SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kontrol Etme Arzusu: İlişkilerin En Büyük Düşmanını 4 Adımda Dönüştür

İlişkilerin en büyük düşmanı “kontrol etme” arzumuz.

Evet, iş yerinde işimize yarayan, günlük hayatın koşturmasında ve üzerimizdeki birçok sorumluluğu yerine getirirken bize kolaylık sağlayan bu özelliğimiz ilişkilerimizin en büyük düşmanı.

Peki “Neden?”

Bir erkek ilişkide en çok ne ister biliyor musunuz? Peki, ya bir kadın?

Kadın en çok duygularıyla ilgilenilmesini ister; ilgilenilmek, şefkat gösterilmek… Gözleri dolu doluysa “Neden dolu dolu olduğu” ile ilgili sorulmasını ister, duygularının karşı tarafça “önemli” kabul edildiğini hissetmek ister.

Erkek ne ister?

Erkek saygı duyulmak ister; “düşüncelerine” önem verildiğini hissetmek ister.

Peki biz kadınlar işlerimizi halletmemize yarayan “kontrol etme” alışkanlığımızı ilişkimize taşıdığımızda ne oluyor dersiniz? Erkeğin düşüncelerine önem verilme arzusunu es geçmiş oluyoruz…

Neden kontrol etmek isteriz? Neyi kontrol etmek isteriz?

Aksilik çıkacak diye düşünüyorsak, birşeyler istediğimiz gibi gitmezse diye endişeleniyorsak, güvenmiyorsak kontrol etmek isteriz. Yani kısaca “korkuyorsak” kontrol etme isteğimiz fazlalaşır. Yoksa şöyle bir düşünün; atacağınız adımları attınız ve tüm Dünya sizinle aynı amaçlarla dönüyor. Kontrol etmek aklınıza gelir mi?

Tamam bunu her saniye sağlayabilmek güç, kabul edelim. Ama ilişkilerimizin uzun sürmesini istiyorsak, sevgi dolu bir ilişki istiyorsak bunu ilişkilerimizde sağlamak zorundayız.

“Faturaları yatırdı mı? Önümüzdeki haftanın yapılması gerekenlerini yaptı mı? Bana sürpriz yapacak mı? Araba için gerekli şeyleri yaptı mı?” ….

“Sevil tamam açık açık sormuyorum ama ne yapayım merak ediyorum, çaktırmadan sorsam?”

Burada bahsettiğim şey gizli saklı sor veya hiç sorma; değil. İlişkilerde açık iletişim çok önemli ki, bu da başka bir yazımızın konusu. Burada bahsettiğim şey sen sorsan da sormasan da, eğer onu kontrol etmeye çalışırsan, kaybedersin. Nokta.

Çünkü Erkek, erkek enerjisini yaşatabilmek istiyor ilişkisinde. Senin de ihtiyacın olan ve aslında özünde istediğin “kadın enerjinle” var olmak ilişkinde. Sen kontrol etme enerjini ne kadar yaşatırsan ilişkide o kadar eril enerjiye geçersin. Erkek de bir erkekle değil, bir kadınla birlikte olmak istediği için senden uzaklaşır.

Okurken, ilişkide kontrol etmeye çalıştığın ve sorun yaşadığınız anların aklına geldiği biliyorum. Muhtemelen ardından hemen şu soruyu soruyorsun; “Ok, tamam anladım ama ne yapabilirim, ben yapmazsam o yapmıyor; unutuyor, ben dedim diye öyle oluyor, nasıl bırakabilirim bunu?” Hepimizin özümüzdeki en derin isteğimiz “özgürlük”. Bu nedenle, ona bunu zorlayarak yaptırdığını düşünüyorsan, bir kere daha düşün derim.

Peki ilişkin için ve kendi mutluluğun için bunu nasıl değiştirebilirsin?

1. Adım: İsteklilik

Öncelikle her türlü değişim için ilk olarak “niyet” çok önemli. Yani bu davranışın sana, size iyi gelmediğini kabul etmen ve bunu değiştirmeyi istemen. Sonrasında yapacağın şey de diğer adımları takip etmek;)

2. Adım: Korkunu Fark Et

Onlar üzerinde kısıtlayan, sınırlandıran, onları hapseden bu davranışı değiştirmek için yapmanız gereken sizi nelerin korkuttuğunu bulup o korkularınızdan özgürleşmek. Unutmayın içeride ne varsa dışarıda onu yaşarız. Yani biz kontrol etmeye çalıştıkça daha da çok benzer şeyleri yaşamaya devam ederiz. Bu sırada da maalesef ilişkimizin büyük yaralar almasına da neden olmuş oluruz.

Sor kendine; “neden bunu kontrol etmeye çalışıyorum?”

-“Ya ……. Olmazsa” diye

-O olmazsa ne olur?

-“…….” Olur gibi.

Korkunu bul, fark et.

