Her ramazan ayında karşılaşıyoruz bu tabloyla... Şov dünyasının bazı ünlüleri ki çoğu da oruç tutmadığı halde her ramazanda iftar veriyor.
Ama bu öyle bir iftar ki, o iftarı verenler sevap işlemenin değil, bu vesileyle reklam yapmanın peşinde... Oysa bizim kültürümüzde yardım konusunda makbul olan şu: Denir ki, “Sağ elin verdiğini, sol el görmemeli”...
Haklarını yemeyeyim, buna riayet edenler de yok değil...
Ama benim sözüm bu yardımı insanların gözünün içine soka soka yapanlara...
Bunlar arasında da cebinden birkaç bin TL harcayarak iftar verenler olduğu gibi bir kuruş para harcamadan sözde hayır yapanlar da var.
Gidip tanıdıkları bir restoran ya da kebapçıyla, “Sizin de reklamınız olacak” diye anlaşıyorlar.
Onlar da, “Madem ki o kadar masrafa girdik, bari reklamımız olsun” diye her tarafa mekânlarının isminin olduğu flama ve pankartlarla dolduruyor.
Ondan sonra al sana her yanıyla buram buram “çifte reklam” kokan bir iftar...
Birkaç bin lira verip belediyelerin iftar çadırlarına sponsor olanların durumu daha da vahim. Çadırda iftar açanların karşısına dikiliyorlar, yanlarındaki medya ordusuyla...
“İftarda yediğin o yemeğin parasını ben verdim” edasıyla dolaşıyorlar belediyenin çadırında iftar açanlar arasında...
Belediyenin çadırında iftar açmaya mahkum olanları bu denli ezmek niye?
Sevap bunun neresinde?
Kutsal değerlerimiz bu tür reklam malzemesi olarak kullanılmamalı...
Ünlüler arasında şöhret için her yolun mübah olduğunu düşünenler olabilir.
Ama magazinciler bunun farkına varmalı ve dini duygular üzerinden reklam yapanlara alet olmamalı.
Uydurduğu yalanı unutan şarkıcı nasıl faka bastı?
Aktaracağım bu olay yakın bir tarihte yaşandı... Anlatacağım bu olaydaki şarkıcının ve programın adı elbette ki önemli... Ama onlardan daha önemli olan olayın kendisi...
Bodrum’dan yapılan programın ekibi, eski şarkıcılarımızdan birini arayıp, “Müsaitseniz bu hafta konuğumuz olur musunuz? Program cumartesi günü ama müsaitseniz uçak biletinizi cuma gününe alalım, pazar gününe de dönüşünüzü ayarlayalım. Siz kimlik kartınızla Atatürk Havaalanı’na gidip uçarsınız, biz sizi Bodrum Milas Havaalanı’ndan karşılarız” dedi.
Teklife önce “Evet” diyen şarkıcı, bir gün sonra telefon açıp, hasta olduğu için programa katılamayacağını iletti. Son andaki bu iptal üzerine zor durumda kalan ekip için, onun yerine başka birini bulmaktan başka çare yoktu, onlar da öyle yaptı.
Cuma günü programın konuk koordinatörünün telefonu çaldı. Arayan o şarkıcıdan başkası değildi:
“Şu anda havaalanındayım, ama siz benim biletimi almadınız. Yaptığınız ayıp değil mi?”
Konuk koordinatörü, şaşkınlığını üzerinden atar atmaz, “Siz bize telefon açıp, ‘Hastayım, o yüzden gelemeyeceğim’ dediniz. Biz de o yüzden biletinizi iptal ettirdik” dedi.
Bu kez şaşkınlık sırası şarkıcıya geçti:
“Ben size hastayım mı dedim?”
Yalan söylemenin bile bir jargonu var...
Bunlar kime ne yalan uydurduklarını bile unutup, faka basıyorlar...
Mustafa Sarıgül’ün partisine hangi partilerden geliyorlar?
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, henüz partisini resmen kurmadı, ama teşkilatı hazır. Türkiye Değişim Hareketi’nin Ümraniye’deki gayri resmi İlçe Teşkilatı’nın başında akrabam ve arkadaşım Sacit Eyüboğlu var.
Sacit Eyüboğlu, henüz kurulmamış olmasına rağmen insanların Sarıgül’ün partisine büyük ilgi gösterdiğini söyleyip duruyordu. İlçe teşkilatına uğrayıp, durumu bir de yerinde göreyim dedim. Türkiye Değişim Hareketi’nin Ümraniye Şubesi, en az iktidar partilerinin ilçe teşkilatları kadar hareketli.
Sarıgül’ü Türkiye’nin yeni umudu, “Derde derman” olarak görüp Türkiye Değişim Hareketi’ne üye olanların hangi partilerden geldiği önemli.
Partiye üye olanlara, daha önce hangi partiye kayıtlı oldukları da soruluyor. Ümraniye Teşkilatı’na kaydını yaptıran her 100 kişiden 47.6’sı hiçbir partiye kayıtlı olmadığını yazdı.
“Derde Derman Sarıgül” diyen her 100 kişiden 15.6’sı CHP, 13.8’i ise AKP’li... CHP ve AKP’yi yüzde 8 ile MHP, yüzde 3.3 ile DSP ve Saadet, yüzde 2.1 ile BBP, yüzde 2 ile de DYP izliyor. Sarıgül’ün partisine diğer partilerden de katılım var, ama onların oranı yüzde 1 civarında.