26.09.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
ŞENİZ ERTEN
“Sağır Oda” ve “Güz Yangını”nda rol alanOrhan Kılıç bugünlerde “Derdest” adlı dizide karşımıza çıkıyor. Oyuncu Kandemir rolüyle, hem kafalarımızı hem de vicdanlarımızı meşgul ediyor. 34 yaşındaki Kılıç, eğitimini Berlin Yüksek Sanatlar Akademisi oyunculuk bölümünde tamamlamış ve Türkiye’ye gelmeden once Stendhal Şehir Tiyatrosu’nda iki yıl oyunculuk yapmış bir tiyatro sevdalısı. Kılıç, 30 yaşın hayatında bir milat olduğunu, bir gecede nasıl tamamen değiştiğini, kadına, topluma bakışını da büyük bir içtenlik ve samimiyetle anlatıyor.
Derdest ne demek?
Farsça bir kelime. Derdest, tek başına, kelime anlamı olarak, eli kolu bağlı demek. Öte yandan, hukukçular bunu kendilerine uyarlamışlar ve çözülemeyen, dava anlamına geliyor.
Nasıl biri Mehmet Kandemir?
Mehmet Kandemir, çok sıradan bir insan. Karısı, çocuğu var. Derken onları feci bir kazada kaybediyor ve bilmeden, istemeden suçlu duruma düşüyor. O da, ailesinin katili olmadığını anlatmaya başlıyor.
Mehmet’e kendinizden ne katıyorsunuz?
Yaşanmışlıkları katıyorum. Kendi gördüğüm ama hiçbir zaman o kadar ilgilenmediğim şeyleri. Kazalar olur Türkiye’de, üstü örtülür, trafik kazası yapanlar ceza almazlar. Çevremde, yakın akrabalarımda o kadar çok trafik kazası oldu ki.
Sezin Akbaşoğulları ile uyumu yakaladınız mı?
Sezin’le ilk tanıştığımız andan itibaren elektriğimiz tuttu. Her şeyden önce çok iyi bir oyuncu.
Tiyatrocusunuz. Özlüyor musunuz tiyatroyu?
Dizi çekerken tiyatroda oynamak, çok zor. Tiyatro yapmayı da çok istiyorum. Yara oldu bu istek içimde.
Tiyatro eğitimini Berlin’de almışsınız.
Almanların büyük bir sanat, kültür birikimi vardır. Berlin’de okuyunca, o mecrayı gördüm, sanat adına çok şey öğrendim. Eğitimimi çok boyutlu, çok iyi aldım. Çok sağlam bir altyapıya sahibim ve bu bana güç veriyor.
Almanya’da büyümenin size öğrettiği en önemli şey nedir?
Ne biliyor musunuz? Dikkatli yaşamak! Azınlık çocuğu olarak her şeye dikkat etmek zorundasınız. Yani fazla göze batmayacaksın, fazla iyi de, fazla kötü de olmayacaksın. Bu azınlık psikolojisinin vermiş olduğu bir şey ve ben, benim ülkemde yaşayan azınlıkları o kadar iyi anlıyorum ki... Almanya’da büyümenin, benim hayatıma en büyük katkısı budur: Hep dikkatli, her zaman bir şey olacakmış gibi diken üzerinde yaşamak.
Almanya’da kalsanız böyle bir başrole gelmeniz çok zor olurdu diyebilir miyiz?
Çok zor, hatta imkansız olurdu! Almanlar, buna kesinlikle izin vermezlerdi.
Şimdi bildiğiniz, ama yola çıkarken bilmediğiniz şey nedir?
Gerçekten ter dökmeden, insan hayatta hiçbir şeye sahip olamıyormuş... Bir işin çilesini gerçekten çekmek gerekiyormuş. Bildiğim bir şeydi, ama o kadar algılayamıyordum.
Kadınları mutlu etmek marifetmiş anladım
Bir röportajda, ”Çapkındım!” demişsiniz. Nasıl bitiyor bu çapkınlık?
Şöyle bitti: 30 yaşında bir milat yaşadım. Doğum günüm oldu, yattım... Gözlerimi açtım, doğum günümden bir gün sonra ben bambaşka bir insandım.
Nasıl bakıyordunuz, nasıl bakmaya başladınız?
Güzel kadın, sahip olabilir miyim, olamaz mıyım diye bakıyorsun. Ama 30 yaşından sonra, kadın artık bir objenin dışında, paylaşılması, çok şey öğrenilmesi gereken insan oldu. 30 yaşında, muhasebe yapmaya başlıyorsun ve yaptığımın zamanında güzel olduğunu, artık bir şeylerin değişmesi gerektiğini gördüm.
Yani artık tek eşli kalabilir misiniz?
Sanırım kalırım ve çok da kalmak arzusu içindeyim. Ben bir aile kurmak istiyorum. Bir kadını mutlu edebilmek marifetmiş, ben bunu anladım. Çünkü gecelik ilişkilerde, o sorumluluktan kaçıyorsunuz.
Size benzeyen insanları mı, zıt insanları mı seviyorsunuz?
Bu, zor bir soru aslında biliyor musunuz? Güzel soru da! Sanırım bana benzeyen insanları gördüğüm zaman kendimi daha iyi tanıyorum.