3. Adım: Korkundan Özgürleş

Korkularımızı hissetmekten kaçmaya çalışırken aslında onları daha fazla yaşamaya devam ediyoruz. Onu 90 saniye kadar hissedip bırakmak ise dönüştürmeye yardımcı oluyor. Korkunun seni hapsetmesine izin verme ve onu hissedip bırak. Gözlerini kapat, hisset ve sonra bırak. (Veya sana iyi gelen başka bir tekniği kullanarak bırak; EFT, NLP, Meditasyon gibi)

4. Adım: Sevgiyi Seç

Boşlukları sevmeyiz, bu nedenle dönüştürmeye başladığınız yerde istemediğiniz şeyi bulup bıraktıktan sonra yenisini tanımlamalıyız. Sevgi dolu, paylaşımcı ve beraber büyüdüğünüz bir ilişki sizin hakkınız. Ve sevgi dolu, kadın enerjinizi özgürce yaşadığınız bir ilişki için; öncelikle kendinize karşı sevgi dolu olmalı ve içinizdeki kadın enerjinizi yaşatmalısınız. 3. Adımdaki bırakmayı yaşadıktan sonra kendinizi beyaz bır ışıkla doldurduğunuzu vizyonlayın ve sevgiye kendinizi açın.

Sonra mı?

Korku yerine sevgiye izin verdikçe, sizin manyetik sevgi enerjinizin ilişkinizde yaratacağı mucizelere şahitlik edin ve tadını çıkarın.

Düşüncelerinizi, yorumlarınızı ve varsa sorularınızı duymayı çok isterim. Bana yazın!

İçimdeki Tanrıça ve Korkularından Özgürleşmek eğitimleri, Yaşam Koçluğu seansları hakkında daha fazla bilgi için bana yazabilirsiniz.

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

İstediğiniz İlişki İçin Dikkat Etmeniz Gereken 3 Şey

"İlişkiler en iyi spiritüel öğretmenimizdir"

Bu cümleyi içselleştirdikçe, ilişkilere bakış açınız 90 derece değişecek, garanti ediyorum. Ve artık ilişkileri hata/ yanlış/ başarısızlık diye görmeyi bırakacak; zorlandığınız noktalarda kendinizi kurban gibi hissetmek yerine durumu değiştirmek için içsel olarak neyi değiştirmeniz gerektiğine bakacaksınız.

Gelin bunu biraz daha açalım.

(1) Evren, birbirinin gelişimine en iyi hizmet edecek şekilde kişileri bir araya getirir.

Bunu yanlış anlamayalım. "Aaa, tamam bu benim gelişimime yardım ediyormuş" diye sizi aldatan kişiyle birlikte olmaya devam etmek zorunda değilsiniz. Ama eğer böyle birlikte karşılaştıysanız onun sizdeki hangi yaralarınızı yansıttığını fark edip, yaralarınızı iyileştirip, olmasını istediğiniz ilişkiye doğru yönelmek için bu müthiş bir fırsat. Bunu fark etmeye açın kendinizi. Çünkü egonuz kabul etmeyip sadece karşı tarafa saldırmayı, suçlamayı seçecek olsa da değişim istiyorsanız önce "içeride değişim yapmanız" gerektiğini hatırlayın ve aynı plağın çalmaya devam etmemesi için, yeni plağı seçin.

(2) Herhangi bir durumu engelleyen tek şey, onu vermiyor oluşunuzdur.

1. maddeyle ilişkili olarak;

A Course in Miracles şunu der: "Herhangi bir durum/şey hayatınızda yok ise, bunun sebebi onu sizin vermiyor oluşunuzdur."

İngilizceden çevirisi biraz havada kalıyor. Örneklendirmeme ne dersiniz?

İlişkinizde "ilgi görmüyorsanız", "sevgi görmüyorsanız", "takdir edildiğinizi hissetmiyorsanız", "yardım almıyorsanız" veya siz almadığınızı hissediyorsanız, bilin ki aslında siz bunları kendinize vermiyorsunuz.

Siz kendinizi seviyor, kendinize ilgi gösteriyor, kendinizi takdir ediyorsanız; bunları da çevrenizden göreceksiniz demektir. Karşınızdaki bunu vermeyecek biriyse; ya değişecek ve sevgi gösteren, ilgi veren biri olacaktır veya hayatınızdan çıkıp sevgisini gösterebilen biri hayatınıza girecektir. Evrensel kural bu; yerçekiminin istisnası olmadığı gibi, ilişkiler için de bu kuralın istisnası yoktur.

Bir dahaki sefere ilişkinizde şikayet ettiğiniz böyle bir durum olduğunda bu yazımı hatırlayın ve kendinize sorun: "Bir dakika, onun bana yardım etmediğini söylüyorum ama ben kendime yardım ediyor, kendimi öncelik sıralamasında öne koyuyor muyum?"

(3) Karşınızdakinde tahammül edemediğiniz şey, sizin gölge tarafınızdır.

Karşınızdaki kişide en çok sinir olduğunuz özellikler, sizi en çok zorlayan noktalar sizin gölge taraflarınızdır. Bunu kabul etmek zor gelebilir, anlıyorum, fakat sizde olmayan birşeyi tanımlayamazsınız, göremezsiniz.

Bu gölge taraf konusunu biraz daha açıklayayım:

Örneğin; karşınızdaki kişinin gösteriş meraklısı, tembel veya dağınık olduğunu düşünüyorsunuz. Size sizi sorsam, muhtemelen kendinizi "mütevazi, çok çalışkan ve çok düzenli" olarak tanımlayacaksınız.

