Şov dünyasının bazı ünlülerinin etrafında ‘alkışmatik’ olarak adlandırabileceğim insanlar var. Sanatçı iyi de yapsa, kötü de yapsa, “Vallahi şekerim süpersin” deyip, alkışlıyorlar.
Neyin ‘Doğru’, neyin ‘yanlış’ olduğunu bildikleri halde, “Olması gerekeni söylersem, etrafından uzaklaştırır beni” korkusuyla gerçekleri onlardan gizliyorlar.
Böylece o sanatçıya ‘iyilik’ yaptıklarını zannediyorlar, ama aslında yaptıkları kötülüğün en büyüğü.
İsterseniz ne demek istediğimi somut bir örnekle anlatayım.
Ajda Pekkan, Türkiye’de ‘Süperstar’ unvanı verilmiş tek şarkıcı. Türk halkının bu unvanı layık gördüğü başka sanatçı var mı? Yok.
Pekkan, iki yıldır Harbiye Açıkhava Konserleri’nde ne yaparak gündem oluşturuyor.
Söylediği şarkılarla değil de giydiği kıyafetlerle.
Geçen yıl giydiği mayo sayesinde manşetlerdeydi, bu yıl işi bir adım daha ileri götürdü, jartiyer giydi. Daha ‘seksi giysi’ olarak ne kaldı geriye?
İç çamaşırı.
Demek ki bu gidişle Süperstar, ‘yoğun istek üzerine’ 13 Haziran’da bir konser daha vereceği Harbiye Açıkhava’da hayranlarının karşısına iç çamaşırıyla çıkacak.
“Bu sene jartiyerle estirdiğim rüzgarın etkisi daha geçmedi” deyip iç çamaşırlı şovunu seneye de sarkıtabilir.
Pekkan’ın yaşına rağmen, süper modeller kadar olmasa da hemcinslerini kıskandıran, birçok erkeği kendine hayran bırakan bir vücuda sahip olması elbette ki takdir edilesi bir durum.
Süperstar ya da süper model!
Tamam da, Ajda Pekkan bir ‘Süperstar’... O bir ‘Süper model’ değil ki! Biz onu; şarkıları, sahne performansı, iş disiplini ve her daim kendine bakmayı beceren yenilikçi, modern bir kadın olarak sevip, bağrımıza basmadık mı?
Bu yüzden de onu ‘Süperstar’ yapmadık mı?
Peki her sene daha seksi bir kıyafetle suni gündem oluşturma ihtiyacı nereden çıktı?
Ajda bunu ‘Renk olsun’ diye bir defa yapsa, eyvallah. Ancak anlaşılan o ki, geçen yıl mayo giyerek yarattığı etkiyi çok sevdi ve bu işi ‘Bir Süperstar ritüeli’ haline getirdi.
Ajda Pekkan gibi adını müzik dünyasına altın harflerle yazdırmış bir ‘Süperstar’ın, her yıl Harbiye Açıkhava’da verdiği konserlerde hangi şarkıyı nasıl söylediğinin değil de, ne giydiğinin bu denli ön plana çıkması ve konuşulması normalse, demek ki ben anormalim. Cem Yılmaz’ın çok beğendiğim bir cips reklamı vardı.
Korsan imalat yaparken polis onu gözaltına aldığında Cem Yılmaz ne diyordu o reklamda:
“Beni çekmeyin, ürünü ön plana çıkarın.”
Konserler, şarkıların ve yorumculuğun arenası olmaktan çıkıp, Victoria Secret’ın podyumuna dönmüşse o başka!
Buna diyecek bir lafım yok ve nokta!
Sisi’nin, altı yıllık sevgilisi sekreteriyle evlendi
Aslında tam filmi yapılacak bir olay bu. Büyük ilgi uyandıracak televizyon dizisi bile olur. Çünkü önce üçüncü cinsle, ardından karşı cinsle yaşanan aşklar, taraflardan birini hastaneye düşüren bir ihanet, nefret ve bağışlama bile var içinde.
Olay Türkiye’de yaşandı, ama böyle bir filmin Türkiye’de yapılması olanaksız.
Böyle bir öyküyü ancak Hollywood yapabilir. Zira olay, genç bir erkekle üçüncü cins arasında sonu kötü biten bir ‘Love story’.
Peki bu olay neyin nesi?
Sisi’nin altı yıla yakındır büyük aşk yaşadığı bir sevgilisi vardı.
Sisi’nin eski magazinci uzatmalı aşkı T. S., bu ilişkiyi bitirmeden gönlünü Seyhan Soylu’nun ofisinde sekreter olarak çalışan genç kıza kaptırdı.
T. S., olay ortaya çıkınca Sisi’nin hışmına uğramamak için bir plan yaptı ve bunu da uygulamaya koydu.
İki sevgili, İstanbul’dan kaçıp izlerini kaybettirdi.
Sisi, sevgilisiyle sekreterinin peşine düştü.
Sisi, istihbarat ağı geniş biri...
Tanıdığı herkesi devreye soktu, ama kaçakları bulamadı.
Sisi, her yerde altı yıllık aşkıyla sekreterini ararken, onlar İzmit’te gizli bir nikah kıydırıp, evlendi.
Bu ‘acı haber’ Sisi’nin dünyasını kararttı. Sisi’nin sadece psikolojisi bozulmadı, aşkından hasta olup yatağa bile düştü.
İhanet darbesinin hasta ettiği Sisi, gördüğü tedaviden sonra iyileşip ayağa kalktı ve son bir umut olarak T.S.’nin annesini bulup, aşkını kendisine dönmesi için devreye soktu, ama sonuç değişmedi.