Ata Demirer ile Demet Akbağ’ın başrolünü paylaştığı ‘Eyyvah Eyvah 2’, 2010’un sürpriz filmlerinden ‘Eyyvah Eyvah’ın devam filmi.
Ancak şunun altını çizmekte yarar var.
‘Eyyvah Eyvah 2’yi izleyip, anlamak için ‘Eyyvah Eyvah’ı seyretmiş olmak şart değil.
Ata Demirer, senaryosunu yazıp, başrolünde oynadığı ilk film gişede iyi iş yapınca, kadroya bir iki karakter daha kattı ve onlara Çanakkale Geyikli’de yeni bir macera yaşattı.
İyi yazılmış bir senaryo, rolünün hakkını veren oyuncuların ete kemiğe büründürdüğü renkli karakterler olunca, ortaya keyifli bir film çıkıyor haliyle. Film daha ilk dakikalarındaki ön jenerikle farkını ortaya koyuyor.
Çanakkale’nin dağına taşına, ovasına tepesine filmin kadrosundakilerin isimlerinin kocaman harflerle yazılması, görsel bir zenginlikten öte, o insanlara duyulan saygının da ifadesi.
‘Eyyvah Eyvah 2’, istenildiği zaman bir filmde küfür kullanılmadan da seyircilerin güldürülebildiğinin en somut belgesi.
Demet Akbağ’ın filmde Ata Demirer’in canlandırdığı Çanakkale Geyikli’li müzisyen için kullandığı ‘Köy yumurtası’, ‘Köy ekmeği’ ve özellikle de ‘Trakyalı Shrek’ kısa sürede insanların diline pelesenk olacak gibi.
DAVETLİYE, DAVETSİZ MİSAFİR MUAMELESİ
Bir film şirketi, insanlara davetiye gönderip, niye galasına davet eder? Gelsinler de, filmi izlesinler diye. Peki aynı şirket, davetiyesini alıp, gelenlere ‘davetsiz misafir’ muamelesi yapar mı?
BKM gibi en çok organizasyon yapan bir şirket, kurumsal kimliğini o gece için tutup, girişe koyduğu özel güvenliğin insafına terk eder mi? Bu bir film galası değil de, beş yıldızlı bir otelde verdiği davet olsaydı BKM yöneticileri, davetlileri yine aynı şekilde mi karşılayacaktı?
Sanmıyorum.
Hava zaten buz gibi. Onun üzerine Kanyon’un her taraftan rüzgar yiyen terası ve de güvenlikçilerin, “Herkes davetiyesini çıkarıp elinde tutsun”, “Sıraya girin bekleyin” gibi talimatları, buz gibi ortamı daha da gerdi.
Kuyrukta beklerken üşüyenlerden biri bağırıyor, “Bu soğukta ne bekletiyorsunuz insanları?” diye, güvenlik görevlisinin ona verdiği yanıt ne?
“Sen gelsene şöyle.”
İlk kapıdan geçip, içeri girmek kadar, üst kata çıkmak da, sinema salonlarına girmek de çile.
Galanın nerede yapılacağı, orada kaç salonun olduğu, kaç koltuğun bulunduğu belli.
Gönderdiğin davetiyeye, o insanın filmi hangi salonda izleyeceğinin not düşülmesi bu kadar zor bir şey mi? Birçok insan filmi, koltuklar yerine merdivenlere oturarak izlediğine göre, demek ki, davetli sayısı, koltuk sayısının çok üstündeydi.
Tamam, LCV kültürü bizde yerleşmedi. “Geleceğim” diyen gelmez, “Gelmeyeceğim” diyen de yanına fazladan insan alıp gelir.
Türkiye’deki sinema salonlarının fuayeleri de, bu tür davetler için uygun değil. İyi de insan bunları da göz önüne alıp, ona göre bir düzenlemeye gitmez mi?
Best FM’den Cem Arslan, galada davetlilerin karşılaştığı tabloyu şu sözlerle çok güzel özetledi:
“Komedi filminin galası bu kadar gergin olur mu?”
BKM’nin izdiham ve karmaşanın yaşandığı bu galadan ders alıp, bundan sonraki organizasyonlarında davetlilerine, misafir muamelesi yapacağını umuyorum.
30 YIL PiSLiK iÇiNDE YÜZEN MiLLi SPORCU
Milli yüzücümüz Derya Büyükuncu, son günlerde sportif başarılarıyla değil, ‘Yok Böyle Dans’ nedeniyle gündemde.
Hınçal Uluç, geçenlerde Sabah’taki köşesinde Derya Büyükuncu hakkında çok ağır bir yazı yazdı. Büyükuncu’nun dün Kelebek’te bir söyleşisi vardı.
Milli yüzücü, Uluç’un ismini vermedi, ama belli ki hedefinde o vardı.
Büyükuncu’nun, hakkındaki iddialara verdiği yanıtlardan sonra kafam iyice karıştı.
Kim doğru söylüyor, kim yalancı anlayamadım. İki tarafın da söyledikleri ilginç çünkü.
Yazacağı kitabın spor dünyasını karıştıracağını açıklayan Derya Büyükuncu’nun, “25 senedir Milli Takım’dayım, 30 yıldır pislik içinde yüzüyorum” demesi ilginç değil mi?
Hıncal Uluç’un Derya Büyükuncu hakkında yazdıkları mı doğru, yoksa milli yüzücünün anlattıkları mı?
Tam Uğur Dündar’lık bir konu bu. Hatırlarsanız Melih Gökçek’le, Kemal Kılıçdaroğlu’nu canlı yayında karşı karşıya getirmiş ve Dündar’ın moderatörlüğünü yaptığı program günlerce konuşulmuştu.
Artık Uğur Dündar mı olur, yoksa başka biri mi bilemem, ama keşke bir televizyoncu Uluç ile Büyükuncu’yu canlı yayında karşı karşıya getirse de, Türkiye bu konudaki gerçekleri öğrense.