Peki o noktada olmak için çok mu bedel ödüyorsunuz? "Çoook çalışkan" olmak için çok mu kasıyorsunuz? Veya aslında kendinizi insanlara tanıtmak, takdir ettiklerinde biraz da olsa şımarmak istiyor ama "mütevazi"liğiniz bozulur endişesiyle kendinize izin mi vermiyorsunuz? Evren size "sizde var olan" fakat kendinize yaşatmadığınız, kabul edemediğiniz tarafınızı gösteriyor; en yakınınızdaki aracılığı ile.

Size tembel olun, gösteriş meraklısı olun diye söylemiyorum. Fakat Dünya'da bunların da olduğunu, belki sizin de isterseniz 3-5 gün tembellik yapabileceğinizi kabul edin. Siz onlara direndikçe, "asla dağınık olmamalıyım" dedikçe önünüze direndiğiniz özellikler daha çok geliyor; çünkü unutmayın Carl Jung'ın da söylediği gibi "Direndiğimiz şey varlığını devam ettirir."

İlişkilere spiritüellik ve kişisel gelişim başlığında biraz farklı baktık bu yazıda.

Düşüncelerinizi, yorumlarınızı ve varsa sorularınızı duymayı çok isterim. Bana yazın.

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

Gerçek Mutluluk İle Tanış: "Sen Okyanusun Bir Parçasısın"

2015 yılı hayatımın en önemli dönüm noktası oldu...

Amerika'ya taşınmam, evlenmem, işimi değiştirmem değil; çok daha farklı bir şeydi, bunun sebebi: "İlk defa meditasyonu gerçek anlamda deneyimlemeye başlamıştım."

2012 yılından beri Kundalini Yoga ve Meditasyonuna ilgi duyuyor ve derslerde meditasyon kısmını çok seviyordum, fakat bu başka birşeydi.

-İlk defa, korku hissettiğimde kendi gücüme dayanmanın dışında başka birşeyden destek almaktan bahsediyorum.

-Nasıl yapacağımı bilmediğimi düşündüğüm anlarda yol göstermesi için sormaktan ve dinlemeye hazır olmaktan bahsediyorum.

-Endişe, stres veya acı hissettiğimde, bunlardan özgürleşip "güven" duymaya başlamaktan bahsediyorum.

Şunu anladım: Yıllardır ben onunla konuşmuşum, yazmışım, sormuşum, istemişim. İsteklerimi iletmişim, bazen "beni destekliyor", bazen "istediğimi vermiyor" gibi hissetmişim. Ama aslında en derinde hep ikimizi farklı görmüşüm.

Ben buradayım, O orada diye düşünmüşüm.

Kısacası kendimi "Evren"in dışındaki bir parça olarak görmüşüm ve yalnız hissetmişim.

İşte benim için spiritüellik bu. Ruhumla buluşmam, ruhum aracılığı ile Evren'le buluşmam, onun desteğini hissetmem, onun parçası olduğumu ve onun da benim bir parçam olduğunu hatırlamam.

6sı New York Times Best Seller, 11 kitabın yazarı Marianne Williamson'ın çok güzel bir okyanus örneği vardır: Ben bir dalgayım, koskoca okyanusun bir parçası olan dalgayım.

Onunla bütün olduğumda kendimi "Arkamda koskoca okyanus var" diye güvende hissediyorum, "Ben hareket ederim, o da benimle beraber hareket eder" diyebiliyorum.

Kendimi sadece bir dalga olarak gördüğümde (ego) ise; diğer dalgalar bana zarar verebilir, incitebilir diye korkuyorum.

Güzel haber; bizim unutmuş olmamız, gerçek varlığımızı yani okyanusun parçası olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Ve eğer korkularımızdan özgürleşmek, istediğimiz hayatı yaşamak, Evrenin sürekli olarak sunduğu bolluk, bereket, aşk (sevgi) ile buluşmak istiyorsak; o okyanusun parçası olduğumuzu hatırlamanın ve onun desteğini almanın zamanı geldi.

Nasıl mı?

Meditasyon ile. Gözlerinizi kapatıp, nefes alıp verişinizi dinleyerek. Hissederek. Kalbinizle anda kalarak.

5 dakikanızı ayırın. Sessiz bir ortamda, gözleriniz kapalı, easy pose da (bağdaş kurup, sırtınız dik), derin nefes alıp verin.

Eğer "zihnimi susturamıyorum" diyenlerdenseniz, "rehberli meditasyonlar" ile başlayabilirsiniz. İsterseniz sizler için oluşturduğum ücretsiz sabah meditasyonunu www.meditasyonum.com dan indirerek; bu yazıyı okurken sizi içine çeken, o tanıdık gelen hisle buluşabilirsiniz. Unutmayın, siz okyanusun parçasısınız!

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

Davranışlarını Değiştir, Hayatını Değiştir: Başarılı ve Zengin Kişilerin 13 Ortak Alışkanlığı

Siz de benim gibi biyografi okumayı sever misiniz? Hayran olduğum, beğendiğim, başarılarını takdir ettiğim kişilerin yolculuklarını okumak, onların geçtikleri aşamaları ve sonrasında geldikleri noktaları öğrenmek bana hep “ilham” verir. Sonra da onların bunları “nasıl” yaptıklarını anlamaya çalışırım.

