‘Charlie’nin Melekleri’ her zamanki gibi iş başında... Bu seferki görevleri kaybolan model Gabriella’yı ölü ya da sağ ele geçirmek... ‘Gabriella’nın yanı sıra, bazı modellerin de misafir edildiği malikaneye sızmak...
‘Charlie’nin Melekleri’nden biri bunu başarır ve ‘Gabriella’nın odasına sızar. Taktığı gözlük sayesinde, dışarıda yayın aracı gibi donatılmış minibüse adeta naklen yayın yapar...
Ayakkabı dolabındaki ayakkabı kutuları, birinin dikkatini çekince, “Ayakkabı kutularını atmamış. Modellerin bir özelliği mi bu?” diye sorar.
YİNE AUT, YİNE SABRİ!
Kim ne derse desin, o bir fenomen... Sadece Galatasaraylı’ların değil, tüm futbolseverlerin ilgisini çeken bir isim, Sabri Sarıalioğlu ya da nam-ı diğer ‘Sabri Reis’...
1999 yılında altyapısında başladığı Galatasaray’da profesyonel olduğunda takvim yaprakları 2003 yılını gösteriyordu. Aradan 11 yıl geçti... Bu sürede Galatasaray’da üç kez başkan değişti...
Sabri’nin Galatasaray’da sırasıyla çalıştığı teknik direktörlere bakar mısınız?
Mircea Lucescu, Fatih Terim, Gheorghe Hagi, Erik Gerets, Kral Heinz Feldkamp, Cevat Güler, Michael Skibbe, Bülent Korkmaz, Frank Rijkaard, Gheorghe Hagi, Bülent Ünder, Fatih Terim ve Roberto Mancini...
Gün geldi ‘Sabri’ yerine sırtında ‘Sarbi’ yazan formayla sahaya çıkıp herkesi güldürdü, gün oldu kendi sahasından kapıp rakip ceza alanına kadar taşıyıp yaptığı isabetsiz ortalarla saç baş yoldurdu.
Öyle ki Sabri bu özelliğiyle duvar yazılarına bile konu oldu:
“Sabri’nin şutları gibi sevdim seni... Uzaktan ve boşuna:)”
Mancini’nin “Bu nasıl futbolcu? İtalya’da 3. Lig’de bile oynatmazlar onu” dediği hafta, Bursaspor maçında banko oynattığı Sabri, şimdi de reklamlarla gündemde.
Superonline’ın reklam filminde kurgu Sabri’nin isabetsiz şutları üzerine kurulu...
Reklamın final cümlesi de şu:
“Yine aut, yine Sabri!”
Kendisiyle dalga geçilen bir reklamda oynamak da Sabri’ye kısmet oldu.
ULUÇ ZORAKİ ABBAS!
Düzenli okuduğum köşe yazarı sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Hiç okumadıklarımı yazmaya kalksam, bana ayrılan yer yetmez!
Her sabah mutlaka okuduğum yazarlardan biri de Hıncal Uluç’tur.
Hıncal Abi’nin köşesinde en çok kullandığı başlıklardan biri ‘Abbas’tır.
“Efendim Abbas gene uçuyor” diye başlayan bu yazıların içeriğinde ya bir sanat etkinliği için çıkılan seyahate dair bilgi vardır ya da Hıncal Uluç’un birkaç gün kafa dinleyeceğinin haberi...
‘Bir Hıncal Uluç rutini’ olan ‘Abbas’ı bu kez yazı konusu yapmamın sebebi, ‘Efendim Abbas gene uçuyor’ diye başlayan yazının devamındaki şu satırlar:
“Yönetim ‘Biriken izinlerinizi kullanın’ diye uyardı ya... Ben laf dinlerim... Ankara’ya uçuyorum. Ankara Devlet Opera ve Balesi Shakespeare’in ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı bu sezon son kez sahneliyormuş.”
Hıncal Uluç’un bir sanat etkinliğini izlemek için yıllık izninden bir bölümünü kullanmasında tuhaf bir durum yok... Ancak Uluç’un, biriken izinlerini eritmesi konusunda yönetimden uyarı geldiğini yazması bana
ilginç geldi.
O satırların arasında sanki, şöyle bir sitem saklıydı:
“Onca fırtınada terk etmedik bu gemiyi... Onca cazip teklif geldi bırakıp gitmedim sizi... Şimdi izin param mı gözünüze battı?”
GÜNÜN SÖZÜ
“Olur da bir gün ayrılırsak ben de seninle gelmek istiyorum.”