Epeydir böyle bir yazı yazmamıştım. Daha doğrusu beni böyle bir yazı yazmaya itecek sesler dinlememiştim.
İdiotlarla program okurlarımızı ikiye böldü
Geçen hafta bir yazı yazmıştım; idiotların, yani ağır zeka geriliği yaşayanların “In a Different Part of Köping” adlı programıyla ilgili olarak.
İsveç formatı olan ve idiotların kameralarla donatılmış ortamlarda neler yaşadıklarını ekrana taşıyan yarı belgesel tarzındaki programının Türkiye’de de yapılıp - yapılamayacağına dair görüşlerinizi rica etmiştim.
Onlarca e-posta geldi sizlerden...
Baştan açıklamam gerekir ki, görüşlerini ileten her 10 okurumuzdan 7’si böyle bir programın Türkiye’de yapılmasına karşı olduklarını bildirdi.
Programa karşı olanlar söz birliği etmişçesine, “Bir o insanlar kaldı, reyting için kullanılmayan” diye yazdı.
Ancak gelen e-postalar arasında azınlıkta olsalar da, “Bu program yapılmalı” diye görüş bildirenler de vardı.
Örneğin zihinsel engellilere yönelik bir rehabilitasyon merkezinde psikolojik danışman ve rehber olarak çalıştığını belirten Şebnem Yakuo. Şebnem Hanım, e-postasında bakın neler yazdı:
“En ağır düzeyde sınırlılığı olan bireylerin dahi eğitimle nasıl değiştiğini yakından izlemekteyim. Pek çok aile en azından eğitime ulaşabilenler bu işin uzun emek ve uğraş gerektirdiğini, ama sonuçta mutlak kazanımlar olduğunun bilincinde. Amaç daha büyük bir kitleye ulaşmak, eğitimli insanların dahi bu bireyleri sadece acınacak varlıklar değil, sadece farklılıkları olan insanlar olduğunu fark etmeleri açısından bu program mutlaka yayınlanmalı...”
Ece Fügen Özdal ise “Onların bu toplum içinde yer almaları, topluma uyumları sağlanabilir. Aynı şekilde fiziksel özürlü insanlarımız için de aynı programlar yapılabilir. Onların toplum tarafından kabul görmeleri bu kabul görme acıma değil, onların insan olduklarını bizlerin anlaması” diye yazdı.
Program için ilk tepkiler böyle. Fatih Aksoy, bu tabloya rağmen ne yapar bilemem.
Tahminim o ki, Aksoy biraz daha nabız yokladıktan sonra kesin kararını verecek.
Nerede bu ‘Aslan’ın ‘Kartal’ı ‘Kanarya’sı?
İstanbul İl Çevre ve Orman Müdürlüğü yöneticileri, geçen cumartesi akşamı Ali Sami Yen Stadyumu’ndaki gereksiz aslan gösterisine duyarsız kalmadı.
Müdürlük yetkilileri, Galatasaray’ın şampiyonluğunu ilan ettiği gün, Ali Sami Yen Stadyumu’nda kafes içindeki aslanı şampiyonluk turunun bir parçası yapanlara 300 YTL para cezası yazdı. Müdürlük, aslan Antalya’dan getirildiği için Antalya Çevre İl Müdürlüğü’ne de bir yazı gönderdi, aynı hassasiyeti onların da göstermesi için.
Galatasaray’ın simgesi diye aslanı Antalya’da getirip, Ali Sami Yen’de tur attırmayı maharet sayanlar, oldu olacak bari kafesinin içine de kanarya ile kartal da salsaydı.
Madem hayvan haklarına saygınız yok, bari şovun da suyunu çıkarıp, “Sarı Kanarya” ile “Kartal”ı, ligde olduğu gibi şampiyonluk gösterisinde de “Aslan”a yem etseydiniz.
Son günlerde televizyon izlemeye pek vaktim olmuyor.
Ben bu satırları yazarken salonda eşim Kanal D’de “Yaprak Dökümü”nü izliyordu, oğlum ise oturma odasında atv’deki “Avrupa Yakası”nı...
Dizi bitince Yağız odasına geçti, “Avrupa Yakası”nın çekim hatalarının yayınlandığı final jeneriği de bana kaldı.
Orada Engin Günaydın’ın bir repliği dikkatimi çekti. Günaydın şöyle dedi:
“Hem suçlu, hem Abbas Güçlü ya...”
Eskiden “Şöhret nedir?” diye sorulduğunda, “Bulmacalarda ismin sorulmaya başladığı gün ünlü oldun demektir” diyorlardı.
Anlaşılan o da değişti.
Demek ki, şimdi skeçlere konu olmuşsan “Artık şöhretsin” demektir.
Diyeceksiniz ki, “Buna kim inanır?”
Tabii ki Kadir İnanır demeyeceğim, çünkü Levent İnanır kızıyor.
Niye mi?
“Ben de İnanır’ım” diyor ki, haklı...