Sizinle son zamanlarda okuduğum ve bana çok ilham veren bir listeyi paylaşmak istiyorum: Kendi çabalarıyla milyoner olmuş kişilerin ortak alışkanlıkları.

Okuduktan sonra düşüncelerinizi paylaşmak ister misiniz? Hangi alışkanlıklar size ilham verdi, uygulamayı düşünüyorsunuz hatta başladınız:)? Hangileri sizin de şu anda alışkanlığınız ve faydasını görüyorsunuz? Duymak (okumak) için sabırsızlanıyorum! Aşağıdan paylaşabilirsiniz.

Thomas C. Corley, kendi çabalarıyla dolar milyoneri olmuş 177 kişinin günlük alışkanlıklarını araştırmış ve “zengin alışkanlığı” dediği terimi oluşturmuş.

diye söyleyen Thomas, “Alışkanlığını Değiştir, Hayatını Değiştir” isimli kitabını hazırladı. diye özetliyor. Ben de katılmadan edemiyorum. Mahatma Gandi'nin de söylediği gibi:

Evett haydi şimdi bakalım neymiş bugünden itibaren geliştirmeye başlayabileceğimiz “zengin alışkanlıkları” (kendi çabalarıyla milyoner olmuş kişiler diye uzun uzun yazmamak yerine, okumakta kolaylık olması için kısaca zengin kişiler diye yazacağım):

1- Düzenli okurlar

Eğlenmekten çok eğitilmeyi tercih ediyorlar. Zengin kişilerin %88’I günde 30 dakika veya daha fazlasını okumaya ayırıyorlar. Okudukları kitaplar çoğunlukla “başarılı kişilerin biyografileri, kişisel gelişim kitapları ve diğer eğitime yönelik kitaplar”.

2- Spor yapıyorlar

%76’sı hergün 30 dakika veya daha fazla egzersiz yapıyor; kardiyo, yürüyüş, bisiklet sürmek gibi. Biliyorsunuz spor yapmak sadece beden için değil, beyin için de çok önemli bir aktivite;)

3- Diğer başarılı insanlarla vakit geçirirler

“Sıkça iletişimde olduğun insanlar kadar başarılısın” sözünü duymuş muydunuz daha önce? Düşün ve Zengin Ol kitabının yazarı Napoleon Hill’in de, Steve Jobs’un da tekrarladığı bu öneriye önem verin.

4- Kendi hedeflerinin peşinden koşarlar

Kendi hayallerinin peşinden koşmak insana en uzun vadeli mutluluğu kazandıran eylemdir. Birçok kişi başkalarının hedefleri, hayalleri ve yönlendirmelerine göre yaşasa da, zengin kişiler kendi hayallerini tutkuyla belirleyen ve tutkuyla peşinden giden kişilerdir.

5- Sabah erken uyanırlar

İşte benim de uygulamaya başlama kararı aldığım madde;)

Kendi çabalarıyla milyoner olmuş kişilerin %50’si işgünleri başlamadan 3 saat önce uyanıyorlarmış. Toplantı trafiği başlamadan, çocuğu okula götürmek için evden çıkmadan, trafiğe kendini atmadan önce; yani bölünmeden önce, hayata başlamak için yapılan bir strateji. Çünkü belki farkındasınız belki farkında değilsiniz ama bu tip bölünmeler bilinçaltımıza “hayatımın kontrolü bende değil” mesajını iletiyor. Ne kadar önemli değil mi? Halbuki bölünmeden önce erken uyanıp yapmak istediğiniz birkaç adımı attığınızda “özgüveniniz” yükselip, hayatınızın kontrolünü elinizde tuttuğunuza dair inancınız pekişiyor.

Şimdi erken uyanmak hakkında ne düşünüyorsunuz?:)

6- Birden fazla gelir kaynakları vardır

Bu konu başlı başına sayfalarca üzerinde yazılabilecek bir madde, biliyorum. Fakat, kendi çabalarıyla milyoner olmuş kişilerin %65’inin en az 3 farklı gelir kaynağı olduğunu bilmekten de zarar gelmez değil mi? ;)

7- Mentorları vardır

“Mentor/Koç un olması varlık birikimi elde etmenizde sizin için süreci hızlandırır” diyor Thomas. “Başarı mentorları sizi sadece pozitif anlamda etkilemekle kalmaz aynı zamanda düzenli olarak size öğreterek de yardımcı olurlar”.

8- "Pozitif"tir;)

Farkındalık ve farkındalıkla birleştirilmiş “pozitif” bakış açısına sahip olma seçimi, başarılı insanların ortak özelliklerinden biridir.

9- Sürüyü takip etmezler

İtiraf edelim hepimiz bir grubun içerisinde kendimizi daha güvende hissederiz ve alışıldık olanın dışında birşey yapma düşüncesi bizleri ürkütür. Fakat bu korkuyu aşamaz, öne çıkıp başarısız olmaktan korkarsak, daha doğrusu “denemeye bile korkarsak” başarı mümkün olamaz. Dışlanmaktan, başkaları tarafından anlaşılmamaktan, farklı şeyler söylemekten korkmayın. Başarılı insanların yaptığını yapın: “Kendi sürülerinizi (gruplarınızı) oluşturun”. Başarılı insanlar liderlik eder ve başkalarının da onlara katılmasını sağlarlar, onlara alan tutarlar. Ruhunuzu dinleyin ve kendinize güvenin.

