Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bilgi sahibi olmadığı bir konuda fikir satmaya kalkmamalı insan.  Doğu’ya giden bir trende yüzünüzü Batı’ya dönüp, attığınız her adımın sizi Batı’ya bir adım daha yaklaştırdığını sanırsınız ama gerçek tam tersidir.
Siz tam da “çok bilmiş” edasıyla hava basarken her yana, doğru bilgi bir şarapnel parçası gibi gelir saplanır sizi havalandıran balona...
Gerçek bilginin balonunuzda açtığı gedik, sizi sadece irtifa kaybına uğratmaz.
Büyük itibar kaybı da yaşar insan.

Asuman sen şarkını söyle
Bütün bunları niye mi yazdım?
Asuman Krause’nin Cine5’te konuk olduğu “Cine City” programında sarf ettiği şu sözleri için:
“Herkes eğitimini almıyor bu işin. Diploma gerektiren meslekler vardır. Şarkıcılık onlardan biri değil. Doktor tamam, ama sahte doktor feci bir şey. Siz sahte sanatçı diye bir şey duydunuz mu? Herkes doğar doğmaz şarkıcı olacağım demiyor ki. Adam daha önce doktormuş. Şimdi şarkı söylüyor. Ferhat Göçer’den bahsediyorum. Niye kimse demiyor: ‘Nasıl oluyor bu iş?’. Oluyor işte! O yüzden şarkı söylüyorum. Nokta!”
Krause’nin herkes şarkı söyleyebilmeli fikrine katılıyorum.
Ama Krause’nin mankenlikten şarkıcılığa geçişi nedeniyle aldığı eleştirilere karşı kalkan olarak “Adam daha önce doktormuş. Şimdi şarkı söylüyor. Niye ona kimse bir şey demiyor” diyerek Ferhat Göçer’i kalkan yapmaya çalışması için söyleyebileceğim tek şey bilgisizlik...
Krause,  Göçer’in İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yanı sıra Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü mezunu olduğunu bilse böyle bir cahillik yapar mı?
Elbette yapmaz...
Ama yapıyor işte...
Halbu ki sen şarkılarını söyle... Beğenen dinler, beğenmeyen dinlemez.
Nasıl ki beğenmeyenler sen şarkı söylerken kulağını tıkıyorsa, sen de onların söylediklerine kulaklarını tıka...
Bilgi sahibi olmadığın bir konuda fikir beyan edip, cahilliğini ortaya koyma...

Aynı pistte 10 ülkeden insanla müthiş bir eğlence
Harbiye’de yıllardır İstanbul’a gelen turistlere hizmet eden Kervansaray adında bir mekân var... Kervansaray’a en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum ama Rana - Selçuk Alagöz’ün sahneye çıktığı ve her dilden, her telden şarkı söyledikleri, muhteşem bir şov sergiledikleri dün gibi aklımda...
Turistik mekânda beş yıldır her akşam sahneye çıkan Ercü, “Her milletten insanın nasıl bir arada eğlendiğini gelip görmen lazım” deyince ortak dostumuz Tayyar Yıldız’la birlikte biz de bir Kervansaray yolculuğu yaptık. Kapı giriş fiyatı 90 euro ama turistleri getiren acentaların kişi başı yaptıkları anlaşma bunun çok altında.
Dört dansözün şovu, üç folklor grubunun gösterisi, Ercü’nün konseri, yemek ve içki bu fiyatın içine...
Yüksek sezonda turistlere üç farklı salonda hizmet veren Kervansaray’a gittiğimiz gece bir salon açıktı ama o da tıklım tıklım doluydu.
Hangi masada, hangi ülkeden turistin olduğunu bir bakışta anlamak mümkün.
Çünkü her masada Türk bayrağının yanı sıra bir de o ülkenin bayrağı asılı.
Bizim gittiğimiz akşam şu ülkelerin bayrakları vardı:
Japonya, Kore, Çin, İspanya, Avustralya, Yeni Zelanda, Amerika, Kanada, Küba ve İran...
İçeri girdiğimizde Kervansaray’ın kıdemli dansözü Yıldızay vardı sahnede...
O inince sahneyi “Grup Black Sea” adlı bir grup yani bizim uşaklar aldı.
Turistler dört gencin sergilediği horonu ağzı açık izledi.


İranlıların dansöz ilgisi başka
Kervansaray’da Yıldızay’ın dışında Serap Su, Asena ve Lübnan’lı Emmune adlı dansözler de var.
Ama Kervansaray’ın fotoğrafçısı turistlerin hayli ilgi gösterdiği “Dansözlü İstanbul hatırası” pozu için Yıldızay’ı alıp masaları tek tek dolaştı.
Yıldızay’la poz veren her turist de tanesine 5 euro verip o fotoğrafı aldı. 350 kişilik salonda ağırlık İranlılardaydı...
Onlar da çoluk çocuk geldiler eğlenmeye...
İçlerinde başı bağlılar da vardı, başı açık hatta dekolte giyinenler de...
Kadınlardan bir kısmının bir yandan kucaklarındaki çocukları uyutmaya çalışırken, bir yandan da sahnede olup biteni cep telefonlarına kaydetmeye çalışması görülmeye değerdi.
Erkekler ise ellerindeki kameralarla gece boyunca dansözleri çekmeyi ihmal etmedi.
Kervansaray’daki program akışı normalde, bir dansöz, bir folklor grubu, finalde de Ercü’nün şovu şeklinde...
O gece Asena’nın “Çarkıfelek”te işi uzayınca Ercü ile yerleri değişti.
Bazı çamaşır makineleri vardır, iş çamaşır sıkmaya geldiği zaman “Yenisini al, yenisini al” dercesine her tarafı ritmik bir şekilde oynayıp, ses çıkartır...
Asena’nın göbek, göğüs ve kalça üçgenin peş peşe periyodik olarak titretmesini salondaki turistlerin hepsi ağzı açık izledi.


Asuman sen şarkını söyle
Ercü, her dilden, her telden
Ercü’yü sahnede çok izledim ama turistlere program yaparken ilk kez gördüm. Yaptığı Huysuz Virjin Show’un enternasyonali gibiydi.
Ercü, açılış konuşmasını Türkçe yaptı, baktı ki ne anlayan var, ne de reaksiyon gösteren bu sefer başladı onların anlayacağı dilden söylemeye...
Amerikalılarla “This Land is Your Land”, Japonlarla “Ueu muu ute”, Korelilerle “Ari ran”, Hong-Konglularla “Al i şanti kunya”, İspanyollarla “Viva Espania”, Avustralyalılarla “Walk Sing Mathilda”, Kübalılarla “Guantamera”, İranlılarla “Tu azize delami”, Kanadalılarla da milli marşlarını söyledi...
Ercü, sahnede öylesine güzel bir şov sergiledi ki salondaki 10 milletten oluşan 350 kişiyi müziğin ortak dilinde buluşturup 30 dakikalığına da olsa dünya insanı yaptı. Farklı dinden ve dilden insanlar o gece müziğin ortak dilinde anlaştı, aynı pisti paylaştı ve doyasıya eğlendi.