Tatlıses TV, izlediğim bir kanal değil. O yüzden İbrahim Tatlıses’in stüdyoyu basıp, Mustafa Kılıç adlı ‘medyum’u kovduğu yayını ‘canlı canlı’ seyretmedim.
Ancak bu görüntüyü internette bulup birkaç kez izledim.
Çünkü her karesi ibretlik görüntülerdi. Hangi birini sayayım, hangisini anlatayım?
Önce medyumdan başlayayım.
Ey Mustafa Kılıç adlı yurdum insanı!
Sen nasıl bir medyumsun ki, başkalarının başlarına gelecekleri tahmin edip söylüyorsun, ama kendi başına gelecekleri bilemiyorsun?
Başına gelecekleri tahmin edip, tedbirini almayan bir medyuma kim inanır bundan sonra?
Ayrıca Tatlıses TV’nin canlı yayınına çıkarak aldığın riski hesaplamak için ne ‘kahin’ olmaya gerek var ne de ‘medyum’.
Belli ki kanalla sorunlu ayrılmışın, daha doğrusu kovulmuşsun.
Kovulduğun yere gidersen olacağı bu!
Gelelim İbrahim Tatlıses konusuna. Atalarımız ne güzel söylemiş; “Can çıkar, huy çıkmaz” diye.
Sanki Tatlıses için söylemişler bunu. Sen o televizyon kanalının sahibisin, kanalının ekranında sevmediğin bir şey mi gördün?
Televizyonunun başında kim varsa, ararsın onu ve dile getirirsin isteğini. O da gereğini yapar.
Yapmazsa onu da işten atarsın.
Dikkatinizi çekerim; Müslüm Gürses bile atasözleriyle yön veriyor hayatına...
Twitter’daki hesabında, “Arabesk yavşaklığından utanıyorum” yazan Fazıl Say konusunu açtığında Ferhat Göçer, ‘Müslüm Baba’ nasıl bir yanıt verdi ona?
“Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır. Bu arkadaş kokan cinsindendir.”
Müslüm Gürses’in bile ufkuna açan deyimler ve atasözleri kitaplarına bir göz atsan, görürdün, “Maşa varken, elini yakma” diye bir söz var orada.
Dünyanın neresinde görülmüş, televizyon sahibinin canlı yayını basıp, programın konuğuna, “Ulan şerefsiz” diye saydırdığı ve sonunda onu stüdyodan kovduğu!
Demek ki Tatlıses, Yıldız Tilbe’nin konuk olduğu olaylı ‘İbo Show’da ve sonrasında yaşananlardan hiç ders almadı. Alsa, kamuoyu karşısında kendini, RTÜK karşısında ise kanalını zor durumda bırakacak böyle bir baskın yapar mıydı?
Anladığım kadarıyla Tatlıses’in en büyük zaafı ‘öfke kontrolü’nü bir türlü yapamaması.
Artık “İmparator” diyorlar sana.
‘İmparator’lar gibi ‘ağır’ olsana.
Yeri gelmişken Tatlıses’e şunu da hatırlatmak isterim:
Zaafı kadar güçlüdür her insan.
Zaaflarına yenik düşmemek için biraz sağduyu lütfen!
Nihayet bir yetkili “Kral çıplak” dedi
Pazartesi günü Rize’de yaşanan son sel ve heyelan felaketine dair bir şeyler yazmıştım. Doğu Karadeniz’de sel ve heyelanın, can ve mal kaybına neden olmasının altında yatan sebebin, insan eliyle doğanın dengesinin bozulması olduğuna dikkat çekmiştim.
Bölgede yaşanan her selden sonra, dere yataklarına yapılan evler gündeme geliyor.
Oysa asıl tehlike başka.
Eğimli arazide toprağı tutan ağaçlar birer birer kesilip, çay bahçelerine dönüştürüldü. Heyelanların asıl sebebi bu. Çünkü çayların kökü tutamıyor o toprağı.
Nihayet devletten bir yetkili de çıktı ve “Kral çıplak” dedi.
Bölgede incelemelerde bulunan Başbakan Erdoğan, pazartesi günü benim de dile getirdiğim konuya değindi:
“Eğer siz bir Rizeli, bir Trabzonlu olarak burada yağmur olup olmamasını bırak, heyelan olması diye bir sorun var mı? Niye? Bunun tek nedeni var. Ormanlar hakkını alır, dere yatağında akar. Bunu unutmayın. Burada da aynı şeyi görüyoruz. Ben çocukluğumu biliyorum. Bizim orman olan yerlerimizi ormandan çıkardık, çaylığa dönüştürdük. Kayan yerlere bakın, çaylık. Ağaçların olduğu yerde direnme var. Çünkü erozyona karşı en büyük tedbir köklü ağaçlardır, ama çayın kök noktasında böyle bir yapısı yok.”
İlk kez bir Başbakan’ın olaya doğru teşhis koyması sevindirici.
Teşhis tamam da, ya tedavi?
Rizeli Başbakan, Doğu Karadeniz’de benzer faciaların yaşanmaması için ilgili bakanlıklara master planlar yaptırıp, bunları acil olarak geçirmeli.
Yıkılan konutların yerine TOKİ’ye yenilerini yaptırmak değil maharet. Asıl maharet, bu felaketlerin önüne geçebilmek.