10- Görgü kurallarını bilirler

Teşekkür notları yazmak, önemli günlerde yer almak, davetlerde uygun giyinmek. Açık bir madde, değil mi? ;)

11- Başkalarının başarılı olmalarına yardım ederler

İşte bayıldığım bir madde daha! :)

“Başarı odaklı kişilerin hayallerine yardım etmek size de başarıya ulaştırır” diyen Thomas vurguluyor; “Başarı odaklı kişilerden oluşan bir takımınız yoksa, başarılı olamazsınız”.

Ama tabii ki burada bir noktayı atlamayalım; herkese yardım etmek veya hiç kimseye yardım etmemek diye iki uca gitmiyoruz. Optimistik, hedef odaklı, pozitif ve başarı için çabalayan kişilere yardım etmek, konumuz:)

12- Her gün 15-30 dakikalarını “sadece” düşünmeye ayırırlar

Günlük hayatın koşturmasına dalıp sürekli olarak “to-do list/yapılacaklar listesi” üzerinden hayatı yaşamak yerine, her gün böyle bir zamanı kendimize ayırmak “yaratıcı” fikirleri fark etmemiz açısından çok önemli; başarılı olmak istiyorsanız, günlük alışkanlık haline getirmek gereken bir madde.

Ve

13- Geri bildirim alırlar

“Eleştirilme korkusu” sebebiyle geri bildirim almaktan kaçınıyoruz, fakat geri bildirim almak “neyin işe yarayıp/yaramadığı” konusunda bilgi sahibi olmak için çok önemli. “İyi veya kötü” geri bildirim almak ilerlemeye yardımcı olan bir adım;)

Evet nasıl buldunuz listeyi? Hangi maddeleri okurken, "Evet ya ihtiyacım olan bu, buna başlamalıyım" dediniz? Duymayı çok isterim.

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

Mutlu Hissetmeye Hazır Mısın? Korkularından Özgürleş

"Neden korkuyoruz?"

Ya da merak ettiğiniz asıl soru "Nasıl korkmayız?" değil mi?

Gelin o zaman önce "korku"nun nasıl hayatlarımıza girdiğine ve bizi nasıl kontrol ettiğine bakalım.

Küçükken yürümeyi öğrenmeye başladık, düşe kalka ayakta durabiliyorduk. Sonra bir anda "Aman çocuğum dikkat, düşersin!" cümlesini duyduk. Not ettik,. Belki düşmenin anlamını biliyorduk, belki de bilmiyorduk. Ama galiba kötü birşeydi, uzak durmalıydık.

Sonra biraz daha büyüdük, yavaş yavaş üzülme, acı çekme kavramları girdi hayatımıza.

diye duyduk, üstüne öpüldük, koklandık. Hemen not aldık: "ama sadece bunu not almadık, farkında olmadan i de ekledik hafımıza.

Ve farkında olmadan "sevgi"yi, en temel gerçeği, yaşamın en gerçek en güzel duygusunu "hak etmemiz gereken", "şarta bağlı olan" bir duygu olarak tanımladık.

Sonra da korktuk! Ya sevmezlerse? Ya başarısız olursam? Ya istediğim gibi gitmezse?...

Bir oyuncağımız oldu, ilk oyuncağımızdı yanlışlıkla kırdık, “kaybetmek” duygusuyla tanıştık; çok üzüldük. O yaşta o üzüntümüzü iyileştiremedik, not aldık: diye.

Yalnız kalmaktan, üzülmekten, acı çekmekten, hayal kırıklığı yaşamaktan, kaybetmekten, suçlu hissetmekten korktuk…

Ve bu korkularımızı iyileştirmediğimiz, onlardan özgürleşmediğimiz sürece onlar bizim sınırlarımızı belirlemeye başladı ve "Mutsuz olduk"!

-Yeni bir ilişki istedik fakat seslerini duyduk ve şans vermedik;

- diye korktuk ve o çok istediğimiz görüşmeye gidemedik, ya da gittiğimizde korkudan gerçek kapasitemizi gösteremedik;

- diye korktuğumuz için işleri hep stres altında yaptık. Bu nedenle kapasitemizi yansıtamadık, işlerimizi büyütemedik, daha çok para kazanamadık...

Yani o eski hislerin hapsinden çıkamadık ve:

Kısacası "korktuk".

……

Ben bu döngüden çıktığımda GERÇEK MUTLULUĞU ve ÖZGÜRLÜĞÜ buldum! İstediğim eş, istediğim iş, istediğim hayat;)

"Korkularımı fark edip, onların yerine SEVGİyi seçtikçe DAHA MUTLU BİR SEVİL ile tanıştım!

Ben yaptım, siz de yapabilirsiniz!

"Korkunuzdan özgürleşin, sevgi frekansında yaşayın ve Mucizelere İzin Verin!"

Korkulardan Özgürleşip Mucizelere İzin Vermek için 7 Haziran’da online olarak gerçekleştireceğim eğitime katılabilirsiniz.

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

Mucizeleri Yaşamanın İlk Adımı: Ne İstediğini Belirlemek

Hayatımızda mucizeler istiyoruz, Evrenin bize yardımını bekliyoruz. Peki ne istediğimiz konusunda net miyiz? Şu anda sihirli değneğiyle bir peri belirse ona isteklerimizi sıralayabilir miyiz?

