“Altın Koza Film Festivali”nin dünyada başka bir benzeri var mı bilmiyorum?
İlki 1969 yılında düzenlenen “Adana Altın Koza Film Festivali”nin bu yıl kaçıncısı yapılıyor?
Bu yıl 40’ncısı yapılması gereken festivalin maalesef 16’ncısı...
Aradaki 24 yıllık kaybın sebebi ne?
Şehirlerde yapılan bu tür etkinliklerde tüm yükün, yerel yönetimlerde, daha doğrusu belediyelerde olması...
Böyle olunca ne oluyor?
O festivali düzenleyen belediye, şayet iktidarla aynı partiden değilse Kültür Bakanlığı’ndan kredi çıkmıyor...
Bazen de belediye başkanlarının dünya görüşüne festivale para harcamak ters düşüyor.
Kimi zaman da festivaller, beceriksiz yöneticiler yüzünden heba olup gidiyor.
Bu yıl “Altın Koza”nın 40. yılını kutlaması gerekirken 16. festivali yapıyor olmasının altında yatan nedenler arasında yukarıda saydıklarımın hepsi, hatta dahası var.
“Altın Koza”yı düzenleyenler, geçen yıl Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp, yönettiği ve de oynadığı “Beyaz Melek”e ödül vermedikleri için festivali eleştiren yapımcı Murat Tokat’ın yeni filmi “Güneşi Gördüm”ü festival programına almadı. Sadece onu mu?
“Devrim Arabaları” ve “Deli Deli Olma” da “Altın Koza”nın kapsama alanı dışında kaldı.
Olabilir... Bu bir tercih meselesi...
Ama festivali düzenleyenler şöyle bir şey yaptı:
Eser sahiplerinden izin almadan “Beyaz Melek” filmini, festivalin “Sinema Engel Tanımaz” bölümünde görme engelliler için oynattı.
Film festivali düzenleyenler böyle yanlışlar yapmamalı.
Ne denli kutsal bir amacı olursa olsun, bir filmi bir topluluğa izlettirmek için, o eserin sahiplerinden mutlaka izin alınmalı...
Aksi takdirde “izinsiz kullanım” yani “korsan”dır bunun adı...
Bu farkı anlamayanlar da bu işi yapmamalı.
Şafak Sezer mi, yoksa Cem Özer mi “yalancı”?
Şov dünyasının ünlülerinin “yalan” ve “yanlış” açıklamalarından ortaya “doğru haber” çıkarmak mümkün mü?
Elbette değil. Malzemenin bizzat kendi çürük çünkü...
Cem Özer’in yapımcılığını üstlendiği “Kadri’nin Götürdüğü Yere Git” filminin başrol oyuncusu Şafak Sezer, birkaç gün önce Kanaltürk’teki “Orada Neler Oluyor”a çıktı ve şu açıklamayı yaptı:
“Film 580 bin gişe yaptı. Yapımcı Cem Özer, o filmden 3.5 milyon TL kazandı, ama hâlâ benim 150 bin liramı vermedi. Onu mahkemeye verdim.”
Şafak Sezer’in bu suçlamalarından sonra Cem Özer de bir basın toplantısı yaptı ve şunları söyledi:
“O beni Usta Film’in ortağı sanıyordu. Projeyi ilk konuştuğumuzda anladım ki, çaresizlikten kabul edecek. Piyasada 300 bin istediği söyleniyor, benim 40 bin TL bütçem var dedim, kabul etti. ‘Tamam abi, ama bir ricam var, herkes benim 300 bin aldığımı bilsin. 40 bin liraya anlaştık, ricası üzerine havası olsun diye yüksek gösterdik.”
Bu açıklamalardan anladığım şu: Ortada kocaman bir yalan var...
Hem de kuyruklusu...
Bu olayda kimin yalancı olduğunu bilemem.
Ama bildiğim bir şey var ki, o da Cem Özer’le Şafak Sezer’in “Kadri’nin Götürdüğü Yere Git”mek için işin başında “yalan”a tenezzül ettikleri.
“Yalan” ya da “hava atma” üzerine inşa edilen bir ilişki de ancak bu kadar sürer...
İETT durakları, otobüslerin geliş saatini yazmaya başladı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kuruluşlarından olan İETT otobüs duraklarında çağdaş bir uygulama başlattı.
Duraklarda otobüs bekleyenler için, bineceği otobüsün o duraktan ne zaman geçeceğiydi, üç bilinmeyenli bir denklem gibiydi...
İETT işte bu sorunu ortadan kaldırmak için, tam da iletişim çağına yakışır bir hizmet başlattı.
Sanıyorum “deneme” safhasında olduğu için bu hizmet şimdilik çok az durakta var, ama olsun. O bile büyük bir ihtiyacı karşılamış oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin otobüs duraklarındaki yeni hizmeti şu:
Duraklarda artık, hangi otobüsün kaç dakika sonra orada olacağını dakika dakika gösteren bir elektronik pano var. Otobüs durağa yaklaştıkça, elektronik göstergedeki rakamlar da değişiyor. Ve otobüs, yazdığı saatte durakta oluyor. Şunu da not olarak düşeyim. Bu uygulama sadece belediye otobüslerini kapsıyor. Otobüs duraklarındaki tablolarda halk otobüslerinin geliş saatlerine ilişkin bilgi yer almıyor.