara neden olmaya başladı. Kişiler yoğunluktan, sorumluluk artışından kendilerine vakit ayıramamaya başladı.

Trafikte ya da bir yerde beklerken tahammülsüzlükten kaynaklı tartışmalar yaşayabilirler.

Farklı görüşteki kişilere karşı tahammülsüzlük gösterebilirler. Herkesin kendisiyle aynı görüşe sahip olmasını isterler, farklı görüşler rahatsız eder. Başkalarının farklı düşüncelere sahip olabileceğini kabul edemezler.

Tahammülsüz kişi, katı düşünce şekline sahiptir. Yeni düşüncelere açık değildir. Siyasi görüş ya da dini inancını savunurken, abartılı bir tavır sergiler.

Kendi görüşlerini diğer insanlara kabul ettirmeye çalışır. Bu yüzden etrafında, söylediklerini onaylayan ve destekleyen, pasif kişileri bulundurur.

Beklenmedik her türlü durumdan rahatsız olur.

Tahammül göstermek huzurlu olabilmeyi sağlar. Tahammülsüzlük ise çatışmaya sebep olur.

Hipnoterapi – psikoterapi ile kişinin tahammülsüzlüğüne sebep olan geçmişindeki kişiler ya da olaylar, bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Tembelliğin Nedenleri

Tembellik, hareketsizlik ve üretime karşı motivasyonsuzluktur. Kişi erteleme eğilimi gösterebilir, işe geç gidebilir, izin almadan veya rahatsızlık sebebiyle işe gitmeyebilir, işinden ayrılabilir, ilişkilerinde sıkıntı olabilir, insanların arasına karışmayı bırakabilir.

Tembel kişi, evini ve odasını toplamakta zorlanır, kitap okumaya başlayamaz, spora başlayamaz, yetiştirilmesi gereken işlere ise vakit yaklaştığında başlayabilir. Yapılmayan işler, kişinin zihnini meşgul eder ve strese girmesine neden olur, depresyona yol açabilir.

Tembel insanlar her işten kaçmak isterler. Daima rahatlarına bakarlar.

Ayrılık gibi duygusal değişimler kişinin motivasyonunu düşürerek tembelliğe neden olabilir.

Çocukluğunda sorumluluk verilmeyen kişiler, yetişkinliğinde de sorumluluk almak istemeyebilir.

Değişime karşı direnç gösteriyorsa hiçbir şey yapmamayı seçebilir. Kişi zorluklarla mücadele edemeyeceğini düşünerek devamlı kolay olanı seçebilir. Etrafındaki insanlar da hareketsiz ise onlardan etkilenebilir.

Kişi kendini motive edemiyorsa harekete geçemez.

Tembellik, kişinin hayatına etki ettiğinde toparlanma vakti geldi demektir.

Motivasyonu arttırmaya çalışmak gerekir. Kişi bir şeyler yapmaya motive olursa harekete geçebilir.

Birkaç adım bile olsa atılan her adım bir yerden başlamaktır ve kişinin motivasyonunu arttırır, enerjik hissettirir.

Birey harekete geçemiyorsa destek almalıdır. Hipnoterapi-psikoterapi ile bireyin tembellik yapmasına neden olan olaylar, bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

yaseminaydogdu@ymail.com

Yazının devamı...

Kabullenmenin Önemi

Kabullenme, sıkıntı oluşturan duygu, düşünce ya da durumlarla baş edebilmenin bir yoludur. Sıkıntı verse de kişinin hoşuna gitmeyen olaylara, kişilere ve duygulara yer açarak bunlarla barışabilmesidir. Duyguları bastırmak veya onlardan kaçmak yerine onlara yaklaşmaya çalışmaktır.

Kabullenme, kişinin olaylar karşısında hoşuna gitmeyen şeyleri beğenmesi, boyun eğmesi demek değildir.

Şu andaki yaşantıdan kaçmak yerine bireyi yaşantıya yöneltir.

Kişi kendi dışında gelişen ve istemediği durumlar karşısında sıkıntı yaşayabilir. Kabullenebildiği zaman rahat edecektir. Gerçekleri kabullenebildiğinde gerçeklerle yüzleşerek, bu konuda yapabileceklerini netleştirebilir.

Kabullenmek, mevcut koşullarımızı, kendimizi, yapabildiklerimizi, suçlu kişi aramadan mantıklı bir şekilde değerlendirebilmektir.

Yaşamdaki her şey her zaman kişinin istediği şekilde gelişmez. Birey istese de istemese de, acı da hüzün de vardır. Bu yüzden olaylara karşı esnek olmak gerekiyor.

Kabullenmek kişinin duygularının ne olduğunu daha iyi anlamasını sağlıyor. Kabullenmeyi gerçekleştirebilenler, sıkıntılı durumlarda daha rahat hissedebilirler.

Gerçeği kabullenenler, sıkıntıları başka insanlara oranla daha kolay atlatırlar. Gerçeği kabullenmek, huzuru getirir.

Kabullenme, akışta kalabilmeyi gerçekleştirebilmektir.

Olumsuz duyguları gizlemeye çalışmak ve yok saymak, kişinin ruh sağlığı için zararlıdır.

Hipnoterapi-Psikoterapi ile bireyin duygularını, yaşadığı olayları ve yaşamındaki kişileri kabullenememesindeki sebepler bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandırılır ve çözümlenir.

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.