Haydi gelin hedeflerinizi bir daha hatırlayın, değişiklikler yapın hatta yeni hedefler ekleyin. Ne dersiniz? Hazır mısınız? Haydi başlayalım!

İlk soru: Ne istiyorsunuz?

Hedeflerinizi yazarken sadece 2016 için sınırlamak zorunda değilsiniz, şu anda "hayatınızda neler istiyorsunuz" yazın;)

Birçok kişi, ne istemediğini, nelerden hoşlanmadığını, nelerin canına tak ettiğini sıralar; fakat “NE İSTEDİĞİ” kısmına gelince bir sessizlik olur. Aslında çoğunlukla vardır içimizde o istekler. Ama nedense dillendiremeyiz bile. Neden? Biz isteklerimizin arkasında duramaz, cesaretle söyleyemezsek, Evren nasıl bilip bize onları getirecek? Evren ağzımızdan çıkan herşeyi bir hedef olarak algılıyor ve onun için "negatif" diye birşey yok. Yani; ne istemediğimizi söylediğimizde, biraz daha o istemediğimiz şey hayatımızın içinde olmaya devam ediyor.

O zaman "hedefleri belirlerken" nelere dikkat etmelisiniz?

1- Yazmak

Yapılan araştırmalar en iyi öğrenmenin Yazmak, Görmek ve Dinlemek eylemlerinin bir arada gerçekleştirildiği faaliyetler sırasında olduğunu göstermektedir. Hedeflerinizi "yazın" ve kendinizi bu hedefe adadığınızı, kanıtın da bu olduğunu kendinize gösterin.

2- Pozitif İfade

Yukarıda da bahsettiğim gibi bilinçaltı negatif anlamaz, bu nedenle “Yalnız olmak istemiyorum” dediğinizde kendinize daha fazla “Yalnız olmak” ı; “Borçlarım bitsin istiyorum” dediğinizde de daha çok “Borçlu olmak” durumlarını çektiğinizi unutmayın.

Amacınıza ulaştıracak hedeflerinizin olduğundan emin olun.

3- Spesifik Olmak

Net, ölçümlenebilir ve size özel hedef seçin.

Bu örneği vermeyi çok severim:

Açsınız ve salata yemeye karar verdiniz. Eğer salatanızı nasıl yapmak istediğiniz net değilse markete gittiğinizde belirli durumlar yaşarsınız;

-Sağa sola bakar rüzgar nereden eserse seçimlerinizi yaparsınız,

-Vakit kaybedersiniz çünkü ne aradığınızı bilmiyorsunuzdur,

-O anda birşeyler alırsınız ama eve gelip salata yapmaya başlayınca sizin sevdiğiniz salata ile alakası olmadığını fark edersiniz vs vs vs…

Ne demek istediğimi anladınız.

4- Heyecanlanmak

Eğer yazdığınız hedefler sizde kalp çarpıntısı, karnınızda heyecan kasılmaları, enerjik hissetmek, biraz korku duymak gibi durumlara yol açmıyorsa silin gitsin. Ya o hedef çoktan olmuştur veya sizin istediğiniz bir şey değildir. Aileniz istiyor diye "evlilik" veya bütün arkadaşlarınız terfi aldı diye "terfi" istemek... Yazsanız bile sizin isteğiniz değil ki! Sizi motive etmeyecek ki! O değişim direncini aşmanıza, o hedef için uğraşmanıza değecek bir HEDEF olmalı:

Bu adımları her hedef çalışması için uygulayabilirsiniz; iş, para, ilişki, yetenek, duygu…

Sonrası mı?

Adım atıp, hedefinize ulaşmanızda faydası olacağına inandığınız aksiyonları almak. Yeter ki siz niyetinizi belirleyin ve bir adım atın!

Yogi Bhajan' ın da söylediği gibi *

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER

Sevgilerimle,

Sevil Eskicioğlu Özkal

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

İsteğine Daha Hızlı ve Kolay Ulaş!

Hayatınızda olmasını istediğiniz şeyleri yaratabilmek için “hayal etme” yeteneğinizi kullanmaya "Vizyonlama" denir. (Shakti Gawain)

Mutlu ilişki, severek çalıştığınız iş, araba, daha çok para, daha güzel hissetmek, daha cesur hissetmek, daha huzurlu hissetmek, uzun zamandır çalıştığınız projeyi tamamlamak, başarılı sunum yapmak veya geliştirmek istediğiniz bir yetenek…

Ne isterseniz isteyin, vizyonlama yapmak size kapıları açacaktır.

Bu tekniğin çalışma mantığını çekim yasası ile açıklayacak olursam; birşeyi vizyonlamaya başladığınızda, enerji düzeyiniz yükselmeye başlar. Kendinizi hayalinizdeki kişi olarak görmeye başlarsınız ve değişen frekansınıza bağlı olarak hayatınıza o kapsamdaki olayları, kişileri çekmeye başlarsınız. Eğer pozitif bilim açısından kanıt isterseniz, “beynin gerçek olanla gerçekmiş gibi olana aynı ya da benzer ölçüde tepki verdiği” kuralını hatırlayın.

