Hasan Abi’nin (Pulur) köşesinde sıkça kullandığı sözlerden biridir; “Merdi kıpti, şecaat arz ederken sirtakin söylermiş...”
Hülya Avşar’ın “Filiz Akın’la Sohbet” programında sarf ettiği şu sözler de bana öyle geldi. Önce Avşar’ın, kız kardeşi Helin Avşar’ın internet sitesinde sevgilisi Sadettin Saran’dan ayrıldıklarına ilişkin habere ve sonrasındaki yalanlamaya bir göz atalım, sonra da bu açıklamanın satır aralarındaki gerçeğe... Önce
Avşar’ın itirafı:
“O sadece 15 dakikalık bir ayrılık oldu. Benim şımarıklığımdan ve biraz da hava atmamdan kaynaklandı. Çok ufak bir sebepten dolayı aklıma geldi, böyle bir şey yaptım. İtiraf ediyorum, çocukça bir davranıştı. Ama ben duygularımı yaşamaktan çekinmiyorum. O an aklıma ne geldiyse uyguluyorum. Oh canıma değsin, iyi ki de yapmışım. Gerçi Sadettin Bey bu olaya çok kızdı. ‘Yakışıyor mu hiç? Hadi sen yaptın, benim suçum ne?’ diyerek tepki gösterdi.”
Hülya Avşar gibi gerek yaş, gerekse tecrübe olarak “en olgun” dönemini yaşayan bir “star”ın, her söylemi ve eylemiyle itibarını artırması gerekirken, “15 dakikalık bir şey” için itibarını erozyona uğratması doğru bir şey mi?
Bunu bir medya mensubu yapsa Avşar ortalığı yıkardı.
Ama gel gör ki bunu bizzat kendi yaptı.
Sevgilisi Saran’ı bile kızdıran bu olay, Avşar’ın itibarına da ciddi bir darbe indirdi.
Bu ülkede “ünlüler”e hangi gözle bakıldığı belli...
Hal böyleyken bunun üstüne tüy dikmenin manası var mı? Bu olay, ünlülerin ellerine “medya gücü” geçtiği zaman bunu ne denli hoyratça kullandığını da gözler önüne serdi.
Avşar’ın canı istediği zaman, kız kardeşinin internet sitesini kullanarak sevgilisine yaptığına “medya etiği” açısından baktığınızda ortaya çıkan tablo facia...
Yeri geldiğinde, “Özel hayatımdan size ne?” diye medyaya “ahlak dersi” veren Avşar’ın eğlenmek için de olsa, medyayı kullanarak sevgilisini kızdırmaya çalışması “medya etiği” ile bağdaşmadı.
Sadettin Saran, radyoların birinde, “Sadettin Saran’la Hülya Avşar ayrıldı” diye haber yaptırsa, acaba Avşar bunu nasıl karşılardı?
Her insan sevdiğine karşı “çocukluk” ya da “şımarıklık” yapabilir. Ama hiçbir insan, elindeki medya gücünü “çocuk oyuncağı”na çevirmemeli ve medyayı da bu denli “şahsi çıkarı” için kullanmamalı.
Esra Erol’un maaşını yazdım, e-posta yağmuruna tutuldumEsra Erol’un Star TV’deki “İzdivaç”ın sunuculuğundan ayda 120 bin lira kazandığına dair yazımın çıktığı Cuma gününden bu yana zamanımın çoğunu okurlardan gelen e-postaları okumak ve onlara yanıt vermekle geçirdim. Küfür ve hakaret dolu e-posta gönderenlere de hepsini iade ettim.
Baktım ki bu e-postaların ardı arkası gelmiyor, en iyisi hepsine birden yanıt vereyim dedim.
Öncelikle şunu belirteyim; Esra Erol’un maaşını belirleyen ve ona her ay 120 bin lira veren ben değilim.
Ben sadece Erol’un Flash TV’deyken 9 bin lira aylık aldığını, Star TV’ye transfer olunca aylığının 40 bin, program iyi iş yapınca da 120 bin liraya çıktığını yazdım.
Yani bir gerçeği olduğu gibi yansıttım.
Ama sağ olsun bazı okurlarımız, beni, Türkiye’deki “okumuş işsizler ordusu”nun, çalışanlar arasındaki eğitim ücret dengesizliğinin, bir türlü ataması yapılmayan öğretmenlerin ve KPS’yi yüksek puanla kazanmalarına rağmen hala memur olamayanların sorumlusu ilan etti!
Bazıları da yazımdaki, “O parayı anasından emdiği süt gibi helal ediyor” vurguma taktı.
Ne yani, milyonlarca insan açlık sınırındayken Esra Erol bu parayı hak etmiyor diye mi yazsaydım?
Yapmayın, etmeyin... Arz talep işi bu...
Televizyonlar, reyting ve reklam kazandıran her sunucuya iyi para öder...
Erol’a o “deli para”yı ödeyen, TRT gibi gelirinin çoğunu, insanların ödedikleri elektrik faturalarından sağlayan bir kurum olsa, buna tepki gösterilmesi doğal.
Çünkü o paralar cebimizden çıkıyor.
Ama burada söz konusu olan kurum, özel televizyon.
Karı da, zararı da patrona...
Erol’un maaşının çok yüksek olduğunu düşünebilirsiniz, ama “Ne var ki onun yaptığında” deyip, yaptığı işi küçümsemeyin...
Davulun sesi uzaktan hoş gelir, ama horona girince iş değişir...