Güven
.
Sade, yalın halimiz ve kalben tüm saflığımız ile katılıyoruz hayata. Bir süre sadece içgüdüsel olarak ilk dünyamızı keşfe ayırıp, yakınımızdakiler ile bağ kurmaya başlıyoruz. Önemli bir duygu var ki, tamamen kurduğumuz bu bağlar ile ilişkili; güven. Hayatımızın geri kalanını, her adımımızı kayda değer ölçüde etkileyecek olan, belki de en önemli duygu. Olmazsa olmaz.
Sağlam temeller ile inşa edilmesi önemli; yürümeye çalışan bir çocuk söz konusu ise, o sizin hemen önünüzde adımlar atmaya çalışırken, arkasına her baktığında sizin orada olduğunuzu bilmeli. Sıkı bir arkadaşlık söz konusu ise, samimiyet ile aktardığı sırrını paylaşmayacağınızdan emin olmalı; bir işletme söz konusu ise, ekip sayesinde değerinin katlanarak arttığı görülmeli. Bu seviyelerde yürütülen ilişki ağları zarar görmez, aksine bu ağlar, bir ağaç misali; daha sağlam olmaları için köklerinde, daha yükseğe ulaşabilmeleri için dallarında sonsuz büyüme halindedirler. Geniş ya da ince, halkaları her geçen yıl artar.
Güven yoksa hiçbir iletişimden bahsedilemez. Samimi arkadaşlık ilişkileriniz maalesef olmaz, ailede huzurlu hissedemezsiniz, bir iş ilişkisi yürütemezsiniz. Konu her ne olursa olsun, bir temelde güvene dayalıdır. Suyun akışına yön verir, yolunda ilerlemesini sağlar. Varlığında artısı ise; kurulan ilişkinin, yapılan işin her ne olursa olsun, kalite, zaman ve iletişim anlamında üst seviyede tamamlanmasını sağlamasıdır.
Varlığının değerinin farkında olmamızın nedeni, belki de her birimizin istemsizce ama mutlaka deneyimlediği, güvenimizin suiistimal edilmesi gerçeğidir. Bu duygu ilk nasıl yaşandı, merak etmiyor değilim doğrusu. Duygu durumu olarak insanlar, kendilerinin de farkına belki çok zor vardıkları sürekli bir değişim halindeler. Belki de bu yüzden tanıdığınızı sandığınız insanları bir gün tanıyamıyorsunuz ya da beklediğiniz bir davranıştan farklı bir yaklaşım ile karşılaşıyorsunuz. Kimseyi tamamen tanıyamadığınız gerçeği ile bu noktada yüzleşiyorsunuz. Öyle sanıyorum ki, en iyi tanıdığınız kişi kendinizsiniz, bu yüzden insanlar kendilerini gerçekte ne kadar iyi tanırlarsa, güven duygusuna olan yaklaşımları ve ona verdikleri değer o kadar anlam kazanacaktır.
Bir film izlemiştim, ilk ‘yalan’ın söylenmesi ile ilgili idi konusu. Tüm sistemin doğruluk, dürüstlük üzerine kurulu olduğu ve kimsenin henüz yalan söylemeyi keşfetmediği bir düzen anlatılıyordu. Süreç için önemli bir değişimi yansıttığı kesin, ‘yalan’dan önce ve sonra, elbette ki olumsuz yönde. Güven için de aynı durum söz konusu, kendine ve birbirine duyulan güven seviyeleri artık çok dikkatli adımlar ile oluşturuluyor. Bu durumun payında ilk ‘güven kırılması’nın yaşattığı hayal kırıklıklarının rolü fazla olmalı.
Bir örnek ile bu duygunun gücünün hangi seviyelere çıkabileceğini takdirinize bırakmak ve yazımı toparlamak istiyorum. Mimari tasarım çalışmaları, proje çizimleri ve uygulama aşamalarının her birinde disiplinler arası çalışmalar yürütüyoruz. Tasarım aşamasından şantiye sürecine kadar yürütüyor olduğum bir projede, yaklaşık yüz yirmi kişilik bir ekip çalışması söz konusuydu. Eğer güven vermezseniz ve ekibinize duyduğunuz güveni hissettirmezseniz, iş çok zor bir süreç halini alır, tamamlanamayabilir ve dahası sizi önemli oranda yıpratabilir. Orta ölçekli bir projeydi bu, söz konusu ekiplerimiz on kişi de olabiliyor, binlerce kişi de. Etki ve ana tema olarak yaklaşım aynı; siz kendinize ve onlara olan güveninizi ne kadar hissettirirseniz, onların da size olan güvenini ve birlikte elde edilen başarıların yarattığı muhteşem etkiyi aynı oranda yakalarsınız. Sonrasında, yakaladığınız bu ruhu bırakamayacağınızdan eminim.
Sevgiler,
- Mimar Işıl Şenozan
E.L.D.A Mimarlık -Evergreen Living Design & Architecture-
isilsenozan@gmail.com