İstediğiniz bir fiziksel hareketi daha kolay öğrenmek için (dans, spor gibi); istediğiniz davranış modelini hayata geçirmek için (topluluk önünde konuşma, özgüven artışı gibi) veya hayal ettiğiniz işi, ilişkiyi, arabayı yaratmak için… Sınır yok, vizyonlama emrinizde.

İşte Vizyonlama Sanatı’nın 7 Kuralı:

1- Günde 1 kere uygulamak

Vizyonlama hayal etmektir; fakat püf noktası, bilinçli bir şekilde Evren'e isteğinizi iletmek, enerjinizi isteğinizle aynı noktaya çıkartmaktır. Talebiniz Evren tarafından alındıktan sonra bütün gün hayal dünyasında yaşayıp Evren'in önünüze getirdiği fırsatları kaçırmak istemezsiniz.

2- 5-10 dakikayı geçmesin

Daha uzun süre uygulamak ne Evren'in size isteğinizi daha hızlı getirmesini ne de sizin ne kadar çok istediğinizi daha çok anlamasını sağlayacak.

Tam tersi daha uzun süre yapmaya çalıştığınızda dikkatiniz dağılacak, "NASIL" ına takılacaksınız ve amacınız isteğinizle hizalanmakken kendinizi "Neden olamayacağı" hikayelerini düşünürken bulacaksınız.

Başlamadan önce alarmı ayarlayın; 10 dakikadan fazla sürmesin.

3- Detayları görün

Hayalinizi yaşıyorsunuz; nasıl bir ortamdasınız, yanınızda kimler var, nasıl giyinmişsiniz, müzik var mı veya bir koku? Detaylarla kendinizi tamamen o anı yaşayan versiyonunuza götürün: Sevgilinizle beraber restaurantta keyifle yemek yerken; yeni işyerinizde çalışırken veya yeni arabanızı kullanırken.

Üzerinizde nasıl bir kıyafet var, nasıl yürüyor, nasıl konuşuyorsunuz. Yanınızda kim var, neler konuşuyorsunuz…

4- Hissetmek

Şimdi nasıl hissettiğinizi fark edin; keyifli, heyecanlı, kıpır kıpır...

Eğlenceli ve mutlu!

Hisleriniz enerji seviyenizi ve frekansınızı yükseltmek için en önemli katalizörler.

5- Kendinizi resme dahil edin

Vizyonlamayı yaparken film izliyormuşsunuz gibi olmasın; filmin içindeymişsiniz gibi olsun! O gördüklerinizi yaşayın. Ellerinizi görün, ayağınızdaki ayakkabıları, sevgilinizin, arkadaşlarınızın veya yöneticinizin sizinle nasıl konuştuğunu, size nasıl baktığını hissedin.

6- Sonuca ve sonrasına odaklanın

Örneğin ilişki istiyorsunuz; nerede tanışıyorsunuz, ilk nasıl konuşuyorsunuz... bunları vizyonlamayın.

Tanışmışsınız, o aşamalar geçmiş, artık "sevgilisiniz" bunu görün. Onunla yurtdışına seyahat ettiğinizi görün, beraber arkadaşlarınızla eğlenceli vakitler geçirdiğinizi.

Veya iş istiyorsunuz; görüşmeleri, davet aldığınızı vizyonlamayın. İş yerindeki günlerinizi hayal edin, arkadaşlarınızla öğle yemeklerine çıktığınızı, işinizi yaparken ne kadar iyi hissettiğinizi görün!

7- Fiziksel olun

Gülümseyin, "Yuppiii!" diye bağırın, kendinizi alkışlayın!

Enerjinizin ne kadar çok değiştiğini hissedin.

BONUS:

Evreni sınırlandırmayın. Vizyonunun sonunda "Bu veya daha iyisi geldiği için teşekkür ederim" diye ekleyin.

Test etmek istiyorsanız, bir isteğinizi seçin ve 21 gün boyunca bu egzersizi yapmaya karar verin.

Ne kaybedersiniz ki?

Tam tersi, hem sizi çok keyiflendireceğini düşündüğünüz hayalinizi 5 dakika boyunca yaşayacaksınız; hem de o 5 dakikalar sizi hayalinizle buluşturacak!

Daha Az Kork, Daha ÇOK SEV ve Daha Fazla İzin Ver

Sevgilerimle,

Sevil ESKİCİOĞLU ÖZKAL

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

4 Adımda DAHA MUTLU SEN!

Bugün sizlerle UCLA tarafından yapılmış olan bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. Araştırmanın sonuçlarına göre, mutlu olmak istiyorsanız aşağıdaki 4 alışkanlığı günlük hayatınıza ekleyebilirsiniz:

1- Modunuz düşük hissettiğinizde kendinize “Şu anda neler için şükredebilirim?” diye sormak

Şükretmeye başladığımız anda dopamin salgılamaya başlıyoruz. Dopamin ise;

-Hayattan ve yapılan aktivitelerden keyif almayı sağlıyor.

-Konsantrasyonu arttırıyor.

-Kötü alışkanlık ve bağımlılık sorunlarının çıkmasını engelliyor.

-Yeni şeyleri öğrenmeyi kolaylaştırıyor ve

-Motivasyonu arttırıyor.

Evet şükretmek dopamin hormonunun salgılanmasını arttırıyor; başka?

Şükrettiğimiz şeyleri düşünmeye başlamak, hayatımızdaki pozitif alanlara odaklanmamızı sağlıyor ve bu basit aktivite bile serotonin salgılanmasını arttırıyor.

Ve güzel bir haber: Bilim adamlarının söylediğine göre; hayat çok zor giderken ve herşey ters gibi geldiği anlarda, şükredecek hiçbirşey bulamadığımızda, “şükredecek şeyleri aramak” bile yukarıdaki etkileri sağlamak için yeterli.

Haydi bakalım kendimize soralım: “Ne için şükrediyorum?”.

2- Negatif hislerini tanımlamak

Çok kötü hissediyorsunuz; üzgün, panik, kızgın…

Yapılan araştırmaya göre kişilere duygusal ifadeleri yüzlerine yansımış kişilerin fotoğrafları gösteriliyor. Tahmin edeceğiniz üzere kişilerin amigdalalarında hareketlenme gerçekleşiyor (stres ve üzüntü).

Daha sonra deney katılımcılarından o hissi tanımlayıp yazmaları istendiğinde ise amigdaladaki faaliyette düşüş gözlemleniyor.

Bilim adamları aynı deney sırasında, hisleri bastırmanın da işe yaramadığını, tam tersi daha çok zarar verdiğini ispatlıyorlar. Denekler dışarıya iyi gibi görünmeye çalışsalar da, limbik sistemlerinin uyarılmış olduğu hatta normaldekinden daha fazla etkilendiği ölçülüyor. Carl Jung’ın da dediği gibi: “Neye direnirsek varlığını sürdürmeye devam ediyor.”

Sonuç; his yokmuş gibi davranmak işe yaramazken, hisleri tanımlamak, isimlendirmek duygusal tetiklenmeyi azaltmakta büyük fark yaratıyor!

3- Karar vermek

Bir karar verip, netleştikten sonra hissedilen rahatlık…

Karar vermek, niyet etmek ve hedef koymak.

Karar vermekte zorlanan, mükemmeli arayan ve kararsızlık arafında kalan biri misiniz? Bakın bilim ne söylüyor: “%100 en iyi kararın peşinde koşma, yeterince iyi dediğini seç! Mükemmelliyetçiliğin peşinden koşmak, üzerinizde gereksiz stres oluşturur ve o stres yeterince iyiyi seçip hayatınıza devam ettiğiniz zaman olacağınızdan daha mutlu olmanızı sağlamaz."

Bir karar verdiğimizde ise, beynimiz kontrolün bizde olduğunu hissediyor ve verdiğimiz kararla ilgili aldığımız aksiyonlar süresince de ödüllendirme / takdir hormonu olan dopamin seviyemiz yükselmeye devam ediyor.

Ne dersiniz, arada kaldığınız ertelediğiniz konulara bir daha bakmaya hazır mısınız?

4- İnsanlara Dokunmak

Ben söylemiyorum, bilim söylüyor! (Tabii ki tacizkar anlamda değil)

Hepimizin sevilmeye ve kabul edilmeye ihtiyacı olduğunu kabul ediyoruz, değil mi?

Oksitosin (sevgi hormonu) salgılanmasını sağlayan en önemli yollardan birinin dokunmak olduğunu söyleyen bilim adamları, bunun aynı zamanda fiziksel acıyı da azalttığını ispat etmişler. El sıkmak veya omuza dokunmak bile bu kapsama giriyor.

Peki, “yanımda sarılacak biri yok” diyorsanız, alternatif önerilerini seveceksiniz: Masaj!

Çünkü masaj serotonin salgılanmasını %30 oranında arttırıyor. Aynı zamanda stres hormonlarını azaltırken, dopamin salgısını da arttırıyor.

-Yüz yüze görüşemiyorum peki telefon?

—Evet, olabilir.

-Ya mesajlaşmak?

—Üzgünüm:(

Bunu test etmek için; kişileri stresli bir duruma maruz bırakıp sonrasında sevdikleri insanlarla görüşmelerini veya telefonda konuşmalarını istemişler. Sonuç; daha iyi hissetmeye başlayıp, stres seviyelerinde düşüş gözlemlenmiş.

Peki ya sadece mesajlaşanlar?

Maalesef. Sanki hiçbirşey yapmamışlar gibi aynı stres seviyesinde kalmaya devam etmişler.

4 Yöntem

-“Şu anda nelere şükrediyorum?” diye sormak

-Negatif hisleri tanımlamak

-Karar vermek ve

-İnsanlarla yakınlık kurmak

Artık bilimsel olarak ispatlanmış ve mutlu hissetmenizi sağlayacak teknikleri biliyorsunuz.

Uygulamak konusunda neler düşünüyorsunuz? :)

Eğer ilk madde "şükretmek" egzersizini size özel kapalı bir grup içerisinde gerçekleştirmek isterseniz facebook'taki özel "Şükür Maratonu" grubu hakkında daha fazla bilgi için

Daha az kork, Daha çok SEV ve Daha fazla İZİN VER

Sevgilerimle,

Sevil ESKİCİOĞLU ÖZKAL

Yaşam Koçu ve Motivasyon Konuşmacısı

www.meditasyonum.com

Twitter: @SevilEskicioglu

Facebook: Sevil Eskicioğlu Yaşam Koçu

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.